YAZARLAR

Taylor Swift: Popun çevik ve mücevherli bezirgânı 

Bunca dev sanatçı, müzisyen, şarkıcı, grup varken Taylor Swift’in beğenilme ve ticari boyutlarının bu kadar ilgimi çekmesi bir o kadar vasat olmasıyla ilgili. Burada kastettiğim vasatlık “kötü”yü kastetmiyor. “Ortalama”ya ve “sıradan”a daha yakın bir anlamı var. Peki vasatlık her zaman asgari müştereğe hitap ederek tabana yayılmayla, kitle büyütmeyle eş anlamlı mıdır? Bunu çok iyi çözümleyip çok iyi uygulayarak büyük ticari başarı yakalamış kişilere ve işlerine ne tip bir saygı duyulmalıdır?

Bazı şeylerin boyutlarını, hem de modern insanın boyutlara tutkunluğunun boyutunu aklım almıyor. Oldum olası ölçüler ve ölçü birimleriyle meşgul olmayı sevdim. Zira bize sunulan, ya da dünyaya gelip bulduğumuz şeyleri algılamaya ve anlamlandırmaya yardımcı olan her işarete zihnin kapıları ardına kadar açık olsun isterim. Evren olarak bildiğimizi düşündüğümüz şeyin boyutları ve ölçeği karşısında insan(lık) olarak aczimizi algılayabilecek kadar ilkokul ikinci sınıf seviyesinde aritmetik bilip de hâlâ yine insan yapımı şeylerin boyutları üzerinden kurulan rekabet, hatta ekonomik zenginlik üzerinden insanı sınıflandırma eğiliminin bu çağda dahi bu kadar hâkim olması da üzücü. Ve maalesef bu durum da insan yapımı. Nasıl naçiz ve biçare olduğumuzu unuta unuta düşmedik mi gücün ve kibrin kör kuyularına?

Bu nicelik deliliği hayatın hemen her alanında olduğu gibi kitlesel eğlencenin başlıca aygıtlarından müzikte de fazlasıyla baskın. Bugünlerde birçok sayısal veriyi altüst eden, insanı müzik ekonomisi üzerine yeniden düşünmeye sevk eden bir sanatçıyla karşı karşıyayız: Taylor Swift. Önce Swift’in yeni albümü Midnights ile yakaladığı başarıya kısaca bir göz atalım. Çıkmasından kısa süre sonra Amerika’nın (birçok bakımdan da dünyanın) en hatırı sayılır müzik listelerini derleyen Billboard dergisinin Hot 100 listesinin en üstteki 10 pozisyonunun tamamını Midnights şarkılarıyla parselleyen Swift, listenin 64 yıllık tarihine geçmekle kalmayıp The Beatles’ın 1964’ten beri süren rekorunu da kırmış oldu. Albümün ve genel olarak Taylor Swift’in kariyeri boyunca elde ettiği çok parametreli akıl almaz liste başarılarını çoğu İngilizce de olsa birçok kaynaktan (ben bunu paylaşayım) ayrıntılarıyla okuyabilirsiniz.

Instagram’da 200 milyondan fazla takipçisi olan sadece 20 isim var ve bunlardan biri 235 milyon takipçisiyle Taylor Swift. Kaba bir hesapla dünya nüfusunun yüzde 3’ü bu hanımı sosyal medyada takip ediyor. Müthiş bir sayısal oran bu. Dünyada her yüz kişiden üçünün yaptığı ya da yapmadığı çok az şey var. Mesela bazı tahminlere göre İspanyol gribi 1918-1920 arasında dünyadaki her 100 kişiden 3’ünü öldürmüş. Mesela dünyada her 100 kişiden 3’ünün ana dili Arapça. Mesela Türkiye nüfusunun yüzde 3’ü okuma yazma bilmiyor.

Sosyal medyadan somut gerçekliğe, mesela konserlere geçelim. Taylor Swift, ekimde çıkan albümünün rekorlarla dolu başarılarının ardından geçen hafta yaşanan bilet satış olaylarıyla gündemdeydi. Geçtiğimiz yıllarda müzik servislerinin finansal yaklaşımlarıyla ilgili ‘tekelcilik’ ithamları da barındıran açıklamalarla ortalığı ayağa kaldıran ancak konserlerinin organizasyonu ve bilet satışları için dünyanın en büyük müzik tekeli LiveNation – Ticketmaster ile çalışmakta bir sakınca görmeyen Swift’in turne biletlerine gelen yoğun talep dudak uçuklattı. İlk aşamada 20 bacaklı, 52 konserlik stadyum turnesinin ön satışı için “talep toplayan” Ticketmaster (muhtemelen korsan botların da saldırısıyla) çöktü ve yüzbinlerce kişi bilet alamadı. Geçtiğimiz hafta içinde siteden bilet alamayan birçok Swiftie’nin (sanatçının en koyu dinleyicilerine verilen isim) Ticketmaster’a dava açmaya hazırlandığı haberleri çıktı. Buna rağmen bazı kaynaklara göre ilk 48 saatin sonunda 2,4 milyon bilet satılmıştı. Ve düşünün, bu sadece Amerika’yı kapsayan, 20 şehirlik, 52 konserlik bir turne.

Bunca büyük sanatçı, müzisyen, şarkıcı, grup varken Taylor Swift’in beğenilme ve ticari boyutlarının bu kadar ilgimi çekmesi bir o kadar vasat olmasıyla ilgili. Burada kastettiğim vasatlık “kötü”yü kastetmiyor. “Ortalama”ya ve “sıradan”a daha yakın bir anlamı var. Peki vasatlık her zaman asgari müştereğe hitap ederek tabana yayılmayla, kitle büyütmeyle eş anlamlı mıdır? Bunu çok iyi çözümleyip çok iyi uygulayarak büyük ticari başarı yakalamış kişilere ve işlerine ne tip bir saygı duyulmalıdır? Bırakalım tipini, saygı duyulmalı mıdır? Sadece birinin ismini versek diğerlerine haksızlık olacak vasatlıktaki kadın-erkek popçularımızı severek dinlemek, asgari müştereğin millet bahçesi Recep İvedik filmlerini severek seyretmek, saatlerce TikTok’tan başını kaldırmadan oradaki nadide videoları mizah niyetine izlemek çok mu fena bir eğilimdir? Kültür-sanat ürünlerini yüksek sanat / alçak sanat şeklinde ayrıştırmak, birini diğerine yeğ tutmak veya diğerinden üstün görmek bir nevi sınıfsal ayrımcılık gibi değil midir? Cevapları bu yazının kapsamını çok aşacak ve aynı geçerlilikte hem hayır hem evet olabilecek sorular bunlar. 

Bu “devasa” eğlendiricinin vasatlığı benim nesnel görüşümden ibaret olsa da kendisinin etrafına kurulmuş ticaret, aslında beklenmedik bir şey değil. Lakin yine de mahiyeti ve boyutları dudak uçuklatıyor, şapka çıkarttırıyor. Swift’in, muazzam bir gelir makinesine dönüştürülmüş ticari potansiyelinin birkaç ürününe göz atalım. Yeni albümü Midnights, dijital versiyonlarının yanı sıra, içinde bire bir aynı şarkıların bulunduğu, yalnızca kitapçık, kartonet, plak rengi vb. unsurların farklı olduğu 5’er CD ve plak halinde sunuluyor. Bu şekilde aynı müzikal içerik, ayrı renk kodlarıyla adlandırılarak bir müşteriye beş defa satılabilecek hale geliyor. Bu, bu müzisyenden para kazanma yollarından sadece bir örnek. Hal böyleyken, tabii ki tam göbeğinde bulunduğumuz sene sonu alışveriş çılgınlığı (Holiday Shopping Season) ıskalanamazdı ve içinde kar yağan kürelerden kırmızı-yeşillerle bezeli, Noel temalı tekstil ürünlerine kadar uzanan geniş bir seçkinin satıldığı ve “Taylor’un Evi” olarak konumlandırılan sanal AVM ise anlatılmaz, görülür.

Genellikle vasat fetişi ülkemizdeki kültür-sanat ürünlerine ve üreticilerine karşı hâkim bir kuvvetken, müzik tarihinde bubblegum / teen-popun dahi en iyi örneklerini görmüş bir toplumun da benzer şekilde etkilendiğini gözlemlemek hayli ilginç. Ancak gözden kaçmaması gereken önemli bir husus var. Swift, röportajlar, sosyal medya iletişimi, şarkıları, sözleri ve onların etrafında görsellikle ördüğü anlam dünyasında hiç de vasatı yüceltmiyor. Aksine, müşteri kitlesini oluşturan vasatı gözüne kestirmişken o vasata gözlerini yukarılara dikmeyi salık verebiliyor. Örneğin yeni çıkan Bejeweled video klibinde turnesinin 9 adet Batı Kıyısı bacağında ön grup olarak yer vereceği HAIM grubun gerçek hayatta da kız kardeş olan üyelerini, Külkedisi masalının kötü kalpli kız kardeşleri olarak kullanırken (ki bence müthiş bir pazarlama fikri), tabii ki kendisini de külkedisi olarak konumlandırıyor, ama bir farkla: şatosundaki balosuna katıldığı ve kendisine yüzükle evlenme teklif eden prensi (klipte albümün prodüktörü Jack Antonoff tarafından canlandırılıyor) günün popüler tabiri ve tavrı “ghosting” ile dolandırıp şatoyu elinden alıyor, prensi de oradan uçurarak tek başına şatoya konuyor. Dinleyici kitlesinin yakın zamanda evlenerek “başı göğe erecek” bireylerine ne kadar güzel ve yerinde bir mesaj değil mi? Kapitalizmin, insanın en hassas duygularından aşkı ve doğal ihtiyaçlarından birlikte olma halini sömürerek çarpıttığı ve maddiyata endekslediği evlilik olgusu yeterince sorunlu değilmiş gibi, yüz milyonlarca kişinin “hayranlıkla” takip ettiği genç Swift, klibin sonunda hem evlenmeden hem de malı götürerek muzaffer oluyor. Yani yeni bir yol tarif ediyor bize popun kraliçesi: Gözünüzü açın kızlar, keriz prensi kazıklayıp lokmasını almak için artık evlenmeye bile gerek olmayabilir. Böylece baskın ve hâkim söylemi bir kez daha üreterek yayarken “devrimci popçu” kredisini de derinleştirmeyi başarıyor. Bu arada, yine alışveriş çılgınlığının tam ortasında video klibi yayına giren ismiyle müsemma Bejeweled şarkısının sözlerinde elmaslar, safirler ve aytaşlarının havada uçuştuğundan da bahsetmek yerinde olur. Kâr güdüsü ve ticari zekâ yine iş başında, tebrik etmek gerek.

Sanatçıların kendilerini şifacı, yaptıkları işi kutsal, yarattıkları eserleri de nadide mücevherler gibi yansıtan söylemlerine her geçen dün daha fazla rastlarken ticari ve mesleki alandaki ortaklıkları ve iş birliklerinin sorgulanır niteliği gözden kaçmamalı. Buralardaki tutarsızlıklarını meşrulaştırmak için nüktedan ifadeler ve popülist eylemlerle kitlelerine şirin görünme eğilimleri irdelenmeli. Sanatçıların birçok manada kitlelerine manevî değerleri savunurken konu para kazanmaya gelince bu değerleri hiçe sayan kişi ve kurumlarla gözlerini kırpmadan kol kola girmeleri açıkça eleştirilmeli. Daha geçen hafta bir moda dergisinin ödül töreninde kendisine yapılan, hiç sakınmadan ve inceltmeden tanımlanması gereken “rezilliği” apaçık ifade eden Mabel Matiz ve meslektaşları, bu tip kurumların müstakbel davetlerine icabet etmeden geri çevirecek dik duruşları gösterebilmeli. Belki böylelikle, hepimizi içten içe tüketen nam yürütme ve gemi yüzdürme sevdalarından biraz olsun sıyrılır, başımızdan aşağı boca edilen nicelik tutkusundan başımızı kaldırıp kendimizi hatırlayabiliriz.


Can Sertoğlu Kimdir?

1975 yılında İstanbul’da doğdu. Alman Lisesi’nden mezuniyetinin ardından The University of Texas at Austin’de Radyo-Televizyon-Sinema ve Ekonomi alanlarında çift lisans aldı. 1998’de New York’ta önce Right Track Recording kayıt stüdyosunda, ardından Atlantic Records’da prodüktör Arif Mardin’le birlikte çalışmaya başladı ve şirketin A&R departmanında görev yaptı. Bu dönemde Tori Amos, Stone Temple Pilots, Led Zeppelin, Jewel, Kid Rock, The Darkness, Matchbox Twenty, Craig David gibi sanatçı ve gruplarla çalıştı. Aynı zamanda Brooklynli kült grup World/Inferno Friendship Society’nin menajerliğini üstlendi. 2005 yılında Mor ve Ötesi’nin menajerliğini üstlenmek üzere Türkiye’ye döndü. 2015’e kadar grubun üyeleriyle birlikte kurduğu Rakun Müzik’in Genel Müdürü olarak birçok albümün yapımcılığını yürüttükten sonra 2015-2018 yılları arasında Doğuş Grubu’nun dijital platformu Puhu TV’nin kurucu ekibinde İçerik Direktörü olarak görev aldı. 2019’da kurduğu Ferment Records ile müzik yapımcılığına ve More Management etiketiyle 2005’ten beri sanatçı menajerliğine devam etmektedir. Yakın zamanda tekrar New York’ta yaşamaya başlamıştır.