'Şimdinin gerçeği, gelecekte bir hikâye olacak'

Matt Haig'in 'İnsanlar' romanı, Elif Ersavcı çevirmenliğinde Domingo Yayınları tarafından yayımlandı.

Google Haberlere Abone ol

Matt Haig, çağdaş İngiliz edebiyatının önemli isimlerinden biri olarak bilinir. Blue Peter Kitap Ödülü’nü kazanan ve Carnegie Madalyası’na üç kez aday gösterilen Haig, çoksatanlar listelerinin de vazgeçilmez isimlerinden biridir. Üstelik sadece İngiltere’de değil, çevrildiği kırktan fazla dilde de böyle bu.

3 Temmuz 1975’te doğar Haig. Sheffield’de, küçük bir bölgede büyür. İnsanlarla arasındaki uyumsuzluk ta çocukluğunda başlar, yaşı ilerledikçe uyumsuzluğu da katlanarak artar. Yirmili yaşlarında depresyonu öyle bir noktaya ulaşır ki intihar girişiminde bulunur.

Gözünde hiçbir şeyin değerinin kalmadığı bu günlerde doktoru ona her ne kadar ilaç ve egzersiz reçetesi verse de onun ruhuna asıl iyi gelen şey yazmak olur. Ne zaman kendini içinden çıkmadığı bir karanlıkta hissetse oturup yazar; bütün sıkıntılarını, acılarını, yalnızlığını döker. Onu yazarlığa iten temel motivasyonlardan biri de zaten bu olur.

Türkçedeki ilk kitabı 'Ölü Babalar Kulübü'nden (2008) şimdiye kadar toplamda on bir eseri çevrilen Haig’in en son yayınlanan kitabı 'İnsanlar' geçtiğimiz günlerde raflardaki yerini aldı. 'Zamanı Durdurmanın Yolları', 'Nevrotik Bir Gezegenden Notlar', 'Gece Yarısı Kütüphanesi'yle beraber Domingo Yayınları etiketini taşıyan 'İnsanlar'ın çevirmenliğini ise Elif Ersavcı üstlendi.

'SAVAŞ, YANLIŞ SORUNUN CEVABIDIR'

Profesör Andrew Martin, dünyanın en zor matematik problemi olarak kabul edilen ve 1859’da ortaya atılan Riemann hipotezini çözer. Dünya çapında bir ün ve servet değerinde bir ödül sadece bir kol mesafesindedir ancak Martin o akşam bir yol kenarında çırılçıplak olarak uyanır. Küçük bir kazanın ardından yine çıplak olarak kentte dolaşınca, gözaltına alınıp tedavi için hastaneye götürülür. Saatler sonra evine döndüğünde her şey normalleşmiş gibi görünür ama Martin ne doğru düzgün bir şey hatırlar ne de insani durumlara doğal tepkiler verir; tamamen değişmiş gibidir.

Martin’in Riemann hipotezini çözmesi, uzaydaki en gelişmiş medeniyetlerden biri olan Vonnadoryalılar tarafından tehlikeli bulunur çünkü dünyanın matematikte gelişmesini istemezler. Buna izin verirlerse, zaten şiddete eğilimli olan insan türünün daha büyük problemler yaratacağını düşünürler. Bu yüzden Martin’i ortadan kaldırıp yerine çok da kalifiye olmayan bir Vonnadoryalıyı geçirirler. Görev son derece açıktır: Riemann hipotezinin ispatını yok et ve bunu bilen herkesi öldür.

Hemen söyleyeyim; bu bir polisiye roman değil. Ortada çözülmesi gereken bir gizem var elbette ama bu gizem “yabancının” üzerine değil, bizzat bir tür olarak insanın, hatta modern insanın üzerine kurulu; hem de bütün iyi ve kötü yanlarıyla.

'BİLDİĞİNİ DÜŞÜNME – DÜŞÜNDÜĞÜNÜ BİL'

'İnsanlar', sekizinci kitap olsa da, Los Angeles Times’a verdiği bir röportajında bunun ilk kitabı olduğunu söyler Haig. Gerekçesiyse hayatında saklıdır:

İnsanlar, Matt Haig, Çevirmen: Elif Ersavcı, 296 syf., Domingo Yayınevi, 2022.

Haig depresyonun ve intiharın eşiğinde olduğu günlerde kendini toplumdan soyutlamış, hemen her şeyle arasına mesafe koyduğundan insana da, insani ilişkilere de yabancılaşmıştır. Adeta başka bir gezegenden Dünya’ya gelmiş gibidir. Haig’deki bu yabancılaşma, 'İnsanlar'ın çıkış fikrini oluşturur. Elbette işin içinde ne Profesör Martin vardır ne de matematik problemleri, hatta Haig yazar olmak isteyip istemediğinin bile farkında değildir. Ancak buradan edindiği duygu o denli sahici ve etkileyicidir ki ancak bir Vonnadoryalının üzerine oturtulabilir.

Yukarıda 'İnsanlar'ın polisiye olmadığını söylemiştik; şunu da söyleyelim: 'İnsanlar', bildik bir bilim kurgu da değil. Çıkış noktası her ne kadar aksiyonel bir maceraya kapı aralasa da Haig’in bunu işleyiş biçimi çok farklı. İnsana ve dünyaya yabancılaşmış bir canlının gözü bize bütün ezberlerimizi, doğru bildiklerimizi sorgulatabilir ne de olsa. Haig bunu şu şekilde ifade eder: “Bazen resme bakmanın en iyi yolu birkaç adım geri gitmektir ve türümüzün tamamen dışında olan bir anlatıcıya sahip olmak, insan hayatına bakmak için atabileceğim en geri adımdı.”

Bir de bu adımın derinliğini belirleyen etmenlerin başında Vonnadoryalıların düşünme biçimi gelir: Vonnadoryalılarda her şey mantıklı ve rasyoneldir. Bu şekilde düşünerek oluşturdukları komünal hayatta ölüme bile çare bulmuşlardır. Ayrıca dinleri, korkuları, tutkuları yoktur. İşte böyle bir Vonnadoryalı, duygularıyla hareket eden, şiddete eğilimli insanların egemenliğindeki ilkel ve zayıf bir medeniyete geldiğinde en basit şeyi bile ister istemez şaşkınlıkla karşılar.

'DİL BİR MECAZDAN İBARET. HAKİKAT AŞKTADIR'

Haig’in “yeniden doğumunun” ardından yaklaşık on yıl üzerine düşündükten sonra yazdığı 'İnsanlar'ın en dikkat çekici bölümlerinden biri, 97 maddeden oluşan "Bir İnsana Tavsiyeler"dir sanıyorum. Haig, genelde kitaplarını kısa bölümlere ayırarak yazar ancak bu bölüm onun estetiğine göre biraz uzundur.

“14. Hayatında 25.000 gün olacak. Bunların bir kısmını unutamayacağın şekilde yaşadığından emin ol.

73. Kimse seni anlamayacak. En nihayetinde önemli de değil bu. Önemli olan senin kendini anlaman.”

Bu ve buna benzer 97 madde, her ne kadar kitabın kurgusuna içkin olsa da Haig aslında bunları yirmili yaşlarda intihar etmek üzere olan kendisine yazdığını söyler. Hatta 87. maddede “Kendini öldürme. Dört bir yanın zifiri karanlık olduğunda bile kendini öldürme,” diye yazar.

Meseleye bu perspektiften bakınca her şey daha bir anlamlı görünür.

Bir Vonnadoryalının hiç bilmediği bir gezegene gelip kendisine verilen emirleri bile sorgulamasına yol açacak kadar müziği, şiiri, bir iki insanı ve bir köpeği “sevmesi” yazdırır bu maddeleri, çünkü “biliyorsunuz, eğer karanlık bir yerdeyseniz, zaman uzaydır ve onun içinde ilerlemeye devam edersiniz ve eğer yeterince uzun süre dayanabilirseniz, sonunda biraz ışık olacaktır”.

Bitirmeden şunu da söyleyeyim; Haig’in bazı kitapları sinemaya ve diziye uyarlanma aşamasında. Bunlardan biri de 'İnsanlar'. Hatta projenin senaristi bizzat kendisi ki bu daha da heyecan verici. Kitabı okuyunca ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Son cümle de bir uzaylı tavsiyesi olsun:

“61. Eğer günün birinde nüfuz sahibi biri olursan insanlara şunu anlat: Bir şeyi yapabiliyor olmanız onu yapmanızı gerektirmez. İspatlanmamış teorilerde, öpülmemiş dudaklarda ve koparılmamış çiçeklerde bir güç ve güzellik vardır.”