Rusya basınında geçen hafta: Hem Ostrovski hem Soljenitsin mi?

"Tamamen başka bir şey yapmak gerek. Eğer batı senden böylesine nefret ediyorsa, bu nefrette birlikse, geri kalan bütün dünya manevra yapıyorsa nasıl yaşayacaksın? Hayatta kalmak için yani?"

Google Haberlere Abone ol

Hazal Yalın

Bu haftanın seçkisinde iki yazı var. Tamamen farklı kulvarlarda, ama ikisi de son derece önemli.

Sergey Kurginyan, eski bir Sovyet muhalifi, Sovyetler Birliği özlemini, dahası, Sovyet düzeninin kaçınılmazlığını vurguluyor. Kurginyan’ın sözleri, meydana getirdiği siyasi hareketin gücü çok sınırlı bile olsa, Rusya’da genel olarak kabul edilen ve giderek yaygınlaşan bir görüş.

Kurginyan tiyatro yönetmeni, siyaset bilimci, “Sut vremeni” (Zamanın Özü) hareketinin lideri. Epeyce çok yönlü: jeofizikçi, matematik doktoru, okyanusbilimci. Kendisiyle ilgili ek birkaç not düşmek için Türkiyeli okurun daha aşina olacağı İngilizce kaynaklara baktım. Meğer bir “muhafazakâr” olarak biliniyormuş. Herhangi bir ülkede peşinen muhafazakârlar ve onun karşısında “reformcular” olduğunu varsayan bu tanım doğru değil. Şundan ötürü: “reformculuk” bir ilericilik çağrışımı yapıyor, bu tınıyı katsın diye kullanılıyor; muhafazakârlık ise hayatın akışına direnmeyi, “gericiliği” simgeliyor. Oysa ilericilik ve gericilik bu farazi ve afaki varsayımlara dayanarak belirlenemez. Neoliberal soygun ve talan, “muhafaza edileni” yok ediyor diye ilerici değildir, muhafaza edilen de yok edilmeye direniyor diye muhafazakâr değildir.

Pavel Salin, Kurginyan’a göre epey genç. Siyaset bilimci, Rusya Maliye Üniversitesi Siyasi Araştırmalar Merkezi müdürü. Sol yurtsever güçbirliğini destekleyen Nakakune’de (kişisel görüşlerinin Nakanune’nin tutumuyla tamamen örtüşmediğine inanmak için yeterince sebep var) Putin’in federal meclis konuşmasını ve ÇKP MK Politbüro üyesi Van İ’nin Moskova ziyaretini ve olası kadro kararlarını değerlendiriyor.

'Hem Ostrovski hem Soljenitsin mi?'

Özel askeri harekâtın bir yılı, bana öyle geliyor ki, en önemlisi, bize hâlâ anlamak istemediğimiz bir şeyi öğretti: 1991’de başımıza gelenlerin değerlendirilmekte olduğu gibi değerlendirilmemesi gerektiğini. Genel olarak Sovyet ideolojik veya iktisadi sistemindeki noksanların, keza başka türlü faktörlerin sayılmasının bugün epey şüpheli olduğunu.

Bunlar benim için daha o zaman şüphe verici geliyordu. Merak edip duruyordum: nasıl bu kadar muhafazakâr olup çıktım? Dedemi 1938’de kurşuna dizmişlerdi, SBKP beni de takibat altında tutuyordu; resmi muhalifler kadar sert değil ama gene de takibat vardı; ben kendim de radikal reformlardan yanaydım. Peki nasıl muhafazakâr olup çıktım?

Nasıl olduğunu söyleyeceğim. Dürüstçe. Sadece, SSCB-Rusya adını taşıyan o yapıya ve onun ideolojik dolgusuna nasıl yaklaşırsanız yaklaşın, bu yapı yıkıldığı vakit halklarımızın ve insanlığın da onun altında kaldığını anlamak gerek. Nokta!

Yıkılmasına izin verilmemeliydi. Yıkılmaması için her şeyi yapmak gerekti! Ne kadar çürük olduğunun, ona nasıl yaklaştıklarının hiçbir önemi yok; ne olursa olsun yıkılmasına izin verilmemeliydi. Bu, birincisi.

İkincisi, muhtevası itibariyle ne kadar şüphe uyandırıcı olsa da, özü itibariyle asla şeytani değil. Bu yapının pek çok veçhesini belirleyen şey batının bizden şiddetle nefret ediyor ve hangi nitelikte olursak olalım yok edecek oluşu. Bu yüzden, ağır, rahatsızlık verici, gereksiz görünen birtakım şeylere başladığımızda bu keyifli bir hayattan başlamıyor, çünkü insanlar zorlu bir dönemin gelebileceğini ve bu dönemde de bütün bu ağır ve gereksiz şeylerin en önemli şeyler olup çıkacağını hissediyorlar. Kastettiğim, kadro bölümleri, çift işlevli fabrikalar, rezerv üretimi, muazzam seferberlik rezervleri, muazzam askeri harcamalar, vb. Bir açıdan bütün bunları eleştirmek ve şöyle demek çok kolay: Bu kadar şeye ne gerek var? ... Ama diğer bir açıdan bunun son derece gerekli olduğu da görülüyor. ...

Başka türlü söylersek, eğer böyleyse 21’inci yüzyılda nasıl yaşayacağız? [SSCB yıkıldıktan sonrası gibi mi?] ...

İçmeye devam edebilirsiniz, karaciğer sirozu olursunuz. Hastaneye yatarsınız, yıkayıp temizlerler, derler ki: “Bir daha olursa sizi kurtaramayız.” ...

Tamamen başka bir şey yapmak gerek. Eğer batı senden böylesine nefret ediyorsa, bu nefrette birlikse, geri kalan bütün dünya manevra yapıyorsa nasıl yaşayacaksın? Hayatta kalmak için yani?

Belki pek çok nitelikleriyle şüphe uyandıran, ağır ve hantal Sovyet ekonomisini yöneten dedelerimiz bazı şeylerde haklıydılar?

Belki gerçekten de çok büyük askeri masraflara dayanan bir hayat kurmak ve bu askeri harcamaların esasen ülkemizin ortak kalkınma davasına hizmet edeceği şekilde davranmak gerek?

Belki gerçekten de ordu dahil büyük ölçüde sınıflaşmaya benzer katmanlaşmaya dayanmamız gerek?

Belki gerçekten de gençliği başka türlü hazırlamak gerek? Ama bu olmuyor.

Rusya müfredatında, kulağımın ucuyla duydum, Korçagin’in anlatıldığı “Çelik nasıl sertleşti?” de giriyor, Soljenitsin’in “GULAG Takımadaları” da. Mesele, Soljenitsin’in Sovyet düzenini eleştirmiş olması değil. Mesele, banderacıları yalamış olması. Bu birincisi. İsveçliler Poltava’yı kaybettikten sonra akılla yönetilen güzel bir ülke olmuş. Bizse kazandık ve korkunç bir imparatorluğa dönüştük.

Çocuklarımıza bunu öğretmeye devam mı edeceğiz? Kimileri, komünizmin ne kadar korkunç olduğunu anlatmak istiyor diye? Buyurun anlatayım!

Komünizmde pek çok şeye önem veriyorum, “zaruretin krallığından hürriyetin krallığına”, insanın yücelişi gibi kavramların çok önemli olduğunu düşünüyorum, ama Suslov hakkında öyle çok şey anlatabilirim ki, bugün hayatta olanlardan kimse anlatmaz size. Devam edeyim mi?

Mesele bu değil. Mesele, savaşı kaybetmemiz gerekip gerekmediği. Nasıl yani, seferberlik ilan ederken ilkokul öğrencilerine savaşı kaybetmeyi mi öğretiyoruz? Kaybetmek için mi ilan ediyoruz? ... (S. Kurginyan / Sut vremeni, 23 Şubat)

'Biden, Van İ, Putin’in konuşması, kadro siyaseti ve beklentiler'

Konuşmada Biden’in Kiev ziyaretine tepki belirgindi, bu konuşmanın yapısından fark ediliyor, metin boyunca dış siyasete çok geniş bir yer ayrılmış, en başında batıya yönelik geleneksel suçlamalar var, bu belki de gündemden ötürü genişletilmiş. Ama Putin en sonunda jeopolitik meselelere döndü ve START III anlaşmasına üyeliğin dondurulduğunu açıkladı. Metnin kompozisyonu açısından bu tuhaf göründü, anlaşıldığı kadarıyla bu son kısım son anda yazılmış ve Biden’in ziyaretine, batılı liderlerin Münih’teki konuşmalarına tepki. Kremlin elini yükseltmeye çalışıyor. Gerçi prensip olarak bu karar yeni hiçbir şey ihtiva etmiyor. Muhtelif seviyelerden Kremlin sözcülerinin argümanlarında nükleer silahların da kullanıldığı en azından geçen yazdan beri duyuluyor, ancak bütün bu imalar artık hukuki bir formülasyon kazandı.

Biden’in Kiev ziyaretinden sonra Çin’in “baş diplomatı” Van İ’nin Moskova ziyaretine gelince, burada Ukrayna lehine bir asimetri hemen görünüyor, çünkü Kiev’e Biden değil de Dışişleri Bakanı Blinken gitseydi ve aynı açıklamaları yapsaydı bu başka bir seviye olurdu. Özel askeri harekâtın yıldönümünde Rusya’ya Çin başkanının değil de şartlı olarak Çin “dışişleri bakanının” gelmesi, Kiev’in batı tarafından desteklenme seviyesine karşı Çin tarafının asimetrisini ve bunun Rusya propagandasında Çin’in desteği olarak anılmakta olduğunu gösteriyor. Moskova ziyareti sırasında yayınlanan Çin’in barış inisiyatifinde de bütün ülkelerin egemenlik ve toprak bütünlüğüne saygı ve BM şartının gözetilmesi yazılı; bu durumda Kremlin’in ne tepki göstereceğini beklemek gerek. Her halükârda 21 Şubat’a bir çentik atarsak, ABD lideri Kiev’i ziyaret etti, ama Çin lideri Rusya’yı ziyaret etmedi.

Enformasyon alanını beklentilerle doldurmak, başkanlık idaresinin işi; bu defa da Putin’in federal meclis konuşmasında ne söyleyeceğine dair muhtelif hikâyeler kotardılar. Köpüğü şişiriyorlar, sonra sönüyor. Siyasette mainstream her yıl farklı, bu yüzden başka söylentiler atıyorlar. Bugün mainstream, Ukrayna’daki durum; bu yüzden jeopolitik kararlarla ilgili söylentiler yayıldı. Ama bunların sadece söylenti olmadığını da bilmek gerek. Putin’in fırsat çatalı daralırken çığır açıcı kararlar alması şart, muhtelif seçenekler de değerlendiriliyor. Ortaya atılanlar belli ki yüzde 100 yalan değil, sadece Putin’in üzerinde durabileceği halde yapmamaya karar verdiği kimi olası seçeneklerin epey çarpıtılmış şekilde yansıtılması.

Eski Sovyet cumhuriyetlerinin veya kendinden menkul devletlerin, Güney Osetya’nın, Transdinyester’in, Abhazya’nın, Belarus’un birleşeceğine dair bilgi atıldığında gerçekte sadece Transdinyester bir olasılıktır. Abhazya eliti hiçbir şart altında Rusya bünyesine katılmayı kabul etmez, Güney Osetya ile bu daha kolay, bu küçük ihtimalli bir senaryoydu, ama gene de mümkün.

İç siyasete ve gerçekleşmeyen personel değişikliklerine gelince, bunlar zaten konuşmalarda asla duyurulmaz. 2020’de, Putin en somut konuşmalarından birini yaptığında bile anayasa reforma konuşmada duyuruldu, personel değişikliği de aynı gün gerçekleşti, ama konuşma kapsamında değil, ondan sonra. Bunlar aynı anlatının iki bileşeni. Burada da öyle oldu: konuşmada kadro kararı beklememek gerekti, ama elitler konuşma bağlamında birkaç gün içinde rotasyon bekliyorlar. Elitler Rusya siyasi sisteminin yeni döneme geçişi meselesiyle de ilgililer; Putin sadece seçimlerin takvime uygun olacağını duyurdu, ama somut bir şey her zamanki gibi yok. (P. Salin / Nakanune, 21 Şubat)