'Neo-solcuların' sol eleştirisi üzerine

Sosyalistler siyaseten güç kaybetmiş olabilirler. Kendi aralarında sorunları olabilir ancak eleştirilen durumların hiç birisine kayıtsız kalmamışlardır. Yapılan tespit bir entelektüel haksızlıktır.

Google Haberlere Abone ol

Mehmet Türkay*

Genel olarak kendilerini solda addeden ama sosyalistlerden kendini ayrı tutmaya çalışan, hatta küçümseyen “entelektüel” bir çevre var. Bu bilinen bir çevredir ve sürekli kendini çeşitlendirerek üretir. Aslında bu kesimin çoğu “entelektüel” magazine oynamaktadır. Eleştirileri tarifsiz ve tarihsizdir. Tarifsizdir çünkü eleştirdikleri kesimi yeterince tanımadıkları ya da tanımamakta ısrar ettikleri için tarifsizdir. Tanımamak anlaşılır ama burada bir ısrar varsa başka bir niyete dairdir. O da en iyi ihtimalle kişisel hafıza ile ilgilidir. Kötü ihtimal kendi varoluşu için sahip olduğu birikimi başka bir alana tahvil ederek hayatını kazanmak ve kendini görünür kılmak. Kırılma da burada başlıyor. Hafızasına rağmen yaptıklarını ya da söylediklerini meşrulaştırmaya dönük aldığı tavır bilinçli ya da bilinçsiz hırçınlığı, küçük görmeyi ve giderek nobran bir tavrı beraberinde getiriyor. Ne denir? Entelektüalizmin bu biçimini “çocukluk hastalığı” olarak tanımlamak mümkün. Bu anlamda yazının bir entelektüalizm ya da entelektüel karşıtlığı ile ilgisi yoktur.

Bu tarif edilen aslında yeni bir tablo değil. Eskiden gelen ve AKP’nin iktidar sürecinde yetmez ama evet kabulüyle can suyuna ulaşan bir damar. Bu damarın naif olanları zaman içinde neyle karşı karşıya olunduğunu fark etti ve yanlış olduğunu kabul etti. Israrcı olanlar ise AKP’ye mesafe koyup sosyalistlere karşı tavır almaya devam ettiler, ediyorlar, sağcılaştılar. Birçok dergi sayfasında bu içerikte birçok yazı ve röportaj görmek mümkün. Bülent Küçük’ün son röportajında yaptığı tespit bu durumun kristalize olmuş hali oldu maalesef.

“Asıl mesele, kendisini solda gören kesimlerin bu katmanlar, yarılmalar ve hiyerarşiler konusunda kayıtsız kalmaları. Türkiye’de sol kendisini, emek veya işçi sınıfı evrenselliği üzerinden hayal edip kendisini öteki ezilen kimliklerle muhayyel düzeyde eşitlerken, eşitsizliğin çok katmanlı ve kesişimsel maddi ve simgesel formlarına kayıtsız kalıyor ya da onları bir nevi önemsizleştirerek inkâr ediyor, bu fiktif evrenselliğin tekleştirici otoriter sonuçlarını görmezden geliyor”.(Gazete Duvar, 9.7.2023)

Bu vurgu en azından Barış Akademisyen’lerini yok saymaktır. O akademisyenler aynı zaman da solcuydular. Diğer taraftan sosyalistler siyaseten güç kaybetmiş olabilirler. Kendi aralarında sorunları olabilir ancak yukarda vurgulanan durumların hiç birisine kayıtsız kalmamışlardır. Dolayısıyla yukarıda yapılan tespit bir entelektüel haksızlıktır. Üstelik yaşanılan şu dönemde kullanılan böyle bir entelektüel dil ancak iktidara hizmet eder. Eder, çünkü iktidarın hedefinde olanlar esas olarak sosyalistler olmuştur. Diğer taraftan sosyalistlerin kendi aralarında da alıntıda vurgulanan konularda nelerin nasıl yapılması gerektiği konusunda tartışma ve/veya görüş alış verişi vardır. Dolayısıyla genel olarak solun böyle bir tanımlamaya maruz bırakılmasının bir karşılığı yoktur. Yapılan “entelektüel nobranlıktır”. Sosyalistler bu topraklarda yapabildiklerinden değil yapamadıklarından sorumlu tutulabilir ki bu da konumuzu aşan tarihsel bir meseledir.

Girişte bahsedilen camia sağa dair tespitler yapar, değerlendirmelerde bulunur, konu sola geldiğinde sağdan bir eleştiri üzerinden bir dil ile tespitler yapmak, değerlendirmelerde bulunmak gibi bir tarza sahipler. “Neo-solcular” gibi bir tanımın karşılığı varsa bu kesime denk düşer. Eski “sol liberaller” den farklılıkları kendilerini hala solda görüyor olmalarıdır. Entelektüel, belirli bir tarihsellikte topluma dair bilgi oluşturur ve bu yolla müdahale etmesi süreç içinde kendiliğinden sınanır. Yaşanan gerçeklikle örtüştüğü oranda karşılık bulur.

Eskiden ÇBS denirdi. Açılımı, “çizgisi belirli olmayan sosyalistler” idi. Onlar soruları olan insanlardı ve o koşullarda karşılık bulamadılar. Çünkü bu halleriyle sorunlara taraf olup müdahalede bulunma olanakları yoktu. “Neo-solcular” diye tarif ettiğim bu kesim yazılı ve sosyal meydanının bütün olanaklarına rahatlıkla erişip kullanabildikleri için etkileri de aynı oranda artmaktadır. Özellikle sol bir hafızaya sahip olmayanları önemli ölçüde etkiledi ve ortaya genç yaşta “eski solcu”lar çıkmaya başladı. Yaşanan tarihsel dönem, sosyalistlerin malum nedenlerle güç kaybettiği, sosyalistliğin bir anlamda cazibesinin azaldığı düşünüldüğünde sözde “içeriden” eleştiriler bu durumu beslemeye devem edecektir. Biraz yüzlerini sosyalistlere dönseler neyin tartışılıp tartışılmadığı görünür hale gelir. Buradaki çabayı görmezden gelmek daha önce de vurgulandığı gibi entelektüel haksızlıktır. Bu haksızlık kendini besleyerek büyütmektedir.

* Marmara Üniversitesi İİBF İktisat Bölümü