TDD Başkanı Dağ: Ekonomik güçsüzlük obeziteyi tetikliyor

Türkiye’de obezite oranları her geçen yıl yükseliyor. Pandemide yaşanan eve kapanma ve hareketsizlik, ekonomi kaynaklı yetersiz ve dengesiz beslenme obezite oranını artıran nedenler arasında.

Google Haberlere Abone ol

Ogün Akkaya

ANKARA - Obezite, tüm dünyada önemli bir halk sağlığı sorunu. Gelişmiş, gelişmekte olan ya da gelişmemiş ülkelerin hepsinde önemli bir sorun olarak karşımıza çıkan obezite, beraberinde farklı hastalıkları da getiriyor. 

Türkiye Diyetisyenler Derneği (TDD) Başkanı Ayhan Dağ’a göre, ekonomi kaynaklı yetersiz, dengesiz ve karbonhidrata bağlı beslenme bireylerde obeziteyi tetikliyor. Türkiye’nin Avrupa ülkeleri arasında obezite oranında ilk sırada yer aldığını belirten Dağ ile, “4 Mart Dünya Obezite Farkındalık Günü” dolayısıyla konuştuk...

‘TÜRKİYE, AVRUPA’DA OBEZİTEDE BİRİNCİ SIRADA’

Obezite ile mücadelede Türkiye nasıl bir tablo çiziyor? Son veriler ne anlatıyor?
Türkiye’de de önemli halk sağlığı sorunlarının başında gelen obeziteyi bulaşıcı olmayan hastalıklar kapsamında değerlendiriyoruz. Elimizdeki en son veri, 2019’da açıklanan Türkiye Beslenme Sağlık Araştırması’na ait. Bu verilere baktığımızda, Türkiye’de 19-64 yaş grubu erkeklerde fazla kilolu dediğimiz grup, yüzde 42 oranında. Obez dediğimiz grup yüzde 23,8, morbid obez dediğimiz beden kitle endeksi yüzde 40’ın üzerinde olan grup ise yüzde 1,3 oranında. Bu üç veriye baktığımızda Türkiye’de fazla kilolu, obez ya da morbid obez olan erkek bireylerin oranı 67,1. Başka bir ifadeyle toplumdaki erkeklerin 3’te 2’si obez ya da şişman. Kadınlarda da fazla kilolu oranı yüzde 28,5, obez oranı yüzde 33,1, morbid obez oranı ise yüzde 6,2. Kadınlarda morbid obez oranı oldukça yüksek. Erkeklerde 67,1 olan bu verilerin toplamı, kadınlarda 67,8’e karşılık geliyor. Obezite önemli bir halk sağlığı sorunu. Türkiye, Avrupa verilerine baktığımızda 32,10 oranıyla birinci sırada.

Türkiye Diyetisyenler Derneği Başkanı Ayhan Dağ

‘YETERSİZ, DENGESİZ VE KARBONHİDRATA BAĞLI BESLENME OBEZİTEYİ TETİKLİYOR’

Obezitenin engellenmesi adına beslenme alışkanlıklarının önemli olduğu biliniyor. Toplumda beslenme alışkanlığı oluştu mu?
Beslenme alışkanlıklarını, besin tercihlerini etkileyen önemli faktörler var. Bunlardan biri de toplumun alım gücüyle ilgili. Sağlıklı gıdaya, besine ulaşmak gerçekten son dönemde zor. İnsanlar gıdaya ulaşma konusunda önemli zorluklar içinde. Pazarlarda ya da marketlerde bir taraftan normal ürünler satılırken, bir taraftan da kalitesi düşük besinler satılıyor. Ekonomik güçsüzlük ve beslenme bilgisinin yetersizliği, sağlıklı ve dengeli beslenmeyi olumsuz olarak etkiliyor.

Gıda fiyatlarındaki fahiş artışlar insanları karbonhidratlı besinlere itiyor. Bu durum obezite sayısında artışa neden olacak diyebilir miyiz?
Kesinlikle çok doğru. Verilere baktığımızda, Türkiye’de toplumun yüzde 15’inin gıdaya ulaşmada sorunu var. Yüzde 84’ü yeterli gıdaya ulaşamıyor. Dolayısıyla ulaşılan besinler de çorba, pilav ya da makarna. Son dönemde bunlara ulaşmak da ne noktada bilemiyoruz. Yetersiz, dengesiz ve karbonhidrata bağlı beslenme obeziteyi tetikliyor.

‘ENFLASYON TÜİK RAKAMLARININ ÇOK ÇOK ÜSTÜNDE’

Uzmanlar ekonomik ve siyasal gelişmeler çerçevesinde bir gıda krizi yaşanabileceğine vurgu yapıyor. Bu durum insanların beslenme alışkanlıklarını nasıl etkileyecek? Sağlıklı gıdaya erişememek, obezite artışına neden olabilir mi?
Önemli bir sorun. Gıda krizi konusunda kaygılıyız. Dernek olarak temelde vurguladığımız konu, toplumun yeterli ve dengeli beslenmesi. Her besin grubundan günlük ihtiyacı kadar tüketmesi. Et grubu, süt ve süt ürünleri grubu, meyve ve sebzeler grubu ve tahıllar grubu. İnsanların sağlıklı beslenebilmesi için bu besinlerin hepsinden farklı çeşitlerde, öğünlerde tüketmesi gerekiyor. Besinlere ulaşılamaması toplumun dengeli ve yeterli beslenmesini olumsuz etkiliyor. Yatağa aç giren insanlar konuşuluyor. Yetişkin insanların çocuklarına istedikleri herhangi bir şeyi alamadığı için gözleri doluyor. TÜİK rakamları bile yüzde 50’nin üzerinde.

Pandemi ile beraber obezite oranlarında artış gözlemlediniz mi?
Evden çalışma- eğitim hayatımıza girdi. Bilgisayar karşısında bir süreç yaşandı. Bu durum Türk toplumunda düşük olan fiziksel aktiviteyi, daha da düşürdü. Evde beslenme alışkanlıklarımız değişti. Daha fazla yemek tükettik. Bunlara baktığımızda pandemi döneminde Türkiye’de kilo alımının 6 kilo civarında olduğunu biliyoruz. Pandemiden sonra da ekonomik kriz, olayı başka bir noktaya çevirdi. Gıda güvencesi ve gıda güvenliği son derece önemli. Bir taraftan Türkiye bundan 20-25 yıl öncesinde gıda anlamında kendi kendine yetebilen bir ülke iken, şimdi buğdayı Ukrayna’dan, Rusya’dan getiriyoruz. İçinde bulunduğumuz durum, ülkenin tarım politikalarının baştan aşağı düşünülerek, değiştirilmesi zorunluluğunu ortaya koyuyor.

‘OBEZİTE DİĞER HASTALIKLARDA DA ÖNEMLİ BİR YER TUTUYOR’

Obezitenin diğer hastalıklar üzerindeki etkisi nedir?
Obezite kalp damar hastalıkları, diyabet, kanser, sindirim sistemi hastalıkları ve solunum sistemi hastalıklarının etiyolojisinde rol oynayan temel faktör. Mesela, obez bireyler zayıflatıldığında kan şekerleri düzenlenebiliyor. Meme kanserinde obezite önemli bir faktör.

‘ÇOCUKLUK ÇAĞI OBEZİTESİNİN TEDAVİSİ İLERLEYEN YAŞLARDA KOLAY OLMUYOR’

Çocuklarda obezite durumu ne? Ailelere ne tür önerilerde bulunursunuz?
Çocukluk çağı obezitesi hem Türkiye’de hem dünyada yüksek. Yetişkinlerde, dünyada 800 milyon obezden bahsedebiliriz. Çocukluk çağı obezitesinin de önümüzdeki 8 yılda, 2030’da 250 milyon çocuğa ulaşması bekleniyor. Çocukluk çağı obezitesinin ilerleyen yaşlarda tedavisi de çok kolay olmuyor.

Bu tedavi sürecine gelmeden tam olarak ne yapılmalı?
Biz Türkiye Diyetisyenler Derneği olarak Milli Eğitim Bakanlığı’na okul müfredatlarına beslenme derslerinin konulmasını önerdik. Çocukluktan itibaren yeterli, dengeli beslenme bilincinin topluma verilmesi son derece önemli. Türkiye’de mutlaka Aile Sağlığı Merkezleri’nde diyetisyen istihdam edilmesi gerekiyor. Birinci basamak sağlık hizmetinde bu sorunların tespit edilip önlenmesi lazım. 2025 yılına kadar obezitenin tıbbi sonuçlarının dünyada 1 trilyon dolardan fazlaya mal olacağı verisi var. Bu obezite nedeniyle ortaya çıkacak sağlık sorunlarına karşı harcanacak para. Bugün de bundan çok farklı değil tablo.

‘AİLE DİYETİSYENLİĞİ KAVRAMININ TÜRKİYE’NİN GÜNDEMİNE GELMESİ LAZIM’

Ailelere, obezite ile mücadele noktasında önerileriniz neler? Hem çocukları hem de kendileri için…
Bizim öncelikle aileleri bilgilendirip, ailelerin de çocuklarını bilgilendirmesi önemli. Doğru beslenme alışkanlıklarının çocukluktan itibaren kazandırılması, doğru besin tercihlerinin yapılması ve fiziksel aktivite önemli bir parametre olarak karşımıza çıkıyor. Bu iş dönüyor dolaşıyor ekonomik faktörler ön plana çıkıyor. Bazen lafın bittiği yer denir ya o noktada olunuyor. Ailelerin mümkün olduğunca, imkanlar oldukça, Batı tarzı beslenme dediğimiz yüksek yağ ve şeker içerikli, yoğun enerjisi olan besinlerden çocuklarını korumaları gerekiyor. Bunun yerine çeşitli sağlıklı atıştırmalar, meyveler ve sebzelerin dahil edilmesi sorunun çözümü için önemli. Ama mutlaka bir sağlık profesyoneli gerekiyor. Aile hekimi kavramı gibi aile diyetisyenliği kavramının Türkiye’nin gündemine gelmesi lazım.

Aileler yeterli bilinçlendirilebiliyor mu?
Bu konuyla ilgili Sağlık Bakanlığı ‘Ulusal Beslenme Konseyi’ni kurdu. Ben de üyesiyim. Konsey'in temel amacı, toplumun doğru bir şekilde bilgilendirilmesi, bilinçlendirilmesi. Topluma kamu spotlarıyla doğru bilgiler veriliyor ama bunlarla da bir noktaya kadar olur. Yazılı medyada bilimsel olmayan yayınlar var. Detoks diyetlerinden bahsediliyor. Bunların hiçbirinin bilimsel geçerliği yok. Ama bunlar gazete köşelerinde kendilerine yer buluyor. Onun sapını bunun şeyini kaynatmak diye bir şey yok. Biz diyoruz ki beslenme kişiye özeldir. Beslenme parmak izidir.