YAZARLAR

Umutsuzluğa kapılırsan o kadınları hatırla

Kadınlar durmuyorlar. Umutsuzluğa kapılmak için herkesten fazla nedenleri varken, çözümler üzerine yoğunlaşıyorlar, kolları sıvayıp işe koyuluyorlar. Ve en önemlisi, gülmekten vazgeçmiyorlar. Mücadeleyi ciddiye almanın asık suratlı olmak olmadığını, hayatı sürdürülebilir kılan biricik aracımızın dayanışma ve birlikte gülebilme olduğunu unutmuyorlar, unutturmuyorlar.

Kadınlar, “Özel olan politiktir” sloganıyla ezberleri bozdu. Bir yandan özel hayatın her alanının politika tarafından belirlendiğini anlatmaya çalıştılar, bir yandan da bu farkındalıkla daha da politikleştiler. Devletin, toplumun, özel alanı nasıl kendi politik amaçları doğrultusunda biçimlendirdiğini, bu konuda erkek iktidarıyla, erkeklerle nasıl bir işbirliği içinde olduğunu göstermenin türlü yollarını denediler.

Özel olan politikti, anlaşılması uzun sürdü. Ama kadınlar haklıydılar. Çocuk küçük yaşta evliliğe zorlanmaları onların özel hayatı değildi, devlet politikasıydı; küçük çocukların erkekler tarafından ya da kadınların aile içi cinsel istismara uğramaları da özel hayat değildi. Çünkü devlet failleri cezalandırmıyor, hafifletici sebep adı altında ödüllendiriyordu. Kadının saçının görünmesi, eteğinin boyu, kimlerle görüşebileceği, hangi saatlerde sokakta olacağı, cinsel tercihleri, kürtaj olup olamayacağı, boşanmak isteyip istemediği… Hiçbiri onun özeli değildi. Kadın bütün bu politikaların nesnesiydi.

Kadın hareketi kadını özneleştirdi; kendi kendisinin sahibi, söz hakkı, karar mercii olduğunu deneyimledi kadınlar. Birlikte, dayanışarak, örgütlenerek, direnerek öğrendiler.

Türkiye’nin en örgütlü muhalefeti bugün kadın hareketi. Siyasi partiler oy kaybederken, sendikalar örgütlenme barajı altında kalırken, muhalefet aynı ezberler etrafında dönüp dururken, kadın hareketi daha kalabalık, daha güçlü ve daha mücadeleci yönüyle birkaç adım önde. Siyasi partiler çağı kavramak, seçmenin ihtiyaçlarını anlamak, toplumun her kesimine seslenmek için anket şirketlerine koşarken kadınlar sorunlarını da çözümleri de, ne istediklerini ve nasıl alacaklarını da çok iyi biliyorlar.

Gerçek bir taban örgütlenmesi kadın hareketi; kadın sorununu bizzat yaşayan, tanıyan, her düzeyde içinde hisseden kadınlar bir araya gelmekte ve politikalar üretmekte zorluk çekmiyor. Gerçek bir dayanışma örgütlenmesi ayrıca.  Eşitlikçi yasal düzenlemelerin yapılması için meclis koridorlarından, sokaklara, kadın cinayeti davalarının takibi için adliye saraylarından, her afetten sonra kadınlarla dayanışma için yorgun şehirlere… Kadın örgütlenmeleri her yerde.. Kadınlar, özellikle 90’lı yıllar itibariyle hakları için ortak mücadele hattından hiç ayrılmadılar. Şiddete son platformu, Nafaka Haktır Platformu, Anayasa Kadın Platformu, Türk Ceza Kanunu Platformu ve burada sayamadığımız nice birliktelik.  

Eşitlik ve kadın hakları karşıtlığının sistematikleşmesi ve bir siyasi program olarak uygulanmaya başlanmasıyla birlikte, deyim yerindeyse akşam nafaka hakkı, sabah İstanbul Sözleşmesi, gün ortası çocuk cinsel istismarcılarına af ülke gündemine konulunca ve haklar bir bütün olarak tehdit edilince tek tek mücadele başlıkları özelinde platform oluşturmak da yetmedi. EŞİK-Eşitlik İçin Kadın Platformu bu şartlarda oluştu.

EŞİK Platformu 2020 yılından bu yana, kadın hareketini bir üst basamağa taşıyan, en geniş kesimlerin buluştuğu bir ortak mücadele zemini haline geldi. Kendi sitelerinde kısaca şöyle bir özet çıkartmışlar: “Eşit, özgür yaşama hakkına ve kazanımlara yönelik tehditlere karşı ortak mücadeleye zemin sağlayan EŞİK, bugüne kadar çocukların cinsel istismarı, İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddet gibi pek çok konuda yerel, ulusal ve uluslararası çok sayıda çalışma gerçekleştirdi.” Bu oldukça mütevazı özetin ardında samimiyetle davaya sahip çıkma, birlikte davranmanın tüm olanaklarını zorlama, en küçük aralıktan sızıp direnişi örgütleme, kadın cinayetlerinde yıllarca süren davaların her duruşmasını ısrarla takip etme, kazanımlardan vazgeçmeme adına, sorunun tarafı tüm bileşenleri ayrımsız, amasız birlikte davranmaya kazanma adına yoğun bir emek var.

EŞİK Platformu kadınları, kadınlar aleyhine her yasa çalışmasında, tüm partilerin kapısını çalıp meseleyi kadınların nasıl gördüğünü anlatıyorlar. Mayıs seçimlerinden önce gündeme gelen başörtüsüne güvence için anayasa değişikliği tartışmasında bazı muhalefet partilerinin “özgürlükçü” yaklaşımlarının nelere mal olabileceğini tek tek açıkladılar. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma kararının hukuksuz olduğunu yıllardır savunuyorlar. Mart 2021’den sonra yapılan çağrıyla, kadınlar, kadın örgütleri, barolar, meslek örgütleri, sendikalar ve siyasi partiler tarafından Danıştay’da 220’den fazla iptal davası açıldı. Bu davaların duruşmalarına en geniş katılımı örgütleyen EŞİK, Danıştay’ı bir kadın hareteki platformuna dönüştürdü. Son olarak 28 Kasım’da bir açıklama yapan EŞİK Platformu, süreci özetledi ve İstanbul Sözleşmesi’nin iç hukukta geçerli olduğunun bir kez daha altını çizdi: 

“Bir kez daha dile getiriyoruz; İstanbul Sözleşmesi, Anayasa’nın 90. maddesi ve 6251 Sayılı Yasa gereğince yasa hükmündedir ve hala yürürlüktedir. Meclis tarafından kabul edilen Sözleşme’nin onayına ilişkin 6251 Sayılı Yasa yürürlüğe girdikten sonra, İstanbul Sözleşmesi başta 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu olmak üzere birçok iç hukuk düzenlemesine etki etmiş ve kendisi de iç hukukun bir parçası haline gelmiştir. Temel insan hakları ile ilgili bu Sözleşme, kadınlar haklarına sahip çıktıkça yaşayacak ve yaşatacaktır. “İstanbul Sözleşmesi yaşatır” bir slogandan daha fazlasıdır; kadınların şiddete boyun eğmeyeceklerinin ve eşitlikten vazgeçmeyeceklerinin ifadesidir.”

EŞİK’in gündeminde önümüzdeki yerel seçimlere hazırlanırken kadınların eşit temsili için çalışmalar var. Kadın meclisleri ve yerel örgütlerle kadınların yerel yönetimler için daha çok aday gösterilmesi ve seçilmesi için uğraş verilecek. Aile Hukuku adı altında boşanmaların kadınların aleyhine kolaylaştırılması, nafaka hakkının sınırlandırılması gibi Medeni Kanun’da yapılacak değişikliklere ilişkin itirazların hazırlanması ve Mecliste bulunan siyasi partilerle görüşülmesi de birincil hedeflerden. 

22 yıllık AK Parti iktidarı, Gezi’yi bir milat kabul edersek, kendi korkularını bastırmak için geliştirdiği yasaklarla, ülkeyi bir cezaevine çevirdi. Hukuksuz bir biçimde parmaklıklar ardında tutulanlar kadar dışardakiler de özgür değil. Söz söylemenin bedeli ağır, sokağa çıkmanın bedeli daha da ağır. Pek çoğumuz “bugün kötülükte hangi sınırlar aşılacak” kaygısı ile güne başlıyoruz. Her sandık bizi biraz daha karamsar ve umutsuz yapıyor. Türkiye’nin ve dünyanın gündemi karabasan gibi göğsümüzün üstüne çökmüş durumda.

İşte böyle bir zamanda yüzünü kadın hareketine dönmek o meşhur pankartta yazdığı gibi “umutsuzluğa kapılırsan o kalabalığı hatırla”mak hepimize iyi gelebilir. Kadınlar durmuyorlar çünkü. Umutsuzluğa kapılmak için herkesten fazla nedenleri varken, çözümler üzerine yoğunlaşıyorlar. En küçük bir çabayı küçümsemiyorlar, başka örgütlerde olduğu gibi koltuk kaygısı, siyasi kariyer derdi taşımadan kolları sıvayıp işe koyuluyorlar. Diğer muhalefet birimlerinin aksine sokağa çıkmaktan korkmuyorlar. Mahkeme önlerinde, yürüyüşlerde sloganlarını atıyorlar, sözlerini söylüyorlar. Ve en önemlisi, gülmekten vazgeçmiyorlar. Mücadeleyi ciddiye almanın asık suratlı olmak olmadığını, hayatı sürdürülebilir kılan biricik aracımızın dayanışma ve birlikte gülebilme olduğunu unutmuyorlar, unutturmuyorlar.