CHP’li Sarıhan: İşkence ve kötü muamele 12 Eylül’ü aratmıyor

Hukukçu milletvekillerinden CHP'li Şenal Sarıhan, darbe girişiminden bu yana yaşanan hak ihlallerini derledi. Rapora göre 18 bin kişi gözaltına alındı, 9 bin 677' kişi tutuklandı.

Google Haberlere Abone ol

Hülya Karabağlı  [email protected]

ANKARA - CHP’nin TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanvekili Şenal Sarıhan, genel merkeze ve milletvekillerine bilgilendirme amaçlı sunduğu “15 Temmuz Darbe Girişimi ve OHAL uygulamaları” başlıklı raporunda 15 Temmuz-5 Ağustos arasında 18 bin 44 kişinin gözaltına alındığını, 9 bin 677 kişinin tutuklandığına dikkat çekti. Basına yansıyan fotoğrafların gözaltına alınan kişilere yapılan işkencenin açık kanıtı olduğunu belirten CHP'li vekil "Tutuklamalar, varsayıma dayalıdır. Makul şüpheden uzaktır. Suçun şahsiliği ilkesi gözetilmemektedir" dedi.

“İşkence ve kötü muamele 12 Eylül’ü aratmayacak durumda” değerlendirmesiyle dikkat çeken raporun mimarı Sarıhan, 15 Temmuz’la ilgili olarak “Darbe girişiminden sonra yaşanan süreçte, yasama organının bütünüyle işlevsiz kılındığını, hukukun, tüm kural ve kurumlarıyla askıya alındığını görüyoruz” ifadelerini kullandı.

Sarıhan’ın “15 Temmuz Darbe Girişimi ve OHAL uygulamaları” raporunun bazı bölümleri şöyle:

'OHAL KARARNAMELERİ İLE HAK GASPLARI'

22 Temmuz ‘dan bu yana altı Kanun Hükmünde Kararname çıkarılmıştır. (667-668-669-670-671-672) Çıkarılan kararnamelerin Anayasa’nın 91/7. ve 121/son maddelerine göre Resmi Gazetede yayımlandığı gün, TBMM’ne sunulması ve iç tüzüğün 128. Maddesine göre de 30 gün içinde TBMM ‘nde görüşülüp, kanunla onaylanması gerekirken bu usul yerine getirilmeksizin TBMM tatil edilmiştir.

TBMM’nde görüşülmediği ve kanunla onaylanmamış olduğu için Anayasa Mahkemesi’nin denetimi dışında kalmıştır. Bu durum, açıkça Anayasa’ya aykırıdır.

İçinde bulunduğumuz süreç, mevcut yasal düzenlemelerin dahi uygulanmadığı, OHAL kararının veriliş nedeni ile sınırlı olmayan, keyfi ve temel insan haklarını yok sayan bir yönetimle bizi karşı karşıya bırakmıştır.

'İŞKENCE 12 EYLÜL’Ü ARATMAYACAK DURUMDA'

Türkiye, temel insan hak ve özgürlüklerinin korunması ve hayata geçirilmesi bakımından yalnızca Anayasa’sında yer alan hükümler açısından değil aynı zamanda BM Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin tarafı olarak, bu sözleşmelerde yer alan hükümler açısından da yükümlülük altındadır.

Daha önce de belirttiğimiz gibi, olağanüstü Hal uygulamalarında; kişinin yaşama hakkı, işkencenin ya da insanlık dışı ya da küçültücü muamele ya da cezanın yasaklanması, mahkûmiyet kararları ve alınan tedbirlerin yasalara uygunluğu, ya da ceza kanunun geriye dönük olarak uygulanmasının yasaklanması ilkeleri askıya alınamaz.

Ayrıca, açıkça yazılamasa da, her iki sözleşmede düzenlenen “adil yargılanma güvenceleri” hiç bir durumda istisna tanımayan hakların korunmasını sınırlandıracak önlemlere tabi tutulamaz. Anayasada ve sözleşmelerde yer alan masumiyet karinesi dâhil, adil yargılanma temel ilkelerinden sapma ise her durumda yasaklanmıştır. Ancak, uygulamalar, bu ilkelerin sürekli ihlal edilmekte olduğunu ortaya koymakta, bu yöndeki toplumsal kaygı ve güvensizliği arttırmaktadır.

Basına da yansımış olan fotoğraflar dahi, gözaltına alınan kişilere yapılan uygulamaların, suçları ya da haklarındaki iddia ne olursa olsun kimseye uygulanmaması gereken ve insanlığa karşı suç olarak kabul edilen işkencenin açık kanıtlarıdır. Bu konudaki somut veriler, yargılanmaların başlamamış olması ve içinde bulunulan ortamın bu bilgilere ulaşmamızı engelliyor oluşu nedeni ile henüz birkaç avukat tutanağı, fotoğraf ve anlatımla sınırlıdır. Ancak gözaltına alınanların sayıları da değerlendirildiğinde en az 18.000 kişinin bu yakınmayı ifade edeceği beklenmelidir.

Savcılara gözaltındaki zanlıların avukatları ile görüşmesini beş gün boyunca engelleme yetkisi verilmesi ve gözaltı süresinin 30 güne kadar uzatılmasına olanak tanınması, başlı başına birer kişi güvenliği ve savunma hakkı ihlali (AİHS 3’üncü Madde) oluşturmaktadır. İç hukukumuza ve ulusalüstü hukuka göre 7 gün olan bu sürenin aşılması açıkça işkence ve kötü muameleye olanak tanınmasıdır.

12 Eylül Sürecince Gözaltına alınan Sayısı 650.000, tutuklu sayısı 52.000 iken, Bugün, yalnızca 15 Temmuz- 5 Ağustos arasında 18.044 kişi gözaltına alınmış ve 9.677 Kişi Tutuklanmıştır. Tutuklamalar, varsayıma dayalıdır. Makul Şüpheden uzaktır. Suçun Şahsiliği İlkesi Gözetilmemektedir.

İnsan hakları hukukunda, mahkemelerin bir şahsın tutuklanmasına karar verebilmesi için, en azından, şahsın suç işlemiş olabileceğine ilişkin “makul bir şüphenin” varlığını gösteren yeterli kanıtın bulunduğunu saptaması gerekiyor.

Tutukluluğun uzatılması için ise, mahkemelerin tutukluluğun uzatılmasını haklı kılabilecek, sanık ile bağlantılı özgül olgular ve sanığın şahsi durumuna ilişkin kanıtlar görmesi gerekirken aksine mahkemeler, tutukluluğun uzatılması kararlarını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin “genel ve soyut” diye nitelendirdiği tutuklama gerekçelerine dayandırmamaktadır.

Tutukluluğa itirazlarda dosya üstünden yapılmakta, oysa yargıcın tutukluyu görmesi bir kuraldır.

12 Eylül, Gözaltı ve Tutuklamalarda Çoğunlukla Sivil Kişilere ve Akademisyenlere yönelmişken, 15 Temmuz; Asker, Yargıç, Savcı ve Diğer Kamu görevlilerini hedef almıştır. Bu nedenle Yürütme ve Yargının içi boşaltılmış durumdadır.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi şahıslar suç işlediklerini gösteren kanıtlar olmamasına rağmen, gözaltına alınmakta; askerler, kamu görevlileri, akademisyenler, hakimler ve savcılar gerekçesiz kararlar ile tutuklanmaktadır. Elimizde toplam tutuklu sayısı olarak 9.677 kişiye ilişkin bilgi bulunmaktadır.2847 sivil 76 Askeri yargıç ve savcı görevden ihraç edilmiştir. Bunların önemli bir bölümünün tutuklu olma olasılığı vardır. Ancak henüz elimizde kesin rakam bulunmamaktadır.

12 Eylül Dönemi Savunma Hakkı İhlallerini Aşan Bir Uygulama Gerçekleşmiş, CMK Avukatlarının Gözleri Önünde İşkence ve Kötü Muamele Uygulanmış, Avukatlar Tehdit Edilmiştir:

'AVUKATLARA İNSANLIK DIŞI MUAMELE'

Gözaltına alınan kişilere avukat yardımı, ancak CMK avukatları tarafından sunulabilmiş, bu avukatlarda gözaltı merkezlerinde karşılaştıkları insanlık dışı uygulamalar nedeni ile görev yapamaz hale getirilmişlerdir. Kamuoyunda avukatların "ileride başlarına bir şey gelip gelmeyeceği sorusu, korku ve endişeler" taşıdığı, bazı avukatların "CMK görevlendirmelerini reddettiğini," kabul edenlerin de "Emniyet Müdürlüklerine ve savcılıklara gidildiğinde 'neden geldiniz?' şeklindeki bakış ve davranışlarla karşılaştıkları sıkça dile getirilmektedir.

KHK’lerle Avukatların polis gözetimindeki veya tutukevindeki müvekkilleriyle görüşme hakkı üzerinde de kısıtlamalar giderek genişletilmektedir.

Kararnameler ile terörizm ve toplu işlenen suç vakalarında tutuklu olan bir zanlı ile avukatı arasındaki görüşmelerin, yetkililerin bir güvenlik riskini bulunduğunu değerlendirmesi veya bu tür görüşmelerin "terör örgütü veya diğer suç örgütlerine" mesaj veya talimat vermek amacıyla kullanılması halinde, savcılık kararıyla sesli veya görüntülü olarak telefon görüşmesi yapma hakkını kaydedilebileceği de öngörülmektedir..Ayrıca tutuklu ve hükümlülerin, aileleleri tarafından ziyaret ve telefon görüşmeleri hakları da kısıtlanmıştır.

'12 EYLÜL’ÜN 1402 ‘LİK UYGULAMASININ BENZERİ' 

Çıkarılan KHK’lerle on binlerce kamu görevlisi “suçlu” sayılması için hiçbir kanıt gerekmeden 49.694 kişi işten atılmış ya da açığa alınmıştır. Bu kişilerin terör örgütleriyle irtibatlı [bağlantılı] ve iltisaklı [birleşmeli] olduklarının “değerlendirilmesi” yeterli görülmektedir. Bunların bir kısmının (TSK dan çıkartılanlar)bir daha kamu hizmetiyle tamamen ilişkileri kesilmiş, kamu hizmetinde, kamu görevlileri olarak sahip oldukları haklar ellerinden alınmış durumda. Bunlar sahip oldukları unvanın kendilerine verdiği haklardan yararlanamayacaktır.. Aynı mesleği icra edemeyecek ve bir daha kamu hizmetinde yer alamayacaklardır.

12 Eylülün 1402’likler uygulamasının bir benzeri olan bu işlemler, 12 Eylül uygulamalarına ilişkin ilgili bölümde açıkladığımız gibi tam bir yargısız infazdır. Daha sonra sunacağımız AİHM kararlarında ve iç hukukumuzda verilmiş kararlarda olduğu gibi, insan haklarına aykırılığı nedeni ile hukuk önünde devletin mutlaka mahkumiyetine neden olacaktır.

12 Eylül’de Sendika ve Derneklerin Mallarına El Konulurken Bugün, Haklarında Kesin Hüküm Olmadığı Halde Tutuklanan Kişilerin ve Kapatılan Dernek ve Vakıfların Mülkiyet Hakkları Gasb edilmektedir.Tutuklananların mülkiyet hakkına el konulması da AHİS’in 1 Numaralı Protokolünün (mülkiyet hakkı) ihlalidir.

'12 EYLÜL GİBİ 15 TEMMUZ DA BASINI HEDEF ALDI'

12 Eylül’de cezaevinde 31 gazetecinin bulunduğunu biliyoruz. Bu sayının sarı basın kartlı gazetecileri kapsadığı kanısındayım. Özellikle sol grupların yayın organlarında çalışanların bu gruba alınmış olma olasılıkları az. OHAL ilanından sonra 166 gazetecinin gözaltına alındığını, bunların 66sının tutuklandığını, daha önce cezaevlerine alınanlarla birlikte şu anda 166 gazetecinin tutuklu olduğu biliyoruz.

12 Eylül süreci boyunca kapatılan dernek, federasyon konfederasyon sayısı 23.700 dür. 5 Ağustos itibariyle KHK’lerde yer alan toplam sayı:1125’dir. Kapatılan sendikalar ise 19 dur.

“Kanun Hükmünde Kararname kapsamında karar alan ve görevleri yerine getiren kişilerin bu görevleri nedeniyle hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu doğmaz" şeklindeki hüküm de başlı başına büyük bir insan hakları ihlali. (DUVAR)