Labirent: İçeridekiler artık dışarıda!

Son İsyan, serinin hayranlarını tatmin edecek, bilimkurgu seven sinemaseverlerin de en azından ilgisini ayakta tutacak bir yapım. Ancak son dönemde çekilen bilimkurgu filmlerini, üstelik bunların ciddi bir kısmının distopik bir dünyada geçtiğini göz önüne de alırsak, filmin hafızamızda önemli bir yer tutmayacağı da yadsınamaz bir gerçek.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Labirent üçlemesinin son ayağı olan Labirent: Son İsyan, ilk iki bölümün gerisinde kalmayan, seyir keyfi yüksek ve yer yer oldukça heyecan verici bir bilimkurgu- macera filmi. Ne var ki filmin aksiyon sahnelerindeki başarısı yüksek olsa da, Son İsyan distopik bir dünyada geçen bilimkurgu filmleri arasında çok sivrilen bir özellik ve geleceğin dünyasına çok değişik bir bakış açısı taşımıyor.

Thomas ( Dylan O’Brien) ve arkadaşları W.İ.C.K.E.D’ın kurduğu labirentten ve tuzaklardan kurtulmuş ve distopik bir dünyada örgüte (ve şirkete) karşı amansız bir mücadeleye başlamışlardır. İlk hedefleri başta daha önce esir alınan arkadaşları Mintho ( Ki Hong Lee) olmak üzere Örgüt tarafından yakalanan gençleri kurtarmaktır. Bu kısmen başarılı kurtarma operasyonu sonrasında, Örgüt’ün dünyada son kalan şehirde konuşlandığını ve burada da dünyayı kasıp kavuran hastalığa çözüm bulmak için insanlar üzerine tıbbi deneyler yaptığını öğrenirler. Üstelik Örgüt’ün tıbbi departmanına eski arkadaşları Teresa ( Kaya Scodelario) da katılmıştır…

Son İsyan filmi gerçekten ürpertici ve ilk filme gönderme yapan bir açılış sahnesiyle başlıyor. Ardından gelen kurtarma operasyonu sekansı da aynı şekilde heyecanlı ve görsel gücü yüksek bir tarzda çekilmiş bir şekilde beyaz perdeye yansıyor. Bir devam filmini izlediğimizi göz önüne alırsak bu hızlı giriş hem mantıklı hem de kavrayıcı bir başlangıç noktasını oluşturuyor. Üstelik film ilerledikçe fark ediyoruz ki Son İsyan, ilk iki filmin mekanlarını tekrarlayan ve yerinde sayan bir devam filmi değil. Kuşkusuz serinin başkarakterleri ve baş düşmanı aynı ve hikayenin geçtiği dünya da değişik değil ancak hem Thomas ve arkadaşlarının amacı çıta yükseltiyor, hem de W.İ.C.K.E.D grubu dünyaya sert müdahalesini daha insancıl bir hale getirmeye çalışıyor.

Özellikle ilk filmde Thomas ve arkadaşları hapsoldukları küçük bir dünyada hayatta kalma savaşı veriyorlardı ve W.İ.C.K.E.D’ın kurduğu tehlikeli tuzaklardan kurtulmaya çalışıyorlardı. Bu filmde ise Thomas artık tarafını tamamen seçmiş ve kararlı bir şekilde baş düşmanın kökünü kazımayı amaçlıyor. Dolayısıyla artık verdiği mücadelede yanında sadece bir grup ürkek genç değil Örgüt’ün hegemonyasına baş kaldıran bir insan ordusu var. Thomas artık, Örgüt’ün kurduğu bir kaleyi andıran şehri fethetmeyi ve düşmanlarına öldürücü darbeyi vurmak isteyen bir lideri andırıyor. Aynı şekilde yer alan arkadaşları da bazı değişimler geçirmişler. En yakın dostu Newt (Thomas Brodie-Sangster) daha olgunlaşmış, diğer yakın dostu Mintho düşmanın elinde kobay konumunda, eskiden sevdiği kız ise düşmanın bünyesinde çalışmaya başlamış. Son olarak da yanlarına, beklenmedik bir anda eski bir yoldaş (sürprizi bozmamak için açıklamıyoruz) katılıyor.

Örgüt tarafına bakarsak, durum yine biraz farklı… Kuşkusuz Örgüt’ün işleyişinde ve kullandığı sert yöntemlerde çok büyük bir fark yok ancak dünyadaki hastalığı durdurmak için verdikleri mücadelede daha ılımlı tutum ve aralarındaki fikir ayrılıklarında ( Her yolu kullanarak hastalığı durdurmak isteyenler ve buna muhalif olanlar) keskin bir çizgi göze çarpıyor. Özellikle Teresa’nın da Örgüt’ün içine katılmasıyla belirginleşen bu çizgi, film ilerledikçe Örgüt’ü giderek kaynayan bir kazan haline getiriyor. Dolayısıyla serinin bu ayağındaki değişimlerin ve karakter evrilmelerinin filmi daha yüksek bir seviyeye ulaştırdığı yadsınamaz bir gerçek.

Bütün bu olumlu gelişmelerin yanında, Son İsyan’nın sonunu getiremediği noktalar da var. İlk olarak hikayenin geçtiği yıkılmış dünya, değindiğimiz gibi görsel açıdan güçlü ama yetersiz kullanılmış gibi duruyor. Filmin bu bitmiş dünyadaki yeni sosyal kurallara ve ortada kalmış insanlara ( eğer böyle insanlar olmasaydı durum daha vahim olurdu) sınırlı bir bakış açısı var. Hikayenin büyük kısmı insanların direniş kampında ve Örgüt’ün tıbbi merkezinde geçiyor. Asıl çatışma dünyayı kurtarmak için değil kişisel iktidar hesaplaşmaları için kullanılmış gibi bir hava esiyor.

Bir de tabii, biraz serinin ruhuna ihanet etmemek sebebiyle hikayede, ne kadar sert bir dünyada geçerse geçsin biraz çocuksu bir ele alma hakim. Başkarakterlerin yaşlarının ergen çağda olması bir yana, Örgüt’ün yöneticileri dışındaki kişilerin durumun ciddiyetinin farkında değillermiş ve bir video oyunu oynarlarmış gibi bir halleri var. Filmin sert ortamıyla karakterlerin yumuşak tavrı arasındaki uçurum giderek büyüyor. Bizce distopik dünyada geçen hikayelerin Mad Max veya The book of Eli gibi yetişkin karakterlere ve sert anlatışlara ihtiyacı var. İdealist ergen karakterlere değil…

Sonuç olarak Son İsyan, serinin hayranlarını tatmin edecek, bilimkurgu seven sinemaseverlerin de en azından ilgisini ayakta tutacak bir yapım. Ancak son dönemde çekilen bilimkurgu filmlerini, üstelik bunların ciddi bir kısmının distopik bir dünyada geçtiğini göz önüne de alırsak, filmin hafızamızda önemli bir yer tutmayacağı da yadsınamaz bir gerçek.

Yönetmen: Wes Ball

Oyuncular: Dylan O’Brien, Kaya Scodelario, Thomas Brodio-Sangster, Ki Hong Lee, Dexter Darden, Will Poulter, Jacob Lofland, Rosa Salazar…

Ülke: ABD