YAZARLAR

Seçime kadar paranızı ete yatırın yiyebildiğiniz kadar yemeye bakın!

Seçim sürecine girdik ve tüm popülist uygulamaların faturasını seçim sonrasında çok ağır ödeyeceğiz. Zaten hayvancılık sektörü bir çıkmazdayken, bir de enflasyonist sarmalın etkisiyle etiketler çıldıracak. En ağır ödeyeceğimiz faturalardan biri et ve et ürünleriyle süt ve süt ürünleri için olacak.

Şarküteri ürünlerini çok seven biri olarak, özellikle de soğuk et ürünlerini, 2020 yılından beri, fiyatları ortalama olan bir et zincir marketlerindeki etiketlerdeki değişimi kabaca paylaşayım sizlerle… ‘Füme antrkot’ ile başlayayım, ki hemen hemen sırt pastırmayla aynı fiyatlarda geziniyor, şu anda 470 TL, o da dediğim gibi Kurtuluş Caddesi’ndeki vasat bir et zincir marketinde… Salamın kilosu 200 TL, sucuğun 250 TL, sosisin 200 TL… Şöyle o pandeminin gemi azıya aldığı 2020’nin sonlarına bir dönelim şimdi. Sırasıyla, füme antrkot 85 TL, salam 35 TL, sucuk 45 TL’ydi! Kabaca hesap yapıyorum sadece, füme antrkottaki fiyat artışı yaklaşık yüzde 550, salamda da yüzde 550… Bunlar benim gözlemlediğim kadarıyla, et fiyatlarının ‘mothman’leri, yani felaket habercileri… Önce bu şarküteri ürünlerinde görüyorsunuz fiyat sıçramalarını, birkaç hafta sonra kıyma, parça et ve diğer et ürünlerine sıkı bir zam geliyor. Malum artık öyle zamlar, yüzde 3, yüzde 5 oranlarıyla değil, bazen art arda yüzde 30’ar olarak yağıyor. 

ASTRONOMİK FİYAT ARTIŞLARI ATİPİK Mİ?

“Niye lükse kaçıyorsun, orta yağlı kıymanın fiyatından git” demeyin hiç, çünkü et fiyatlarında görece insaflı artan ürün orta yağlı kıyma, orta yağlı falan da değil zaten, basbayağı vıcık vıcık yağlı kıyma… Artık yarım kilo, 250 gram alınıp yemeklere 50 gram katılan kıyma… Sayısı çok sınırlı olan Et ve Süt Kurumu marketlerinde, şu anda 89 TL’den satılıyor, o sebeple de alt ve orta gelir grubu, sabahın 07.00’sinde ESK marketlerinin önünde uzun kuyruklar oluşturuyor. Bu arada hemen belirtelim, öyle her gördüğünüz Et ve Süt Kurumu mağazası, kamu kuruluşu ESK’nin doğrudan satış yaptığı mağaza değil, çoğu franchise ve özel işletme… O sebeple fiyatları marketlerle hemen hemen aynı oluyor. Aynı kıyma ucuzluk marketlerinde 125 TL, marketlerde 150 TL, kasaplarda 180 TL’ye kadar yolu var. 

ET MAFYASI DA YOK, KAZIKÇI KASAP DA!

Üreticiyi, aracıyı, kasapları, marketleri suçlamak işin kolay ve bir o kadar da insafsız yolu… Hatta eğer bunu bir yetkili söylüyorsa, bu net ahlaksızlık! Zira et üreticisi uzun bir zamandır, öyle birkaç yıl da değil, çok daha uzun bir zamandır derdini anlatmaya çalışıyor. Hayvancılık sektöründeki yapısal bunalımın çözülmesi için gerekli müdahalelerin ve desteklerin uygulanması için adeta yalvarıyor. Dinleyen yok! Bu meseleye biraz sonra girelim, önce gıda ürünlerinin fiyatlarını kıyaslayarak, ortadaki anormalliğe bir göz atalım!

PEYNİR, NASIL ETTEN DAHA PAHALI OLUR?

Market raflarına bakarak, tarım ve hayvancılık sektöründeki yapısal bunalımı anlamak mümkün. Siz nerede gördünüz 1 kilo peynir 250 TL’yken, orta kalite bir kıymanın 150 TL olduğunu?.. Var mı böyle saçma bir fiyat mantığı?.. ‘Yeni Türkiye’de görürsünüz bir tek! Veyahut private label bir salamın 250 gramı 30 TL’yken yine market markası kaşar peynirinin 60 TL olduğunu… İşte hep birlikte görüyoruz. Burada bir saçmalık yok mu? Saçmalık değil de, tarım politikalarındaki rezalet var bu etiketlerin arkasında!

DANA DEĞİL, İNEK O İNEK!

Kısaca ne olduğunu anlatmaya çalışalım. Süt ve süt ürünlerinde yıllardan bu yana devam eden bir kriz var. Tüm girdi maliyetleri katlanarak artarken süt üreticisi ayakta kalmaya ve fiyatları belli bir seviyede tutmaya çalıştı. Bu süreçte, pek çok süt üreticisi iflas etmemek için, mecburiyetten süt ineklerini kasabın bıçağına yolladı. Hemen belirtelim, o dana kıyma, dana kuşbaşı yazan etiketler var ya, o etiketlerde yazması gereken ‘inek kıyma’, ‘inek kuşbaşı’!… Özellikle 2020’den başlayarak zaten yüksek olan girdi fiyatlarındaki artış, geometrik biçimde yükselmeye başladığında, süt üreticileri de tepetaklak gitti.

Kooperatifleşmenin çok yetersiz kaldığı ülkemizde, süt üreticileri süt ve süt ürünleri sanayicilerinin insafına terk edildi. Devlet öylece baktı sadece… Taban fiyatları yerlerde süründü. Gelinen noktada, yapılacak şey sürüdeki inek sayısını azaltmak ve bir bölümünü kesime göndermekti. Bunun anlamı, sürü üremeyecek, popülasyon düşecek demekti. Zaten süt veriminde pek de parlak olmayan Türkiye hayvancılığı çöküşe geçti. O sebepledir ki, bugün peynirin kilosu kıymadan pahalı… Zira süt üretecek ineği yemekteyiz. Tabii parası yetip de et alabilenler için bu geçerli. E ineği yiyorsak, peyniri yemek de o kadar kolay olamaz tabii! 

SEÇİM SONRASINDA ETİKETLER UÇACAK

Felaket tellalları, “Bunlar daha iyi günleriniz” der ya, konu et fiyatlarıysa evet tam da böyle… Seçime kadar et yediniz yediniz, yemediniz, o zaman seçimden sonra biraz zor yersiniz! Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Hayvancılık Meclisi Başkanı Yılmaz Arpaç, yaptığı açıklamada, karkas et fiyatlarının bugün 120-125 TL bandında olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Şu anki fiyatlar zaten bizim maliyetimiz. Bunun altındaki fiyatlar üretimin azalmasına neden olur”. Arpaç’a göre, Şeker ve Kurban bayramları arasındaki dönemde, karkas etin fiyatının 150 TL olması gerek ki, et üretimi sürebilsin. Yani en az yüzde 25 zam daha gelmeli ki, sektör ite kaka ayakta kalabilsin. Eğer ki karkas ete yüzde 25-30 zam gelirse, kıyma, kuşbaşı ve diğer et ürünlerine gelecek zam oranı yüzde 50 ila yüzde 70 aralığında olacaktır. Şimdi ortalama 150 TL olan kıyma 225 TL’ye, kuşbaşı 250 TL’ye çıkar. Antrkot herhalde 325 TL, bonfile 400 TL’yi bulur!

TARIM-ÜFE YÜZDE 169,45 OLURSA!..

Sebep? Birkaç temel sebep var, sırasıyla gidelim… Girdi fiyatlarındaki astronomik artışlar, plansızlık, verimsizlik, ölçek sorunları… İlk akla gelen sorunlar bunlar. Girdi fiyatlarıyla başlayalım. Onun için de Tarım-ÜFE’ye bakalım… 2022 Kasım ayında bir önceki aya göre yüzde 7, bir önceki yılın Aralık ayına göre yüzde 139.49, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 169.45 ve 12 aylık ortalamalara göre yüzde 122.93 artış olmuş. Ana gruplardan hayvanlar ve hayvansal ürünlerdeki Kasım’daki aylık artış yüzde 7.21. Et ve et ürünlerini doğrudan ilgilendiren alt kalemlerine girmeyeceğim. Sadece lifli bitkilerden bir örnek vereyim, o da hayvancılıkla bağlantısı olduğu için, yıllık artış yüzde 110.22. Gördüğünüz gibi Tarım-ÜFE’nin genelindeki artış, resmi rakamlarla verili enflasyonun iki katına ulaşıyor. Zira yem, ilaç başta olmak üzere girdiler son iki yılda müthiş zamlandı.

TEŞVİK YETERSİZ, PLAN YOK, ÖLÇEK KÜÇÜK

Sorun bununla sınırla değil. Devletin hayvancılığa yönelik teşvik ve destekleri çok yetersiz. Zaten yapısal olarak bozulmuş bir sektörü ayağa kaldırmak için salt canlı hayvan ya da damızlık desteği vermek, süzgeçle su taşımak gibi bir şey. Girdilerin üretiminin yerlileştirilmesinden tutun da pek çok önlem almak ve bunu belirli ve orta vadeli bir plan içinde yapmak gerekiyor. Ancak, ekonomi yönetimi et fiyatları arttığında, ithal etle fiyatlarının artışını engelleme yolunu seçerek, hayvancılık sektörüne bir darbe daha vurmayı tercih ediyor.

Belki de 5 Yıllık Kalkınma Planları’nın rafa kaldırılmasında en büyük darbeyi yiyen sektör genel olarak tarım, özel olarak da hayvancılık. Plansızlık, zaten küçük ölçekli işletmelerden oluşan sektörün çöküşüne sebep oluyor.   

VERİMLİLİK NEREDEYSE AVRUPA’NIN YARISI

Gelelim verimliliğe… Türkiye’de hayvancılık sektörü hiçbir zaman Avrupa’daki verimlilik oranlarını yakalayamadı. Ama yapısal bunalım sebebiyle varolan verimlilik oranları da düşüyor. Türkiye’de karkas et verimi hayvan başına 285 kilo, Avrupa’da ise 400-450 kilo. Yani verimde fark en az yüzde 40. Bu verimi artırmadıkça, Avrupa’daki et tüketim oranlarına ulaşmamız mümkün değil. Fiyatların makul seviyeye çekilmesi de imkânsız.

MERALARI YOK EDİLEN ÜLKE SANAYİ YEMİNE MUHTAÇ KALIR

Bitmedi daha… Meralarımızı maden aramaya, yapılaşmaya ve her türlü talana açtığımız için, özellikle büyükbaş hayvanları sanayi üretimi yemle besliyoruz. Bu hem et kalitesini düşürüyor hem de kilo başına etin maliyetini artırıyor. Bunun yanı sıra, Türkiye iklim ve coğrafya açısından küçükbaş hayvancılığa uygun bir yapıya sahip, ama büyükbaş ila küçükbaş hayvan popülasyonu dengesi bozulmuş durumda. Eğer biraz kafa yorulsa, planlı ve verimlilik temelli bir yaklaşım geliştirilse, keçi üretimini artırmak, koyun ıslah çalışmalarını geliştirmek gibi çözümler ortaya konabilir. Ancak, birkaç uzman dışında buna kafa yoran yok, onları dinleyenler var mı, o da meçhul!

KÜMESTE DE SORUN BENZER

Bu yazıda kanatlı kümes hayvanları ve beyaz et konusuna girmeyeceğim, ancak çok benzer sorunlar o alt sektörde de var. Sadece market raflarındaki görece ucuz ve yaklaşık 2 kilo civarı tavuklara bakın. Hemen hepsi yumurta tavuğu… Sonra yumurta niye 3.5 TL diye sormanıza gerek kalır mı? Serbest gezen tavuk gibi şu anda çok lüks gelen konulara hiç girmeye gerek yok sanırım.

Şimdi siz siz olun, kredi kartına yüklenip alabildiğiniz kadar et alıp yemeye bakın. Zira seçim sürecine girdik ve tüm popülist uygulamaların faturasını seçim sonrasında çok ağır ödeyeceğiz. Zaten hayvancılık sektörü bir çıkmazdayken, bir de enflasyonist sarmalın etkisiyle etiketler çıldıracak. En ağır ödeyeceğimiz faturalardan biri et ve et ürünleriyle süt ve süt ürünleri için olacak.

İNEK NEREDE? DAĞA KAÇTI!

Tüm sorunlar ortada, çözüm geliştiren yok! İşte size bir tekerleme, Türkiye’nin hayvancılık politikalarına ilişkin olsun… “Komşu komşu hu / Oğlun geldi mi / Geldi / Ne getirdi / İncik Boncuk / Kime kime / Sana bana / Başka kime / Kara kediye / Kara kedi nerde / Ağaca çıktı / Ağaç nerde / Balta kesti / Balta nerde / Suya düştü / Su nerde / İnek İçti / İnek nerde / Dağa kaçtı / Dağ nerde / Yandı, bitti, kül oldu…”

Hepsinin özeti şu tekerlemede: Bu Türkiye ekonomisinin ve Türkiye tarım ve hayvancılığının hali pür melali… İncik boncuğu seçim ekonomisinin ücret zamları olarak alın. Sana bana üç-beş kuruş gibisinden… Suyu, ama su kaynaklarımızın nasıl heba edildiğinden alın gidin. Ağaç ve balta doğanın talanı olsun… İnek bildiğiniz inek! Dağ mı? İşte o da Türkiye ekonomisi!… “Kara kedi ne peki?”, o da iktisat bilimiyle bu ekonomi yönetimi arasına yıllar önceden giren kedi işte!