'Temizlenen' Zürafa Sokak ve sıfırlanan bellek

Kadınları sokağa atıp sokağı da yıkınca, orada olanlar hiç olmamış gibi mi olacak? Yoksa yüzleşilmemiş her acı gibi bu da havaya karışıp ruhun ciğerlerini mi tutacak?

Google Haberlere Abone ol

Yıldız Tozuvar*

Şehirler de bazı açılardan insanlara benziyor ve onlar gibi iyisiyle kötüsüyle birçok anı biriktiriyor belleğinde. Mekânlar, bir dili olsa da anlatsa denilen duvarlar, bir sünger gibi emiyor deneyimleri. Hatıralar, onları yaşayanlar, anlara ait sesler, hisler, izlenimler o yerin detaylarında kalıcı hale geliyor. Soyut olan somutlaşıyor adeta. Geçmişin eli, yıllar ötesinden uzanıyor şu ana. Ve hep bir söyleyeceği oluyor yerlerin, işitmek isteyen kulaklara…

16 Mart 2020 günü, genelevleriyle ünlü Zürafa Sokak’ta çalışan seks işçisi kadınlar ve oranın kültürel mirası için keskin bir dönemece işaret ediyor. 200 senelik tarihiyle İstanbul’a imzasını atan sokak, Hıfzıssıhha kararıyla pandemi döneminde kapatılan bütün genelevler gibi kapısına kilidi vuruyor. Şahitlerin aktardığı kadarıyla kadınların o gün çalıştığı evleri hızla terk etmek durumunda kaldığı, eşyalarını bile toplayamadığı biliniyor. İhtimal ki kısa sürede geri geleceklerini, en azından dönüp onlara ait olan şeyleri alabileceklerini düşündüler. Oysa o telaşlı çıkışın bir dönüşü olmamış, orada çalışan kadınlarsa nasıl olduysa ortadan bir anda kaybolmuş, adeta sırra kadem basmış.

O gün itibariyle terkedilen tarihi sokak, binalar ve sokağın her köşesine işlemiş kültürel miras, yağmacılarla işgalcilerin eline düşmüş. Ne cam kalmış ne de çerçeve, çalınarak paraya çevrilebilecek tek bir şey bırakılmamış geride. Yaşanmışlıklardan sadece sağa sola saçılmış halde, hor görülmüş hayatların yağmalanmış hayalet eşyaları kalmış. Kısacası, hem o kadınlar ve oranın peçeteci, hamamcı, kerhane tatlıcısı, restorancı, çaycı vb. esnafı hem de Zürafa Sokak için bir devir noktalanmış. Neredeyse diyeceğim, o unutulmaz demir kapının ardındaki dünya, bir varmış bir yok olsun diye çürümeye bırakılmış.

Oysa dünyanın birçok yanında zulme, utanca ya da katliama sahne olmuş pek çok mekân hala ayakta ve hikayelerini anlatmaya devam ediyor. Hatta bir kısmına turistik geziler düzenleniyor. Bazıları özünden kopmadan değişip dönüşerek bazıları aynen korunarak dünü bugüne anlatıyor. Ne mi anlatıyorlar? Belki ders almak, belki derinlemesine anlamak, hatırlamak ya da belki aynı hatayı tekrarlamamak için bilmemiz gereken şeyleri…  

GENELEVDEN KÜLTÜR SANAT MERKEZİNE

Belediye yetkililerinin gündemdeki bir proje çerçevesinde Beyoğlu kültür yolu aksının önemli bir parçası olacağını açıkladığı Zürafa Sokak’taki yıkım, 14 Şubat 2022 Pazartesi günü haftası başlayacak. Planlanan projeye göre bu çıkmaz sokak, bir kültür sanat merkezine dönüşerek sanat galerilerine, belki bir müzeye, butik mekânlara ya da tiyatro sahnesine ev sahipliği yapacak. İnsan merak ediyor, kültürlerden hangi biri olacak bu, kimin sanatı olacak, kime seslenecek, seslenirken ne diyecek?

Bu kentsel yenileme yoluna Zürafa Sokak’ta bulunan 42 evin mülk sahiplerinin kararı ve yerel yönetimin koordinasyonuyla girilmiş. Bir onlar var. Bir zamanında burada çalışan, tek geçim kaynakları fuhuş olan, eski röportajlarında bu genelev tamamen kapatılırsa ne yapacaklarını bilemediklerini söyleyen ve şimdi nerede, nasıl oldukları bilinmeyen kadınlar… Diğer bir deyişle o sokağın tek kaldırım taşına sahip olma şansını hayal bile edemeyen ama ömürlerini orada tüketmiş olan kadınlar… Bir de o sokağın meraklısı olan, onu anılarının, hafızalarının ve belki vücutlarının en ücra kıyısına kaydetmiş milyonlar…

Dünyanın en eski mesleği denir fuhuş için. Şüphesiz, Osmanlı’dan kalan kerhaneyi ya da ülkedeki bütün genelevleri kapatınca bir anda fuhuş bitmeyecek. İhtimal ki yer altına, çevrimiçi kanallara, kontrolsüz, daha tekinsiz ve kayıtsız biçimlere bürünecek. Hayatta kalmak için bedenini satmaktan başka çaresi olmayan kadınların hayatı da bir anda düzelmeyecek. Tam tersine, devletin sigorta, emeklilik, güvenlik ve sağlık gibi denetimleri olmadığından hayatları daha fazla tehlikeye girecek.

Onun da ötesinde, insanın doğasından gelen değiştirilemez nedenler ortadan kaldırılamayacağına göre onun sonuçlarını ortadan kaldırmak bir çeşit iki yüzlülük değilse nedir? Lokantaları kapatsak insanlar günde üç kere acıkmaz mı artık? Yoksa yerden, ağaçtan, çöpten, ne bulursa onlarla mı beslemeye çalışırlar kendilerini? Kolayca günah keçilerine döndürülen seks işçileri libidonun sebebi değil ki! Sadece sonucu ve bundan beslenen çarkın bedelini en ağır ödeyen dişlileri!

Kısacası Zürafa Sokak temizlenecek belki görünüşte, mekânın belleği silinecek ve yeni bir hafıza inşası için gıcır gıcır bir sayfa hazırlanacak. Ama o yolun yolcuları için bu durum zerre kadar fayda getirmeyecek. O sokaktaki işyerlerinin çoğunun sahibi olan kişinin yıllarca vergi rekortmeni olduğu ve devlet plaketlerine layık görüldüğü gerçeği… Vergi rekoru kırdıracak paraları ödeyerek o evleri dolduran erkeklerin sayısının bizimki gibi cinsel devrimini tamamlayamamış toplumlarda hiç azalmayacağı bilgisi… Ve “sermaye" edilen o kadınların işlevsizleşen mekânla birlikte hiçe sayılmış yaşantılarının ağırlığı hiç ama hiç değişmeyecek…

Şimdi tüm binalar yağmalanmış, kadınların geride kalan bütün eşyaları ayaklar altına alınmışken bunu söylemek için çok geç ama yine de söylemek gerek. Zürafa Sokak hafızasına dair belki de değişmeyecek en temel şey, kadınların oradaki deneyimleri kadar sistematik çilelerinin de görünmez hale getirilmesi. İhtimal ki seçmedikleri ama vaz da geçemedikleri hayat biçimlerinin, varlıklarının, oradaki anılarının önemsiz görülmesi ve bunun açıkça ilan edilmesi… Eskinin iyi katma değer sağlayan seks işçilerinin çarklar durunca yüze vurulan değersizliği, eşyalarının, iş yerlerinin ve anılarının çöp edilişi… Ve para ya da itibar getireceği umulan başka bir girişim için sil baştan edilişi…

Son söz ve soru şu: Temsil edilmediği ve ötekileştirildiği bir düzende, bu dezavantajlı durumu nedeniyle, birçok biçimde şiddete maruz kalan kadınların hafızasını onu simgeleyen mekânla birlikte yok etmek, tarihi silmek ve aleniyi inkâr etmek değilse neyin nesidir?

Kadınları sokağa atıp sokağı da yıkınca, orada olanlar hiç olmamış gibi mi olacak? Yoksa yüzleşilmemiş her acı gibi bu da havaya karışıp ruhun ciğerlerini mi tutacak? Düşünüyorum da belki de halıların altına süpürülen karanlık sırlar, alınmamış kırık gönüller ve yok varsayılan acılar ülkenin havasını bu kadar ağır yapıyor. Camları saat başı açsan da içerideki hava bir türlü temizlenemiyor.

 *Blog yazarı @ İçimde Kalacağına - ev (icimdekalacagina.com)