YAZARLAR

Siz hâlâ Nuri Alço şakalarının komik olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Cinsel istismara ya da saldırıya maruz kalmak kadınların suçu değil, kaderi de değil. Hiçbir kadın bunu geçiştirmek, görmezden gelmek, bu konuda kendisini suçlu hissetmek, korkmak ya da travmalarıyla tek başına boğuşmak zorunda değil.

“Tecavüzün izi yok”… Voys Medya’nın 27 dakikalık videosunun başlığı böyleydi. İlaçla kolaylaştırılmış cinsel saldırıda fiziksel kanıtın yokluğuna atıfla bu başlığı seçmişler. Ancak 27 dakikanın önemli bir bölümünde böyle bir saldırıya maruz kalan bir kadının hayatının nasıl alt üst olduğunu, üzerinden 3 yıl gibi uzun sayılabilecek bir zaman geçmesine ve bu arada hem yakınlarından hem de bir psikolojik danışmandan destek almasına rağmen ruhsal olarak nasıl toparlanamadığını izliyoruz.

Avukat Evrim İnan, Türkiye’de son yıllarda ilaçla kolaylaştırılmış cinsel saldırı suçlarında önemli bir artış yaşandığını belirtiyor. Ancak bu konuda bir istatistik vermek mümkün görünmüyor.

Çünkü mağdurlar, saldırı sonrası ilaçların etkisiyle olayları hatırlayamayabiliyorlar.

Daha kötüsü, saldırgandan korktukları için sessiz kalabiliyorlar.

Daha da kötüsü, ses çıkarttıklarında “orada ne işin vardı, ne giymiştin, sen cesaret vermiş olabilirsin” gibi cümlelerle suçlanabileceklerinden endişe ediyorlar.

Ya da süreçleri bilmiyorlar, hukuksal olarak ne yapmaları gerektiği konusunda bilgi sahibi değiller. Kime başvuracaklarını, nasıl bir destek alacaklarını bilmedikleri için fiziksel kanıtların kaybolmasına neden olabiliyorlar.

Saldırı sonrası polise başvurduklarında, bir dizi ihmal nedeniyle fiziksel kanıtların saptanması ve saklanmasında aksaklıklar olabiliyor.

Her şeyi göze alıp yargı yoluna gittiklerinde ise, mahkemelerin saldırganların tutuksuz yargılama, adli kontrol şartıyla serbest bırakma ya da “iyi halden” indirim seçeneklerini uygulamaya koymaları ile hayal kırıklığı yaşıyorlar.

**

Kadınlar doğdukları andan itibaren, sırf dünyaya dişi olarak geldikleri için cinsel istismara uğruyorlar. Bazen en yakınlarının, bazen arkadaşlarının, komşularının, yöneticilerinin ya da iş arkadaşlarının, bazen hiç tanımadıkları erkeklerin, hatta kocalarının ya da sevgililerinin istismarıyla sarsılıyorlar.

Aslında kendilerini biraz bildikleri andan itibaren kadınlar bu istismarlarla baş etme yöntemlerini geliştirmeye başlıyorlar. Görmezden geliyorlar, idare ediyorlar, ortamdan uzaklaşıyorlar, konuyu değiştiriyorlar, bazen hiç olmamış gibi davranmaya çalışıyorlar. Genellikle ailelerinden ya da yakınlarından destek istemiyorlar. Kendi içlerinde halletmeye çalışıyorlar.

Birine açıldıklarında “yanlış anlamışsındır, sen mi sebep oldun, yapmaz öyle şey, bu kadardan bir şey olmaz, aman tatsızlık çıkmasın…” deniyor çünkü. Bir kadının istismar iddiasını koşulsuz kabul edip duruma müdahale edeceklerin sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor.

Daha kötüsü, cinsel saldırının olduğunun kabul edildiği durumlarda bile genellikle kadın lekelenmiş sayıldığı için, mağdurlar susmayı tercih ediyor.

**

Cinsel saldırı faillerinin ortak noktası, kadınları birer birey, hakları olan, vücut ve ruh bütünlüğüne sahip özneler olarak kabul etmiyor olmaları. Kullanılan ilaçlar ise, kadını tam anlamıyla cinsel bir nesneye dönüştürüyor.

Prof. Dr. Yasemin Günay Balcı, kullanılan ilaçların renksiz, kokusuz ve tatsız olduğunu belirtiyor. Birlikte alındıkları maddeye göre, alkol ya da başka bir uyuşturucu ile birlikte verildiyse, onbeş dakika içinde etkisini gösterebileceğine değinen Günay, failin biraz sohbetle, mağduru oyalayarak bu süreyi kullandığını ifade ediyor. Sonrasında 4-5 saatten 12 saate kadar ilacın etkisinin devam ettiğini belirten Günay, kişilerin halsizlikle başlayan, baygınlık ya da bilinç kaybı ile devam eden, kaslarını hareket ettiremedikleri etkilere maruz kaldığını anlatıyor.

Mağdurların bilinç bulanıklığı ile muhakeme yeteneklerini ve hayır deme potansiyelini kaybettiklerini belirten Günay, en önemli sonucun birkaç gün sürebilen unutkanlık olduğuna dikkat çekiyor. Faillerin fiziksel kanıtların yok olması için bu süreyi çok iyi değerlendirdiğini ifade ediyor.

**

Adli Tıp Bülteni’nde yayınlanan "Sinsice İşlenen Bir Suç: Madde ile Kolaylaştırılmış Cinsel Saldırılar ve Fail Tipolojisi" başlıklı araştırmaya göre, cinsel saldırıya maruz kalan kadınların oranı yüzde 12 ile 18 arasında değişiyor. Sunay Fırat ve Mehmet Aykut Erkin’in hazırladıkları araştırma, yaşamları boyunca her üç kadından birinin cinsel şiddete maruz kaldığı, her 5 kadından birinin de yarım kalmış ya da tamamlanmış cinsel saldırıya maruz kaldığını gösteriyor.

**

Ülkemizde ne yazık ki konuyla ilgili kurumların tutumu faili koruyup mağduru yıpratmak şeklinde gelişiyor. Bu konuda gerekli uzmanlık eğitimleri almamış adli mercilerin ihmalleri kadınların iddialarını kanıtlamalarına engel oluyor.

Ve yine imdada kadınlar yetişiyor. Kadın örgütleri, hem kişisel desteklerle, hem yasal ve tıbbi danışmanların yardımıyla cinsel saldırı olaylarının saptanması ve takibi, yargılanması konusunda ciddi bir örgütlülük sergiliyorlar. Öte yandan Baroların kadın çalışmaları birimleri de bu konuda mağdurların yanında.

**

Son olarak “tecavüz” demiyoruz, “cinsel saldırı” diyoruz. Çünkü tecavüz kadını aciz göstererek saldırı olayında faili gizleyip mağduru öne çıkartıyor. Cinsel saldırı ise suçu tarif ediyor ve doğrudan faili işaret ediyor.

Cinsel istismara ya da saldırıya maruz kalmak kadınların suçu değil, kaderi de değil. Hiçbir kadın bunu geçiştirmek, görmezden gelmek, bu konuda kendisini suçlu hissetmek, korkmak ya da travmalarıyla tek başına boğuşmak zorunda değil. Öncelik elbette bunları önlemek ama olduğu zaman da mağdurun yanında durmak olmalı.