Seçimlerde doğrularımız ve eğrilerimiz üzerine biz bize bir sohbet

Güncel demokratikleşme hattımız, yoksulluğun istismarına, sosyal cinayetlere ve doğal varlıkların yağmalanmasına karşı mücadelemizle iç içe geçecektir. Önemli olan yolda olmamızdır, ısrarımızdır.

Google Haberlere Abone ol

Sevgili Semih abi,

Evvela mahsus mahalden mahsus selam ederim. Yılların tanışıklığı, hukukumuz ve ortak müktesebatımızla hayatta dert ettiğimiz konuların ortak olduğunu kestirebiliyorum. Ama 2024 Yerel Seçim sonuçları üzerine yazını okuyunca hem dert ettiklerimizin hem de mevcut durumda sorun ettiğimiz önceliklerimizin de çakışması beni ayrıca mutlu ediyor.

Derdimiz sosyalist hareketin “toplumsal karşılığımızı genişletmek”, “ülkenin kültür hayatında var olan damgamızı siyasal ve toplumsal hayatına da” vurmak. Bu amaçla, uzunca süredir ülkemizde yurttaşların toptan politize olduğu nerdeyse tek durum olan seçim ortamlarını değerlendirmek.

Bu noktada hareketimizin seçimlere gereken önemi vermesinin değerinin altını çizmek isterim. Uzunca bir süredir budanan, güçsüzleştirilen sendikal hareket, dar bir alana sıkıştırılan toplumsal örgütler, yasaklar, baskılar yurttaşın “mücadele edersek değiştiririz” duygusunu önemli ölçüde yıprattı. Seçimler, yurttaşın duruma müdahale edebileceği en önemli araç olarak kaldı. Burada altını çizmemiz gereken, seçimleri yurttaşın önemsemesi nedeni ile de önemsiyor oluşumuzdur. Seçim sonuçlarının, yurttaş iradesini hangi prizmalardan kırıp geçirerek ve bambaşka renklere dönüştürerek yansıttığı konusu epeyce derin bir mevzu.

Seçim sonuçları, otoriter rejime karşı muazzam bir dalga yarattı. Ülke siyasetinin geleceğini olumlu yönde esastan değiştirdi. Güçlü bir umut ve iyimserlik havası hâkim. Peki, biz neden “yanlışlarımız”ı konuşuyoruz. “Yanlışlarımız” yazının başlığına girecek kadar önemli olduğuna göre ben de biraz girizgâh yaparak bu başlığa dönmek istiyorum.

Haklı olarak 14 Mayıs 2023 ve 31 Mart 2024 seçimlerini ve sonuçlarını karşılaştırıyorsun. 2023’ün başarısı ve 2024’ün sorunlu olduğu üzerinde sanırım hepimiz mutabıkız. Demek ki deneyimlerimizden “öğrenerek kendi hikayemizi yaratacak”sak çok değil dokuz ay arayla yaşadığımız iki sonucun nedenleri üzerinde dikkatle durmalıyız.

14 Mayıs 2023’te çok net bir çizgimiz vardı. Toplumda oluşan Olağanüstü Hal Rejimi’ne (OHAL Rejimi) karşı yükselen “doğal ittifakın” içinde olduk ve başarılı olması için yurttaşa çağrı yaptık. Ayrıca yurttaşın öfkesine tercüman olmuş etkin bir parlamento temsilimiz vardı. Üye ve yandaşlarımızın organize ettiği deprem dayanışması itibarımızı yükseltti. Bu durumlar yurttaşın dikkatlerini üzerimizde topladı. Ve baraj sorunu olmayan bir ittifakın içinde olmamız, yurttaşın “bunlar parlamentoda olmalı, desteklersem oyum boşa gitmez” kararını kolaylaştırdı. Sonuç olarak, genel olarak ülkedeki ana sorun olan OHAL Rejimi’nin gitmesi için her türlü sorumluluğu üstlenip, elden gelen çabayı gösterirken “kendimiz” için de yurttaştan gerçekçi, sonuç verecek bir desteği talep ediyorduk. Ve ülkenin genel siyasetine yanıt veren açık, net, fazlası ve eksiği olmayan bu siyasi taktik olumlu sonuçlandı. Ülke siyasetinde ve yurttaşın gözünde “yükselen parti” kategorisine terfi ettik.

Sevgili Semih abi,

Yazında, 31 Mart 2024 seçimlerinin “büyük halk tepkisinin/dalgasının” bir odağa yöneldiği, böylece oyların “büyük bölümü CHP’ye doğru süpürüldü” diyorsun. Devamla “bunun bu seçim için kaçınılmazlığını şimdi daha iyi görüyoruz” tespitini yapıyorsun. Oyların bir potaya akmasını “böyle olması sanki karşıtlarımız için daha yıkıcı oldu” diyerek önemli görüyorsun. Yazdığın gibi “bu güçlü dalga muhalefetin -CHP dışında- öteki bileşenlerinin etki alanını da küçül”teceği öngörülebilirdi. Bu ana tespitinin en can alıcı başlık olduğunu, hata eksik yanlış her neyse bu tespiti yapıp/yapmamaktan kaynaklandığını düşünüyorum. Bir yıl önce yurttaşın genel siyasi durumu ve yönelişini esas alan siyasetimiz bir yıl sonra “hedefimiz 14 Mayıs’ta aldığımız oyun üstüne çıkmak”a dönüştü. Böylece 2023’te genel siyasetin problemlerini öne çıkartarak bunun içinde kendi konumumuzu güçlendirme çizgimiz bir yıl sonra “toplumsal karşılığı(mızı) sağlamlaştırma”ya dönüştü. Bir sosyalist partinin kendini tahkim etmesi, kitle desteğini genişletmesi hem en doğal hakkıdır hem de öncelikli görevidir. Ancak tarihen kanıtlandığı gibi bunu sağlamanın tek ve en uygun yolu kitlelerin yönelimlerini dikkate alan siyaset olmasıdır. Bu önemli bir başlık, ama ben yine 14 Mayıs 2023 örneğimizi hatırlatarak geçeceğim.

Sevgili Semih abi,

Seçim siyasetimiz üzerine konuşurken görüş ve önerilerimi dört ana başlık altında ifade etmiştim. Hemen belirteyim önerim, “seçimlerden ne beklemeliyiz” sorusuna net olarak “OHAL Rejimi’nin geriletilmesi, demokrasi güçlerinin kazanımı” yanıtına dayanmaktaydı.

Bu bakışla:

  1. OHAL Rejimi karşısında muhalefetin kazanımlarının korunmasını esas alalım.
  2. “Biz”im de içinde olduğumuz muhalefetin yeni kazanımları için ilişkiler geliştirelim.
  3. Belediye/İl Genel Meclislerinde oylara talip olduğumuz vurgusunu (genel olarak Ankara ve İstanbul istisnasıyla) çok erken bir vakitte öne çıkaralım.
  4. Sınırlı sayıda Belediye’de (başta Samandağ ve Defne olmak üzere …) başkanlık görevine talip olduğumuzu açıklayalım.

Böylesi bir yaklaşım bizi, seçim döneminde yurttaşın sözüne kulak verdiği bir siyasi odak, seçim sonrasında da oluşan güçlü dalganın yaratıcılarından ve doğrudan ortağı yapabilirdi.

Önemle altını çizmek isterim. 2023’te 87 seçim bölgesinin 54’ünde seçime katılındı. 2024’te ise 1350 seçim bölgesinden 156’sında katılındı. İki katılımın kapsadığı seçmen sayılarını karşılaştıracak bilgiye sahip değilim. Ancak kabaca söyleyebilirim ki temsiline talip olduğumuz seçmen sayısının alacağımız oyu aşağılara çekmesi daha baştan öngörülebilirdi. Bir başka deyişle zaten büyük ölçüde OHAL Rejimi’nin geriletilmesi üzerine -Hatay hariç- bir siyaset kurduk. Azımsanmayacak illerde ve ilçelerde kolaylaştırıcı, teşvik edici olunduğunu biliyorum, bir bölümünü de tahmin ediyorum. Ancak genel, vurgulu bir siyaset olarak takdim edilemediği için kamuoyunda ve hareketimizde tutumumuz anlaşılamadı. Eğer yapabilseydik yerelde otoriterliğin geriletilmesi için destekler verirken kazanımların denetlenmesi için belediye meclislerinde olmamızın zorunluluğunu seçmene çok daha etkin biçimde anlatabilirdik.

Sevgili Semih abi,

Senin de önemli bir kazanım olarak gördüğün Gebze örneği üzerinde önemle durmak isterim. Seçim döneminde açıkladığım destek mesajında belirttiğim gibi Gebze’deki iş birliğini, 31 Mart 2024 seçimlerinin bizim açımızdan en hayırlı gelişmelerinden birisi olarak değerlendiriyorum. Hakkı verilen işbirliklerinin, ittifakların işçi sınıfını kazanma mücadelemize değil engel olmak önemli kanallar açtığını göreceğimiz istisna bir örnektir. Gebze, seçim döneminde siyasal ortamın geniş iş birlikleri bakımından ne kadar uygun olduğunu gösterdi. CHP ve DEM Parti’nin Erkan arkadaşımız lehine aday çıkarmaması çok önemlidir. Gebze örneğinin önemi bakımından yeterince öne çıkarıldığı ve altının çizildiği konusunda tereddütlerimin olduğunu belirtmeliyim.

Gelelim senin cümlelerinle “seçim döneminde yaptığımız en yıkıcı yanlış” olan Hatay meselesine…

Ziyaretçilerime saygı sınırları içinde “farklı bir aday düşünülemez mi” dediğimde “alternatifi yok anketlerde yüzde 40 çıkıyor, en yakın alternatifi yüzde 1,5” yanıtlarını aldım. “Hatay’daki tutum Türkiye düzeyinde olumlu etki yaratacaktır” sözlerim de benzer karşılık buldu. O günleri düşündüğümüzde elbette bu ciddi bir kilitlenme durumuydu. Ancak CHP’nin ısrarı durumunda “CHP Genel Merkezi hata yapıyor, biz hataya, hata ile karşılık vermeyelim” tutumunu önerdiğimi de açıklıkla ifade etmeliyim.

İki gerekçem vardı:

  • Hatay’ın “kaybı”nın sorumluluğunu alamayız.
  • Hatay’ın kaybı gibi “riskler” bize oy veren ve verme potansiyeli olan yurttaşlarla aramızda “kırgınlık” yaratabilir. Bu riski hiç almamak gerekir.

“Hatay İttifakı” gibi bir yurttaş inisiyatifinin oluşmasını önemsemekle birlikte ana yaklaşımımı tekrarla ifade ettim: “Öfke ve tepkiyi esas alarak davranmak uygun olmaz, böylesi dalgalar geçer, esas sorunu gözden kaçırmayalım” demeye çalıştım.

Aday konusunda da “mümkünse arkadaş olmasın. Mesele İYİ Parti adaylığı değil, gelecekte yapacaklarını öngöremeyiz…” kaygısının bu kadar çabuk somutlaşabileceğini sanırım hiçbirimiz aklımızdan geçirmemişizdir.

Sonuç olarak sürece katılanların bütününün sorumluluğuyla Hatay kaybedildi. Şimdi her bir siyasi aktör bir diğerine atmadan kendi sorumluluğuyla yüzleşmek durumunda. Ne yazık ki bize epeyce fazla bir pay düşmekte.

Sevgili Semih abi,

Son olarak kitle çalışmalarımızı “aktif biçimde yapacak yeterli kadroya sahip olamamanın sorunları”na dikkat çekiyorsun. Örnek olarak Erkan Baş’ın -zaruretten- “Gebze’den Kadıköy’e, Samandağ’a, oradan Defne’ye, Arsuz’a, Hozat’a, Tokat’a, Kıbrıscık’a, Ankara’ya, İzmir’e, Konya’ya, ülkenin her köşesine adeta ışınlanarak gidip on binlerce kişiye yüzlerce konuşma yapması”nı gösteriyorsun. Öncelikle çalışkanlığından dolayı Erkan arkadaşımıza bir kere daha teşekkür edelim. Katıldığım bu tespitinin siyaset konuşma ve oluşturma tarzımızla bağlantılı olduğunu düşünüyorum.

Kişisel deneyimden hareketle de söyleyebilirim. “Biz” “bizle” konuşmaya alıştık. Bu yazı da öyle, yazımın başlığını da bu nedenle seçtim. Sol, yıllardır Sol’a konuşuyor. O nedenle -başlangıcını bilemeyeceğim kadar eski- yurttaşa seslenen “kadrolarımız” yok denecek kadar az. Meclis deneyimini yaşayan vekil arkadaşlarımız zaruretin zorlamasıyla bunu aştılar. Günlük sorunlar üzerine halka seslenen, doğrudan yurttaşa konuşun insanlar durumuna geldiler. 2023 seçimlerindeki başarımızda bu ön durumun etkisi yüksektir. Bu nedenle belediye meclislerinde çok sayıda temsil edilmemiz önemliydi. Genel ve yerel meclisler, toplumsal kesimlerin ve siyasal hareketlerin güçlü temsilcilerinin alanıdır. Burada söz söylemek en güçlü siyasal hasımların önünde konuşmaktır. Hem somut hem dikkatli hem de etkili olmak için ciddi hazırlıklar gerekir. Böylesi kürsülerde konuşmak kendi aramızda konuşmaya benzemez. Bu vesileyle seçilmiş 37 belediye meclis üyemizi de kutluyor, başarılar diliyorum.

Kamuculuk “biz”im siyasetimizin ana unsurudur. “Sosyal/Toplumcu Belediyecilik” demek “kamuculuk”un yereldeki adıdır. Kamuculuğun itibarının en yüksek olduğu bir dönemde temsilcilerimizin “sosyal/toplumcu belediyecilik”i en başa yazarak etkili bir denetim ve müdahale yapacaklarına inanıyorum.

Dikkat çektiğin “kadro” durumunun çaresi de öncelikle siyasetimizi ülkenin görülebilen orta vadedeki sorunlarına göre oluşturmaktır. Böylece “biz”im önceliklerimiz ile yurttaşın öncelikleri örtüşecek, günlük bir siyaset dili kurmak, halka yönelik bu günlük dili konuşan kadroları çoğaltmak olanaklı olacaktır.

Sevgili Semih abi,

Siyaset kurmak diyorsun, bir özetle bakalım dersen önümüzde iki esaslı ana görev duruyor derim.

  • Birincisini, izninle senin cümlenle özetleyeyim. “Demokrasi güçleri yelpazesinin bütün bileşenleri artık gücünü ülkeyi geri almak için seferber” etmek. OHAL Rejimi’nden zarar gören bütün toplumsal ve siyasal hareketlere seslenen kapsamlı bir demokratikleşme programı ve hattı kurmak. Çizgiyi otoriterlik ve karşı olanlar üzerinden çekmek.
  • İkincisi, [hadi onların kavramlarını kullanayım] kaynak aktarımı için bilerek isteyerek enflasyonu çığırından çıkarttılar, yurttaşın yoksullaşmasına, acı çekmesine neden oldular. Bugün de enflasyonu düşüreceğiz diyerek yurttaşın iki kat acılar yaşayacağı bir program uyguluyorlar. “Mehmet Şimşek Programı” denilen OHAL Rejimi’nin ekonomi politikasına karşı bir hat oluşturmalı. Yoksulluğa neden oldular, daha da derin bir yoksulluğu planlıyorlar.

Güncel demokratikleşme hattımız, yoksulluğun istismarına, sosyal cinayetlere ve doğal varlıkların yağmalanmasına karşı mücadelemizle iç içe geçecektir. İşte ustalığımız ve yeni hikayelerimiz, “demokrasi güçleri yelpazesinin bütün bileşenleri” ile otoriterliğe karşı dururken işçi sınıfının, bütün çalışanların ve gelecek kuşakların haklarını savunma ısrarımızı birleştirebilmemizden geçtiğine inanıyorum.

Sevgili Semih abi,

Bir hareket kendi hikayeleri olmadan yaşayamaz, yazmışsın. Eline, kalemine sağlık. Önemli olan yolda olmamızdır, ısrarımızdır. Yeniden yeniden başlama cesaretimizdir. Her zaman ortak bir havuza akmayı önceleyerek, çoğulculuğun önemini bilerek ve önem vererek davranmamızdır.

Kendimize karşı açık görüşlü olalım, birlikte daha ne “hikayeler” yaşayacağız!

Saygı ve sevgi…

*Seçilmiş Hatay Milletvekili / Silivri (Marmara) Cezaevi, A47