YAZARLAR

Şimdi ne yapacağız?

Japon resim sanatının büyük ustası Katsushika Hokusai'nin, Kanagawa Oki Nami Ura / Kanagawa Açıklarındaki Büyük Dalganın Arkası adlı başyapıtında doğanın ve insanın hareketine ilişkin pek çok soru var. Biz, depremde ölen on binlerce insandan arta kalanlar; biz yas ile öfke arasında nefes alamayanlar bu yapıta bakarak da düşünebiliriz: Şimdi ne yapmayacağız; şimdi ne yapacağız?

Bir an, anlar kopuyor da zamanın bütünlüğünden, parçalanıyor gibi mi? Bizim alıştığımız biteviye görünümler, bambaşkayla yer mi değiştiriyor?

Parçalanma; durağan sandığımız bütünlüğün kendisinden bile öne çıkar çoğu zaman. Ve o parçalanma, biz fark etmezsek de, o bütünlüğün açığa çıkan hallerinden başka şey değildir.

Harekettir...

***

Katsushika Hokusai’nin, Kanagawa Oki Nami Ura / Kanagawa Açıklarındaki Büyük Dalganın Arkası adlı tablosu, dünyanın en yaygın bilinen sanat eserlerinden birdir

Katsushika Hokusai’nin (1760-1849), Kanagawa Açıklarındaki Büyük Dalga da denen başyapıtında, iki hareketi birbirinin içinde görmekteyiz...

Bakanın bütün görüşünü, algı gücünü kapsayıp içine çeken, dehşet ve merak yaratan; altındaki her şeyi görünmez kılmak istercesine yükselmiş, şavkıyıp çatallanmış dalga; yani doğal hareket...

***

İkinci hareket, bu dalganın boğucu, ancak bir o kadar da hayrete sürükleyen ışıltısında handiyse yitmiş deniz emekçileridir.

Tabloya bakan çok az insan, bulanık gökyüzü altındaki bu yarılıp dürülme, bu patlama içinde kürek çeken kayıkçılara dikkat edebiliyor...

Oysa ki tabloyu diğer bütün akrabalarından, akranlarından ayırt eden de budur.

Büyük Dalga'nın denizci emekçileri.

***

Hokusai, Büyük Dalga’sıyla, doğanın içinde birbirini doğuran ve besleyen bir sürekliliği görmemizi de istiyor...

Tahrik ile Hareket’in aynı anlam kökünden gelen akrabalar olduğunu düşünmek, Tahrik’in gündelik yaşamdaki sersemce, sünepece sunuluşunu değiştirmiyor yalnızca; büyük bir dalgayı veya depremi yaratan birikmeyi, başka anlamlar içinde irdeleme olanağı da oluyor sanırım.

***

Ustanın Büyük Dalga’sı, doğadaki ince, neredeyse bizim duymadığımız devinimleri ve sürekliliği, birikimi ve diyalektiği olağanüstü derinlikle gösteren çok ama çok nadir eserlerden biridir...

***

Bizler tablonun oylumlarına eriştikçe kaygımızın mezhebi ve meşrebi değişmeye başlıyor:

Bu deniz emekçilerinin bileklerindeki güç, kayıklarının iskeletindeki teknik ve direnç, hızları, manevra yetenekleri, ustalıkları bu hengameden çıkmaya yetecek mi?

Büyük Dalga, deniz emekçileri. 

***  

Hokusai, doğada dur durak bilmeden yaşanan hareketi, eserinin her kıvrımında vermektedir...

Örneğin, fraktal kavramı (matematikte, çoğunlukla kendine benzeme veya oransal kırılma özelliği gösteren karmaşık geometrik şekillerin ortak adı) henüz bulunmadan yaklaşık 1.500 yıl önce Hokusai bunu olağanüstü bir sezgi gücüyle taşımıştır eserine.

Bizim doğada ve bu yapıtta gördüğümüz büyük dalga, sayısı bilinmeyecek kadar çok minik dalganın birbirine eklenmesi (birikmesi) ve birbirini etkilemesi (tahrikidir).

Harekettir.

***

Bir an durup başka bir alana, mesela sokağımıza bakarak düşünelim: Derim ki bir tek yaprağın serüvenini; bize verdiklerini anlamadan açığa çıkmış bir dalgayı anlamak olanaklı değildir.

Bir tek yaprakta döner de binlerce fırtına, biz görmeyiz onu, duymayız sesini...

Yaprağı, yaprakları görürüz biz... Gezegenimize yaşamsal oksijen sağlayan o mucizeyi döner dolaşır değersiz görürüz.

Böyle yaşayan çoğunluğun karşısında usta, kendiliğinden doğan politik boyutları anlama çabamızı da artırmıyor mu?

***

Japon balıkçılarını, Hokusai’nin birçok eserinde görebiliriz. Bilgelik Okyanusları’ndan  (Shimosha'da Chōshi) adlı serisindeki bu ahşap baskı onlardan biri...

Biz dalgayı nedenleri, tekrarları ve etki gücüyle bütünlüklü olarak anladıkça; girdaplardaki denizcilerin bize verdikleri kurtuluş umudunun niteliklerine de daha derinlikli bakmaya cesaret edebiliyoruz...

Oradalar işte!

Edo (eski Tokyo) Körfezi’nde açığa çıkmış sıvı dağların, cıvık koyakların, hamursu tepelerin ve çukurların arasındalar...

Onlara ne olacak?

***

Büyük Dalga, Fuji Dağı ayrıntısı. 

Tablonun tam ortasındaki Fuji Dağı, bu dalganın hem bir parçası, hem de apayrı bir dağ-dalga gibi duruyor...

Dalgayı bakışlarımızla, geometrik olarak parçalara böldüğümüzde, sanki bütün hareket, bir yanardağ olan Fuji’nin durmadan tekrar edilmesiyle oluşmuş duygusu doğuyor.

***

Sol alttaki kayığın büyük kısmı suda yitmiş gibi...

Hokusai ustanın görebildiğimiz denizcileri, deryanın bu hareketi içinde varla yok arasındalar.

Büyük Dalga, suya batmakta olan kayık ayrıntısı.

***

Bu varla yok arası hal, bir bilinçle ilişkilendiriliyor:

Denizdeki bu insanların silikliği ve sükuneti, açıldıkları denizi çok iyi tanıdıklarını da düşündürüyor...

Denizden üstün değil, onun bir parçasılar. Onu anlama çabasıyla gelip geçmiş binlerce insan kuşağının kristalize olmuş görünümüdür baktığımız.

Bu dalganın ve benzerlerinin öldürücülüğünden sıyrılmak için asırların içinden süzülmüş deneyimleri, kendi zaman dizgeleri, ritimleri var. Daha da önemlisi onlar dalgayla kavga etmeyi değil, kendi tempolarıyla, denizin hareketlerinin çatışmalı bir uyum içinde olması gerektiğinin bilincindeler...

***

Bütün bunlar, tabloya bakanlardaki kurtuluş umudunu artırıyor.

***

Hokusai, Büyük Okyanus’un bir parçası olan ve kara kuşatması bakımından Akdeniz’le benzerlikler gösteren Japon Denizi’ndeki dalgaları pek çok eserine taşıdı. Fuji Dağı’nın 100 Görünümü albümündeki Büyük Dalga bunlardan birdir. Fakat, Oki Nami Ura / Kanagawa Açıklarındaki Büyük Dalganın Arkası adlı oyma baskı tablosu sanat tarihinde ustanın başyapıtı sayılıyor.

Japonya, dünyanın en çok deprem yaşayan ülkelerinden biri. Deprem o coğrafya için handiyse gündelik bir hadise... Dolayısıyla tablo iki soruyu birden sordurmaktadır:

Denizin olağan med-ceziriyle oluşmuş büyükçe bir dalgaya mı bakıyoruz?

Büyük bir depremin denizde yarattığı tsunamiye mi?

Bu bilinmezlik içindeki insanların kurtuluş mücadelesi nefesimizi kesip alnımızı yakıyor.

***

Yerkabuğunun çatlaklarından birinin (Faille / Fay) hareketiyle gelen deprem, Türkiye’de 10 ili harabeye çevirdi. Ve halklar bu dalganın yarattığı dehşet içindeki balıkçılar gibi çırılçıplak...

Ne Tanrı ne de Devlet var.

***

Tabloda tekneler soldan sağa gidiyor. Bu, devinimin katmanlarını, boyutlarını ve dolayısıyla bizim algımızı da değiştiriyor.

***

Japon geleneğinde, balık avcıları, bir teknede en çok dörder kişilik ekiplerle açılıyor denize. Tablodaki her teknede kürek çeken sekiz-dokuz insan var. Yorumcular bunların “balık avcısı değil, pazara balık taşıyanlar olduğuna” dikkat çekiyor. Çünkü taşıyıcı teknelerin yüksek hıza, yani daha çok kol gücüne ihtiyacı var.

***

Kanagawa Açıklarındaki Büyük Dalganın Arkası tablosundaki dalga formu Hokusai’nin çok tekrarladığı biçim özelliklerinden biridir. Kadınsı Dalgalar adlı bu parçanın, aynı zamanda ressamın iki cins arasındaki ilişkilere, aşka dair düşüncelerini yansıttığı da düşünülüyor

Oradalar işte! Bir ejderhanın ya da ağzı onlarca pençeye benzeyen tarifsiz bir yaratığın altında. Çırılçıplak!

Kendi deney birikimleri ve kol güçlerinden başka hiçbir güvenceleri ve umutları yok.

Ne Buda ne göklerdeki ne de başka bir “kurtarıcı” var...

***

Biz, Türkiye’de, depremde ölen on binlerce insandan geriye kalanlar; yoksulların ve emeğin kendi gücünden, basiretinden, dayanışmasından başka “Kurtarıcı” olmadığını bir kez daha gördük...

“Kurtarıcı” diye inanılan bütün devlet kurumları, depremi bir de yeryüzü bataklığına; vicdana, insafa, aklı kamile sığmaz bir bulantıya döndürdüler.

***

“Kurtarıcılar” felaketten, ölümden, ölüm acısından; ve en beteri de ölüm korkumuzdan başka hangi soygunları yapacaklarını planlamak üzere üslerine çekiliyor şimdi.

***

Yoksullar, emekçiler de iki seçenekle karşı karşıyadır:

Ya bütün felaketlerin birikimini de kendi deneyimlerimize ekleyerek özgür kentler, beldeler, köyler ve ülke yaratacağız ya da...

Ya da hırsız ve soyguncu “kurtarıcıların” başka nelerimizi alacağını bile bilemeden, adına “yaşıyoruz işte” dedikleri endazesiz sömürüye gönüllü kullar olacağız.

***

Bu eser Japon sanatının bütün karakteristiğini taşımaz sadece... O geleneği yeniden yoğurur, sarsar...

Resmin tekniği de büyük dalgadır... Şimdi bizim gördüğümüz renk ve ahenk için Hokusai usta, 9 oyma ahşap kalıp, yani katman kullanmıştır... Üst üste binen, biri diğerine yeni renk ve eda ekleyen 9 katman...

***

Uğultusu, insan türüne, “doğanın vahşeti, saldırganlığı” gibi cümleler kurdurtan cüssesiyle bu muazzam hareketin içindeki 3 balıkçı teknesi, doğayla insan arasındaki “çekişmeli” denen muazzam ilişkiye dair pek çok soru sordurtuyor.

***

Sordukça anlıyoruz ki deprem ve felaketler de politiktir.

***

Biz matemle öfke arasındayız; biz erdem, tevekkül ve toplu mezarlar arasındayız; biz şükür ve teşekkürün iğretiliğinde; biz gündelik basit umutlarla umarsızlık çatağında, baş dönmesiyle boşluklar burgacındayız; biz dua ile yemin, suskunluk ve çığlık debdebesinde; biz öldürülmüş kentlerin ve köylerin hayaletleriyle, yenilenme umudunun çatışma duraklarında uyuyup uyananlarız...

Biz evet biz, bu tablodaki muazzam ve korkutucu harekete ve içindeki deniz emekçilerine bakarak da düşünebiliriz: Hangi yaşayışı seçeceğiz; kurtuluşumuz nerede, nasıl; biz ne yapmayacağız; neleri biriktirip neleri atıp eksilteceğiz?

Biz şimdi ne yapacağız?

NOT: Hokusai’nin bu yapıtı pek çok sanatçıya ilham verdi, kaynak oldu. Ben ama döne döne dinlerim Claude Debussy’in La Mer / Deniz’ini. Valery Gergiev’in yönettiği, London Symphony Orchestra’nın yorumu dinleyin derim...

Dinleyin iç içe geçeni, kopup değişip birleşeni..

Claude Debussy’in La Mer / Deniz adlı bestesinin de yer aldığı albümün kapağı.

Tevfik Taş Kimdir?

Şair, yazar ve gazetecidir. Halkın Kurtuluşu, Özgürlük, Demokrasi gazetelerinde başladığı gazeteciliği 1980’den sonra Yeni Ülke, Haberde ve Yorumda Gerçek, Evrensel Kültür dergisi, Evrensel gazetesi, Keşif Ve Coğrafya Dergisi Atlas gibi yayın organlarında yazar ve gazeteci olarak sürdürdü. Eskatalogya (Şiir); Bakmak-Görmek (Kavramlar ve kategoriler üzerine deneme); Günün Kapıları (Şiir); Görünüş ve Gerçek (Fotoğraf, resim, heykel, afiş ve bunların politikayla bağıntıları üzerine inceleme); Irak Yakın Acı (şiir); Deprem 7.2 - Irkçılık 77.2 (2011 yılında Van’da meydana gelen depremden sonra, Kürt halkına karşı basın ve yayın organlarında yapılan ırkçılık üzerine inceleme); İstanbul'un Gizemleri; Anadolu'nun Gizemleri; 50 Simgeyle Anadolu’nun Tarihi gibi kitaplarının yanı sıra çocuklara dünya resim tarihinden tablolar anlattığı 12 çocuk kitabı var.