Dışarıda öleyaşamak: ‘Müthiş Bir Tren’ hikayesi

Sait Faik Abasıyanık’ın kaleminden, Metin Erksan tarafından senaryolaştırılıp filme çekilen “Müthiş Bir Tren” içinde bulunduğumuz sürece ve sonrasına dair distopik bir anlatı sayılabilir. “Müthiş Bir Tren”de, tren perona yanaşır, fakat peronda bekleyen yorgun insanlar, boşluğa bakmayı sürdürürler. Trendeki hali vakti yerinde olan insanlar da dışarıda bekleyenlere bakmaya tenezzül dahi etmezler. Ne var ki onlar da boşluğa bakmaktadırlar…

Google Haberlere Abone ol

Gözde Yılmaz

Karantina günlerinde ruhumu sağaltacabilecek eserleri ararken, Sait Faik Abasıyanık tarafından yazılan ve Metin Erksan tarafından senaryolaştırılıp filme çekilen Müthiş Bir Tren adlı öykü ile karşılaştım. Bir adamın rüyasında, kendini tren istasyonunda görmesiyle başlayan süreci ve bu süreçte yaşadığı olayları konu alan öykü Metin Erksan'ın ellerinde, üretim ilişkilerini ve bu ilişkilerin doğurduğu yabancılaşmayı aktaran gerilim dolu karelere dönüşmüş. Öyle ki, Covid-19 pandemisi süreci ve sonrasına dair distopik bir anlatı sayabileceğimiz Müthiş Bir Tren, senaryosu ve filmi itibariyle, trenin içindekiler ve dışındakiler üzerinden; korunaklı bölgelerinde apokaliptik temas yağmurlarından kendilerini izole edebilenler ve edemeyenler üzerinden okunabilmektedir.

DURGUNLUK, YAŞAMA BEZGİNLİĞİ VE YABANCILAŞMA

Rüya gören kahramanımızın tren istasyonuna gelmesi ile gözlemledikleri, peronda birbirlerine neredeyse birer metre mesafe ile duran, birbirleri ile iletişim kur(a)mayan, ölüm sessizliğinde umutsuzluklarını ve mutsuzluklarını kusamayıp kaskatı kesilen insanlardır. Bu durgunluk, yaşama bezginliği, vazgeçme, yabancılaşma, bunlardan öte belki de hissizlik halini alan psikolojik bir dışavurumdur.

Müthiş Bir Tren'de, tren perona yanaşır, lakin peronda bekleyen bu yorgun insanlar, aynı tavırla boşluğa bakmayı sürdürürler. Trendeki hali vakti yerinde olan insanlar, dışarıda bekleyenlere bakmaya tenezzül dahi etmezler. Ne var ki onlar da boşluğa bakmaktadırlar. Yüzlerinde karanlık bulutlar dolaşmakta, birbirleri ile muhatap olmaktan ve temastan kaçınmaktadırlar. Rüya gören kahramanımızın, trenin içinde tanıdıklarını görmesi ile içeride başlayan olaylar, bilinçaltının onu yüzleşmeye çağırdığı hususlar ve de bu hususlara menkul kişiler ile alakalıdır. Kahramanımızın eşi, çocuğu, babası ve ölen diğer yakınları ile olan yüzleşme süreci ile gelen gerilim dolu dakikalar, yabancılaşma, kaygı, suçluluk duygusu, yüzleşme korkusu gibi kimi duygularla bezelidir.

Erksan'ın sanatında ortaya koymaya çalıştığı mülkiyet ilişkileri ve varoluş sancıları arasındaki diyalektik ilişki, burada da karşımıza çıkar. Trenin içinde korunaklı bölgede bulunan, kendilerine ve yaşadıkları topluma yabancılaşarak duyarsızlaşmış mutsuz insanlar, toplumsal üretime emek vermeyen, dayanışma ruhundan habersiz ve kendi mikro kozmoslarında salgıladıkları nefret ve sömürü ile boğulan bireyleri simgeler. Sosyal düşüş kaygısı ile perçinlenen sömürü duyguları, başta kendi benlikleri olmak üzere her şeyden nefret edip korku duymaları ile kendini dışa vurur. Onlar için trenin dışındakiler, trenin içerisindekilerin bekası için varlığını sürdürmek zorunda olan insanımsılardır.

YAŞAMAK VE ÖLMEK

Peki trenin dışında durum nedir? Trenin dışındakiler, yaşadıkları toplumun duyarsızlığı karşısında söz söyleme ve eyleme geçme yetilerini yavaş yavaş kaybeden, apokaliptik mecrada yaşamak ve ölmek arasındaki çizgiyi çoktan yitirip varlık durumunu devam ettirmek adına hissizleşmeye ve sözsüzleşmeye doğru yuvarlananlardır. Zorunlu olarak göç eyleyen bu insanların, ''ev'' e dair özlemlerle bezeli muğlak tanımları vardır.

Müthiş Bir Tren'in evreninden bugüne dönelim. Trenin içindekiler, çalışmak zorunda olmayıp korunaklı alanlarında, istediklerini ayaklarına getirtmeye muktedir olanlar ve kendi dezenfekte edilmiş evrenlerinde kurdukları ilişkiler ve de hayaller ile cebelleşenlerdir. Trenin dışındakiler ise, apokaliptik bir evrenden onlara hizmet sunan, ölmek korkusunu soludukları hava ile içlerine çekenlerdir. Pandemi günlerinde aşikar hale gelmiş, içeridekiler ve dışarıdakiler olarak yeniden tanımlanabilecek bu sınıfsal ayrım, virüs etkisini yitirdikten sonra dahi, sosyoekonomik ilişkileri etkileyecek ve barizdir ki var olan hastalıklı ilişkileri daha da olumsuz boyutlara evirecektir.