İdris Şahin: Darbeleri araştırmadan, ‘darbeci’ soruşturmasına

'FETÖ/PDY' soruşturmasından gözaltına alınan İdris Şahin bir dönemin parlayan yıldızıydı. AK Partili eski vekil TBMM'deki konuşmalarında Fethullah Gülen’den 'hocaefendi' diye söz ederdi.

Google Haberlere Abone ol

Hülya Karabağlı  [email protected]

ANKARA - AK Parti Çankırı eski Milletvekili İdris Şahin’in iki gün önce 'FETÖ' soruşturmasından gözaltına alınması parti içinde İçişleri Bakanı Efkan Ala'nın görevden alınması kadar etkili oldu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu İdris Şahin, muhalefetle en kavgalı yıllar olan olan 24. yasama döneminde kritik denilebilecek komisyonlarda  görev yaptı. Anayasa Komisyonu Başkanvekilliği, Polis Yasaları, MİT mensuplarının yargılanmasını zorlaştıran düzenlemelerde, kıran kıran mücadelenin yaşandığı İçişleri Komisyonu’nda AK  Partili üye olarak çalıştı. Demokratikleşme, özgürlük , darbecilerden hesap sorulması gibi söylemlerle kurulan ve Türkiye’nin siyasi geçmişinin masaya yatırıldığı "Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu"nun sözcülüğünü yaptı.

Askeri, sivili, gazetecisi 160’a yakın kişinin dinlendiği, çok özel belgelerin ilk kez su yüzüne çıktığı komisyonda basın toplantıları düzenledi, medyayı bilgilendirdi. Hatta, 25 ve 26. Dönemde aday yapılmasa bile televizyonlara en çok çıkan isim oldu.

İdris Şahin’in "Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu" tutanaklarına yansıyan bazı konuşmaları şöyle:

02 KASIM 2012 - İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Sayın Bakanım, tekrar hoş geldiniz.

Ben kısaca bir konuda… Şu anda sizin bir beyanınız geçti, “28 Şubat süreci içerisinde Refah Partisinden herhangi bir zayiat biz vermedik, 158 arkadaşımızla tamamen durabildik.” dediniz. Burada daha önce dinlediğimiz Refah Partisinin etkin isimlerinden bir Ankara Milletvekilimiz de “O dönemde 16 tane istifa da biz verdik. 57 tane de Doğru Yol Partisi vermişti.” dedi. Bu konuyu bir düzeltebilirsek zabıtlara düzgün geçmesi açısından.

ŞEVKET KAZAN – Hayır, çok açık, bizden bir tek istifa olmamıştır, bunu kitaba da yazdım.

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – O zaman Hasan Hüseyin Ceylan Bey yanlış bir bilgi aktardı. Onun en azından zabıtlara bu şekilde geçmesini istiyorum.

Bir de 28 Şubat kararlarından dört gün önce Çevik Bir’in Amerika’ya gittiği ve bu süreç içerisinde…

ŞEVKET KAZAN – Yalnız şu olabilir: Refah Partisi kapatıldı, arkasından Fazilet Partisine geçilirken bazı arkadaşlar oraya katılmamış olabilir. O farka belki temas etmek istemiştir.

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Muhtemelen belki onu aktarmış olabilir.

İkincisi de 24 Şubatta Çevik Bir’in Amerika’ya gitmesiyle birlikte bu hadiselerin gündeme geldiğini ve bir ay öncesinde yapılan bir toplantıyla da 28 Şubat Bildirisi’nin amaçlarının az veya çok ortaya konulduğunu ve medya tarafından da bunun pompalandığını ifade ettiniz. Ancak o tarihler içerisinde Sayın Cumhurbaşkanının 4 Şubatta Sayın Başbakan, Değerli Hocamız Necmettin Erbakan Bey’e bir mektubu var. Bu mektubun içeriği de -bizim Cumhurbaşkanlığından gelen yazılarda gördüğümüz kadarıyla- aşağı yukarı bu on sekiz maddeyi, muhtevasını ilgilendiren belirli konular ve düzenlemelere ilişkin bir tavsiye. Bundan sizin haberiniz -o süreç içerisinde Hocama en yakın olan isimlerden birisiydiniz- var mıydı? Bu mektup çerçevesinde herhangi bir önlem almayı o süreç içerisinde siyasi iktidar olarak düşündünüz mü?

DEMİREL'E 28 ŞUBAT SORULARI

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Ben de suallerimi sorayım, ondan sonra, Sayın Cumhurbaşkanımız cevaplasın.

Sayın Cumhurbaşkanım, ben de 28 Şubat ve 27 Nisan e-muhtırası alt komisyonu üyesi olarak öncelikle hem söylemlerinizden çıkarttığımız bir kısım sonuçlar var, bunu paylaşmak hem de bir tespiti özellikle size tekrar bir hatırlatmak, akabinde de şahsım tarafından Komisyon olarak tevdi edilmesi istenilen sualleri de sizinle paylaşmak istiyorum.

Öncelikle, söylemlerinizin tamamında ülkede istikrar ve gücün çok önemli olduğunu ve istikrarlı bir yönetimin ve güçlü bir hükûmetin çoğu şeyi engelleyebileceği noktasında bir algıya sahip olduk. Şu ana kadar bu darbelere müdahale edemeyişiniz veyahut da bir kısım arzuladığınız hadiseleri gerçekleştirememenizin sebebinin de özellikle 65’ten sonraki süreç içerisinde çok güçlü bir iktidar yapısına sahip olmayışınızı özellikle ifade ettiniz.

Sayın Cumhurbaşkanım, 97 yılındaki Refah-Yol Hükûmeti iş başındayken Sayın Erbakan istifasını size sunuyor ve sonrasında hükûmet kurma görevini de demokratik teamüllere göre de Sayın Tansu Çiller’e vermeniz gerektiği o günün şartlarında hep gündeme getiriliyor ve özellikle de Sayın Erbakan ve Sayın Tansu Çiller o dönemde zatıalinize Doğru Yol Partisinin, Refah Partisinin ve dışarıdan Büyük Birlik Partisi desteği ile birlikte de  Türkiye Büyük Millet Meclisinde güvenoyu alabilecek bir isim listesini yazılı olarak da size sundukların ifade ediyorlar. Oysa siz şimdi burada “Ben bu hükûmetin güvenoyu alabileceği noktasında bir inancım olmaması sebebiyle hükûmet kurma görevini Tansu Çiller’e vermedim. Tansiyonu düşürebileceğine dair, ülkedeki var olan gerginliği düşürebileceğine dair bir kanaate de sahip olmadığım için bunu başka bir kimseye verdim.” dediniz. Bize göre, demokrasiyi özümsemiş ve hayatı demokratik mücadeleyle geçmiş bir insan olarak teamüllere aykırı bu davranış sizi daha sonraki süreç içerisinde rahatsız etti mi? Öncelikle bir bunu öğrenmek istiyoruz. Bir de sizlere yazılı olarak güvenoyu alabilecek bir sayıyı ilettiklerini söylemelerine rağmen, sizin, Meclisten güvenoyu alamayacağına dair görüş ve düşünceniz veyahut da kesinleşen bir bilginiz mi vardı da bunu yerine getirmediniz? Bu hususun açığa kavuşturulmasını zatıalinizden talep ediyorum.

NUH METE YÜKSEL'E HAKAN ŞÜKÜR SORULARI

Darbe Komisyonu toplantılarında dönemin DGM Başsavcısı Nuh Mete Yüksel de dinlenmişti. Şahin, Fethullah Gülen’e açılan dava ve dönemin milletvekili Hakan Şükür ile ilgili sorularıyla dikkat çekmişti.

Tutanaklara yansıyan bölüm şöyle:

11 EKİM 2012 - İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Tabii ki toplumdaki algınız hep başsavcılık gibi değerlendiriliyor, ben de sözlerime direkt başlarken “Sayın Başsavcım” diye başlayacaktım. Oysaki Devlet Güvenlik Mahkemesinde uzun süre savcılık yaptınız ve o süreç içerisinde de toplumun çok önem verdiği ve medyanın, basının, Türk Milletinin yakından takip ettiği pek çok davanın soruşturmasını da gerçekleştirdiniz. Tabii, akıllarda kalan bir kısım dosyalar bu süreçte, hafızalarda en fazla kalanlardan birisi de yine, bir eski parlamenter olan Merve Kavakçı hadisesiydi. Yine, Hablemitoğlu hadisesi, Fethullah Gülen ve cemaati hakkında açmış olduğunuz dava idi.

Yine, Fethullah Gülen dosyasıyla alakalı dinlemeye davet ettiğiniz tanıklar arasında, bugünkü milletvekillerimizden Hakan Şükür de vardı. O gün, kamuoyunda, herkesin bildiği hem Avrupa da hem Türkiye’de son derece tanınmış bir isim, kendisi özellikle bu suali size tevcih etmemi istediği için söylüyorum, milletin gözünün önünde, bir nikah merasiminde, Fethullah Gülen Hocaefendi’nin, kendisinin nikah şahidi olması ve sonrasındaki gelişmelerden dolayı, onun bilgi ve görgüsüne başvurmak üzere kendisini davet ettiğiniz, ancak bu davet esnasında, kendisine çok kötü muamelelerde bulunulduğunu, özellikle, kolluk kuvvetlerince sanki hiç tanınmayan, bilinmeyen, kaçacak, göçecek bir insanmış gibi, normalinde ifadeye çağırılan bir kişi hakkında yapılmaması gereken bir kısım eylemlerin kendisi üzerinde gerçekleştiğini ifade ediyor. Bu olayla alakalı, sizin, bilgi, görgünüz nedir, bu konuyla alakalı söyleyeceğiniz şeyler var mıdır?

'HOCAEFENDİ' DEMİŞ

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Hakan Şükürle alakalı hadiseyi anlatır mısınız?

NUH METE YÜKSEL – Hakan Şükür, ben Hakan Şükür’e mi kötü davranmışım, öyle mi söyledi?

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Hakan Şükür, ifadeye çağırıldığında pek fena muameleyle karşılaştığını, kendisinin, sanki bir olayın asli failiymiş gibi şüpheli edasıyla, kendisine, çok büyük oranda manevi cebir kullanılmak suretiyle kendisinin ifadeye getirildiğini ve sizin huzurunuza çıkartıldığını ve huzura çıkartılmadan önce de yaklaşık üç, dört saat süreyle sizin kapınızın önünde bekletildiği noktasındaki bir iddiası var. Bununla alakalı düşünce ve görüşlerinizi…

Demokrasiye inanmış bir birey olarak, bir hukukçu olarak bu ülkede demokratik yollarla iş başına gelenlerin mutlak surette demokratik yöntemlerle yine uzaklaştırılmasının gerektiğine inanan birisiyim ve bu süreç içerisinde özellikle 28 Şubat sürecinin içerisinde, siz:  “Çok fazla bir şey olmamış.” diyebilirsiniz ancak açmış olduğunuz davalarla, özellikle düzenlemiş olduğunuz iddianamelerle yıllarca konuşuldunuz; hem millî görüş davası hem Fethullah Gülen Hocaefendi’ye karşı açmış olduğunuz davalarla. Ancak görüldü ki geçmiş dönemde Ceza Muhakemeleri Usul Kanunu’nda iddianamenin kabulü noktasında bir düzenleme de yoktu. Daha sonraki aşamada iddianameleri yeterli görmediği takdirde bir kısım usulü eksiklikler gömesi hâlinde mahal mahkemeleri iddianamenin geri iadesi noktasında da karar verebiliyor. Ancak, sizin o dönemde açmış olduğunuz bu iddianameleri geri çevirme şansları yoktu. Uzunca süre bu yargılamalar yapıldı, sonuçta her  ikisinden de beraat kararı verildi.

Yine, 24 Ocak kararlarının uygulanması konusunda hükûmete yapılan baskılara rağmen, 80 darbesinden önce yürürlüğe konulamamış ve 24 Ocak kararlarının büyük bir çoğunluğu 80 öncesinde uygulanamamıştı. Akabinde, darbe sonrasında, bu 24 Ocak kararları çok rahatlıkla uygulanabilme imkânı buldu. Aynı şekilde, 28 Şubat kararlarına karşı da hükûmetin başı olan Sayın Erbakan tarafından 28 Şubat kararları Bakanlar Kurulunda imzaya açılmayarak iki tane genelgeyle genelde uygulanmaya çalışıldı ve Bakanlar Kuruluna bu hususun hiçbir şekilde getirilmediği kamuoyunca da malum, bizlerce de sabit ancak daha sonraki aşamada Sayın Erbakan’ın görevi bırakması ve sonrasında hükûmet kurma yetkisinin koalisyon ortağa Tansu Çiller’e verilmemesi ve bir başka kişiye hükûmet kurma yetkisinin verilmesi sonrasında 28 Şubat kararlarının tam anlamıyla ülke genelinde uygulandığını görüyoruz. Acaba, burada da böyle bir 24 Ocak kararları gibi bir öngörü mü vardı, buna dair bir düşünceniz mi vardı? Bu hususu sizden öğrenmek istiyoruz. (DUVAR)