Türkiye ve mutluluk

Eğitimde fırsat eşitliği sağlandığında ve hukuk her şeyden üstün olduğunda demokrasi de güçlenecektir. 10 üzerinden 4,9 olan mutluluk seviyemizi hemen 8’e çıkaramayız. Fakat neden 6 olmasın?

Google Haberlere Abone ol

Hatime Kamilçelebi* [email protected] 

Bizi neyin mutlu ettiğini biliyor muyuz? Öncelikle mutluluk nedir ve nasıl ölçülür ona bir göz atalım: Mutluluk üzerine 50 yıldır yaptığı çalışmalardan dolayı 2021 yılında Mutluluğun Papası olarak onurlandırılan Prof. Dr. Ruut Veenhoven’a göre mutluluk, tüm iyiler için kullanılan şemsiye bir kavramdır. Mutluluk, bir bireyin beklenen gelecek deneyimlerini ve geçmişini değerlendirmesini içeren yaşam memnuniyetinin bir yargısı anlamına gelir. Mutluluk, bireylerin kendi hayatlarının öznel bir değerlendirmesidir, yani bir kişi mutluyum diyorsa gerçekten mutludur. Mutluluk istediğimizi elde ettiğimizde elde ettiğimiz ‘memnuniyet’ dediğimiz bilişsel bileşeni ve hayatımızı değerlendirirken ne kadar iyi hissettiğimizi dikkate aldığımızda ‘hazcı duygulanım düzeyi’ denilen duygusal bileşeni kapsar. Fakat insanların bilişsel bileşenden ziyade duygusal bileşene göre hareket ettikleri görülmektedir. Mutluluğun pek çok ölçüm yöntemi olsa da “Bütün her şey göz önüne alındığında hayatınızdan genel olarak ne kadar memnunsunuz?” sorusuna 10 üzerinden verilen cevap en yaygın olarak kullanılanıdır.

Mutluluk ekonomisi alanında 1970’li yıllardan beri Prof. Dr. Veenhoven’ın da içinde bulunduğu birçok bilim insanı tarafından yapılan çalışmalarda yüksek gelirin mutlulukla ilişkili olduğu tespit edilmiştir. Gelir arttıkça insanların mutlulukları da artmaktadır. Türkiye’de yapmış olduğum bir araştırmada da gelir artışının mutluluklarını artırmayacağını düşünenlerde dahi enflasyon rakamının üzerinde yapılan bir zamla mutluluklarının arttığını ortaya çıkarmış olduğum bir çalışma mevcut.

Gelirin belli bir seviyenin üzerine ulaştığında artık duygusal olarak tatmin etmediğini ortaya çıkaran çalışmalar olsa da yaşam kalitesini artırdığını biliyoruz. Tabii ki mutluluğu etkileyen sırf gelir değil. Peki bunu nereden biliyoruz? Birleşmiş Milletler’in 2012 yılından beri dünya çapında 150 civarında ülkenin Dünya Mutluluk Raporu’ndan. Dünya mutluluk raporunda mutluluk seviyelerinin yanında kişi başına düşen milli gelir, sosyal destek, ortalama sağlıklı yaşam beklentisi, bireylerin hayattaki seçimlerini yapma özgürlüğü, olumlu ve olumsuz duygulanım, ulusal hükümete güven, demokratik kalite endeksi, hiç tanımadıkları insanlara güven düzeyleri, cömertlik, yolsuzluk algısı gibi göstergeler de yer alıyor. Mutluluk bu göstergelerin yüksek ve düşük olmasıyla da ilişkilendiriliyor. Dünya Mutluluk Raporu’nu incelediğimizde de mutluluğun yüksek gelir ile ilişkisi olduğu açık.

Aşağıdaki tabloda ekonomi ile ilgili yapılan çalışmalarda birbirine yakın ülkeler kıyaslandığından mutluluk seviyeleri bakımından ilk ve son üç ülkeyle beraber Türkiye’den önceki ve sonraki ülkeleri belirttim. Katılımcıların genel mutluluk seviyesini 10 üzerinden belirttiği bu raporlardan oluşturduğum tabloda görüleceği üzere Türkiye’nin mutluluk seviyesi gelişmiş ülkelerin çok gerisinde. Türkiye 2017 yılında 155 ülke arasında mutluluk seviyesi 5,5 puanla 69. sıradayken, 2018 yılında 156 ülke arasında mutluluk seviyesi 5,5 puanla 74. sırada, 2019 yılında 156 ülke arasında 5,3 puanla 79. sırada, 2020 yılında 153 ülke arasında 5,1 puanla 93. sırada, 2021 yılında 149 ülke arasında 4,9 puanla 104. sırada yer alıyor. Ele alınan tarihlerde ilk 10’a giren ülkeler arasında çoğunlukla Kuzey Avrupa ülkeleri, Avustralya, Yeni Zelanda ve Kanada yer alıyor. Türkiye 2017’ye kadar 70’li sıralarda 10 üzerinden ortalama 5,4 puanlık mutluluk seviyesinde yer alıyordu. İlk kez 2017 yılında 69. sıraya yükselmesine rağmen bu yükselişini sürdüremedi. Türkiye’deki insanların 2017’den sonra mutluluğun azaldığını ve Türkiye’nin dramatik bir şekilde 104. sıraya kadar gerilediğini görüyoruz.

Eğer insanların mutluluğu önemseniyorsa ve mutluluğun artırılması için bir çalışma yapılacaksa ilk sıralardaki ülkeleri örnek almak pek doğru olmayacaktır. Mutluluğu artırmak için adım adım gitmekte yarar var. Yapılması gerekenler Birleşmiş Milletler’in belirttiği göstergelerin tek tek ele alınması ve uygulanması. Öncelikle yapılması gereken; eğitimde fırsat eşitsizliğinin ortadan kaldırılmasıdır. Buna ilaveten örneğin, ortalama üstü/üstün zekalı çocuklar da ailelerinin gelirleri yetmediği için özel eğitim göremediklerinde mutsuzluklarının artması muhtemeldir. Öğrencilerin yetenek, zekâ, özel durum ve kişilik özelliklerine yönelik kapsamlı bir eğitim sistemi oluşturulmalıdır. Her ebeveyne çocuk yetiştirme konusunda eğitim verilmelidir. Çocukluk çağında yaşananlar insanların tüm hayatını etkileyebilmektedir. Bu yüzden küçük yaşta onların duygu durumlarını olumsuz yönde etkileyecek etkenlerden uzak tutulmalıdır. Yetersiz beslenme insanların fiziksel gelişimini ve zihinsel kapasitesini de olumsuz etkilemektedir. Bu ve buna benzer birçok sebep nedeniyle kişi başına düşen milli gelirin, satın alma gücünün artırılması ve gelir adaletsizliğinin giderilmesi önemlidir. Bir kişi özel jetiyle aynı gün içinde farklı ülkelerde eğlenir, isteklerine kolayca ulaşabilir, yapacağı iş için pek çok yardımcı bulabilirken, saatlerce çalışan emekçi gideceği yere toplu taşıma araçlarında istif halinde giderken, kirasını, faturasını nasıl ödeyeceğini düşünürken, her iki grubun beyin yüklerinin aynı olduğu söylenemez, bu durum kanıksanmamalıdır. Davranışsal ekonomide ‘kıtlık’ çalışmalarından da bilindiği üzere gelişimin ve başarının önündeki en büyük engellerden biridir yoksul insanların beynindeki bu yük.

Sağlık hizmetlerinden yararlanırken de adalet ön planda olmalı. Verilen sağlık hizmeti yoksula ve zengine göre farklılaşmamalıdır. Hastanelerde gerekli teçhizata adil bir şekilde ulaşabilmeli, hastalık durumunda zamanında ve kolaylıkla bu hizmetlerden yararlanabileceğinin güvencesi verilmelidir.

İnsanların diğer insanlara olan güvenini artıracak davranışlarda bulunması da şart. Örneğin, bir iş başvurusunda liyakate dayalı alım yapıldığına dair kuşku duyulmuyorsa, verilen söz yazılı bir anlaşma olmasa dahi tutuluyorsa orada güven sağlanmış demektir. Fakat bu konuda kuşku duyuluyorsa ve bu kuşku yersiz değilse insanların güveni giderek azalacaktır.

Türkiye’de yaşayanların olumsuz duygulanım yaşamada da ön sıralarda yer aldığını BM Mutluluk Raporu'ndan biliyoruz. Mutluluk ekonomisi üzerine yapılan çalışmalarda gördüğümüz üzere bireylerin ekonomik koşulları kötü veya bireyler işsizse olumsuz duygulanım yaşayacakları neredeyse kesin. İnsanlar o gün yiyeceği ekmeğe parası yetecek mi diye düşünüyorsa mutlu olması mümkün görünmüyor. Hatta işsizlerin işsizlikleri bir yıldan uzun sürmüşse, iş bulduklarında dahi işsizlikten önceki mutluluk seviyelerine dönemediklerini tespit eden bilimsel çalışmalar mevcut. Temel ihtiyaçların karşılanamadığı durumda mutsuzluk ciddi oranda artmaya başlamaktadır. Bunun yanı sıra, insanlar bir işte çalışsalar bile yaşadıkları mobbing nedeniyle de olumsuz duygular yaşamaktadırlar. Bir başka deyişle maaşları dolayısıyla maddiyat bakımından iyi hissetseler bile, duygusal olarak iyi hissetmez, yaptıkları işten zevk almamaya başlar ve motivasyon eksikliği yaşarlar. Stres altında yaşamanın da yaşam süresini kısalttığını da biliyoruz. Stres, yaşam süresiyle bağlantılı. Fakat insanlar haksızlık yapılmayacağına ve sosyal anlamda destek göreceklerine inanırlarsa stres ortadan kalkabilir. Düşüncelerini başkalarının sınırlarını ihlal etmeden özgürce ifade eden kişiler, örneğin amirinin zorbalıklarına ve tehditlerine maruz kalıp, liyakatsiz bir şekilde işe alınan kişilerin de “minnet duygusuyla” bağ kurdukları bu zorba kişiye destek olduklarını görmüşlerse, burada ne hukuk ve özgürlükten ne de güvenden söz edilebilir. Bu zorbalığın engellenmesi, işe görüşmelerinde liyakate önem verilerek çok basit bir şekilde sağlanabilir. Bunun için ya kurum kültürünün iyileştirilmesi ya da kurumun yeniden yapılandırılması gereklidir.

Önerilerimin başında da bahsettiğim gibi mutluluğu artırmak için adım adım gitmek gerekiyor. Mutluluk seviyeleri bakımından ilk sıralarda yer alan ülkelerin karbon salınımı kısıtlayıcı girişimlerini, Türkiye’de bu zamana kadar rastlamadığımız genç yetişkin kadınların ülke yönetimine geçmelerini vb. hemen sağlayamayız. Fakat bu olmayacağı anlamına gelmez. Eğitimde fırsat eşitliği sağlandığında ve hukuk her şeyden üstün olduğunda demokrasi de güçlenecektir. Mutluluk da bunlarla birlikte artacaktır. Gerçekçi olmak gerekirse 10 üzerinden 4,9 olan mutluluk seviyemizi hemen 8’e çıkaramayız. Fakat önümüzdeki yıllarda mutluluğumuz neden 6 olmasın?

*Doç. Dr., Kırklareli Üniversitesi

Not: Mutluluk ve gelir ile ilgili detaylı açıklamalara ve çalışmalara “Beklenen Fayda ve Deneyimlenen Fayda: Gelir Artışı Üzerine Bir Araştırma” adlı kitaptan bakılabilir.