Futbolcu sömürülüyor, dövülüyor, oy hakkı da yok

Futbolcu işçi, başkan kapitalist mi? Yeniden bir futbolcu sendikası kurulabilir mi? Fatih Terim'in çağrısı nasıl değerlendirilmeli? Alt liglerde şiddet gören futbolcular nasıl kurtulacak? Türkiye'de bir futbolcu sendikası için ilk çalışmalarda Metin Kurt'la birlikte yer alan Eser Özaltındere, 2012'de yeni bir girişimde bulunan Rahim Zafer, Yılmaz Vural, Bağış Erten, Barış Karabıyık, Doç. Dr. Muazzez Şaşmaz Ataçocuğu ve Göktürk Aslan değerlendiriyor...

Google Haberlere Abone ol

Alper Budka           [email protected]

DUVAR - Futbolcu işçi midir? Başkan kapitalist midir? Taraftar müşteri midir? Emek–sermaye ilişkisi burada ne kadar oturuyor? Alt liglerde emek nasıl sömürülüyor? Federasyon kimin çıkarını koruyor? Fatih Terim’in başlattığı sendika tartışmasını konunun taraflarına ve uzmanlara sorduk.

Korona virüsü krizi futbol sektörünü ekonomik yönden daraltıp, çalışma koşulları yönünden de olumsuz etkilerken, oyuncuları ve antrenörleri de futbolun karar mekanizmalarına daha fazla katılmak zorunda bırakıyor. Teknik Direktör Fatih Terim’in Süper Lig’in 26. haftasında seyircisiz de olsa oynatılan Galatasaray-Beşiktaş maçı sonrası gösterdiği tepki de bunun en güncel örneklerinden biri… Futbolcu sağlığı açısından Türkiye Futbol Federasyonu’nun (TFF) tutumuna tepki gösteren Terim, 10 gün sonra malum virüse yakalanmıştı. Benzer bir durum İngiltere’de de yaşanmış ve Arsenal Teknik Direktörü Mikel Arteta’nın Covid-19 testi pozitif çıkmıştı.

Metin Kurt futbolcu sendikası çalışmalarını 2012 yılındaki vefatına kadar sürdürmüştü.

Terim’in alt liglerdeki imkansızlıklara da dikkat çekerek futbol camiasını sendikalaşmaya çağırması üzerine 45 gün önce gündeme gelen konuyu, 1 Mayıs Dünya Emekçiler Günü nedeniyle bir kez daha muhataplarına sorduk. Cevaplardaki ortak noktalar şunlardı: Futbolcularda mesleki bilinç yok. Sendika kelimesi ürkütüyor. Futbolcular ve antrenörler kendi menfaatlerini düşünüyor. Kulüplerle kötü olmak istemiyorlar. Alt liglerdeki meslektaşlarını umursamıyorlar. Federasyon ise kulüplerin kısa süreli çıkarlarına göre davranıyor. Ne aşağıdan yukarıya, ne de yukarıdan aşağıya örgütlenmek mümkün değil.

'12 EYLÜL’DEN SONRA FUTBOLDA SENDİKA ÇOK ZOR'

Ezer Özaltındere

Türk futbolunda sendika için ilk adımları atan rahmetli Metin Kurt, artık futbolculuğundan çok kişiliği ve sendikal mücadelesiyle tanınıyor. 80’lerde onun başlattığı girişimin bir parçası olan eski futbolcu ve antrenör Eser Özaltındere’ye göre, 12 Eylül’den sonra çok şey değişti. Zira o dönem örgütlenmeye inanan bir toplumsal yapı vardı. Futbolcular da rüzgardan etkileniyorlardı. Sendikaya dönüşmeyen, dernek girişimi olarak kalan çabayı Eser hoca şöyle anlatıyor: “Çok sayıda toplantı yaptık. Abant’ta hazırlık kampında bir araya geldik. Daha sonra Kızılcahamam’da Adnan Sezgin’in önderliğinde bir araya gelindi. Bunlar çok organize işler değildi, spontane gelişti. Derneği yürütmek için paraya ihtiyaç vardı. Bebek Maksim Gazinosu’nda bir yemek düzenlemeyi düşündük. Özellikle İstanbul takımlarında oynayanların gelmesini, önderlik etmesini istemiştik. Fakat Galatasaray ligde kötü bir sıradaydı. Başkanın araya girmesiyle o girişim gerçekleştirilemedi. Daha sonra sıkıyönetim ilan edildi. Tüm dernek faaliyetleri askıya alındı. 12 Eylül’den iki sene sonra ben tekrar niyetlendim ama bir kişinin çabasıyla olmuyor. Bugünkü siyasi atmosferde de sendika kurmak çok zor”.

'FATİH HOCAYA GİTTİM, SENDİKAYA ÇAĞIRDIM, GELMEDİ…'

2012’de eski futbolcu Rahim Zafer de aynı işe el attı ve başarısız oldu. Kapatılan Futbol-Sen’in başkanı artık ABD’de yaşıyor ve Dallas City kulübünün başkanlığını yapıyor. O günlerde Fatih Terim’den umduğu desteği bulamadığını anlatıyor: “Aslında 2. ve 3. Lig’den beklediğimiz katılımı aldık. Üst liglerdekilerin katılmayacağından korkuyorduk ve korktuğumuz başımıza geldi. Çok emek verdik, çoğu zaman cebimizden harcadık. Kısmen Hak-İş’ten destek gördük. Birkaç ay üye aidatlarımızla devam ettik. O zamanlar 10-20 TL, sigara parası gibi aidatlar alıyorduk bazı oyunculardan, tam da alamıyorduk… Fatih hoca o zamanlar milli takımın teknik direktörüydü. Onunla konuştuk, bizi başkasına yönlendirdi, kendisi doğrudan işin içine girmedi. Fatih hocaya bir şey demek istemiyorum. İyi bir insan ama keşke o zaman bu işin içinde olsaydı”.

'DERNEKLER TFF’DEN PARA ALIYOR, ÖRGÜTLENMEKTEN KAÇIYOR'

Ünlü teknik direktör Yılmaz Vural’a göre arzu edilen sendikanın bir türlü kurulamamasının sebebi futbolcu ve antrenör dernekleri… Vural, Türkiye Profesyonel Futbolcular Derneği’nin (TPFD) ve Türkiye Futbol Antrenörleri Birliği’nin (TFAD) maddi beklentilerine dikkat çekiyor: “Federasyondan paralar alıyorlar, 1-2 milyon falan… Antrenörler Birliği de öyle, referans paralarından 3-4 milyon lira alıyorlar. Para uğruna örgütlenmenin dışında tutuyorlar kendilerini, çünkü o paranın kesileceğinden korkuyorlar. Benimle değil, Hakan Ünsal’la konuşun…”.

Yılmaz Vural

Hakan Ünsal’ın başkanlığını yaptığı TPFD ise başta federasyona olmak üzere, Kulüpler Birliği’ne, üst düzey futbolculara ve siyasetçilere bir dizi eleştiri yöneltiyor. Dernek adına konuşan spor hukukçusu Göktürk Aslan, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) TFF bünyesindeki Uzlaşma Çözüm Kurulu’na (UÇK) ilişkin verdiği karara da tepkili: “Şubat 2018’e kadar kurul futbolcu ve antrenörlerin, menajer ve kulüplerin sözleşmeden kaynaklı uyuşmazlıklarına bakmakta münhasır ve tek yetkiliydi ama AYM bunun anayasaya aykırı olduğuna karar verdi. Mahkeme TFF’ye ‘UÇK bu davalara bakabilir ancak bunu zorunlu koşamazsınız’ dedi. Ve 2019 yazındaki genel kurulda talimatı değiştirdiler. Şu anda kurul ihtiyari olarak taraflarca seçilirse görev yapabiliyor. Açıkçası üzgünüz. Tek tük vakalar dışında futbolcular UÇK’dan haklarını hızlı ve etkin biçimde alabiliyorlardı. Genel mahkemelere gittiğinizde, biliyorsunuz en basit kira davası bile iki sene sürüyor. Sizin alacağınızı kesinleştirmeniz, gidip o parayı tahsil etmeniz vs. bu şekilde 5-6 yılı bulan dosyalar biliyorum.”

FATİH TERİM BİR SENDİKA KURABİLİR Mİ?

Eurosport Türkiye Genel Yayın Yönetmeni ve futbol yazarı Bağış Erten’e göre Türkiye’de aşağıdan yukarıya doğru örgütlenmek zor ve yeni bir Metin Kurt aramaktansa, çağrıyı yapan Fatih Terim’in sendika kurması fena fikir değil: “İki nedenle zor, birincisi yasal mevzuat uygun değil. Hemen tepelerine biniyorlar, futbolcular çok güçsüz. Hukuk sistemi yönetenler lehine… İkincisi futbolcular işçi konumunda olduklarının da, çok güçlü olduklarının da farkında değiller. Bir siyasi mücadelenin parçası olarak sunduğunuzda Türkiye’de herkes sendikadan kaçıyor. O yüzden herkesi kapsayabilecek bir hale getirmek daha mantıklı olabilir.”

HDP PM üyesi ve eski futbolcu Barış Karabıyık ise Mehmet Ağar’la yakın ilişkisi nedeniyle Terim ismine temkinli yaklaşıyor: “Fatih hocanın liyakatine inanırım ve futbol bilgisini sonuna kadar savunurum ama Terim’lerle Arda’larla kurulan sendika emekten yana tavır alabilecek mi? Örneğin Amedspor’un hakkını savunabilecek mi? Bugün ülke futbolunu Trabzon yönetiyor. Hayali bile beni heyecanlandırıyor ama zor görüyorum.”

Marmara Üniversitesi’nden Doç. Dr. Muazzez Şaşmaz Ataçocuğu (Futbolda Emek Sömürü kitabının yazarı), ligler arasındaki uçuruma ve alt liglerdeki emek sömürüsüne dikkat çekiyor. Ataçocuğu’na göre, alt liglerde futbolcular kulüplere karşı neredeyse tamamen savunmasız, hatta sözleşme imzalatılırken tehdit edilen, şiddet gören futbolcular var: “Amatör ligler istihdam alanı haline gelirken sorunlar doğdu. Orada da kayıtdışı ekonomi var. BAL (Bölgesel Amatör Ligler) 3. Lig ayarında. Adı ‘amatör’ ama profesyonel liglerdeki gibi kurallarla düzenlenmiş, bir de 30 yaş sınırlaması konmuş. Kontenjana takılan futbolculardan bazıları işsiz kaldı, bazıları devam etmek için düşük ücretlere razı olmak zorunda kaldılar. Sendika olmadığı için o süreçte futbolcular söz haklarını kullanamadılar. Alt liglerde sözleşmeye asgari ücret yazıyorlar. Tabii gerçekte futbolcular asgari ücretle çalışmıyorlar. Sözlü olarak anlaşılan bedel yansımıyor çoğunlukla. Orada istihdam açısından da rekabet çok daha fazla. Sözleşmeler kulüplerin isteklerine göre şekilleniyor.”

SONUÇ

TPFD’nin verilerine göre Türkiye’de 3864 profesyonel futbolcu bulunuyor. Amatör liglerdeki lisanslı futbolcu sayısının ise 10 binden fazla olduğu söyleniyor. Her şeye rağmen küçük bir meslek grubu olan futbol emekçileri, medyanın da ilgisizliği nedeniyle performanslarıyla olduğu kadar sorunlarıyla gündeme gelemiyorlar. Dünya ve ülke futbolunun geçmişten gelen ve gelecekte yaşanması mümkün bazı sorunlarını madde madde tartıştığımızda aşağıdaki tablo ortaya çıkıyor:

1) Profesyonel sporcular bir sınıf oluştururlar mı? Futbolcu işçi midir? Başkan kapitalist midir? Taraftar müşteri midir? Emek-sermaye ilişkisi buraya ne kadar oturuyor?

Muazzez Şaşmaz Ataçocuğu’nun buna cevabı ‘evet’. Bağış Erten’e göre tam olarak buraya indirgeyemiyoruz. Burada kapitalist denklemin içinde olmayan bir şey var: Taraftar… Erten “O da ‘müşteri’ midir, çok emin değilim” diyor. Barış Karabıyık’a göre de başkan bir kulübün tüm hisselerini de satın alsa, taraftara rağmen o kulübe tamamen sahip olamaz. Taraftar aradaki ilişkinin dozunu belirleyebilir.

2) Alt yaş kategorilerindeki çocuklar ya bedavaya çalışıyorlar ya da harçlık kabilinden ücretlerle… Burada da bir emek sömürüsü var mı?

Eser Özaltındere bu fikre tam katılmıyor. Göktürk Aslan’a göre üç büyüklerde o yaştaki çocuklara göre makul paralar veriliyor. Ama biraz aşağı indiğimizde emek sömürüsünün en hakikatlisi var. Bağış Erten’e göre, bu bir emek sömürüsü olmasa Merih Demiral Fenerbahçe’yi terk etmezdi. Barış Karabıyık ise futbol okullarını anlatarak konuya bir boyut daha katıyor: “Futbol okulları da kâr amaçlı, hayal satıyorlar. Bazı kulüpler alt yapılarını finanse etmek için bu okulları kullanıyorlar, hatta üst yapıya bile buradan para aktarılıyor. Örneğin üç büyüklerin futbol okullarında ortalama 1000'er öğrenci, yılda iki defa kampa gidiyor. Her öğrenciden bin lira para toplanıyor. Böylece 1 milyon TL’lik kazanç sağlıyorlar. Ayrıca her futbol okulundan yılda 20 bin TL isim hakkı parası alınıyor. Yaklaşık 50 futbol okulu var ve 1 milyon TL de bu şekilde kazanıyorlar. Keşfedebilecekleri parlak çocukları da pek umursamıyorlar.”

.

3) Genç futbolcuların önünü açmak için alt liglere getirilen 30 yaş sınırı (30’u geçenler için dar bir kontenjan var) bir mağduriyet midir?

Eser Özaltındere bu sınırı yadırgamıyor: “Adam 30 yaşına gelmiş, orada birilerini de kafaya almış, hâlâ oynuyor. Zannediyor musunuz ki, 3. Lig’lerde 30 yaş üstü tecrübeli oyuncular gençlere de rol modellik yapar? Gençlerin oynaması, tecrübe kazanması lazım”. Öte yandan söz konusu sınırın kurbanı olan ve bir dönem açlık grevi de yapan sportif direktör Hakan Menekşe kişisel tecrübesini de anlatarak konuya şöyle yaklaşıyor: “Mahir Kılıç beni aradı, açlık grevine başlayalım dedi. O bir hafta devam etti. Biz de ona destek olmak için bir günlük açlık grevi yaptık. Bir de İstanbul’da yürüyüş yapıldı. Yaklaşık 200 kişilik grup federasyona yürüyüş yaptık. Halbuki o dönem futbolu bırakan 1000’in üzerinde oyuncu olmuştu. Amatöre dönmek zorunda kaldım. İnsanların çalışma hakkını bir anda ellerinden aldılar. Sendikamız olmadığı için sesimizi duyuramadık. O ara ben sendikanın peşine çok düştüm. Süper Lig’deki futbolcuların yüzde 80’ini aradım. Çoğu da arkadaşlarımızdı. Kimse destek olmadı.”

4) Futbolcu ve kulüp ihtilafa düştüğünde taraftar neden genelde kulübünü düşünür? Alacağı için maça, idmana çıkmak istemeyen futbolcu taraftara ne hissettirir?

Yılmaz Vural, “Seyirci tabii ki kulüpten yana davranacak. Kulüp onun çünkü, başkanlar yöneticiler değil, malın sahibi o…” diyor. Eser Özaltındere’ye göre ise “Batılı toplumların bilinç düzeyinde olsaydık hakkını arayan futbolcuya kötü gözle bakmazdık. Bağış Erten’e göre de bu tam da milliyetçiliğin siyasetteki hakimiyeti gibi: “Hamaset çok güçlü bir vurgu… Kulüpler de bu duygu sömürüsünü çok iyi kullanıyorlar.”

5) İngiltere’de futbol sendikası kulüplerin korona krizi nedeniyle oyuncuların ücretlerindeki yüzde 30’luk indirim isteğini reddetti. Türkiye’deki futbolcular ne düşünüyor, nasıl davranacaklar? Bundan sonra ne olacak?

Bağış Erten bunun haklı bir istek olduğunu düşünüyor: “Futbolda büyük paralar dönüyor ve özellikle üt düzey futbolcular fahiş paralar kazanıyorlar. Bu krizin biraz daha ayağımızı yere bastıracağı kesin… Bu konuda sadece kulüplerin değil, tüm kamuoyunun herkesten bir indirim talebi olduğunu düşünüyorum. Kimse 235 milyon euro etmez. Göktürk Aslan ise, “Şu an bir numaralı kavgamız tam olarak bu konuyla ilgili” diyor: “Büyük takımlarla toplantılar yapıyoruz. Olası senaryoları futbolculara anlatarak bilinçlendirme faaliyeti içindeyiz. Kulüpler oturdular kendilerine göre bir zarar hesapladılar. Aynı zararı biz de hesapladık, kulüplerin maksimum zararı yüzde 18’i geçmiyor”. Eser Özaltındere’ye göre ise, “futbolcu sendikası olmadığından gene Kulüpler Birliği ne isterse o olacak”...

6) Çözüm önerileri?

Eser Özaltındere futbolcuların kendi kendilerini yöneteceği bir örgüte vurgu yapmakla birlikte farklı çözümler de öneriyor: “Devlet her futbolcuyu yasayla sendikalı olmaya zorlamalıdır. Alt ligler kendi aralarında örgütlenmelidir. Futbolcu federasyon seçiminde oy kullanamıyorsa, federasyonun da kulüp-futbolcu ihtilafında futbolcunun tarafını tutması beklenemez”. Yılmaz Vural’a göre Metin Kurt’un ve Rahim Zafer’in gayretleri önemli ama aynı metotlarla gidilirse olmaz, artık devlet müdahale etmeli. Barış Karabıyık ise alttan örgütlenme dışında yol yok diyor: “Devlet olsa olsa kendine yakın bir sendika kurabilir. Ötekilerin sendikasına engel olmasın yeter.”