Toprak kokusundan sızdılar

Ne yaptılar o akşam bana? Ya anneme? Her ne yaptılarsa, unutmam gerekiyor. Farkındayım, unutmazsam volkan olup patlayacağım. Yapraklarım dökülecek, kuruyup devrileceğim.

Google Haberlere Abone ol

 

Murat Obay 

Türkiye Cumhuriyeti cezaevlerinde
yüzlerce ağır hasta bulunuyor.
 

Yağmur dinmişti. Toprak kokusundan sızdılar. Unutacağım, siz hatırlayın.

İnsan, insanın yaptığını unutmak için varmış. Hatırladım. Çok soğuk bir rüzgârın yüze çarptığında bıraktığı yanma hissiydi toprak kokusunun bana getirdiği. Yağmur sonrasıydı. Abin öldü! Bunu söyleyip başımı okşadılar.

Unutacağım. Siz hatırlayın.

Birer birer girdiler zihnime. Büyüdükçe. Kadınlar, çocuklar ve sıcak toprak. İçine koyduklarımızla daha da ısınan. Bir gün, bıraktığımız acılardan kaynayacak bizi de alıp yutacak olan. Engelleyemezdim düşüncemi kuşatmalarını. Biriktirmem gereken hatıralar bunlardan ibaretti. Mutlu bir coğrafyanın insanı değildim. Payıma, olan ne varsa o düştü. Şikâyetim yok. Yalnız bu günlerde bir sorun var. Unutuyorum. Unutuyormuşum diyemiyorum, bazen hatırlıyorum. Hatırladığım zamanlarda unuttuğumu biliyorum. Sonra geçiyor. Sessizlik.

Üzülüyorum. Arkadaşlarımın bana bir bebeğe bakan bakışlarla baktıklarını fark ediyorum. Bugün de aynı şey oldu. Parmaklıkların ardından, dar avluya düşen yağmur tanelerini izliyordum. Sakin. Sonra durdu. Burnumda o koku. Toprak. Yakınlarda toprak var mı bilmiyorum. Sadece o kokuyla birlikte zihnime dolan hatıraların yükünü biliyorum. O anda yine aynı bakışları gördüm. Korumak isteyen, elinden çok az şey gelen.

Yağmur dinmişti. Toprak kokusundan sızdılar. Unutacağım, siz hatırlayın.

Karanlıktı. Derin ve sefil. Yerin altından gelmişti. Aksi mümkün değil. Cezaevinden çıktık, yola koyulduk. Bileklerimde kelepçe. Karşımda iki asker. Yol bitti. Ankara. O gün yıkılmadıysan, yıkılmazsın bir daha. Yağmur sonrasıydı. Bir tabut gösterdiler. Annen içinde! Böyle söyleyip sarıldılar. Metin ol dediler. Olurdum. Sonra bir uğultu. Uzaktan. Ne oluyor? Ne yaptılar o akşam bana? Ya anneme? Her ne yaptılarsa, unutmam gerekiyor. Farkındayım, unutmazsam volkan olup patlayacağım. Yapraklarım dökülecek, kuruyup devrileceğim.

Unutacağım. Siz hatırlayın!

Bazı günler ofisimden erken çıkıyor, Kumbaracı Yokuşundan aşağı salınıyorum. O dar yokuş bir dünya oluyor. Sıvası dökülü evlere baka baka iniyorum. Serdar-ı Ekrem’in Arnavut kaldırımlarından yürüyüp Galata Kulesine bakan teraslardan birine çıkıyor, çay söylüyorum. Annem yaşıyor. Bazen Okmeydanı’na gidiyor, Mektep Sokakta arkadaşlara uğruyorum. Sert çocuklar. Abim gibi parkalı, esmer. Gezi hikayelerini dinliyorum. Sonra bir sarsıntı. Deprem mi? Hayır. Arkadaşlarım sarsıyor. Aysel! Tamam iyiyim, dalmışım biraz.

Arkadaşlarım olmasa ne olur bilmiyorum. Anlatmak istemiyorum ama bir bebekten farkım yok onlar için. Her halimle. Beni yıkadıklarını görüyorum. Biri saçımı tarıyor uzun uzun. Tırnaklarımı kesiyor. Yemeğimi yediriyor, sigaramı yakıyorlar. Üzülün istemem. Üzülecek çok şeye sahipsiniz. Yalnızca bilin.

İnsan, insanın yaptığını unutmak için varmış. Bir yağmur sonrası annesini hatırlar, unutmak zorunda kalırmış.

Yağmur yağıyor. Unutacağım. Beni hatırlayın.