Prof. Dr. Temel Yılmaz: Dünya bundan sonra hiçbir zaman eskiye dönmeyecek

Korona virüsü salgınına karşı farklı ülkeler farklı stratejiler benimsedi. Salgının ilk görüldüğü günlerdeki katı karantina uygulamaları zamanla yerini ‘yeni normal’e bıraktı. Pandeminin başından itibaren hayata geçirilen karantina uygulamasını eleştiren Türkiye Diyabet Vakfı Başkanı Prof. Dr. Temel Yılmaz’a göre geriye bakıldığında çok sayıda hata var.

Google Haberlere Abone ol

ANKARA - Çin’de ortaya çıkan ve dünyayı etkisi altına alan korona virüsü salgınına karşı ülkeler farklı stratejiler geliştirdi. Pandeminin ilk döneminde sıkı izolasyon uygulamalarına giden birçok ülke zamanla yeni kural ve tedbirlerle farklı politikaları uyguladı. Türkiye’de ise 1 Haziran’ın ardından ‘yeniden açılma’ tedbirleriyle ‘yeni normal’ düzene geçildi ve bazı uzmanların yeniden kapanma çağrıları karşılık bulmadı.

Pandemi döneminde ülkelerin uyguladığı politikalarda eksiklerin olduğunu ifade eden Türkiye Diyabet Vakfı Başkanı Prof. Dr. Temel Yılmaz’a göre pandeminin ilk döneminde devletler enerjilerini sadece maske kültürü üzerine yoğunlaştırsalardı salgın çok daha kolay ve çabuk önlenebilirdi. Pandeminin ilk ortaya çıktığı dönemde söylenenler ile bugün bilinenler arasında farklar olduğunu belirten Yılmaz, “Korku ve panik ortamı pandemiyle mücadelede insanların doğru hareket etmesini veya doğru yönlendirilmesini önledi” dedi ve yönelttiğimiz sorulara şu yanıtları verdi:

‘ORTADA BİR SENARYO VAR VE BİZ SENARYONUN İÇİNDEYİZ’

Dünyanın artık pandemi politikalarını ve yasakları sorguladığı ifade ediliyor. Dünyada geride kalan bu dönemde pandemiye bakışta ne değişti?

Pandeminin başlangıcından bu yana aradan geçen yaklaşık 9 aylık süreçte bilgilerimizde çok şey değişti. Bugün görüyoruz ki ortada bir senaryo var ve biz bu senaryonun içindeyiz. Bu salgın ilk ortaya çıktığında medyada gerçeklerle ilgisi olmayan bir şekilde sunuldu. Hatırlarsanız ilk görüntülerde panik içinde kaçışan binlerce insan ve evlerinden kaçmaya çalışan aileler ve yine bunların arasında aniden yere düşüp ölen insanlar vardı. Bundan kısa bir süre sonra virüsün yayılımını gösteren dünya haritaları, hemen arkasından virüsle enfekte olan ünlüler, devlet başkanları, örneğin virüs daha İngiltere’ye yeni yeni girmişken hastalanan İngiltere Başbakanı, Kraliyet Prensi, Kanada ve Avrupa’da yokken Kanada Başbakanı, Avrupa Birliği Başkanı gibi buna benzer birçok örnek daha ortaya çıktı. Bu görüntüler pandeminin daha ilk aylarında dünyayı şok etmeye yetti.

‘MASKE GÖZARDI EDİLDİ’

Prof. Dr. Temel Yılmaz

Pandeminin kontrolünde dünyada rol oynayacak en önemli kurum olan Dünya Sağlık Örgütü de art arda hatalı açıklamalarıyla yangını körükledi. Pandeminin ilk aylarından itibaren virüsün eşyalardan, paralardan, alışveriş arabalarının kolundan, marketten alınan gıdaların paketinden bulaşabileceği işlendi. Bu dünyayı bir sterilizasyon paranoyasına sürükledi. Virüsten korunmada en önemli silah olan maske göz ardı edildi. Dünya Sağlık Örgütü ‘hasta olmayan kişilerin maske takmasına gerek yok’ açıklaması yaptı. Hastane yoğun bakımlarından gelen ölüm haberleriyle birlikte tüm dünya korku tüneline sokuldu. Oysa ki 9 ay sonra bugün biliyoruz ki virüs insanlara bulaştığı anda pat diye ani ölüme sebep olmuyor. Hastalığın ortaya çıkış şekli diğer virüs enfeksiyonlarına benziyor. Klinik tablo adım adım gelişiyor. Yine biliyoruz ki virüs eşyalardan, paradan, gıda paketlerinin yüzeyinden bulaşmıyor. Virüsün tek bulaşma yolu solunum yolu ve damlacık enfeksiyonuyla. Ve en önemli hatta tek korunma yöntemi maske. Salgının başından itibaren sıkı maske kuralları uygulayan Singapur, Hong Kong, Vietnam, hatta Çin’in Wuhan bölgesi dışında kalan bütün bölgelerinde salgının yayılması kontrol altına alındı. Sonuçta, pandemi başlangıcından 9 ay sonra, virüsle ilgili bilgilerimizin çok büyük bir bölümünün yanlış ve hatalı olduğunu gördük.

 ‘KORKU VE PANİK İNSANLARIN DOĞRU YÖNLENDİRİLMESİNİ ÖNLEDİ’

 Pandeminin korkudan beslendiğini güç aldığını düşünüyor musunuz?

Pandeminin korkudan beslendiğini söylemek doğru bir düşünce değil. Ancak dünyada oluşturulan bu korku ve panik ortamı pandemiyle mücadelede insanların doğru hareket etmesini veya doğru yönlendirilmesini önledi. Salgının kontrolüyle ilgili birçok ülkedeki sert önlemler bu panik ortamının gölgesinde alındı. O zamanlar, devlet yönetimindeki kişiler insanlara 14 günlük karantina uygulayıp, onları evlerine kapatınca salgının sona ereceğini düşünüyordu. Sonuçta, 14 günlük karantina salgının hızı yavaşladı ama hemen ardından kısa bir süre sonra salgın yeniden ivme kazandı. Öte yandan dünyada oluşturulan bu yasaklar ve korku ortamı, insanların ruh sağlığını, toplumun ekonomisini ve birçok değerini fazlasıyla olumsuz bir şekilde etkiledi. 

‘SIKI İZOLASYON YERİNE SIKI MASKE OLMALIYDI’ 

Pandeminin ilk döneminde izolasyon uygulamalarına vurgu yapıldı ve evde kalınması çağrıları dile getirildi. Bu kararlarda geç mi kalındı?

Sıkı izolasyon hastalığın gidiş seyrini değiştirdi mi? Dünyadaki örneklerinden görüldüğü gibi birtakım ülkeler izolasyonu hiç uygulamadı, bir takım ülkeler de çok sıkı uyguladı. Bu izolasyon virüsün bulaşmasını ve yayılmasını sınırlı olarak etkiledi. Ama durdurmadı ya da önleyemedi. Sıkı izolasyon yerine sıkı maske uygulaması olmalıydı. Örneğin Kanada bunu çok iyi yapıyor. Bir kez maskesiz görülene bin 250 Kanada Doları, ikincisinde 50 bin Kanada Doları, üçüncüsünde de hapis cezası veriyor. Bugün Kanada’da hasta sayısı çok az. Devletler enerjilerini karantina ve sterilizasyon yerine sadece maske kültürü üzerine yoğunlaştırsalardı, salgın çok daha kolay ve çabuk önlenebilirdi. 

‘PSİKOLOJİK OLARAK YAŞLILARI  OLUMSUZ ETKİLEDİ’ 

Karantina döneminde depresyon, anksiyete, ev içi şiddet gibi pek çok farklı sorun da daha görünür oldu. Türkiye’de uzun süre dışarıya çıkmaları yasak olan 65 yaş üzeri kişilerin bu süreçten olumsuz etkilendiği de ifade edildi. Bu ortaya çıkan sorunlar virüsle mücadele sürecini nasıl etkiledi? 

Ülkedeki 65 yaş uygulamaları koruyucu uygulamalar olmasına rağmen yanlış algılandı. Sanki virüsün yayılmasından 65 yaş üzeri sorumluymuş gibi sokağa çıkanlar ihbar edildi. Apar topar yakalanıp evlerine konuldular. 65 yaş üzeri bir taraftan virüs dehşetinden, bir taraftan da sokağa çıkarsam birileri beni ihbar edecek korkusundan paniğe kapıldı. Bu durum psikolojik olarak yaşlıları çok olumsuz olarak etkiledi. Bu insanlar sürekli evde kalınca hem ruhsal hem de psikolojik sorunları olması bir yana, vücutlarının savunma sistemi bozuldu. Oysaki bugün gördük ki açık havada insanların az olduğu yerde maskeyle çıkmakla virüs bulaşmıyor. Aksine bu insan sağlığı için önemli.

‘ÖLDÜRÜCÜ HASTALIKLAR GRUBUNDAN BİR VİRÜS DEĞİL’ 

Bugün dünya genelinde Covid-19’a karşı ‘ölümcül hastalık’ olduğu yönünde bir konumlanış ve buna dair alınan kararlar var. Sözlerinizden hareketle ölümcül bir hastalık olmadığı algısı oluşturulsa daha mı başarılı olunurdu?

Hayır. Bu konuda öyle düşünmüyorum. Şu noktanın altını çizerek söylüyorum. Bu virüs doğal bir virüs değil. Doğal korona virüsünün genetik yapısıyla oynanmış, kimerik bir virüs. Bu virüs ilk ortaya çıktığında tedavisi ile ilgili tıp dünyası hiçbir şey bilmiyordu. Tıp dünyası tedavi yöntemlerini uzun aylar boyunca deneme- yanılma yöntemiyle öğrendi. Virüse (x) adlı tedavi uygulandı, o (x) adlı tedavi etkili olmadı ya da (y) adlı tedavi etkili oldu. Hekimler (x)’i bırakıp hastalarına (y) tedavisi uyguladılar. Ama artık virüsle ilişkili bulunduğumuz nokta dokuz ay öncesinden çok farklı. Yüksek risk gruplarındaki, yaşlılar, organ hasarları olan insanlar dışında virüsten ölüm oranları çok düşürüldü. Neredeyse grip ölüm oranlarına indirildi. Virüs gripten çok daha tehlikeli ama bugün ölümcül hastalıklar grubundan bir virüs değil. Virüsün şu an insan sağlığına etkisiyle dünyada oluşturulan korku imparatorluğu arasında ciddi bir orantısızlık var. 

‘SIKI MASKE KURALLARI UYGULAYAN ÜLKELERDE VİRÜSLE İLİŞKİLİ YAYILMA YOK’

 Yeniden açılma politikaları Türkiye’de 1 Haziran’da uygulandı ve sonrasında vaka sayılarında artış gözlendi. Bugün bazı uzmanlar yeniden kapanma çağrıları yapıyor. Hükümetin attığı adımlar noktasında ise üniversitelerde yüz yüze eğitime geçilmesi hedefleniyor. Burada tercih edilmesi gereken tam olarak sizce nedir? 

Ben bilim insanı olarak sonuçlardan gidiyorum. Sıkı maske kurallarını uygulayan ülkelerde virüsle ilişkili olarak yayılma yok. İkincisi, katı karantina kuralları uygulayan ülkelerde virüsün gidişi, yayılışı bir noktaya kadar durduruluyor ama ondan sonra tekrar artış gösteriyor. Çünkü seyahatler sürüyor, uçaklar uçuyor ve sınır kapıları açık. Buradan yola çıkarak, çok sıkı maske kurallarıyla dünya eski normale olmasa da yeni normalle oluşan günlük hayat içerisinde dönebilir. 

‘DÜNYA BUNDAN SONRA HİÇBİR ZAMAN ESKİYE DÖNMEYECEK’ 

Ülkelerin artık yeni duruma göre yeni stratejiler belirlemesi gerektiği ifade ediliyor. Size göre bu yeni stratejiler neler olabilir? 

Dünya bundan sonra hiçbir zaman eskiye dönmeyecek. Dünya genelinde insanlık artık yeni normalleri ve bunun kurallarını koymak zorunda. İnsan ilişkileri bir daha artık eskisi gibi olmayacak. Buradan sonraki süreçte maske belki de hayatımızdan hiç gitmeyecek, ki doğru olan da bu. Günlük hayatta evden çalışma daha fazla artacak, ‘Teletıp’ ön plana çıkacak. Online alışverişler artacak. Sonuçta, bu yeni yaşam biçiminin kurallarının oluşturulup, dünyada normallerin yeniden geliştirildiği bir hayatın sürmesi gerekir. Korku imparatorluğunu yenmedikçe dünya bu savaştan asla başarıyla çıkamayacak.