Siyasetçilik mesleği 2: Siyasetçinin etiği

Korkunun karşısı kolay korkusuzluk veya az korkmak ama umudun karşısı umutsuzluk, karamsarlık, çıkarın karşı kıyısı ise anlatılmaz yaşanır bir durum. Çözümlemek kolay, çözüm bulmak zor.

Google Haberlere Abone ol

Utku Kılınç*

Akademik veya felsefi veya edebi olmayan bir siyasetçilik mesleği tartışması yapmak zor ama insanlık uzun bir süredir yüz kırk karakterle yaklaşıyor diyaloglara, hatta bazen buna bile gerek kalmıyor, basıyor mührünü, zaman anda kayboluveriyor; dünyanın sonucu en etkili illüzyon gösterisi kimi için hüsranla, kimi için bir gecelik sevinçle gelip geçiveriyor. Ama siyasetçi görev başında, biten seçimin ardından yengiye yenilgiye bakmaksızın mikrofonların başına geçmek zorunda kalabiliyor; istisnalar kaideyi bozmuyor, çoğunlukla geçiyor mikrofonun başına ve bir şeyler söylemek zorunda, ilginç bir iş vesselam; diğer hiçbir işe benzemiyor.

Yazının ilk bölümünü etik soruları ile bitirmeye çalışmıştık, bir soru daha eklemek gerekli sanki; Siyasetçilik mesleğinin etiği nedir?

Siyaset ve etik arasındaki ilişki hakkında şu tespit gayet geçerlidir: “Dolayısıyla etik davranış̧ ilkeleri yalnızca siyasetçilerin davranış biçimlerini değil, aynı zamanda demokratik ölçütleri de etkilemektedir. Etik kurallar, siyasetçiler ve halk arasındaki 'halkla ilişkileri' geliştirerek, kamuoyunun siyasal süreçlere katılım oranını arttırmaktadır.(1) Ne var ki, siyaset-etik ilişkisi ile siyasetçilik mesleğinin etikle olan ilişkisini, birbirinden halkça bir kaygı ile biraz uzaklaştırmak gerektiğini söylemek, çok iddialı bir yaklaşım olmayacaktır; halk için yapıldığı iddia edilen bir işin halkça bir söylemle ve bakış açısı ile değerlendirilmesi de en az teorik siyaset tartışmaları kadar kafa açıcı olabilir.

Örneğin siyasetçinin seçim propagandası sırasında asgari ücreti şu oranda artıracağız şeklinde beyanı sonrasında iktidara gelmesine karşın vaadini gerçekleştirmemesinin bir sonraki seçimde oy alamaması dışındaki karşılığı ne olabilir? Veya bir sonraki seçimde yeterli oy alamaması yerinde, hakkaniyete uygun bir karşılık mıdır?

Diğer mesleklere bakıldığında bu tür vaatlerden kaçınıldığı, hatta bazı mesleklerde bu tür vaatlerin meslek kuralları tarafından yasaklandığı açıktır. Hekimin tedavi güvencesi vermesi, tüm her şeyi bir kenara bırakıp riskleri hatırlatan onam formunu “herhangi bir risk yoktur” şeklinde düzenleyip tıbbi müdahalede bulunması mümkün değildir; cezai ve hukuki sorumlukla beraber mesleki olarak da bağlı bulunduğu meslek kurumu gerekli müdahaleyi yapacaktır.

Siyasetçi, vaatlerini sözlü ve çoğunlukla da yazılı olarak kamuoyu ile paylaşır. Yine çok indirgemeci bir yaklaşımla yorumlarsak, siyasetçi vaadine karşılık oy istemektedir. Hukukta, çoğu sözleşme şekil şartına bağlı değildir, hatta yazılı olması bile gerekmeyebilir.

Ünlü hukukçu Fikret Eren bu süreci şöyle tanımlar: “Taraflardan her birinin beyanı (davranışı), diğer tarafın dürüstlük kuralı içinde bildiği veya bilmesi gereken şart ve durumları da göz önünde tutarak anlamaya mezun ve mecbur olduğu şekilde yorumlanır. Bu yorum sonunda beyanların anlamı birbirine uyduğu takdirde, tarafların irade beyanları arasında hukukî uygunluğun mevcut olduğu hükmüne varılır.(2)

Siyasetçi bir şart öne sürer, iktidara gelmek; bu şart gerçekleştiğinde, asgari ücreti belli bir oranda artırma sözü verir, seçmen bunu kabul eder, siyasetçiye oy verir, siyasetçi seçimi kazanır ve iktidara gelir, asgari ücreti vadettiği oranda artırma yetkisini de almıştır, ama sözünü yerine getirmez. Böylesi bir durumda, ona oy veren seçmen ile siyasetçi arasında bir sözleşme kurulmuş mudur?

Eğer bu konu iki sıradan vatandaş arasında, “sen bana bu kadar para verirsen ben de sana şu malı veririm şeklinde” sıradan bir alışveriş ilişkisi olsaydı, sözleşme hukuken kurulmuş sayılabilirdi.

Siyasetçi örneğinde belki taraf belirsizliğinden bahsedilebilir veya eksik borç tartışması yapılabilir. Burada eksik borç kavramına biraz girmek gerekli; eksik borç ifa edilebilen ancak dava edilemeyen borçtur. Yani borçlu borcunu kendi isteği ile ödeyebilir ancak borçludan borcun cebri icra vasıtası ile tahsili mümkün olmaz. İnsan kökenli biyolojik madde verme borcu (Türk Medeni Kanunu m.23/3), evlenme simsarlığından doğan borçlar (Türk Borçlar Kanunu m.524), ahlaki ödevlerden doğan borçlar (TBK m.78/2), kumar ve bahisten doğan borçlar (TBK m.604-605), hukuk düzeninin izin vermediği piyango ve diğer şans oyunlarından doğan borçlar (TBK m.606) gibi birtakım borçlar eksik borç kabul edilir. Dünyadaki hukuk sistemleri de benzer hükümler içerir.

Eğer siyasetçinin vaadini bu anlamda eksik borç kabul edersek, siyasetin bütününden üretilen tüm süreçlerden şüphe duymak gerekir; bu anlamda seçmen biraz olsun risk içeren bir şans oyununun parçasıdır tespitini yapmak abartılı olamayacaktır. Şans oyunlarında, en azından yasal olmayanlarının etiği tartışamaya gerek yok; meşhur söze inanılsa yeter, “kasa hep kazanır.”

Siyasetçinin sözünü tutmaması, bir şekilde seçmenle yapmış olduğu sözleşme gereği edimlerini yerine getirmemesini, siyasetin doğalı kabul edip diğer etik alanlardan kıyas yolu ile yorum katılmayacaksa ise nur topu gibi bir etik sorunsal ile karşı karşıya kalınmış demektir; siyasetçilik mesleğinin etiği için de siyasetçinin sözünü tutup tutmaması yer almamalıdır; ya etik dışı tutulmak zorundadır veya sözün tutulmaması etik bir davranış olarak kabul edilmelidir.

Her iki olasılıkta da, etik alışılagelmişin dışında çalışmak zorunda kalır.

Belki de bu tür sorunlar nedeni ile, makamlara, mevkilere, partilere, parti üyelerine birçok değer tanımlamış olmamıza karşın, genel olarak siyasetçilik mesleğine bir çerçeve çizilmemiştir.

Weber’e geri dönersek, umut, korku veya çıkar üçlemesi sandığımızdan daha güçlüdür.

Korkuya çözüm bulmak en kolayı sanki; bir yazımı Saramago’nun "Bütün bunlar absürd olurdu, eğer oluyor olmasalardı" sözünden sonra şöyle tamamlamıştım; “Absürdün de bir erdemi vardır; korkuyu yendirir insana, boynunu kırarcasına ensene basılmış bir dizin altında, suratın asfalta yapışırken tebessüm ettirecek kadar korkuyu öldürür.

Peki korkular da ölürse…”

Korkunun karşısı kolay korkusuzluk veya az korkmak ama umudun karşısı umutsuzluk, karamsarlık, çıkarın karşı kıyısı ise anlatılmaz yaşanır bir durum. Çözümlemek kolay, çözüm bulmak zor.

Neticede, bir etik de kurmak mümkün olmadı, siyasetçilik mesleğine, kurulur kurulmasına da aranılan tüm çözümler mevcut denklemden yola çıkmak zorunda; siyaset, demokrasi, temsil, aday, vaat, demagoji, seçim, yönetmek, siyaset, demokrasi, temsil, vaat…

* Hukukçu


1) Yaşam BALKU, Turan ŞENER, Siyasal Etik Kavramının Söylem Etiği ve Yasal Düzenlemeler Üzerinden Tartışılması: Avrupa Birliği Başkanlığı Etik Davranış̧ İlkeleri ile Etik Komisyonu Çalışma Usul ve Esaslarına İlişkin Yönerge Örneği, https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/2289937 
2) Eren, F., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 8. Bası, İstanbul 2003.