Atilla Cengiz: Amacım hamasetten uzak bir dil!

Yönetmen-senarist Atilla Cengiz ile ilk film meselesini konuştuk. Cengiz, "Maalesef üzülerek belirtmeliyim ki sinemadaki ki arz - talep ilişkisi gerçek bir ekonomik kurammış gibi gösterilmeye çalışılıyor" diyor.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Yönetmen ve senarist Atilla Cengiz ile ilk filmini, bağımsız sinema mefhumunu ve festival- gişe filmi arasındaki ayrımı konuştuk. Konu dağıtım meselesine geldiğinde Cengiz, “Maalesef üzülerek belirtmeliyim ki sinemadaki ki arz talep ilişkisi gerçek bir ekonomik kurammış gibi gösterilmeye çalışılıyor” diyerek düşüncelerini açıklıyor. “Hikayenizle bir yapımcının kapısını çaldığınız da “kabul görmenin ön koşulu” olarak önünüze sunulan şeyler yapımcının ticari “zenginleşme”amacına ne kadar uygun olduğunuz üzerinden değerlendiriliyor” diye de ekliyor.

Yönetmen - senarist Atilla Cengiz

İlk filminiz, aklında ilk belirdiği zaman senaryosunu yazarken sanatsal, siyasal, kültürel ve ekonomik kaygılarınız ne oldu?

Bir film yapmanın birden çok gerekçesi olabilir.Ancak bazı filmlerin yapılma gerekçeleri, o filmin içerik ve söylem kaygısı, sergileyeceği kültürel, siyasal ve sanatsal duruşu da beraberin de getiriyor.

“Oğul”un hikayesi aklımda ilk belirdiği zaman en büyük olgu benim için vicdandı. Vicdan filmin siyasal ve kültürel kimlik kodunu belirler. Filmimin özelinde siyasal kaygım,omuzları ölülerini taşımaktan yorulmuş yaşadığım bu coğrafyada ihtiyaç duyulan barış olgusuna doğru bir vurgu yapmaktı. Bu ülkenin insanının empati yeteneğinin siyasetler üstü olduğuna olan umudunu hala taşıyanlardan biri olarak,hikayemi kurup senaryolaştırırken hamasetten uzak bir sinema dilini oluşturmaya çalıştım. Kültürel kaygıyı filmin en başından itibaren belirlemek biraz filmin yapısal dengelerini bozacağını düşünüyorum.Ancak hikayesini anlattığınız insanların yaşam alanlarını,inançlarını değerlerini de iyi bilmeniz gerekir. Özelinde en çok dikkat ettiğim şey Zaza dilinin doğru telaffuz ve içerikte olmasıydı.

Yaptığınız filmleri kategorize eder misiniz? Türk Sineması, Türkiye Sineması, Anadolu Sineması v.s. Ulusal veya bölgesel bir sinema yaptığınızı, bu uluslara ya da bölgelere ait görsel kodlar kullandığınızı düşündüğünüz olur mu? Türkiye Sineması tanımlamasının kavramsal olarak sizde nasıl bir karşılığı var?

Özelleştirecek olursam filmlerimi aynı tema, kaygı ve içerikle yapmak gibi bir film yapma yaklaşımım yok. Ancak ilk filmim politik sinema olarak tanımlanabilir. Herkes bir eser üretirken yaşadığı coğrafyanın değerlerinden her ne kadar daha çok besleniyor olsa da diğer bileşenlerden de kendisini uzak tutamaz. Sonuçta üretilen biriktirdiklerinin bir sonucudur. O sebeple ben her ne kadar yerel bir unsur üzerinden çıksa da sinema dilinin evrensel boyutta birileriyle buluşacak hikayeler oluşturmasından yanayım. Zaten bir ülkenin kavramsal olarak sineması eğer kendi adıyla literatürde anılıyorsa bu onun yerelliğini değil evrenselliğinin bir göstergesi olabilir. Yani film hikayesini kendi toprağından almış olabilir oysa tema sınırları aşmışsa bu ortak değerlerde buluşan özel bir dil yaratmış demektir.

Güçlü bir dağıtım ağından uzakta kalarak sinema yapan bir yönetmen olarak, bir sonraki filminizi finanse etmenin ne gibi zorluklarıyla karşılaşıyorsunuz?

Maalesef üzülerek belirtmeliyim ki sinemadaki ki arz - talep ilişkisi gerçek bir ekonomik kurammış gibi gösterilmeye çalışılıyor. Yani henüz hikayenizle bir yapımcının kapısını çaldığınız da “kabul görmenin ön koşulu” olarak önünüze sunulan şeyler yapımcının ticari “zenginleşme”amacına ne kadar uygun olduğunuz üzerinden değerlendiriliyor. Ve sözü olan; değiştirmek, dönüştürmek gibi kaygısı olan bir filmin izleyicisi olmadığı yalanıyla karşılaşıyorsunuz. Sanat filmi olarak tabir edilen ve burun kıvrılan eserlerin öncelikle diğer entelektüel aygıtlarla gerekli bir şey olduğu desteklenmeden sığ bir dille anlatılan popüler sinema öğeleri sektörün gerçek temsilcileriymiş gibi gösterilmektedir. İşte tüm bu olumsuzluklar film yapma sürecini zorlaştırmaktadır.

'YANLIŞ OLAN 'GRÇEKLER' VAR'

Festival filmi ya da gişe filmi ayrımı yapmak ne kadar doğru? Filmlerinizin, senaryolarını kaleme alırken bu ayrım sizin için bir anlam ifade ediyor mu?

Zamanla kanıksanmış, aslında yanlış olan “gerçekler” vardır. İşte bu da onlardan biri. Sadece film vardır. İçeriksel bir kategori yapılabilir ancak böyle dar bir kapsamda değerlendirilince eseri üretenin sadece festival için yaptığını çoğunluğun izlemesine gerek duymadığı gibi bir algı yaratılıyor.Bir film salt izlensin diye yapılması ne kadar yanlışsa bir filmi sadece film otoritelerinin eline bırakıp orada değerlendirmeye sokmakta mutlak o kadar yanlıştır. Festival filmleri denen filmleri gidip izleyin onlar da en az diğerleri kadar izlemeye ihtiyaç duymaktadır.Onları izleyin müptelası olacak, sinemaya girdiğiniz gibi çıkmayacaksınız.

Şu an bağımsız sinemanın durumunu gerek ekonomik gerek sosyal olarak nasıl tarif edersiniz? Bağımsız sinema yapmak isteyen genç sinemacılar nasıl bir yol izlemeli?

Bağımsız bir film yapmak için yola çıkan yönetmenlerin piyasa şartlarına teslim olmamak ve de yapmak istediği filmi tam anlamıyla gerçekleştirmek her geçen gün daha da zorlaşmaktadır. Devletin sinema politikası bu anlamda yeterli olmamaktadır. Yani yapısal ve yasal olarak olarak gerekli adımların atılmıyor olması bağımsız film yapmak isteyen yönetmenleri değişik maceralara sürüklüyor.

Mesela sadece devletten yapım desteği alan bir film yasal süre içerisinde dağıtıma çıkmaya zorlanmakta bu da filmin kitlesiyle doğru zaman da buluşmasının önüne geçmektedir. Zaten diğer zamanlarda ise tekelleşen dağıtım çemberinin içine dahil edilmemektedirler. Yine de tüm bu olumsuzluklara ragmen inanılan bir hikayenin peşinden koşma enerjisini de elden bırakmamak lazım.