YAZARLAR

Pastaya tadını hangisi veriyor?

Bir dönem A Milli Takım için bile düşünülürken bugün bir maçta kavgaya karıştığında adını hatırladığımız bir futbolcu olmak nasıl bir ruh halidir acaba diye düşündüm bu olaydan sonra. Kolay olmamalı Türkiye'nin en önemli kulübünde şampiyon olduktan sonra 3. Lig'de zirveye oynamaya çalışan bir takımın parçası olmaya çalışmak. Güçlü bir psikolojisinin olması lazım insanın.

Almanya 3. Ligi'nden bir futbolcunun gördüğü kırmızı kart pozisyonu videosu düştü önüme. İsmail Atalan'ın çalıştırdığı ve bu sene Almanya Kupası'nda Werder Bremen ve Bayer Leverkusen'i eleyen Sportfreunde Lotte takımının bir oyuncusuyla MSV Duisburg'un bir oyuncusu tartışıyordu. Siyahlı oyuncu hakeme neden sarı kart gördüğünü sorarken beyazlı oyuncuyu eliyle uzak tutmak istedi, beyazlı kendini yere attı. Kırmızı kart gelince Duisburg'un oyuncusu Barış Özbek önce kendisini durdurmak isteyen beyazlı oyuncudan kurtulmaya çalıştı, o da kendini yere attı. Sahadan ayrılırken yanına yaklaşmaya çalışan iki beyazlı rakip oyuncusunun kendisine yaklaşmasını elleriyle engellemek istedi, beyazlılardan biri kendini yere attı. Barış Özbek de en sonuncusunun ardından haliyle biraz sinirlendi. 12 maç ceza aldı. 8'i kesin, 4'ü ikinci bir tekrarda gerçekleşecek cezalar. Özbek kendini "Bana Pis Türk dedi ırkçılık yaptı" sözleriyle savundu. Sonucu göreceğiz.

Barış Özbek böyle bir kırmızı kart pozisyonunda bu kavganın hangi nedenle parçası oldu bilemiyorum. Ancak aklıma kariyerinde yaşadığı hızlı çıkış ve hızlı iniş geldi. Almanya 3. Lig kulübünde oynarken dönemin teknik direktörü Karl Heinz Feldkamp tarafından Serkan Çalık ile takıma getirilmişti. Mustafa Sarp ve Ayhan Akman ile orta sahada BAM üçlüsünü kurup takımı şampiyonluğa taşımıştı. Kariyerindeki ikinci ve son kupa da aynı sezonun Türkiye Kupası olmuştu. O dönemki Almancılar ya yeni Yıldıray ya da yeni Hamit oluyordu. Barış orta saha ve defansif özellikleri nedeniyle Hamitgillerdendi. Olabilir miydi? Olurdu. Ama 2011'den sonra, 25 yaşındayken düşüşe geçen bir kariyere döndü Özbek. Union Berlin ve Kayserispor derken Almanya'da ilk başladığı lige döndü Duisburg'la.

Bir dönem A Milli Takım için bile düşünülürken bugün bir maçta kavgaya karıştığında adını hatırladığımız bir futbolcu olmak nasıl bir ruh halidir acaba diye düşündüm bu olaydan sonra. Kolay olmamalı Türkiye'nin en önemli kulübünde şampiyon olduktan sonra 3. Lig'de zirveye oynamaya çalışan bir takımın parçası olmaya çalışmak. Güçlü bir psikolojisinin olması lazım insanın. Yaşadığı medyatik, lüks hayatın ardından belki de artık metro kullanıp 3 haftada bir haberi çıksa sevinecek bir durumda olmak basit görünüyor uzaktan. "Aman canım Almanya'da metro kullanmak normal" deyip geçilebilir mi? Barış'ın böyle bir psikolojik nedenden agresifleştiğini ve kırmızı kart gördüğünü söylemiyorum. Ancak belki de bu psikolojik zorlanma tetikleyici bir neden de olabilir bazı durumlarda diye düşünüyorum. İşte bu alanda futbolcunun psikolojik destek alma ihtiyacı doğuyor.

En yakın örnek olarak Berkant Göktan'ı gösterebiliriz. O benzer bir 'düşüşe geçiş'i kaldıramamıştı. Önce uyuşturucuyla yakalanması, sonrasında da Tayland macerası kariyerinin bittiğinin habercisi olmuştu. Bayern Münih'ten koparılan genç yetenek Berkant bir kaç sene Galatasaray ve Beşiktaş'la iyi sezonlar geçirdikten sonra 32-33 yaşında profesyonel kariyerini noktaladı.

Bu tür düşüşler yaşayan futbolcular ve düşük ücretler alanlar mı yoksa son dönemde konuşulan çok para kazanan oyuncuların vergi kaçırması davaları mı futboldaki eşitsizliği ortadan kaldırmak için çözüm olacak? Bunu düşünmenin gerekliliği ortada. Zaten kazandığı parayı yurtdışında bir bankaya yatırmasına izin verilmiş olması sayesinde kaçırdığı verginin geri alınması tüm futbol dünyasını tamamen toparlayacak mı? Milyarder futbolcunun biraz daha milyarder olması için yaptığı girişim mi çok daha önem derecesi yüksek değiştirilmesi gereken bir sorun, yoksa alt liglerde düşük ücretle çalışmak zorunda kalan futbolcuların ücretlerinin iyileştirilmesi mi? Güncele yakın bir benzetmeyle, pastanın sadece çileğine mi özen göstermek gerek yoksa ısırıldığında ağıza gelen hamuru mu lezzetli tutalım? Pastaya tadını hangisi veriyor?

Aşağıda Uluslararası Futbolcular Derneği'nin Türkiye Profesyonel Futbolcular Derneği aracılığıyla Türkiye'deki 353 futbolcuyla yaptığı anketin sonuçlarını bulabilirsiniz. Futboldan gerçekten tat almak için neresinin düzelmesi gerektiğine siz karar verin.

ORTALAMA sözleşme süreleri 24 ay.

Yüzde 44’üne sözleşmelerinin bir kopyası verilmemiş.

Yüzde 8’i, en az bir kez kadro dışı kalma deneyimi yaşamış.

Yüzde 2’si yeni sözleşme konusunda mevcut kulübünden baskı görüyor.

Yüzde 23’ü aylık 1000 doların altında gelire sahip.

Yüzde 5’i taraftar şiddetine maruz kalmış. Maç günü taraftarların küfür, hakaret ve tehdidine maruz kalanların oranı yüzde 25.

Yüzde 33’ü taraftar, teknik heyet, yönetim veya kulüp çalışanlarının taciz ve kötü muamelesine maruz kalıyor.

Yüzde 45’i en fazla 10 günlük yıllık izin yapabiliyor.

Yüzde 27’si mesleki eğitim veya üniversite mezunu.


Volkan Ağır Kimdir?

1987 İstanbul doğumlu. 2006 yılından bu yana blog yazıyor. 2008 yılında Cumhuriyet gazetesi Spor Servisi'nde muhabirliğe başladı. O günden bu yana yoğunlukla spor muhabirliği yapıyor. Serbest muhabir olarak 2014 yılında Dünya Kupası'nı Brezilya'da, 2015 yılında Copa America'yı Şili'de takip etti. 2011 yılından bu yana Açık Radyo'da her pazartesi günü 19.30'da Efektifpas isimli spor programını sunuyor. Gazete Duvar'da haftalık, zaman zaman da çeşitli yayınlara özel konularda haberler hazırlıyor. Zaman zaman da kendisine dokunan sosyal ve toplumsal olaylar hakkında da yazıları ve haberleri çeşitli medyalarda yayınlanıyor. 2016 Ekim ayından bu yana Almanya'da Köln'de yaşıyor.