YAZARLAR

Örümcek Adam benim!

“Örümcek-Adam: Örümcek Evrenine Geçiş”, türün sevenleri, hele de ilk filmin hayranları için biçilmiş kaftan. Fakat çok gürültülü ve hızlı olduğunu, bunun da dikkatli izleyici için takip sorununu beraberinde getirdiğini de hatırlatalım.

Hayatımın hiçbir döneminde 'süper kahraman' delisi olmadım ama takip etmekten de geri kalmadım. Hele de dijital teknolojinin gelişmesi ve sinemada daha etkin bir biçimde kullanılmaya başlanmasıyla birlikte süper kahraman hikâyelerinden kaçmak da neredeyse imkansız son yirmi yıldır. Bir de sinemayla ilgileniyorsanız!

Bütün bu evren içerisinde en sempatik bulduğum her zaman Spider Man yani Örümcek Adam olmuştur. Öksüz-yetimliği bir yana, bir türlü çıkamadığı ergenliği, halktan sıradan bir çocuk oluşuyla da daha samimi gelmiştir hep bana. 2000’lerin hemen başında Sam Raimi’nin uyarladığı seriden itibaren durmadan Örümcek Adam filmleri çekiliyor. Her birinin kendine özgü özel tatları var kuşkusuz ama kanımca en farklı olanı 2018 tarihli "Örümcek Adam: Örümcek Evreninde" adlı animasyondu.

Marvel’ın 2014'de yayınlanan macerası okurları Örümcek Evreni'yle (Spider-Verse) tanıştırmıştı. Bu hikâyede paralel evrenlerden gelen birçok Örümcek Adam etkileşim halindeydi. Daha önce, yani 2011’deki başka bir macerada görülen yarı Afrika yarı Latin kökenli Miles Morales de bunlardan birisiydi. İşte film bu karakterin hikâyesini, aile, okul ve asıl olarak ergenlikle mücadele alt metinleriyle anlatıyordu bizlere.

Yönetmenliğini üç ayrı ismin; Bob Persichetti, Peter Ramsey ve Rodney Rothman’ın üstlendiği bu etkileyici animasyonun bu kategoride Oscar’a uzanmasını sağlayan şey ise estetik tercihi olmuştu. Yönetmenler filmi, resimli roman estetiğiyle hayata geçirmişti. Kimi yerlerde gerçekten bir çizgi romana bakıyormuş hissi uyandırıyordu seyircide film. Kimi zaman gözümüzle sayfayı takip eder gibi izlemeye zorlanıyor, hatta yer yer sayfayı çevirdiğimizi hissediyorduk. Ek olarak paralel evrenlerden gelen örümcek adamlar yine oranın estetiğiyle giriyordu hikâyeye. Örneğin lego dünyasından gelen oranın, animeden fırlayan ise kendi evrenini estetiğiyle var oluyordu.

Örümcek Adam: Örümcek Evreninde

Filmin küresel başarısı yaratıcısı Phil Lord’u bir kez daha harekete geçirdi ve bu kez başka bir yönetmen üçlüsü Joaquim Dos Santos, Kemp Powers ve Justin K. Thompson’ın imza attığı “Örümcek-Adam: Örümcek Evrenine Geçiş” (Spider-Man: Across the Spider-Verse) çıktı karşımıza. İlk elden diyeceğimizi diyelim. Bu film de en az ilki kadar eğlenceli ama bir o kadar da (hatta daha fazla) uzun.

“Örümcek-Adam: Örümcek Evrenine Geçiş” estetik olarak risk almıyor. İlk filmin ezberini devam ettiriyor ve daha da uç noktalara taşıyor. Ve ‘çizgi roman film’ diye bir isim uydurabileceğimiz bu melez türü ustalaştırıyor adeta. İlk filmde Örümcek Adam’ın dünyasına uygun bir şekilde ergenlik hikâyesi anlatıyordu yapım. Tabii bunu yaparken de çağın ruhuna uygun olarak çok kültürlü, dilli ve renkli bir yapı inşa ediyordu.

Yarım kalan ve yeni bir filmi müjdeleyen ikinci film daha çok ergenlikten olgunluğa geçiş hikâyesi gibi. Bir yandan da ‘dağılan aileyi birleştirme’ süreci. Bu kez Miles’in abayı yaktığı ama başka evrenlere gitmek zorunda kalan Gwen ile açılıyor perde. Jenerikten önceki bu bölümde Gwen, özel bir ‘Örümcek Adam’ timi olduğunu öğreniyor ve onun bir parçası olmak için harekete geçiyor. Evrenler arası gezip ‘denge’yi korumaya çalışan bu yapının parçası olan Gwen, bir görev için Miles’in dünyasına gönderilince onu görmeden duramıyor. Bu da kötü adam The Spot’un eline koz veriyor, taşlar yerinden oynuyor. O sırada anne ve babasıyla gerilimler yaşayan Miles, Gwen’in ardı sıra diğer evrene geçince akış bozuluyor.

Örümcek-Adam: Örümcek Evrenine Geçiş

Tam da bu noktada filmin ayrıksı tarafına dikkat çekmek gerek. Miles’in gittiği evren Miguel O'Hara ve Peter Parker tarafından bir tür ‘Örümcek Adamlar diyarı’ olarak tasarlanmıştır. Kendilerine dengeyi koruma görevi biçen bu oluşum, her türden Örümcek Adam’ı bünyesinde barındırır. Onları çeşitli evrenlere gönderir. Bu fikir oldukça yaratıcı. Artık Örümcek Adam olmanın bir anlamının kalmadığı, herkesin kendine örümcek adam olduğu bir düzen, karakterleri de sıradanlaştırıyor, aynılaştırıyor haliyle. Bu noktada Örümce Adam evreni, insan evreniyle eşitleniyor. İşte Miles asabi bir ergen olarak ilk başta parçası olmak istediği bu evrene de bayrak açıyor. Bu da ergenlik gerilimleriyle krize giren ailenin yeniden keşfi ve inşasıyla sonuçlanıyor.

Kendi adıma, 140 dakikalık süresinin uzun olduğunu söylemeden geçmeyeyim. Türün sevenleri, hele de ilk filmin hayranları için biçilmiş kaftan. Fakat çok gürültülü ve hızlı olduğunu, bunun da dikkatli izleyici için takip sorununu beraberinde getirdiğini de hatırlatalım. Her ne kadar ortada eğlenceli bir yapım olsa da, bitmeyen hikâyesi ağızda yarım bir tat bırakacaktır. Üstelik hikâyenin bittiği yerden sonra ‘daha ne olabilir ki’ sorusu da akla gelmiyor değil. Muhtemelen, yarım saatlik bir hikâyenin iki saate yayıldığı bir filmle bağlanacak hikâye… Bekleyelim görelim.