Pul Koleksiyonu | Hiçbir şeyi olmayanların yüzleri: Köleler
Öncü sömürgeci ülkelerin geçmişlerinde karşımıza çıkan bakış açıları, bugün sadece o ülkelerin pullarında yapacağımız analizleri kolaylaştırmıyor; aynı zamanda irili ufaklı tüm muktedirlerin özünde bulunan lensi gösteriyor. Çünkü ne emek sömürüsünün ne de sömürgeciliğin kitabına son fasıl yazılmıştır; yaşayan tarihin içerisinde sadece deri değiştirmiştir.
Bir pula bir insan yüzü basmak ne ifade eder? İlk bakışta o ülke muktedirlerinin söz konusu kişiye verdiği ‘resmi’ değerin sembolüdür. Hele hele aynı adam ya da kadın farklı renklerde ve şekillerde yıllar boyu pullarda size bakmaya devam ediyorsa, ‘resmi değer’ de katlanarak vurgulanıyor demektir.
Genel itibariyle postacılık tarihinde pullara basılan suratları ele aldığımızda bu kişileri nasıl tanımlamak gerekiyor? ‘Kişiler’ de kim bu kişiler? ‘Topluma mal olmuş’ kişiler diyebilirsiniz. Fakat topluma kimin mal olup kimin olmadığına kim karar veriyor? Kimleri görüyoruz pullarda? Peruklu soylular, apoletli liderler, takım elbiseli politikacılar ve bunun haricinde sembolik seviyede sanatçılar, yazarlar, mimarlar... Peki toplumun ta kendisi? Kitleler? Hiçbir şeyi olmayanlar? Gündelik kıyafetler içerisinde adı sanı olmayan bir insana hiç mi yer olmaz? Köleler? İşçiler? Köylüler? Onlar nerede?
Böylece pullar aracılığı ile yaptığımız yolculuklarda kendimizi önemli bir sorunun karşısında buluyoruz: Bir ülkeyi temsil etme iddiasındaki pullarda o ülkelerin gerçek sahipleri, milyarlarca insan bu kağıt parçalarının nerelerinden sızarak bize kendilerini gösteriyorlar?
Gelin ismi olmayan insanların pullarda yer alış serüvenini inceleyelim ve bugünkü yazıya ‘hiçbir şeyi olmayanlar’ denince belki de ilk akla gelen ‘kölelerden’ başlayarak yola çıkalım.
YABANİ HAYVAN OLARAK PULA YANSITILAN ‘İNSAN’
Pullara basılan insan suretlerini incelerken farklı coğrafyaları kıyaslamadan önce zamansal bir ayrımı vurgulamak gerekiyor. Dönemsel olarak dünya pullarını incelediğimizde çok değişken bir grafikle karşı karşıyayız. Geçtiğimiz yüzyılın ikinci yarısından itibaren pullarda siyasi/soylu/askeri kökenli isimler hâlâ ağırlığını korusa da bu grubun dışında ‘sıradan’ insan yüzlerine görece daha fazla rastlıyoruz. Ancak meselenin aslı, daha önceki tarihlerde kendini belli ediyor. Zira o günlerde istisnai pullar basan bazı ülkelerin posta teşkilatları var. İleriki yazılarda bu pullarla birlikte toplumsal tarihi okumaya çalışacağız. Fakat önce çağların ‘alışıldık’ anlayışlarını analiz etmemiz gerekiyor.
Ne ilginçtir, aslında sözünü ettiğimiz ‘hiçbir şeyi olmayanlar’ ya da ‘herkes gibi olanlar’ bize çok eskilerden beri pullardan göz kırpar. Ancak bu pullarda yer alış şekilleri bir ‘övgü’ ya da ‘topluma mal olma’ meselesi değildir. ‘Yergi’ deseniz o da sayılmaz. Daha çok bir ‘meyve’, bir ‘yaban hayvanı’ ya da bir ‘endüstriyel kaynak’ gibi resmedilirler. Kölelik emek sömürüsünün en çıplak halidir. İşte bu yüzden pullardaki kölelik imgesi de egemenlerin kendi bakış açılarını aynı netlikte sergilediği bir alandır.
Fransa, İngiltere, İspanya, Belçika, Hollanda gibi köle emeğinden yüzyıllarca inanılmaz servetler elde etmiş ülkeleri ele alalım. Afrika’dan alınan kölelerin Amerika kıtasına götürülerek çalıştırılması Avrupa’ya tarifi imkansız bir vahşet ile zenginlik akıtır. Bu ülkelerce basılan pullara yansıyan ‘Afrika’ da dolayısıyla egemenlerin gözünü bize sunar. Afrika onlar için ‘ok atan yamyamlar’, ‘örtünmeden gezen barbarlar’, ‘avlanacak hayvanlar’ ve ‘satın alınıp ölene kadar çalıştırılacak köleler’den ibarettir. Dolayısıyla da sömürgecilerin bastıkları pullarda da kendilerini ‘ilgilendiren’ konular ön plana çıkar. Aralarından bazıları estetik olarak dikkat çekicidir ancak hangi sömürge dönemi Afrika puluna elinizi atsanız neredeyse istisnasız bir şekilde bu kolonyalist anlayışla karşılaşırsınız.
Ya da bazı ülkeler/bölgeler vardır ki pullarında bir yamyam olarak bile kölelerine yer vermezler. Dağ-bayır ve av hayvanları haricinde pullarında yer alan insanlar sadece oradaki beyaz ‘konkistador’lar, valiler, generallerdir. İlle bir ‘sıradan’ insan olacaksa pulda, o da beyaz yerleşimcilerin atlı arabalarına ait olacaktır. Erken dönem Rodezya ve Güney Afrika pulları bu anlamda en net örneklerdir.
SERMAYENİN LENSİ
Bu pullar son derece açık bir şekilde bize bir servet kazanma unsuru olarak kölelik ekonomisinden duyulan kıvancı gösteriyor. Bu da aynı zamanda toplumsal piramidin en altında olan kitlelerin pullara dolaylı bir girişi anlamına geliyor: Yani kendileri olarak değil; efendilerin onları gördüğü şekillerde.
Şöyle açıklayalım: Mesela Belçika’nın sömürgesi Kongo’da basılan 1923 tarihli pul serisi. Estetik olarak etkileyici diyebileceğimiz bu seriye ilk baktığımızda bir kölenin ya da bir yerlinin pula taşındığını görüyoruz. Gerçekten öyle mi dersiniz? Yoksa burada asıl pula taşınan o köle ile ilişkilendirilen ekonomik sektör mü? Dokumacı, avcı, oymacı, kayıkçı, çömlekçi, çalgıcı… Sömürge dönemi Afrika pullarına taşınan köleler/yerliler daima kendileri ile birlikte kâr ettiren, bir işe yarayan sıfatlarını beraberinde getiriyorlar. Öyle ki incelediğimiz seride bir anda insanların yanı sıra karşımıza bir fil ya da bir öküz çıkıyor! Evet bildiğiniz öküz! Aynı seride insanların arasına yanlışlıkla karışmış bir hayvan görmek tutarsız mı dersiniz? Serinin sömürgeci bağlamı düşünüldüğünde hiç de değil. Görüldüğü üzere bu pullarda insanlar, kendilerine ait işe yarar bir sıfatın arkasında pulun çerçevesinde ikincil önceliğe sahip bir ‘dekor’dan ibaretler.
Oysa bir de yukarıda gördüğümüz diğer pullara bakın. Burada gördüğümüz insan suratları her şeyden önce bir ‘portre’ şeklinde karşımıza çıkıyor. Yani kompozisyon genelde bir vesikalık fotoğrafın çevresine bina ediliyor ve bütün konsantrasyonumuz bu insanın suratında toplanıyor. Göğsünde şıngırdayan madalyalarla, süslemeli bir çerçevenin içerisinden çapraz bir bakışla ufka bakan insan pulu bize diyor ki: “Karşınızda hayatı ve yaptıklarıyla önemli bir insandır bu”.
(Aslında bu durum bütün olarak tüm burjuva iktidarlara bir ölçüde sirayet etmiştir, gelecek yazılarda daha iyi göreceğiz)
‘MASUM’ ORYANTALİSTLER
Sömürgeci anlayışta basılan pulların biraz daha ‘masumları’ vardır. Örneğin aşağıdakiler gibi bir halkı yöresel halleriyle pula taşıyan tasarımlar, ilk bakışta yukarıda ele aldığımız kategorilerin dışarısında kalıyormuş gibi görünebilir. Ancak bunlar oryantalizm şemsiyesi altından çıkarılması mümkün olmayan, en iyi haliyle elini kirletmeden etnolojik bir anlatı ortaya koyma çabasındaki pul tasarımlarıdır. Söz konusu halkların aynı derecede ‘insan’ olduğu es geçilerek, son derece üstten bakan bir anlayışla endemik bir bitki türü bilimsel olarak ne anlama geliyorsa aynı sınır çerçevesinde ele alınır.
Misyonerlik pulları da bu anlayışın altında değerlendirilebilir. Mesela aşağıda İspanya’nın 1950’ler gibi yakın bir tarihte, Afrika’daki sömürgesi Ekvator Ginesi adına bastığı bir pul serisini görüyoruz. Burada bölgenin yerlileri, efendiler tarafından ‘Hıristiyanlığı benimseyerek insan olmaya doğru küçük bir adım atanlar’ olarak resmediliyor.
SÜREGELEN İZLEK
Her ne kadar posta teşkilatlarında pulların 19. yüzyıldan itibaren kullanımı bize sınırlı bir izlek sunsa da bahsettiğimiz yıllar bu ülkelerin köleliğe bakışını okumak için yeterlidir. Öyle ki sömürgeci güçler, çok yakın bir tarihe kadar özellikle Sahra Altı Afrika’da doğrudan ya da dolaylı yollarla kelimenin tam anlamıyla kölelik üzerinden sermaye elde eder. Devamında da aynı ekonomik ilişkinin daha ‘dolaylı’ yollardan sürmesi ve özü itibariyle sermayenin doğasına ait oluşu bizi modern kölelere götürüyor. O nedenle yüz yıllık pullara bakarak tarihten bağlamsız bir sayfa kopartıp önünüze koyduğumuzu düşünmeyin. Pullarda yaptığımız toplumsal tarih yolculuklarında kaçınılmaz olarak uğradığımız bu durak, zincir halkaları gibi iç içe geçerek bugüne kadar gelen bir hikâyenin, sınıf savaşının parçası.
Öncü sömürgeci ülkelerin geçmişlerinde karşımıza çıkan bakış açıları, bugün sadece o ülkelerin pullarında yapacağımız analizleri kolaylaştırmıyor; aynı zamanda irili ufaklı tüm muktedirlerin özünde bulunan lensi gösteriyor. Çünkü ne emek sömürüsünün ne de sömürgeciliğin kitabına son fasıl yazılmıştır; yaşayan tarihin içerisinde sadece deri değiştirmiştir. Bu nedenle özünü incelemek, belki eskisinden de daha kıymetlidir.
Bu yüzden karmaşık görünen toplumsal ilişki biçimlerini ve sınıfsal yapısını daha iyi anlayabilmek adına gelecek hafta pullara yansıyan işçilerden bahsedeceğiz.
Kavel Alpaslan Kimdir?
1995'te İzmir'de doğdu. İzmir Saint Joseph Fransız Lisesi'nden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi, Gazetecilik Bölümü'nde eğitim gördü. Gazeteciliğe 2014 yılında Agos’ta başladı. Gelecek/Umut Gazetesi’nde çalıştı. 1+1 Express Dergisi’nde yazıyor. 2016 yılından bu yana Gazete Duvar’da yazı ve haberleri yayınlanıyor. "Aynı Öfkenin Çocukları: Dünyadan Devrimci Portreleri" kitabı 2023 yılında Sel Yayıncılık tarafından yayınlanmıştır.
'İsrail yalnız silahların dilinde konuşur, silahların dilinden anlar' 30 Eylül 2024
Lübnan’ın güneyinde işbirlikçi bir kum torbası 28 Eylül 2024
İzmir’de Sovyet izleri: Kültürpark’ı Moskova’ya mı borçluyuz? 18 Eylül 2024
Kâr değil ekmek yapıyoruz: İrlanda’nın Limerick Sovyyeti 14 Eylül 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI