YAZARLAR

Türkiye ve imparatorlukların mezarlığı

Taliban ile “diplomasi” de Türkiye’yi koruyamaz: Ankara, Taliban’ın “ortak” gördüğü bir taraf değil. Her ne kadar, Ankara Taliban’ı “potansiyel ortak” olarak görse de...Taliban’ın şu an en sıcak davrandığı taraflardan biri Çin; “din kardeşliği” değil yatırım beklentisi var ortada...

Afganistan’a, “imparatorlukların mezarlığı” deniyor malum. Moğollar, Babürler, Safeviler, 1839-1842’de İngiliz İmparatorluğu, elbette 1979-1989’da Sovyetler Birliği ve son olarak da 2001’den beri Amerika, hep Afganistan’da “boyunun ölçüsünü alan devletler...

Şimdi, mezarlık sırasında Türkiye ve “yeniden Osmanlı İmparatorluğu” hedefleri ve hayalleri güden siyaset mi var?

Malum, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yeni görevi, başkent Kabil’in Hamid Karzai Havalimanı’nın korunmasını, işletmesini üstlenmek olacak.

TSK, 2002’den beri Afganistan’da...Ve önce 2005’te ve ardından 2014’te de Kabil Havalimanı’nın korunma ve işletmesini üstlendi.

Diğer bir deyişle, TSK zaten Hamid Karzai Uluslararası Havaalanı (Hamid Karzai Afghanistan International Airport- HKIA) işletme ve kuvvet koruma hizmetlerini Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 12 Aralık 2014 tarihli ve 2189 (2014) sayılı kararı ile üzerine almıştı. Bu koruma ve işletme görevi, 1 Ocak 2015 tarihinde başlatılan Kararlı Destek Misyonu (KDM, Resolute Support Mission-RSM) çerçevesinde “muharip” olmayan bir görevdi.

Ancak, şimdi söz konusu olan TSK’nın, Afganistan’ın uluslararası havalimanını “korumaya devam etmesi” değil. O zamanlar TSK, Birleşmiş Milletler ve/veya NATO’nun görevlendirdiği uluslararası görevleri üstleniyordu.

Şimdi gündeme gelen görevde TSK, ister istemez “muharip” bir görev üstlenecek. Zira, Afganistan’da, sadece Taliban ve Kabil’deki hükümetin değil; oluşmuş ve oluşmakta olan birçok farklı milis gücünün de bu taraflarla ve kendi aralarında çatıştığı bir ortam söz konusu. Bu taraflar da hızla Kabil’i saracak bir ateş hattı oluşturacaklar.

Diğer bir ifade ile bu görev, “korumadan” çıkıp bilfiil çatışmaya taraf olup “elinde tuttuğunu” savunma görevine dönüşüyor.

Çünkü, ABD askerleri de Afganistan’dan tamamen çekilmiyor; sayıları 650’ye kadar düşürülecek. Kendilerine “uluslararası diplomatları koruma” görevi biçilen bu askerler dışında da “birkaç yüz asker” daha Kabil’de konuşlanacak. ABD’li yetkililerin açıklamalarına göre bu askerler, “TSK ile beraber Kabil Havalimanı’nda görev yapacak”.

Görüldüğü gibi, son derece “angaje” bir görevden bahsediyoruz; TSK, bilfiil ABD ile beraber ve eşgüdümlü üstlenmiş oluyor bu görevi...

İKİNCİ VİETNAM'IN ENKAZINA ORTAK OLMAK?

Bahsettiğimiz eşgüdümlü görev de ABD’nin “ikinci Vietnamı’nın” arkasını toparlamak...

ABD, ardında Vietnam gibi bir yenilgi bırakarak ve 1975’te “Saygon’un Düşüşü” çapında bir geri çekilme gerçekleştirerek Afganistan’ı terk ediyor. Her ne kadar ABD, söz konusu askerleri geride bırakıyorsa da bu da şimdilik böyle. Taliban başkente ilerledikçe, ABD askerler hedef haline gelecek. Bu ortamda TSK da havalimanı ile beraber ABD’li askerlerin korunmasından da mükellef olacak.

ABD’nin kendi istihbarat raporlarına göre, askerler çekildikten sonra Kabil’deki hükümetin düşmesi en fazla 6 ay alacak bir süreç. Bu bilgiye elbette Taliban da sahip ve Kabil’i de ele geçirmek için, kalan ABD askerlerini de çekilmeye zorlayacak. Doğal olarak, TSK da hedef haline gelebilecek.

Bu 6 aylık olası düşüş süreci uzatılabilecek olsa da kaçınılmaz denebilir. Önümüzdeki 6 ay ilâ 1 yıllık süreçte; bu sonbahar ve gelecek bahar-yaz dönemi de Afgan mültecilerin sayısının asıl artacağı dönem olabilir.

Taliban ile “diplomasi” de Türkiye’yi koruyamaz: Ankara, Taliban’ın “ortak” gördüğü bir taraf değil. Her ne kadar, Ankara Taliban’ı “potansiyel ortak” olarak görse de...Taliban’ın şu an en sıcak davrandığı taraflardan biri Çin; “din kardeşliği” değil yatırım beklentisi var ortada...

Tabii, bu arada-Ankara’nın Taliban’ın “iyi tarafına” denk gelmek ümidiyle daha da “inci boncuk dağıtır” bir siyasi dil benimsemesi hesapta olmayan şu sonuca yol açar: Taliban, Türkiye kamuoyunda meşrulaşır. Türkiye’nin IŞİD dönemi ve öncesinde kalma; şu an derin dondurucuda bekleyen Selefi sempatizanlığı meselesi de Taliban’ın artan gücü ve meşruiyeti ile, birden “defrost” olabilir.

Ve, maddi ve “manevi” kaynakları artan; “devletleşmiş” bir Taliban’ın nelere sebep, kadir olabileceğini tahayyül etmek güç. Ancak, iyi birşey olmayacakları kesin.

YAVAŞ ÇEKİM FELAKET

Afganistan, Türkiye’nin gündemine yeni girdi; ancak aslında son bir yıldır oluşmakta olan bir felaketten bahsediyoruz. Donald Trump, 2016’da ABD Başkanlığı adaylığı kampanyasında, Afganistan’daki savaşı bitireceği vaadinde bulunmuştu. Buna karşılık, sahadaki gerçekler ve Trump’ın aklındakiler uyuşmadı. Pentagon’un telkinleriyle Trump, çekilmek yerine Afganistan’a daha da çok asker yolladı.

Ancak, seçim zamanı yaklaştıkça ve Pentagon ile arasındaki sürtüşme büyüdükçe Trump, kendi bildiğini okumaya başladı. ABD Afganistan Özel Temsilcisi Zalmay Halilzad’ı, Taliban ile barış anlaşması yapması için görevlendirdi. Yaklaşık 1 yıl süren müzakereler sonunda Halilzad, kendisine verilen görevi yerine getirdi: 29 Şubat 2020’de, ABD ve Taliban arasında bir anlaşma imzalanabildi. 20 yıla yakın süren bir savaşı bitiren bu anlaşma, “çözüm” getirdi diyemeyiz.

Dahası, 2 trilyon dolar maddi maliyeti olan, 3 bin 500 Amerikalı ve 250 bine yakın da Afgan ve Pakistanlı’nın ölümüne yol açan bu savaş, hala noktalandı da denilemez. ABD’nin askerlerinin Mayıs 2021’e kadar çekilmesinin tamamlanması ve o zamana kadar da “Afgan yönetimi” ile Taliban arasındaki anlaşmanın tamamlanması bekleniyordu. Nihai anlaşma ile de Taliban ve Kabil’deki hükümet arasında gücün paylaşıldığı bir yapı oluşturacaktı. Ancak, Joe Biden yönetimi görevi devraldığından beri görüşmelerde bir ilerleme sağlanamadığı gibi, ülke hızla Taliban kontrolüne girmekte.

NEDEN İMPARATORLUK MEZARLIĞI?

Orta Asya, Hindistan ve İran’ın arasında, tarih boyu önemli ticaret rotalarının üzerinde olması, Afganistan’ın defalarca işgal edilmesine ve sürekli “defansta” kalmasına neden oldu. Büyük güçler, ticari ve askeri nedenlerle bu stratejik noktaya hükmetmek istediler. Bu coğrafyanın “kanunsuzluğu” ve yapısal zorluğu, kimsenin bu hedefe erişememesine neden oldu.

Bu tarihi mirasla, her evin, her barınma alanının adeta kale gibi savunma odaklı inşa edilmesi, Afganistan’ın ne denli “savaş” odaklı olduğunun bir göstergesi.

Ayrıca, bilindiği gibi, Afganistan’ın coğrafi yapısı dünyanın en yüksek dağlarının kesiştiği bir noktada ve son derece çetin. Hindukuş dağları ülkenin merkezi ve güneyini, Pamir Dağları ise doğusunu sarıyor. Ve ülkenin kuzeydoğusunda da Hindukuş, Pamir, Tian Şan, Kunlun ve Himalayalar’ın birleştiği “Pamir Düğümü” yer alıyor. Bu coğrafyaya kimsenin tam olarak egemen olmasına imkan yok. Taliban da olamayacak; farklı ülkelerin silahlandırdığı milis güçleriyle çatışmalar sürecek.

Türkiye de 2002’den beri Afganistan’da olsa da “imparatorlukların mezarlığına” aslında ilk kez şimdi adım atıyor olacak...


Sezin Öney Kimdir?

Gazeteci ve siyaset bilimci. Yeşil ve çevreci olmak hayatının odağındadır. Uluslararası ilişkiler, tarih, siyaset bilimi, milliyetçilik çalışmaları ve çatışma çözümü ve analizi üzerine Türkiye’nin yanısıra, ABD’de ve Avrupa’da birçok üniversitede eğitim görmüştür. Dil hakları, uluslararası hukukta kendi kaderini tayin hakkı ve 2010’dan beri de ağırlıklı olarak, popülizm üzerine çalışmaktadır. Gazetecilik çalışmalarında, Avrupa Birliği ve Avrupa siyaseti üzerine odaklanmaktadır. Son yıllarda, kamuoyu araştırmaları üzerine branşlaşmaya başlamıştır. Orta ve Doğu Avrupa tarihi, politikası da ilgi alanları arasındadır. Budapeşte ve Selanik ile beraber İstanbul-Ankara-İzmir’de ikamet etmektedir. Duvar English’te de yazmaktadır.