Sivil toplum kuruluşları olarak meslek örgütleri

Bir yerde gerçek demokrasi meslek odalarında kendine yer bulamadığından insanlar meslek örgütü çatısının birleştiriciliğinden, korumasından, dayanışmasından mahrum kalmaktadır. 

Fotoğraf: Pixabay
Google Haberlere Abone ol

Sivil toplum kuruluşları ya da sivil toplum örgütleri; resmî kurumların dışında kalan ve bunlardan bağımsız olarak çalışan kuruluşlardır. Politik, sosyal, kültürel, hukukî ve çevresel amaçlar doğrultusunda çalışırlar, kâr amacı gütmeyen örgütlenmelerdir. Üyelik gönüllülük esasına dayanır ve gelirlerini de üyelik aidatlarıyla sağlarlar. Meslek Örgütleri; meslek mensuplarının oluşturduğu, üyeler arasında sosyal eşitliği ve dayanışmayı sağlamakla, mesleki faaliyetlerin uygulanışını düzenlemek ve denetlemekle sorumlu, üyeleri üzerinde bazı yetkilere sahip, mesleki ortamının her anlamda iyileştirilmesi için çalışan, kamu kurumu niteliğinde kuruluşlardır.

Konuya, kendi alanımla devam edeceğim ancak hemen tüm meslek odalarının benzer prensiplerle hareket etmekte olduğunu gözlemleyebildim.

Türk Tabipleri Birliği, kamu kurumu niteliğinde 6023 sayılı yasa ile kurulmuş bir meslek örgütüdür. Yasa ile belirlenmiş görev ve sorumlulukları vardır. Anayasal güvence altında özerk ve bağımsız bir meslek örgütüdür.

Türk Tabipleri Birliği yapısı; TTB Büyük Kongresi, Merkez Konseyi, Yüksek Onur Kurulu, Denetleme Kurulu, TTB organları ve Tabip odalarından oluşur. TTB Büyük Kongresi tabip odası genel kurullarında (yasadaki adıyla umumi heyet) seçilen delegelerden oluşur.

6023 sayı, 23/1/1953 tarihli Türk Tabipleri Birliği Kanunu 4. Maddesince TTB aşağıda yazılı hizmetleri yapmakla mükelleftir:

Madde 4

a) Halk sağlığına ve hastalara fedakarlık ve feragatle hizmeti ideal bilen meslek geleneklerini muhafaza ve geliştirmeye çalışmak,

b) Azalarının maddi ve manevi hak ve menfaatlerini korumak ve bunları halkın ve devletin menfaati ile en iyi bir şekilde denkleştirmeye çalışmak,

c) Halkın sağlığını korumaya, azalarını muayyen refah seviyesine ulaştıracak gerekli iş sahaları bulmaya, İş Kanunu ile sosyal kanunların ve ilgili diğer mevzuat hükümlerinin tatbikatında meslek ve meslektaşların hak ve menfaatlerini korumaya ve her türlü iş tevziinin adilane bir surette düzenlenmesine çalışmak,

d) Halk sağlığı ve tıp meslekleri ile ilgili meseleler için resmi makamlarla karşılıklı işbirliği yapmak,

e) Halk sağlığını ve tıp mesleğini ilgilendiren işlerde resmi makamlardan yardım sağlamak.

Mevzuatın tek bir maddesi bile, sağlık alanında meslek örgütlenmesinin anlam ve önemini yeterince gözler önüne seriyor. İstisnaların kaideleri bozmayacağını elde tutarak, insanın, sosyal, toplumsal bir canlı olduğunu, yani yaşamını kendisi dışında var olan insanlarla birlikte hareket ederek idame ettirebildiğini varsaydığımızda örgütlülüğün önemi bir kez daha çıkıyor karşımıza. Doğuştan itibaren sürekli geliştirdiğimiz iletişim becerilerimizi kullanarak, toplum içinde fiziksel ve duygusal olarak dayanışarak yaşamaya yazılıyız bir yerde.

Peki neden yasayla çerçevesi çizilmiş, anayasal olarak güvence altına alınmış, bireylerin yaşamında söz hakkına sahip olabilmek, destek almak, sosyalleşmek, sosyal, kültürel açıdan zenginleşmek, dayanışmak için, hiç olmadı can sıkıntısında gidip iki meslektaşınızla dertleşebilmek için meslek grubunun mensubu olmanın yeterli olduğu odaların çok az gönüllü üyesi olur? Neden faaliyetlerine pek az üye katılır, pek az üye destek olur? Neden, sen, ben ve bizim mahalleden sayılı insan meslek odalarını yaşatmaya çalışır? Elbette bu gayretin karşılığı da tüm meslek mensuplarını kucaklaması, bir kişiyi bile dışlamaması gereken odaların, belli grupların yönetiminden çıkamamasıdır. Bir yerde gerçek demokrasi meslek odalarında kendine yer bulamadığından insanlar meslek örgütü çatısının birleştiriciliğinden, korumasından, dayanışmasından mahrum kalmaktadır. 

Sosyolojide temel bir ayrım olarak öne çıkan Tönnies’in Cemaat ve Cemiyet kavramlarında olduğu gibi topluluk ve toplum arasındaki ayrım ailemizden başlayarak çocukluk çağlarında aldığımız eğitimin bir parçası olarak davranışlarımıza yansıyor. Bu anlamda temelde birey ve demokrasi anlayışının ön plana çıktığı gruplarda dahi dayatmalardan ve yaptım oldulardan kaçınılamıyor. Ne yazık ki bir aradalığın, örgütlenmenin, dayanışmanın olmazsa olmazı, ötekini dinleyebilme, sevgi, saygı, hoşgörü, temel insani değerlerde ortaklaşabilme tutumları olmaksızın gerçek örgütlülüğün yerine her grubun bir başka tarafa savrulduğu ego savaşlarından öte geçilemiyor.

*Dr. / Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi