YAZARLAR

This is Isparta

Ne demişler; Isparta’nın keli, gölü, gülü meşhurmuş... Hadi gülünü, gölünü anladım da “keli” derken her yerde adına rastladığımız Süleyman Demirel’i mi kast ediyorlar, bir türlü çözemedim. Ama şuna eminim; Isparta, gölleri ve dağlarıyla benim en sevdiğim coğrafyalardan biri...

“Vaktiyle Gülistan denilen diyarın, Gülsultan adında hükümdarı varmış. Bu hükümdarın elma yanaklı, kiraz dudaklı, pembe gül tenli ve ahu bakışlı güzel bir kızı varmış. Kız, pembe gül tarlaları arasında doğup büyüdüğü için kendisi de güller gibi kokarmış. Bütün tabiat bu kıza âşıkmış. Bu güzel kız yüzünden komşu hükümdar dağlar, yıllarca birbirleriyle mücadele etmiş. Bunlardan Davraz adındaki dağ, yanıp tutuşan bağrından semalara alevler fırlatmış. Neden sonra bu dağlar bir karara varmış. Demişler ki: ‘El ele, omuz omuza verelim. Geniş bir dağ halkası yapalım. Bu halkanın ortasında hâsıl olacak ovayı bereketlendirelim. Ovanın güney bölgesini bağ, bahçe ve gül tarlalarıyla süsleyelim. Hiçbirimize yâr olmayan sevgilimizi oraya yerleştirelim. Başına da bekçi olarak Yağız Karatepe ile Efe Sidre tepeyi dikelim. Onun güzelliğini uzaktan seyredelim.’ Öyle de yapmışlar. Böylece dağ halkasının ortasındaki geniş ovanın güneyinde güzel Isparta; bütün tarih boyunca emniyet içinde, düşman istilası görmeden, huzur ve sükûn içinde, yeşil fistanının uzun eteklerini yayarak, sevdalılarıyla buluşmuş.”

Isparta Gülü

Fosil kaynaklı kayıtlara göre, gülün yeryüzündeki varlığı en az otuz beş milyon yıllık geçmişe sahip... İnsanlık tarihindeki yeri ve önemi ise en az beş bin yıllık çok renkli bir geçmişe dayanıyor. Ancak Isparta’nın gülcülükle buluşması ne binlerce yıl geriye gidiyor ne de yukarıdaki efsane gibi... Isparta’yı gülle buluşturan isim Meydanbeyoğlu, Mehmet İzzet’in oğlu İsmail Efendi... Yalvaç ilçesinden gelip Isparta’ya yerleşen İsmail Efendi, 1889 yılında Bulgaristan’a bağlı Kızanlık Bölgesi’nden Denizli’nin Çal ilçesine gelen bir tapu memurunun gül çiçeğinden yağ elde edebildiğini öğrenir ve bu kişiyle mektuplaşarak, gülcülük üzerine geniş bilgilere sahip olur. Etrafındakilerin dalga geçmelerini umursamadan yıllar süren emek sonucunda gül yağı ve gül suları üretmeyi başarır. Onun bu işten para kazandığını gören yöre halkı da kendisinin kapısını çalar. İsmail Efendi, bilgisini onlarla paylaşır ve zamanla Isparta toprakları gül bahçeleriyle dolar. Günümüzde şampuanından reçeline, kreminden sabununa kadar birçok gül ürününü bulabileceğiniz, birçok yerli ve yabancı gül işleme fabrikalarının bulunduğu bir yer Isparta...

Tarihi gül yağı fabrikası

İsmail Efendi tarafından o ilk gül bahçesinin kurulduğu mahallenin ismi Gülcü Mahallesi... Isparta’da her yıl düzenlenen Uluslararası Gül Festivali, bu mahalledeki Gülcü Mezarlığı’nda yatan İsmail Efendi’nin mezarının başında edilen dualarla başlıyor.

Isparta’nın lavanta ve kiraz bahçeleri de gülü kadar olmasa da ünlü aslında... Gerçi halıları da ünlü ama bir zamanlar nerdeyse her evde bulunan halı tezgâhlarının yerinde artık neredeyse yeller esiyor desek yeridir.

300 SPARTALI MI, 300 ISPARTALI MI?

Her ne kadar Ege ya da İç Anadolu’da olduğu sanılsa da beş yüz bine yakın nüfusuyla Isparta, Akdeniz Bölgesi’nin Göller Yöresi’nde yer alıyor. Komşuları, Burdur, Afyonkarahisar, Konya ve Antalya... Ama ilginçtir merkez ilçe Isparta; ilin dokuz ilçesiyle komşu değil... Hatta merkeze en uzak ilçesi Yenişarbademli’yle arasında 175 kilometre var.

Yakın çevresi ile birlikte Pisidia yöresinin önemli yerleşim merkezlerinden Isparta’nın adının nereden geldiğiyle ilgili birçok rivayet bulunuyor. Hatta hatırlarsınız, bu tartışmalar “300 Spartalı” filmiyle daha da alevlenmişti. Türkiye’de tartışmalar alevlenir de espriler alevlenmez mi? Ekşi Sözlük’teki başlıklara bakalım: “Sparta’yı Isparta sanmak” ya da “300 Ispartalı” ya da “Halay Çeken 300 Ispartalının Uçurumdan Atlaması” ve “This is Isparta”... Üşenmezseniz hepsini okuyun, gülmek garanti!

Süleyman Demirel anıt mezarı, İslamköy - Isparta

'ŞAPKAMI KOYSAM O BİLE SEÇİLİR'

1990’lı yıllarda Isparta, hızlı değişim yaşayan ve gelişen şehirlerden... Bunda tabii Süleyman Demirel’in etkisi büyük... Atabey ilçesinde doğup çobanlıktan cumhurbaşkanlığına kadar yükselen Demirel’in memleketindeki yatırımları desteklemesiyle Isparta, kısa sürede komşusu Burdur’un çok fazla önüne geçmiş. E hâl böyle olunca da “Şapkamı koysam o bile seçilir.” dediği şehirdeki her yere onun adı verilmiş. Üniversiteden havalimanına, eğitim kurumlarından sanayi bölgesine kadar nereye baksanız Demirel’in ismini görebilirsiniz. Öyle ki 1992 yılında kurulan üniversitenin ambleminde Isparta gülünün yanında Demirel’in imzası bulunuyor. Şehirde bir de Demirel’in, memurluktan cumhurbaşkanlığının sona erdiği döneme kadar geçen sürede kullandığı eşyalarının sergilendiği “Süleyman Demirel Demokrasi ve Kalkınma Müzesi” var. Anıt mezarı ise Atabey ilçesinin İslamköy Mahallesi’nde...

İslamköy Demirel Külliyesi 

TIP LOKALİ’NDEN KAFELER CADDESİ’NE

Üniversite, aslında şehrin çehresinin değişiminde önemli pay sahibi... Seksen bine yakın öğrenci... Biraz daha kontenjan açılsa Bayburt’un ya da Tunceli’nin tüm nüfusu kadar gençten bahsediyoruz.

Süleyman Demirel Üniversitesi açılmadan önce Ispartalıların tek buluşma mekânı İstasyon Caddesi’ndeki Tıp Lokali’ymiş. Günümüzde “Kafeler Caddesi” diye bir cadde var ve adından da anlayacağınız gibi kafelerle dolu... Gerçi birkaç tur attıktan sonra aynı kişilerle karşılaşma oranınız yüksek ama yine de Isparta, bu tür buluşma mekânları açısından birçok ilden bir adım önde... Tamam, tiyatro, festival, sinema, konser gibi etkinlikleri büyük şehirlerle kıyaslamanın mantığı yok ama yine de Isparta’nın Pentagram, Ogün Sanlısoy gibi isimlerin güney turnesindeyken Antalya öncesinde durak yeri olması, ilk gördüğümde beni çok şaşırtmıştı. Gerçi Melek Mosso, Apolas Lermi, Metin-Kemal Kahraman, Niyazi Koyuncu, Aynur Doğan ile Mem Ararat’ın konserlerinin “güvenlik” gerekçesiyle iptal edilmesi daha da şaşırtıcı olmalı, değil mi? Burdur Belediye Başkanı Orkun Ercengizin', Isparta konseri iptal edilen Melek Mosso’yu “Demokrat bir kentte gençlerle buluşmaya ne dersiniz?” diyerek, Burdur’a davet etmesi de bir o kadar sevindirmişti beni... Madem konuyu dağıta dağıta ilerliyorum; Burdur deyince bu yörenin bir atasözü var: “Ispartalıları yedireceksin, Burdurluları giydireceksin.”

Dağ Komando Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığı / Isparta

Öte yandan Isparta’nın öğrencisi kadar askeri de esnafın geçim kaynağı... Tıpkı kendisinden daha küçük hatta minik şehirlerdeki gibi Isparta sokakları da izin günlerinde askerlerle dolu oluyor. Hadi izin gününü bırakın Eğirdir’e gittiğinizde yollardaki komandoları görünce savaş çıktı ve seferberlik var sanmayın. Bunun sebebi, ilçedeki Dağ Komando Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığı... Yine değineceğim ama komandosunun yanı sıra Eğirdir’in bir diğer özelliği de Isparta’nın tatil bölgesi olması... Ispartalı çocuklar ya da gençler için hayaller bir buçuk, iki saat mesafedeki Antalya olsa da gerçekler Eğirdir Altınkum Plajı genelde...  

KARBUZ’UN SUYUNU İÇ YEDİ YIL ISPARTA’DA KAL

Isparta’nın en güzel yanlarından biri de her sokağında çeşme bulabilmeniz. Zira çok su içen biri olarak suya para ödemekten gerçekten hiç ama hiç hoşlanmıyorum. Ama şu bilgiyi de vermeden gezmeyeyim: Isparta’nın en meşhur çeşmesi Karbuz Çeşmesi... Mimar Sinan Caddesi üzerindeki bu çeşmeden su içen kimse yedi yıl burada kalırmış.

Isparta Merkez

Ben içtim kalmadım ama Isparta’nın suyunun bir yan etkisinden bahsediyor insanlar. Gerçeklik payı olduğunu hiç sanmıyorum ama Isparta’da yaşayan insanların çoğunun dişlerinin lekeli olmasını Isparta’nın suyuna bağlayanlar var. Biri bana bu durumu açıklayabilir mi?

Şehir gezimize geçmeden önce biraz da Isparta ağzıyla ilgili bilgi vereyim. Çoğunlukla iki heceli kelimelerde, ilk hece sessizle bitip ikinci hece “-r, -l” sessizleriyle başlarsa araya öbür seslilere uygun bir ses ekleniyor. Kafa karıştırıcı mı oldu, örnek verince daha iyi anlayacaksınız. Mesela abla, abıla; katran, gatıran; müjde, mücüde gibi... Bazen de sessizlerin yerini değiştiriyorlar; tenha, tehna; kibrit, kirpit; derviş, devriş; karyola, gayrola gibi... Bazı kelimeleri ise tümden farklı söylüyorlar; Amcaya emmi, haşhaşa haşgeş, patatese patike, domatese domatiz ya da domat, Hüseyin’e Üsen, kıza gı, patlıcana badılcan diyorlar.

İNANILMAZ BİR COĞRAFYA

Baştan şunu söyleyeyim; hakkını vererek gezmek, inanılmaz manzaralarda gökyüzünün altında uyanmak istiyorsanız Isparta’ya bir haftaya yakın zaman ayırmalısınız.

Isparta Merkez

Önce merkezden başlayalım... Isparta ve civarında eskiden yaşayan halkın çiftçilik ve hayvancılık yanında kısmen halıcılıkla meşgul olmaları nedeniyle evler genellikle iki katlı olarak inşa edilmiş. Bu evlerin zemin katları halı atölyesi, kiler, ahır ve samanlık olarak kullanılırken birinci katları ise yaşam alanları olarak düzenlenmiş. Tabii Türkiye’nin hemen her ilinde olduğu gibi Isparta’da insanlar daha çok apartmanlarda yaşıyor ama Kepeci, Çelebiler, Gazi Kemal, Keçeci, Sermet, Kurtuluş, Doğancı, Dere, Emre, Karaağaç ve Yayla mahallelerine giderseniz bu geleneksel evlerin örneklerini görebilirsiniz.

Tarihi Isparta Evleri 

Tarihinde çeşitli badireler atlatan Isparta Müzesi’nde 2 bin 953 adet arkeolojik, 2 bin 352 adet etnografik, oniki bin 671 adet sikke olmak üzere toplam 17 bin 976 adet eser bulunuyor. Müzenin ön ve arka bahçelerinde de Pisidia Bölgesi mezar stelleri ve mimari parçalar sergileniyor. Prof. Dr. Turan Yazgan Etnoğrafya Müzesi’nde ise Anadolu coğrafyasında Türkler tarafından kullanılan yaklaşık 3 bin 500 adet halı, kilim ve etnografik ürünü görebilirsiniz.

Isparta Müzesi

Merkeze yakın iki yer benim favorim; Gölcük Tabiat Parkı ve Kapıkaya Antik Kenti... İl merkezine sekiz kilometre mesafedeki krater gölü Gölcük ve çevresi, gerçek bir tabiat harikası... Kapıkaya Antik Kenti ise kaya tırmanışı, kamp, yürüyüş için uğrak yeri... Kapıkaya ile ilgili daha önce detaylı bir yazı yazmıştım; dileyenler buradan okuyabilir.

Isparta’da o kadar çok görülecek yer var ki kolay olması açısından ilçe ilçe yazacağım:

Tynada Harabesi kalıntıları 
İLÇE İLÇE ISPARTA

Anamas Dağları’nın eteklerinde kurulu ilçe Aksu’nun büyük bölümü dağlar ve ormanlarla kaplı; Sorgun ve Çayır da önemli yaylaları... Başpınar Tabiat Parkı, Yaka Kanyonu, Tynada Harabesi, Tymbriada Antik Kenti, Senitli Yaylası Kalıntıları’nın bulunduğu Aksu’da Deliklitaş ve Zindan mağaraları yer alıyor. 765 metre uzunluğundaki Zindan Mağarası’nın içi tamamen aydınlatılmış. Yatay yönde gelişmiş olan mağaranın içinde yürümek ve gezmek son derece rahat ve kolay...

Barla Dağı’nın kuşattığı Atabey’deki gül bahçelerinden bahsetmiştim. Ayrıca MÖ 1000 sonlarına kadar süren tarih öncesi dönemlere ait Küp Mezarlar ve Seleukeia Sidera Harabesi, Burhaneddin Paşa Camii, Ertokuş Medresesi ve Kümbeti de Atabey’de...

Gelendost Ertokuş Kervansarayı

Elmalarıyla ünlü Gelendost ilçesinde her yıl eylül ayında Miryakefalon ve Elma Festivali yapılıyor. İlçenin en görülesi yerleri; Gelendost Ertokuş Kervansarayı, Avşar Köprüsü ve Camii, Abdülgaffar Cami...

Gül toplama dönemlerinde gül toplama faaliyetlerine katılıp kendi gül yağınızı üretebileceğiniz Gönen ilçesindeki Şehit Polis Mehmet Telli Parkı içerisinde, Konane kentinden getirilmiş Geç Roma İmparatorluk ve Bizans dönemlerine ait mimari parçalar, mezar stelleri, yazıtlar bulunuyor. Aynı zamanda Conana Harabesi, Gönen Hamamı, Gönen Devlet Demir Yolları İstasyonu bu ilçede...

Isparta Lavantası 

Kuyucak köyündeki lavanta bahçeleriyle meşhur Keçiborlu’nun Burdur Gölü’ne sınırı var. Kuyucak’ta beş bin dekarda yetiştirilen lavanta, Türkiye üretiminin yüzde doksanını oluşturuyor. Lavantaların çiçek açtığı dönem, fotoğraf çektirmek isteyenlerin akınına uğruyor. Ama siz biraz çevreyi de gezmek isterseniz Hacı Emin Sarnıcı, Hacı Hüseyin Sarnıcı, Devlet Demir Yolları İstasyonu’nu da ziyaret edebilirsiniz.

Senirkent’in ise üzümü meşhur... Her yıl eylül ayında Senirkent Kültür, Sanat ve Üzüm Festivali yapılıyor. Hıdır Çelebi ve Şeyhler camileri, Veli Baba Külliyesi ilçenin tarihî mekânları... Ayrıca ilçenin Gelincik Dağı bölümünde kaya tırmanışı, alpinizm ve absailing gibi dağcılık faaliyetleri yapılıyor.

Isparta Lavantası 

Tota, Söğüt, Zengi ve Sanlı yaylalarının bulunduğu Sütçüler’de ise her yıl temmuz ayında Dut ve Pekmez Festivali düzenleniyor.

Adada Antik Kenti, Bayduç Kalesi, Taşkapı Harabesi, Zorzila Harabesi Sığırlık I ve II kalelerinin bulunduğu Sütçüler’de benim favorim Yazılı Kanyon... Hıristiyanlık tarihinin İsa’dan sonra en önemli figürü olan Aziz Paulus, Hıristiyanlığı yaymak için çıktığı yolculuklarında, Perge’den Antiokheia Pisidia’ya giderken bu güzergâhtan geçmiş. Burası Türkiye’nin işaretlenmiş en uzun ikinci yolu olan Aziz Paul Yolu’nun bir bölümünü oluşturuyor. Ayrıca MS 55-135 yıllarında yaşamış ünlü stoa felsefecisi ve bir köle olan Epiktetos’un “Hür İnsan” şiiri Yazılı Kanyon’da bulunuyor. Kanyonun yan duvarlarında Bizans dönemine ait ibadet yapılan bölümler, sunak yerleri ve yazılar var. Zaten bu yazıtlar nedeniyle kanyona “Yazılı Kanyon” denilmiş. Kanyonun derinliği 100 ile 400 metre...

Yazılı Kanyon 

Beyşehir Gölü’nün bir bölümü, her seferinde adını yanlış söylediğim Şarkikaraağaç ilçesi sınırlarında... Her yıl temmuz ayında Şarkikaraağaç Helva ve Kültür Şenlikleri yapılıyor. Hâlen yaylaya çıkan Yörükler, yaz aylarında ortalama üç ay, keçi kılından yapılan çadırlarda veya varsa yayla evlerinde kalıyor. Mada-Kazak-Kumluca Adası, Sultan Fatih Cami (Cami-i Kebir), Neapolis Antik Kenti, Zengibar Kalesi, Anaboura Kalesi ve Harabesi, Alaca Mescit ve Kireli Han’ı görebileceğiniz Şarkikaraağaç’ın en çok ziyaretçi çeken yeri, saf sedir ormanlarıyla Kızıldağ Milli Parkı...

Kızıldağ Milli Parkı

Kiraz ve Yağlı Pehlivan Güreş Şenlikleri’nin yapıldığı Uluborlu, Uluborlu Kalesi, Uluborlu Müzesi, Apollonia Antik Kenti, Gargılı Lala Medresesi (Taş Medrese), Cirimbolu Köprüsü (Cirimbolu Su Kemeri) gibi değerleriyle birçok ilin sahip olmadığı tarihî mekâna sahip...

Pisidia Antiokheia Su Kemerleri ve Antik Kenti

Sultan Dağları’nın eteklerindeki, Hoyran Gölü kenarındaki -Taşevi Plajı isimli bir plajı bulunuyor- Yalvaç ilçesinde semercilik, keçecilik, dericilik, saraççılık, minyatür at arabası imalatçılığı, nalbantçılık gibi geleneksel el sanatları, hâlen yaşatılmaya çalışılıyor. Hemen hemen tüm mahallelerinde geleneksel Yalvaç evlerini görebileceğiniz ilçede her yıl genellikle temmuz ayında Pisidia Antiokheia Kültür, Turizm ve Sanat Festivali yapılıyor. İlçeye gittiğinizde Pisidia Antiokheia Su Kemerleri ve Antik Kenti, Antiokheia Antik Kenti Roma Hamamı, Yalvaç Müzesi, Limenia Adası ve Men Kutsal Alanı’nı görmeyi ihmal etmeyin.

Melikler Yaylası 

Beyşehir Gölü’nün batısında, Toros Dağları’nın kuzey uzantısı Anamas Dağları’yla bütünleşen Yenişarbademli’de, her yıl temmuz ayında Geleneksel Pınargözü Kültür Şenlikleri ile Melikler Yaylası’nda her yıl mayıs ayında Dağcılık Şenliği yapılıyor. Melikler Yaylası, gerçekten inanılmaz bir coğrafya... Hani başta yıldızların altında uyumaktan bahsettim ya en ideal yer olabilir. Hele ki Dedegöl Dağı’yla ilgili ne desem az kalır. Madencilerin gazabından kurtulan Dedegöl Dağı’nı uzaktan gördüğü anda bile insan önünde saygıyla eğilmek istiyor. Dedegöl, her geçen yıl yerli ve yabancı kaya tırmanıcılarının hayallerini daha fazla süslüyor. Birçok yürüyüş rotasının bulunduğu bölgedeki Pınargözü Mağarası ise uzunluğu itibariyle Türkiye’nin en büyük mağarası... Mağaranın on altı kilometrelik bölümü ölçülmüş ancak sonuna kadar henüz ulaşılamamış.

Dedegöl Dağı
'EĞİRDUR BAKALIM'; EĞİRDİR

Dikkatli gözler, harf sırasına göre ilçeleri anlatırken Eğirdir’i atladığımı fark etmiştir. Birçok ilden daha fazla aktivite imkânına sahip bu ilçeyi nasıl özetleyeceğimi inanın bilmiyorum. Aslında özetlemek diyorum ama Eğirdir’den bahsederken duyduğum en saçma isim rivayetlerinden birini de paylaşmadan geçemeyeceğim: “Zamanın birinde Eğirdir’de yaşayan bir bey, eşi ve çocuklarıyla birlikte Sivri Dağı eteklerinde avlanmaya çıkar. Bey orada bir geyik görür, okunu gerer ve geyiğe atar. Ancak ok geyiğe değil, arkada bulunan kayaya saplanır. İşte tam bu noktadan sular fışkırmaya ve çoğalarak akmaya başlar. Beyin çocuğu bu suya kapılır ve boğularak ölür. Bey, hanımının yanına koşar ve çocuğun boğularak öldüğünü bildirir. Hanım dalmış, elindeki tengerekiyle yün eğirmektedir. Bey daha da bir isyankâr tavırla; ‘Hanım hanım çocuğu su aldı götürdü; sen hâlâ elindekini eğirir durursun. Eğirdur bakalım.’ der. Böylece Eğirdir ismi ilk defa söylenmiş ve bu yöreye verilmiş bir isim olarak kalmıştır.”

Eğirdir Gölü

Güneye doğru inerken hemen her seferinde yolu uzatmayı göze alıp uğradığımız, zaman zaman konakladığımız bir yer Eğirdir... Özellikle eylül, ekim aylarında, göl kenarındaki elma bahçelerinin yanından geçmek çok keyifli... Her gittiğimde de yeterli yatırım yapılsa su sporları başta olmak üzere doğa sporlarının merkezi hâline geleceğini hayal etmeden duramıyorum.

Gölde, Eğirdir ilçesinin üzerinde bulunduğu yarımadanın uzantısı gibi küçük iki ada var: Biri Can Ada, diğeri Yeşilada (Nis)... Son yıllarda göl sularının azalmasından yararlanılarak bu adalar birbirine ve Eğirdir’e bağlanmış durumda...

Aya Stefanos Kilisesi (solda), Aya Georgios Kilisesi (sağ üst),  Aya Yorgi (İshotya) Kilisesi (sağ alt). 

Malos Harabesi, Aya Georgios Kilisesi, Aya Stefanos (Yeşilada) Kilisesi, Yukarı Gökdere Kasnak Meşesi Tabiat Koruma Alanı, Prostanna Harabesi, Eğirdir Kalesi, Keyhüsrev Kervansarayı (Eğirdir Hanı), Osmanlı Köprüleri, Esma Sultan Hamamı, Dündar Bey Medresesi’yle de birçok alternatif sunan Eğirdir sınırları içinde bir yer var ki gördüğüm en güzel millî parklardan biri olabilir: Kovada Gölü Milli Parkı... Benzersiz flora zenginliği ve yaban hayatı çeşitliliğinin yanı sıra yürüyüş ve bisiklet parkurları da bulunuyor.

Davraz Dağı

Yukarıda adını andığım Isparta’nın her ilçesi, endemik bitki gözlemcilerinin, fotoğrafçıların, safaricilerin, yürüyüşçülerin, oryantiringçilerin, dağcıların, yamaç paraşütçülerin, kanyoncuların, kampçıların, karavancıların belki de yeni yeni keşfettiği bir yer... İnternette kısa bir araştırmayla bölgenin tüm yürüyüş ve bisiklet parkurlarına da rahatlıkla ulaşabilirsiniz. Ben bir kısmını yazayım istedim ama o kadar çok var ki okurları sıkmadan burada bahsetmenin yolunu bulamadım. Bakın nasıl da unutuyordum, Davraz Dağı’nı... Ispartalılar kesin topa tutardı beni. 2.635 metre zirve yüksekliği, Eğirdir ve Kovada gölleri manzarasıyla güneyin en popüler kayak merkezi Davraz Dağı, güzel olmasına güzel ama tatil günlerindeki kalabalık hâlini, hiçbir eğitim almadan malzeme kiralayıp etraftakileri biçenleri ve üst kısımdaki teleferik sistemini bir türlü sevemedim. Ha bir de şu her yıl büyük oranlarda artan teleferik fiyatlarına ne zaman bir çare bulunacak acaba? Mesela ben bu yıl herhangi bir kayak merkezinin kapısından girebilecek miyim çok merak ediyorum. Neyse daha kışa çok var; durup dururken kendimizi üzmeyelim de Isparta yöresi bir türküyle yazıyı bitirelim:

“Çayır çimen geze geze (of of)

Oldum ben bir geveze

Kızına meyil verdim

Darılma hanım teyze (of ninem of)

Pencereden kuş uçtu (of of)

Yandı yürek tutuştu

Yanma yüreğim yanma

Ayrılık bize düştü (of ninem of)

Simidimin tablası (of of)

Geldi düğün haftası

Gelin olacam diye

Nedir bunun tafrası (of ninem of)”Isparta Merkez


Serpil Kurtay Kimdir?

1978 yılında Almanya’nın Esslingen kentinde doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Bilecik’te tamamladıktan sonra Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden 1999 yılında mezun oldu. 1995-2003 yılları arasında Evrensel Gazetesi’nde muhabir, istihbarat şefi ve haber müdürü olarak çalıştı. Ardından on altı yıl Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün dergisinde editörlük ve genel yayın yönetmenliği görevinde bulundu. Çeşitli dergilerde yazarlık, kitap editörlükleri yaptı, yayın süreçlerinde görevler aldı. Hâlen kitap editörlüğüne, Antalyaspor Kulübü’nün dergisinde ve Gazete Duvar’da da yazılarına devam ediyor.