Raymond Williams üzerine kısa kısa…

Williams kapitalizmin işleyiş biçimini sorgular ve vaat ettikleriyle gerçekleşen arasındaki derin uçurumu ustalıkla sergiler.

Google Haberlere Abone ol

Banu Durdağ*

Raymond Williams gerek kültürel çalışmalar geleneğinde gerekse iletişimin ekonomi politiği yaklaşımında kültür, işçi sınıfı kültürü, edebiyat, iletişim ve teknoloji başta olmak üzere zengin bir eleştirel güzergâh sağlayan önemli isimlerden biridir. 1940’lardan itibaren edebiyat eleştirisinden iletişim kuramlarına, drama incelemesinden Marksizm’in metodolojik sorunlarına değin geniş bir yelpazede kültürün toplum ve toplumsal değişim içindeki konumunu inceleyen Williams, sol geleneğin verili kabul ettiği bir dizi kavramı ve siyaset anlayışını sorgulamakta da cesur davranmıştır. Yer yer örgütlü siyasetin dışında yer almayı tercih ettiyse de Marksizm’le olan kesintisiz diyaloğunu ve sürekli arayışını, edebiyat eleştirisi ve iletişim çalışmalarında olduğu kadar kaleme aldığı bazı tiyatro metinlerinde -ki Koba adlı oyunu bunların başında gelir – ve hatta romanlarında da sürdürür. Bu sürgit diyalog ve arayış, sol geleneğin zaman zaman üzerine gitmekte kaçındığı meseleleri gündeme getirmesinin yanı sıra mekanik yapı-üstyapı döngüselliğinin dışına çıkmasını ve kültürü maddi toplumsal yeniden üretimin ayrılmaz bir parçası olarak konumlandırmasını sağlamıştır. Şüphesiz ki Williams’ın kültürel materyalizm kuramı o dönem solun içinde bulunduğu bir dizi “çözümsüzlüğü” aşma arayışının ürünlerindendir.

Küçük topluluklara özgü karşılıklı yardımlaşma ve dayanışmanın gündelik yaşamın önemli bir unsuru olduğu Galler’de işçi sınıfı bir aileden gelen Williams, İngiliz Kültürel Çalışmalar geleneğinin diğer önemli isimlerinden Richard Hoggrat ve Stuart Hall gibi kariyerine okul dışı yetişkin eğitimcisi olarak başlar. Bu deneyimin kültürel çalışmaların hem ortaya çıkışında hem de biçimlenmesinde kayda değer bir etkisi olduğu yadsınamaz. Yanı sıra bu ortak deneyimi, İkinci Dünya Savaşı sonrası İngiltere’sinde refah devleti politikaları kapsamında liyakat esaslı yüksek öğrenim olanağıyla sınıflar arası bariyerin aşılması ve böylelikle Cambridge gibi İngiliz seçkinci kültürünün kalesi olan üniversitelere aralarında Williams’ın da olduğu isimlerin gelmesi izler. İşçi sınıfı kökenli ve sol görüşlü bu isimlerin hâkim sınıf kültürünün yeniden üretildiği bu kurumlarda çoğunluğu ayrıcalıklı ailelere mensup öğrencilere hocalık yapması ayrıksı gözükmenin dışında zorlu bir yolculuktur da. Pamela McCallum’un ifadesiyle, Cambridge’deki ilk yıllarında Williams bu yeni öğrencilerini modern trajedinin edebi bir türle sınırlandırılmadan tarihsel ve kültürel uğraklar içinde gündelik hayat deneyiminden bağımsız ele alınamayacağına ikna etmek gibi çetrefil bir görevi üstlenir.(1) Her ne kadar sınıfsal bariyer liyakatle aşılmış olsa da Britanya üniversite sisteminin toplumsal anlamda kapalı yapısı, bu kurucu isimleri üniversite dünyasının sınır aşırı bileşenlerine dahil olma ve üniversite dışı oluşumlar yaratma arayışına götürür ki, bu arayış ve çaba 1960’ların başında Birmingham Çağdaş Kültürel Çalışmalar Merkezi’nin kuruluşu ile neticelenir.(2)

Reel sosyalizm deneyimi ile birlikte devrimci momentin heyecanına, duygu durumuna musallat olan endişeyi yok saymayı “romantik ütopyacılık” olarak değerlendiren Williams, devrimci süreçleri lanetlemek şöyle dursun geçilecek toplumun karmaşıklığının göz ardı edilmesi ve basitleştirilmesi eğilimine karşı çıkar. Böylelikle Williams, trajedinin hükümdarların ya da destanlar yazan savaşçıların ölümünden ibaret olmadığını göstermekle kalmaz Terry Eagleton’un cümleleriyle söyleyecek olursak trajediyi “akademisyen efendilerin kıskançlıkla el koydukları estetik bir kavram olmaktan özgürleştirir” ve politikleştirir.(3) Williams’ın Modern Trajedi’den sonra kültür kuramını radikalleştirmesi beklense de barışçıl ve uzlaşıya dayalı özgürlükçü ve demokratik toplum idealinden kopuşu gerçekleşmez.(4) Williams’ın için “ortak yaşam biçimi olarak kültür” ve bunu yaygınlaştıracak iletişim teknolojileri barışçıl geçişi sağlayacak olanakları ve umudu barındırmaktadır.

Williams’ın perspektifinden en geniş anlamıyla kültür, iletişim ve iletişim teknolojileri kapitalist sınıflı toplumun çelişkilerini taşıyan fakat özgürleşimci potansiyele de haiz karmaşık, çok katmanlı toplumsal süreçler bütünüdür. Bu bağlamda kapitalizmin işleyiş biçimini sorgular ve vaat ettikleriyle gerçekleşen arasındaki derin uçurumu ustalıkla sergiler. Bundandır ki hem teknolojik determinizmi hem de onun farklı tezahürlerini tespit edip kıyasıya eleştirirken aynı zamanda demokratik bir iletişim sistemi inşa etmenin mümkünlüğünü savunur. Her ne kadar kuramsal pozisyonunu pekiştirecek yöntemsel çalışmalar yapmamasıyla ve en çok da öğrencisi Eagleton tarafından şiddetle eleştirilse de tevazu ve sabırla çalışmalarını sürdürmüş ve eksikliklerinin farkında olarak dürüstlükle kuramsal konumunu gözden geçirmekte beis görmemiştir. Kültürel çalışmaların ortaya çıkışı ve gelişimindeki kuramsal ve politik katkısı ile iletişimin ekonomi politiği yaklaşımında da önemli bir yeri olan Williams, çalışmalarıyla bugün de güncelliğini korumayı sürdürürken alternatif bir gelecek inşası için arayış ve umudun tükenmeyeceğini de hatırlatır.

1- McCallum, P. (2018). “Giriş: 21. Yüzyılda Modern Trajedi’yi Okumak”, içinde Williams, R. (2018). Modern Trajedi. Çev. Barış Özkul, İletişim Yayınları: İstanbul, ss. 12.
2- Mattelart, A. ve E. Nevue (2007). Kültürel İncelemelere Giriş, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları: İstanbul, ss. 29.
3- Eagleton, T. (2018). Eleştiri ve İdeoloji: Marksist Edebiyat Teorisi Üzerine Bir Çalışma, İletişim Yayınları: İstanbul, ss. 34.
4- Turgut, S. (1985). “Modern Trajedi’ye Karşı Kültürel Devrim: Bir Galli Avrupalının Süren Arayışı”, Toplum ve Bilim, 28 Kış, ss. 83.

*Akademisyen

Bu yazı, Duvar Medya Vakfı ve Ankara Dayanışma Akademisi işbirliğiyle hazırlanan Kültürel Çalışmalar Atölye Programı kapsamında sunuldu. Kültürel Çalışmalar Atölye Programı 5 Ocak 2021'de başladı ve 7 farklı atölye 6-8 hafta devam etti.