YAZARLAR

Pul Koleksiyonu... Hiçbir şeyi olmayanların yüzleri: İşçiler

Sovyetler Birliği’nde özellikle 1920’lerde basılan pullar, devrimin ‘emekçi’ karakterinden dolayı dünyada eşi benzeri olmayan örnekler sunuyor. Aradığımız ‘satacağı emeğinden başka hiçbir şeyi olmayan bir insanın, bir işçinin portresi’ de tam da burada karşımıza çıkıyor.

“Yedi kapılı Teb şehrini kuran kim? / Kitaplar yalnız kralların adını yazar. / Yoksa kayaları taşıyan krallar mı? / Bir de Babil varmış, boyuna yıkılan, / kim yapmış Babil'i her seferinde? / Yapı işçileri hangi evinde oturmuşlar / altınlar içinde yüzen Lima'nın? / Ne oldular dersin duvarcılar Çin Seddi bitince? / Yüce Roma'da zafer anıtı ne kadar çok! / Kimler acaba bu anıtları diken? / Sezar kimleri yendi de kazandı bu zaferleri? / Yok muydu saraylardan başka oturacak yer / dillere destan olmuş koca Bizans'ta? (…)”

Bertolt Brecht

Kamusal alanlarda kimlerin resimleri çerçeve içerisine alınır? Mesela dünyanın bir köşesinde, içine girdiğimiz resmi bir makamda kravatıyla devlet başkanları ya da tacıyla kralların portreleri bizi karşılar. Ruhani liderler, siyasi figürler de pek çok resmi-gayrı resmi makamın üst köşelerinde yer alır. Ya da belki bir operaya ya da tiyatroya girdiğinizde, büyük işler başarmış sanatçıların portreleri kalın bir çerçeve içerisinden çapraz bakışla üzerimizde belirir. Oymalı ya da düz kesim; altın varaklı ya da ahşap renkli çerçevelerin içerisindeki yüzler kimlere ait?

Beyler, liderler, paşalar, sanatçılar, yazarlar, krallar, sultanlar, generaller… hepsi dört kenarın içine sığıyor. Peki ama hiçbir şeyi olmayanlar? Sıradan hayatların sıradan insanları? Emeğinden başka satacak bir şeyi olmayanlar?

Toplumsal tarihten izler bulabileceğimiz pul dünyasında da aynı yüzleri görüyoruz. Bu kategori filatelide ‘ünlüler ve şöhret sahipleri’ gibi bir isimle anılıyor. Fakat bugün, on binlerce suratın arasında parlayan kimi ‘ünsüz’ yüzlere değineceğiz. Geçtiğimiz hafta hiçbir şeyi olmayanların pullara yansıyan yüzlerini konuşurken kölelerle söze başlamıştık. Bütünlüklü bir anlatı yarabilmek adına bugün, işçilerin pullardaki portre temsili ile devam etmek gerekiyor.

İSİMSİZ BİR ‘SOYLU’

Pullarda profil fotoğraflı insan yüzleri, tıpkı duvarlara asılan muhtelif çerçeveler gibi bir kontura sahiptirler. Hatta gerçek çerçevelerin ahşap oymaları, pul kağıtlarında da taklit edilir. Soyluluğu çağrıştıran şatafatlı çerçevelerin kullanımıyla pulun merkezine oturan insan fotoğrafının daha da prestijli bir hale bürünmesi amaçlanır. Bu sayede pulla karşılaşan kişi, daha resmin merkezindeki yüzü tanımadan ‘önemli’ bir insana baktığını idrak eder.

Önemli insan pulları

Tıpkı köleler gibi işçilere de pullarda kolay kolay rastlamayız. Hele bir portre içerisinde, sıradan bir insana pulda yer vermek? Portre pulunun ‘soylu’ doğası gereği hayal bile edilemezdir. Çünkü her zaman tekrarladığımız üzere, pullar muktedirlerin tekelinde, kendilerini göstermek istedikleri şekillerde basılan kağıtlardır. Tasarımın estetiği ile ideolojik yansımaları kağıdın dışına taşar. Bu sayede karşılaştırmalı olarak analiz etmemiz mümkün hale gelir. Yoksa tek başına bir pul fazla bir şey ifade etmez. Yani köle sahibinin bastığı bir pul köle sahibinin gözünden dünyanın bir okumasını yapmamızı sağlar. Bir burjuva diktatörlüğü ya da bir burjuva demokrasisi de bize kendi gözüyle kendisini anlatır.

Diğer her konuda olduğu gibi portreler de, o pulu basan posta teşkilatının ait olduğu devletin karakterine göre biçimlenir. Yani bir portre pulunun merkezinde olmayı hak eden farklı insanlar arıyorsak eğer, farklı bir ideolojik/toplumsal karaktere sahip ülkelerin pullarını incelememiz gerekiyor. Konumuz pullarda neredeyse hiç karşımıza çıkmayan bir sosyal sınıfı kapsıyor. Üstelik o sınıfın isimsiz bir üyesini portre olarak ele alan bir pul arıyoruz. Dolayısıyla bir proletarya diktatörlüğü denemesine, bir proleter devrim rüzgarına kulak vermeliyiz.

Ekim Devrimi ile birlikte Rusya’da iktidarı ele geçiren Bolşevikler öncülüğünde kurulan Sovyetler Birliği’nin erken dönem pulları bu anlamda bize harika bir alan açıyor. Sovyetler Birliği’nde özellikle 1920’lerde basılan pullar, devrimin ‘emekçi’ karakterinden dolayı dünyada eşi benzeri olmayan örnekler sunuyor. Aradığımız ‘satacağı emeğinden başka hiçbir şeyi olmayan bir insanın, bir işçinin portresi’ de tam da burada karşımıza çıkıyor.

İşçi pulları

Sovyetler Birliği’nde 1923 yılında basılan bu pulu bir süre inceleyelim (Sovyetler’in bastığı ilk pullardandır). Tasarımın merkezindeki kişi ‘önemli’ birisi değil. Takım elbisesi, apoleti ya da madalyası da yok: Anadan üryan karşımızda duruyor! Özensizce başa geçirilmiş kasketi dışında bir kıyafeti yok. Sadece elinde tuttuğu, küreği andıran bir aleti var. Rusya’da yaşayan milyonlarca insan gibi, sahip olduğu tek unvan ‘işçiliği’.

Bunlar ilk başta gözümüze çarpanlar. Belki ilk örneklerden olabilir ancak Sovyetler Birliği’nde ve başta sosyalist ülkeler olmak üzere diğer ülkelerde basılmış tek işçi portresi bu değil. O halde bu ‘isimsiz işçi’ pulunu özel kılan ne?

İki neden var. Birincisi işçinin yüzünde saklı: Sovyetler’deki hakim sanat anlayışında değişimle de birlikte, 1930’lardan itibaren dönem dönem ‘idealize edilmiş’ işçi karakteri ‘standart’ hale gelir. Fakat isimsiz işçimizin idealize edilecek hiçbir yanı yok. Yamuk, şişkin bir yüzü, kırışık bir cildi ve yorgun gözleri var. Sovyetler Birliği’nin iki farklı dönemine ait işçi portrelerini kıyasladığınızda siz de bahsettiğimiz farkı göreceksiniz.

Bu iki işçi tasarımından hareketle, ne idealize edilmiş olan kötüdür ne de tam tersi gibi bir anlam çıkartma derdinde değiliz. Amacımız analiz ise estetik değerlerin ‘iyisini’ ve ‘kötüsünü’ belirlemek bize düşmez. Bize düşen her ikisini de toplumsal tarih çizgisi üzerinde anlamlandırmaktır. Bu doğrultuda ‘isimsiz işçi’ adını verdiğimiz eserde gördüğümüz işçi, sosyalist bir devletin inşasına yeni girişmiştir. Ancak yüzlerce yıldır altında ezildiği sömürü düzeninin, savaşların, kıtlığın yorgunluğunu henüz atamamıştır. O artık pula çıkmış, ‘kimsesizlerin kimi’ olmuştur ancak daha düne kadar aşağılanmış, insan yerine konulmamış bir işçidir. Sadece siyasi iktidarı değil aynı zamanda onurunu da henüz elde etmiş bir insanı temsil etmektedir. Oysa diğer ‘idealize’ edilmiş işçi, belli başlı haklara kavuşmuş, tek ülkede sosyalizmi inşaya girişmiş bir işçiyi temsil eder. Her ikisi de işçidir ancak bambaşka koşulların bambaşka karakterleridirler. Dolayısıyla sanat anlayışının evrimi burada asli öneme sahip değildir.

‘BİZLER GİBİLER UZAKLARDA İKTİDAR’

İsimsiz işçimizi ‘özel’ kılan diğer yanı öğrenmek için nicel çeşitlilikle anlamlanan temsiliyetine değinmemiz gerekiyor. Her pul tasarımı eşsiz ve benzersiz değildir. Bazı zamanlar, bir suret ya da bir sembol yıllar içerisinde defalarca işlenir. Sadece küçük değişiklikler bu pulları ‘ayrı’ kılar: Örneğin arka plana düz bir renk değil de bir manzara yerleştirilir. Ya da yüzü çevreleyen çerçevenin motifleri, renkleri, çizgileri değişir. Ancak bize bakan surat aynı kalır.

Uzun süre iktidarda kalan bir lider ya da kral/kraliçe bunun en güzel örneğidir. Mesela Birleşik Krallık’ta on yıllar boyunca iktidarda kalmış Kraliçe Elizabeth’in sureti, düne kadar her pulun bir köşesine iliştirildiği gibi aynı suretin merkeze oturtulup sadece rengin ve değerin değiştiği yüzlerce pul basılmıştır. Yani bir süre sonra bu yüzü gördüğünüzde dersiniz ki “Aha! Bu pul Birleşik Krallığın pulu”. Günümüzün kapitalist jargonuyla özetlemek gerekirse, portre pullarına taşınan kimi isimler ülkelerin ‘reklam yüzüdür’.

Elizabeth pulları

Sovyetler Birliği için de şüphesiz bu kişi Lenin’dir. Ekim Devrimi’nin öncüsü Lenin adına basılan pullar başlı başına bir kategori sayılacak kadar fazladır -üstelik sadece Sovyet menşeili değildir. Fakat Sovyetler’in erken yıllarında bizim isimsiz işçimiz bir dönem Sovyet yönetiminin ‘sembolü’ haline gelir. Bu alışılmışın dışında surat, farklı biçimlerde, farklı değerlerde ve farklı renklerde defalarca Sovyetler Birliği’nin posta teşkilatı tarafından kağıda basılır.

Peki bunun ne önemi var? Aktardığımız bu bilgiler münzevi değil de ne? Aslında yanıtı basit. Bahsettiğimiz yıllarda mektup, birincil öneme sahip iletişim aracıdır. Telefonun uzun yıllar son derece sınırlı bir kullanım sunuşu, postacılığı sadece canlı tutmaz; aynı zamanda onu daha ‘ekonomik’ kılar. Bu yüzden kullanıcıların sınıfsal çeşitliliği açısından, diğer iletişim araçlarının kullanıcılarına kıyasla daha ‘renkli’ bir tablo ortaya çıkar. Dolayısıyla dönemin nicel ve nitel olarak en kullanışlı iletişim aracının üzerine basacağınız bir resim çok ama çok büyük bir önem taşır.

Bizim isimsiz işçi de böylece 1920’lerden itibaren dünyayı dolaşır. O günlerde bunun anlamını bir düşünün: Ekim Devrimi daha çok kısa bir süre önce olmuş, dünya henüz yerinden oynamıştır. Böyle bir zaman diliminde yaşarken, bir anda elinize geçen mektubun üzerinde sizin gibi birisini görüyorsunuz. Mektubun zarfında düne kadar peruklu, kravatlı, üniformalı adamların durduğu yerde artık tıpkı sizin gibi biri duruyor. İnanılır gibi değil! Haliyle bunun tek bir anlamı olabilir diye düşünürsünüz: Sizden çok uzaklarda, sizin gibiler iktidardadır! Sınırları, kıtaları aşan bu mesajı taşıyan iletişim aracı işte bu yüzden dönemi için çok değerlidir.

PULLARDA İŞÇİ İKTİDARI PERSPEKTİFİ

Burjuva iktidarlarının posta teşkilatlarında yer yer işçilerin yüzlerine rastlarız. Özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından sonra artan bu temsiliyetin içeriği ve kökeni bahsettiğimiz ‘portrelerden’ çok farklıdır. Gerek çeşit olarak gerek içerik olarak Sosyalist ülkelerle kıyaslanamayacak kadar zayıf bir temsiliyete sahip olan bu pullarda her şeyden önce bir ‘samimiyet’ sorunu vardır. Yani bir pulda konu edilen ‘işçi’ o ülkenin sanki etnolojik bir değeri gibi işenir. Son kertede ‘trafik kazalarını önleme haftası’ pullarından farklı bir yanı yoktur.

İşte burada ayırt edici unsur iktidar perspektifidir. Bahsettiğimiz portre pullarında iktidarı o çerçeve temsil etmektedir. Ve çerçevenin içerisinde yer alan bir önceki ağaya paşaya tekme vurulmuş, yerine kirli elleri, çıplak vücuduyla bir işçi geçmiştir. Tıpkı 1917’de Çarların Kışlık Saray’ını basan er Bolşeviklerin çamurlu çizmeleriyle o güne kadar narin ayaklara alışmış hanedanlık merdivenleri arşınlaması gibi. Artık yıllarca ‘önemli’ kişilerin yer aldığı o oymalı çerçevede herkes gibi biri vardır. İşte ilk bakışta pul deyip geçtiğiniz bu 1923’e ait kağıt parçasında, insanlığa dair bu yüce anlam saklıdır.

*

Hiçbir şeyi olmayanların pullara yansıyan yüzleri kölelerle veya işçilerle sınırlı değil. Onlar için söylediğimiz şeylerin çoğunu -hatta fazlasını- kadınlar için de söyleyebiliriz. Bu anlamda arayacağımız yanıtlar bizi tekrar Sovyetler Birliği’nin erken dönem pullarına götürecek. Ancak pullarda kadınların kurtuluş mücadelesine tutacağımız mercek, ayrı bir yazıyı hak ediyor. Haftaya kadınların pullardaki hikayesini konu edinerek Pul Koleksiyonu yazılarında tekrar görüşmek dileğiyle...


Kavel Alpaslan Kimdir?

1995'te İzmir'de doğdu. İzmir Saint Joseph Fransız Lisesi'nden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi, Gazetecilik Bölümü'nde eğitim gördü. Gazeteciliğe 2014 yılında Agos’ta başladı. Gelecek/Umut Gazetesi’nde çalıştı. 1+1 Express Dergisi’nde yazıyor. 2016 yılından bu yana Gazete Duvar’da yazı ve haberleri yayınlanıyor. "Aynı Öfkenin Çocukları: Dünyadan Devrimci Portreleri" kitabı 2023 yılında Sel Yayıncılık tarafından yayınlanmıştır.