Sümeyra Çakır‘ın hayatı Türkiye'de ilk kez sahnede: Serçelerin Süvarisi

Halk müziği yorumcusu Sümeyra Çakır’ın 1980 darbesi sonucunda sürgünde sona eren hikayesi ilk defa Türkiye‘de sahneleniyor. “Serçelerin Süvarisi” adlı oyun, Türkiye prömiyerini bu akşam yapacak.

Google Haberlere Abone ol

"Güneş batmış ay batmış
Batmamış halk yıldızı
Gurbeti sıla yapmış
Türk yapmış yalnızlığı
Ruhi Su’nun ses kızı

Yüreğini turna yapmış
Kanat yapmış sesini
Acılarını çiçek yapmış
Karacoğlan koklayınca
Unutuvermiş öldüğünü
Dirilip ayağa kalkmış"

Ali Yüce

DUVAR - Sümeyra Çakır‘ın 44 yıllık yaşamını anlatan bu dizelerin sahibi şair Ali Yüce. "Ruhi Su‘nun ses kızı"nı bugün Türkiye‘de genç kuşak pek tanımasa da 1970-1990 dönemine tanıklık eden sol kuşak için Sümeyra Çakır yeri doldurulamaz bir ses olarak hatırlanır. Çakır, Ruhi Su ve Ruhi Su Dostlar Korosu ile birlikte yaptıkları ‚‘‘El Kapıları‘‘, ‘‘Barış ve Gurbet Türküleri‘‘, ‘Allı Turnam‘‘ gibi albümleri ile 1980 öncesi Türkiye‘de halk müziği ve protest müzik akımının önde gelen temsilcilerindendir.

Ne var ki, 12 Eylül onu da pek çok sanatçı ve entelektüel gibi memleketinden ayrı düşürür. 1980‘de Almanya'da düzenlenen Türkiye Haftası’na Berlin Senatosu’nun davetiyle katılan Sümeyra Çakır’a burada Enternasyonal Marşı’nı söylediği gerekçesi ile Türkiye tarafından dava açılır. 1980 sonrası müzik yaşamını yurtdışında devam ettirmek zorunda kalır. Çakır ne yazık ki ülkesine geri dönemeyecektir. Gurbette yakalandığı amansız hastalığa direnemeyip 1990‘da Frankfurt'ta hayata veda ettiğinde henüz 44 yaşındadır.

'SERÇELERİN SÜVARİSİ' İLK KEZ TÜRKİYE'DE

Yaklaşık 30 yıl önce Frankfurt'ta Türkiye‘den göç etmiş üç tiyatrocunun kurmuş olduğu Güneş Theater, Sümeyra Çakır’ın sürgünde geçen yaşamını konu alan "Serçelerin Süvarisi"ni ilk kez Türkiye‘de sahneleyecek. Bu sayede Sümeyra‘yı halihazırda tanıyan kitle, sanatçıyla uzun bir aradan sonra, üstelik kendi memleketinde yeniden buluşacak. Genç kuşak dinleyiciler ise Türkiye‘nin Mercedes Sosa‘sıyla ilk kez tanışacak. Türkiye prömiyeri bu akşam Caddebostan Kültür Merkezi‘nde gerçekleştirilecek “Serçelerin Süvarisi”, 22 Kasım tarihinde de Avcılar Barış Manço Kültür Merkezi’nde, aralık ayında İstanbul ve İzmir‘de, 2023’te ise yurtiçinde farklı kentlerde sahnelenecek.

Sümeyra Çakır'ın öyküsüyle güncel bir göç hikâyesini buluşturan, “Serçelerin Süvarisi” adlı senfonik oyun, tiyatronun kurucularından Müjdat Albak ile Sümeyra Çakır‘ın yol arkadaşı Hasan Çakır tarafından yazıldı. Sümeyra Çakır'ın sesini Türkiye'de yeniden dinleyicilerle buluşturacak oyunun yönetmeni Müjdat Albak ile konuştuk.

Müjdat Albak, Tülay Yomgacı, Cüneyt Sezer

Oyun fikri nasıl gündeme geldi?

Sümeyra Çakır sürgünde olduğu son yılını Frankfurt‘ta geçirmişti, onu burada kaybettik. Dolayısıyla Frankfurt hala onun anılarını taşıyan bir kent. Eşi, yol arkadaşı Hasan Çakır da burada yaşıyordu. Hasan ağabey, Sümeyra Çakır ile ilgili anmaları oyuncu Tülay Yongacı ile birlikte uzun zamandır organize ediyordu. Dolayısıyla Sümeyra ile ilgili bir eser sahneleme fikrini düşünmeye ilk başladığımızda Hasan ağabeye danışmak, onun olurunu almak vazgeçilmezdi. Hasan Çakır biz kişisel arşivini açtı, ayrıca oyun yazım sürecine büyük destek oldu.

Türkiye’den Almanya’ya işçi göçünün 60. yılı dolayısıyla ilk defa geçen yıl Almanya’da sahneledik oyunumuzu. İki dilli olarak Alman seyirciye de seslendik. 2022-2023 döneminde ise bu hikâyeyi Türkiye‘de seyirci karşısına çıkarmaya karar verdik.

Tanıtım metninde şöyle belirtilmiş: "Oyunda yaşadığı zorluklardan dolayı ülkesini terk etmek durumunda kalan tanınmış oyuncu Selin Özsu karakteri, Sümeyra Çakır’ın yaşam öyküsüyle buluşuyor". Sümeyra‘nın yaşam öyküsü mü, yoksa bir göç hikayesi mi; oyunda hangisi öne çıkıyor?

Hikâye aslında daha katmanlı bir yapıya sahip. Almanya‘ya yeni göç etmiş bir tiyatro sanatçısının Sümeyra Çakır'ın hikâyesiyle tanışması ve onu kamuoyuna hatırlatmak için giriştiği bir eser oluşturma serüvenini anlatıyor. Aslında yurtdışına göç etmiş pek çok sanatçının da kendisinden ortak noktalar bulabileceği bir hikâye bu.

Ben de 1997‘de ilk defa yurtdışına çıktım. 2015‘e dek Türkiye‘ye gelemedim. Bu süreçte Melike Demirağ, Tuncel Kurtiz, Cem Karaca gibi isimlerin yurtdışındaki mücadelelerini çok yakından takip ettim. Şimdi göçen yeni bir jenerasyon var, Türkiye‘den genç sanatçıların bir kısmı bu dönemde geleceklerini yurtdışında kurmaya çalışıyor. Farklı nesillerden göçmenler olarak yaşadığımız ortak yönler de var, farklılaşan yönler de. Hikâyemiz Sümeyra Çakır'ın hikâyesi kadar bu eksen üzerine de kurulu.

Ne gibi farklılıklar var bu dönem göç edenlerle önceki kuşak göçmenler arasında?

Bizim gibi 90‘larda göç etmiş olanlar, yurtdışında finansal açıdan daha büyük zorluklar yaşadı. Burada var olabilmek için dil engeli çıktı karşımıza her şeyden önce. Biz, dil konusu başta olmak üzere pek çok engeli sıfırdan değil eksi beşten başlayarak aşmaya çalıştık. Almanca öğrenmemiz gerekiyordu, öğrendik. Kendimizi buradaki sanat çevresine kabul ettirdik. Zira Almanya‘da kültürlerarası projelerde var olabilmek için dili konuşmak, o dille seyirciye hitap etmek zorundasınız.

Şimdilerde, özellikle Gezi sonrası yurtdışına göç eden jenerasyon ise çoğunlukla İngilizce bilen, iyi eğitimli ve maddi anlamda daha avantajlı bir profile sahip. Ancak Almanya açısından söylemek gerekirse, dil engeli bu tarif ettiğim profil için önemli bir bariyer. Bu yüzden Türkiye‘den Almanya‘ya göç eden genç sanatçıların bir bölümü daha kozmopolit olan Berlin‘i tercih ederken, bir bölümü de İngiltere‘yi seçiyor.

Sümeyra Çakır

'BİZİM KUŞAĞIMIZ KOLEKTİF BİLİNÇ KONUSUNDA DAHA ÖRGÜTLÜYDÜ'

Başka ne gibi farklılıklar gözlüyorsunuz sizin kuşak ve yeni kuşak göçmenler arasında?

Bizim kuşağımız kolektif bilinç konusunda biraz daha örgütlü bir kuşaktı. 1980 ve 1990‘larda göçen sanatçılar yurtdışında kendilerini kucaklayan bir kitle bulabiliyordu. Bu dönem ise, biraz da bireyselleşmenin sonucu olarak yurtdışında daha yalnız hissedebiliyorsunuz. Avrupa yalnızlaşma hissini daha yoğun hissettiğiniz bir coğrafya neticede.

Biz, Tülay Yongacı ve Cüneyt Sezer ile Frankfurt‘ta Güneş Tiyatrosu‘nu kurarken kolektif var olma halini kaybetmemek için yola çıktık. Yaklaşık 30 yıldır birlikteyiz. Zor süreçlerden geçerken birbirimize tutunduk. 2002’ye kadar Türkiye ve Avrupa’da oyunlar sahneledik. 2005‘de kendi tiyatro salonumuzu açtık. 2008-2010 yılları arasında Avrupa-Türkiye Tiyatro Karşılaşmaları Projesi’yle Türkiye sınırları dışında Türkçe dili ile bugüne kadar yapılmış en kapsamlı tiyatro organizasyonunu gerçekleştirdik. 2018’den bu yana da Internasyonal Theater Frankfurt Tiyatrosu’nun işletmesini üstleniyoruz.

Sümeyra‘nın hayat arkadaşı Hasan Çakır‘ın oyuna katkısından bahsettiniz...

Artık aramızda olmayan bazı isimlerin, sanatçıların ardından yapılan bazı işlerde yaşanan sorunları gördük, hepimiz biliyoruz. Bizim şansımız Hasan ağabeyin oyunun başından bu yana desteğini esirgememesi oldu. Oyunun kurgusuna dair olurunu, yardımını aldık. Kişisel arşivini açması çok değerliydi. Bu açıdan müteşekkiriz.

'SÜMEYRA ÇAKIR'IN ESERLERİNİ, SENFONİK ORKESTRA EŞLİĞİNDE KENDİ SESİNDEN DİNLEYECEĞİZ'

Sümeyra‘nın sesini özleyenler oyunda ne ile karşılaşacak, ipucu alabilir miyiz?

Halk ezgilerimizi Batı formatında yorumlayan Ruhi Su ve klasik müzik eğitimi almış olan Sümeyra Çakır biliyorsunuz uzun süre birlikte çalıştılar. İkisinin ortak eğilimi ve arzusu halk ezgilerini senfonik bir altyapı ile icra etmekti. Ancak bunu yaşadıkları dönemde siyasi baskılar nedeniyle gerçekleştiremediler. O nedenle, bu eserleri senfonik bir orkestra eşliğinde Sümeyra Çakır'a söyletebilir miyiz diye düşünürken, besteci Kerem Memişoğlu ile yollarımız kesişti. Kerem Memişoğlu eserleri yeni bir orkestrasyon ile düzenledi. Sümeyra Çakır'ın ve tabii Ruhi Su‘nun yaşarken hayalini kurduğu bu projeyi bu oyunla ilk defa hayata geçirmiş olduk. Oyunda Sümeyra Çakır'ın 30-40 yıl önce söylediği eserleri, senfonik orkestra eşliğinde kendi sesinden dinleyeceğiz. Umuyorum seyirciler için de anlamlı bir buluşma olacak.