Suriçi'nin abê’si Emin İpek 40 yıldır severek ayakkabı yapıyor

Emin İpek, Suriçi’ndeki 10 metrekarelik dükkanda 40 yıldır ayakkabı üretiyor ve tamir ediyor. Hayvan sevgisiyle de tanınan 70 yaşındaki İpek, mahalledeki herkesin Emin abê’si olarak biliniyor.

Google Haberlere Abone ol

DİYARBAKIR - Suriçi’nde boyası yıllar içinde solmuş, yer yer sıvası dökülmüş küçük dükkanlara rastlamak hiç de şaşırtıcı değildir. Dükkanlar gösterişten uzak ve mütevazıdır. Eninde sonunda müşterisi de kendisine benziyor çünkü. Hayatlarını günlük işlerle idame etmeye çalışan, çoğunlukla veresiye alışveriş yapan komşularıdır. Dükkan sahipleri, yağış yoksa genellikle kapı önüne attıkları kursîlerde oturarak, günlük nafakayı çıkarmak umudunu koruyarak ve komşularıyla muhabbet ederek müşteri bekler.
.

Bu dükkanlar, insana herhangi bir şehirde değil, Diyarbakır’da olduğunu hissettiren Suriçi’nin labirenti andıran daracık sokaklarında dolaşırken birden çıkar karşısına.

AYNI DÜKKANDA 40 YIL

70 yaşındaki Mehmet Emin İpek’in dükkanı da bunlardan biridir. İpek’in ayakkabı tamir ettiği dükkanı, civarındaki bazı taş evler kafeye dönüştürülmüş olsa da hala özgünlüğünü koruyan sokağın içindedir. İpek, Tarihi Ulu Cami’nin arkasındaki sokakta, 10 metrekarelik dükkanda yaklaşık 40 yıldır ayakkabıcılık yapıyor.

Sokaktan her geçtiğimde genellikle tek başına ayakkabıya çivi çakarken görüyordum İpek’i. Ayakkabı tamirciliği nasıl bir iştir, müşterileri kimlerdir, biten mesleklerden biri midir? Bütün gün küçük bir dükkanda ekmek parası kovalayan insan da merak edilmez mi? Ben ettim ve Mehmet Emin İpek’e sohbet teklifinde bulundum. Hiç tereddüt etmeden, “Olur efendim” dedi.
.

Niyeyse “Olur Efendim” demesi şaşırttı beni, ayakkabı tamircisi kibar konuşamaz gibi. Sohbet sırasında fark ettim ki İpek, bütün hayatını nezaket üzerine inşa etmiş.

KİMSE SELAMSIZ GEÇMEDİ

Dükkanın duvarlarında kendisinin imal ettiği birkaç ayakkabı çivilere asılı duruyordu. Ayakkabı malzemeleri üst üste yığılmıştı. İpek’in çalıştığı tezgah, dikiş makinesi ve üç kursîden başka bir şey yoktu dükkanda. Zaten bunlar dükkanda hareket etmeye yer bırakmıyordu.

Dükkanın camında çocukların çizdiği belli olan birkaç resim vardı. Resimleri yapan çocuklar, Emin amcalarına sevgilerini de dile getirmişlerdi. İpek, “Mahallenin çocukları yaptı” dedi resimler için.

Bir kedi içeri girdi. Rahatça dolaştı küçük dükkanda ve yine sessizce çıkıp gitti. Başının üstündeki tepside Diyarbakır çöreği satan çocuktan iki çörek istedi İpek. Ben aldım ve tezgahın üzerine bıraktım. Sokaktan çok insan geçti. Çocuklar, kadınlar, erkekler… Hepsi Emin abêlerine selam verdi ya da bir şey sorup gittiler. Kafe işletmecisi, “Akşam film gösterimi var, sen de gel Emin abê” dedi. Sohbetimiz sık sık kesildi.

BERBERE ÇIRAK DURMAK

Henüz 8 yaşındayken belediyede çalışan babasını kaybetmiş İpek. Annesi, “Artık baban yok oğlum. Bundan sonra eve sen ekmek getireceksin” demiş.

Ertesi gün hamalların kullandığı sepetlerden birini almışlar ve İpek, hamallık yapmak üzere Peynirciler Çarşısı’nın yolunu tutmuş. Esasında hamallık yapmaya ne gücü ne de hevesi vardır. Bu nedenle çırak arayan berberin kapısını çalmış ve işe alınmış.

İpek, “Sepeti eski olan hamallardan birini buldum akşam ve kendi sepetimi ona verdim” diyor. Bir süre annesinden saklamış berberde çıraklık yaptığını. Ama her akşam eli yüzü temiz, saçları kolonyalı eve gelmesi annesinin dikkatinden kaçmamış. Sonunda berberde çırak olduğunu söylemiş annesine. Müşterilerden aldığı bahşişler fena değildir ve bir meslek öğrenecektir İpek. Bu nedenle annesi, oğlunun berberde çırak durmasına itiraz etmemiş.

ÇOCUK İŞÇİ

Burada lafa girip, “Çocuk işçiliğine karşıyız” diyorum İpek’e. 8 yaşındaki bir çocuk hamallık yapmak yerine okulda olmalı. Çıraklığın ‘inceliklerini’ çocuk yaşta öğrenmiş İpek, benimle aynı fikirde değil. “Yerleri sileceksin, azar işiteceksin, kulağın çekilecek ancak böyle öğrenirsin işi, usta olursun. Korkup kaçarsan olmaz” diyor İpek.

Yaklaşık 2 yıl berberde çıraklık yapıyor. Bir bayram öncesi berberde işler yoğundur. Sabaha kadar çalışınca yorgun düşüp hastalanıyor ve bir ay işe gidemiyor. İşe dönecek gücü kendisinde bulduğunda berbere gidiyor yine. Ama berber bu arada yeni bir çırak bulmuştur dükkana. 40 yıl sürecek ayakkabıcılık macerası da bundan sonra başlıyor.

AYAKKABICILIK İŞİ EL BECERİSİ İSTER

“Ayakkabıcılık el becerisi ister” diyor İpek. Eli yatkındır işe. Kısa sürede zekası, dürüstlüğü, elinin işe yatkınlığıyla Ayakkabıcılar Çarşısı’nda tanınan bir çırak olur. Birçok işi kalfalardan daha iyi, daha hızlı yapar ve çarşıda ayakkabı üreten ustaların dikkatini çeker. Ustalar daha yüksek yevmiye ile kendi dükkanlarına ‘transfer’ ederler İpek’i.
.

Bu becerisi sayesinde Diyarbakır’dan göç eden müşterileri hala telefonla ayakkabı sipariş ediyorlar. Öte yandan, “Benim kuşağım yaşlandı, bazıları öldü. Ayakkabı sipariş edenler azaldı. Gençler zaten mağazalardan alışveriş yapıyor” diyor İpek.

ZENGİN KIZ FAKİR OĞLAN

İpek, eski Diyarbakır’ı, “Herkes herkesi tanırdı eskiden. Diyarbakır dediğin Suriçi’ydi. Şimdi büyüdü şehir, kimse kimseyi tanımıyor artık” diyerek anlatıyor.

“O zamanlar iyi para kazanırdık, hiç boş kalmazdık” diyen İpek, meslektaşlarıyla sinemanın, eğlence mekanlarının yolunu da bulmuştur. Söylediğine göre hep kontrollü olmuş, ipin ucunu kaçırmamıştır, kazandığı parayı eve götürmeyi hiç ihmal etmemiştir.

İlk aşk macerasını da 15 yaşını bitirdiğinde yaşar İpek. Hem öyle böyle değil. Yeşilçam filmleri onun yaşadığı aşktan esinlenmiştir sanki.

Gönlünü Diyarbakır’ın zengin bir kızına kaptıran İpek, aşkına karşılık bulsa da zengin babanın hışmına uğramış. “Bir gün sinemaya gittik ve babasına yakalandık arkadaşımın” diyerek sonraki gelişmeleri şöyle anlatıyor İpek: “Babası, kızından ayrılmam için bana para teklif etti. Kabul etmedim. Beni tehdit etti, yine vazgeçmedim. Kız beni istiyorsa ondan hiç vazgeçmeyecektim.”

Sonunda ustası, İpek’in başına bir iş gelir korkusuyla da şöyle der ona: “Kızın ailesi çok zengin. Senin kazandığın para onun boya parasına yetmez.”

Para teklifi ve tehditler değil ama ustasının “Davul bile dengi dengine” manasındaki sözleri İpek’i zor durumda bırakır. Sevdiğin kızdan vazgeçecekse Diyarbakır’da duramayacağını anlayınca Hatay’a gider. İki yıla yakın Hatay’da çalışır. Diyarbakır’a döndüğünde aşk acısı soğumuştur ve başka bir semte taşınmış sevdiği kızın peşine düşmeyecektir.

İLK EVLİLİK

İki yıl sonra döndüğü Diyarbakır’da işsiz kalmaz İpek. Ayakkabıcılar Çarşısı’nda işe başlar. Sonra bir gün yeni komşusunun çocuklarını görür sokakta. Annesi, çocukların yetim olduğunu söyler. İpek, çocukların annesini görmeden, zaman zaman yiyecek gönderir hamallar aracılığıyla. Kadın, yiyeceklerin dayısının oğlu tarafından kendisine gönderildiğini düşünür.

Sonra bir gün tanışırlar ve İpek, evlenmek istediğini söyler annesine. Annesi itiraz eder, karşı çıkar buna. Kadın 3 çocuklu bir duldur ve oğlu henüz 17 yaşında bir çocuktur. Ama İpek kararlıdır ve muradına erer. Evlenir ve eşinin çocuklarını da kendi çocuklarından ayırmadan sevgiyle büyütür.

KÜRTÇE ÖĞRENDİ, HDP’YE OY VERDİ

İlk eşi vefat ettiğinde 58 yaşındadır İpek. Çocukları evlenmiş, kendisi yalnız kalmıştır. Yeniden evlenmek ister. Çocukları ilk başta itiraz etse de sonunda İpek’in yaşadığı yalnızlığa onların gönülleri de rıza göstermez. Babalarını kendileri evlendirir.

Esasında sohbetin sonuna gelmiştik. Ancak bu arada İpek’i eşi aradı telefonla. İpek, akşam yemeği için evde hazırlık yapan eşini kafede film izlemeye davet etti. “İki tane çöreğimiz var, biri senin biri benim. Filmden sonra yemek yeriz” dedi.

“Emin usta ikinci baharını yaşıyor” dedim. Öyleymiş ama eşi hayatında başka bir değişikliğe de neden olmuş. Eşi ailecek HDP’liymiş, başlarına türlü belalar gelmiş bu nedenle. İpek, “Ben şehir çocuğuyum, Kürtçe konuşamazdım. Eşim sayesinde Kürtçe konuşmayı öğrendim” diyor.

Hayatı boyunca siyasetle hiç ilgilenmemiş, “Benim bütün hayatım işimdir” diyerek anlatıyor bunu. Ama eşi onu HDP’li yapmış, son seçimlerde hep HDP’ye oy vermiş.
.

Akşam karanlığı çökmeye başlayınca vedalaşıyoruz İpek’le. Konuştuklarımızı yazacağımı söylüyorum ona. “Hiç sakıncası yok” derken bir yerlerden bir gazete kupürü çıkarıp uzatıyor bana. İpek’in kedi sevgisini haber yapmış yerel gazetelerden biri. “İnternette videom da var” diyor. Meğerse en son ben keşfetmişim ustayı. Ama mesele değil, geç de olsa bir güzel insanı tanımış olmanın gönül rahatlığı yeter bana.