Kursk işçilerinin çıkardığı ilk cevher ve çağımızın ilerisi
Rozhkov’un eserine baktığımızda tek gördüğümüz Ekim Devrimi’nin yarattığı ufkun genişliği değil. Aynı zamanda çağımızı sanatta ‘ileri’ olarak referans almanın ne kadar sığ bir bakış açısı olduğunu bir kez daha hatırlıyoruz. Kendi zamanımızı ‘muktedir’ olarak görmek, tıpkı bir küçük burjuvanın kendisini daima özel hissetme ihtiyacına benziyor. Eriyen sosyal adalet, çürüyen kültür, her gün artan yoksulluk, emperyalist kasaplığın arsız kıyımı…
Geçmiş zamanlardaki hayatları incelediğimizde ne de çok kullanıyoruz “zamanının çok ötesinde” ifadesini. Oysa üzerine biraz düşündüğümüzde bu sözlerin altında ‘bugün’ merkezli bir bakışın saklı olduğunu görebiliriz. Yüz yıl öncesinde yaşamış ve bir şeyler yapmış/üretmiş birisi için kalkıp ‘zamanına göre ileri’ dediğimizde fark etmeden içinde yaşadığımız çağı ‘ileri’ ve ‘nihai’ kabul etmiş oluyoruz. Elbette karşılaştırmalı olarak gittiğimizde ‘zamanının çok ötesinde’ demek, geçmişte kabına sığmayan nice insanı tanımlamak için harika bir ifade. Peki ya geçmiş zamanların ta kendisi bize göre çeşitli açılardan daha ‘ötelerdeyse’? Ya biz, 21. Yüzyılın insanları kültürel, ideolojik ya da toplumsal ufukta yüz yıl öncesiyle kıyasla daha gerideysek? O zaman da hakkımız olur muydu geçmişe dönüp kimin zamanına göre ötede, kimin geride olduğunu belirlemeye?
Bugün öyle bir yolculuğa çıkacağız ki, yolun sonunda kendimizi zaman ile kurduğumuz ilişkinin sınıfsallığını sorgularken bulacağız. Hikayemiz Yuri Rozhkov’un (1898-1940) destansı Kursk İşçilerine eseri hakkında. Jeolog, bilim insanı, komünist militan, asker, öğretmen ve kendi kendini eğitmiş bir sanatçı gibi pek çok sıfatı kısacık bir ömre sığdıran Rozhkov, 100 yıl önce, bizim çağımızın çok ötesinde bir işe imza atar. Mayakovski’nin İlk Cevheri Çıkartan Kursk İşçilerine, Emeğe Geçici Bir Abide şiirini fotomontaj ile adeta ‘sinematik’ bir şekilde kurgulayan Rozhkov, bize durduğu yerde hareket eden 16 sayfalık bir şaheser sunar.
KARŞI DEVRİMCİ İNFAZDAN KAÇIŞ
Bu eserini ayrıntılı bir şekilde inceleyeceğiz. Ancak öncesinde adet olduğu üzere kısaca hayat hikayesinden söze başlayalım, zira hayatı da en az eseri kadar dikkat çekeri.
Tekstil işi yapan hali vakti son derece yerinde bir Moskovalı ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Yuri’nin babası, fabrika müdürüdür. Yuri ise genç yaşlarından itibaren Bolşeviklerin içerisinde yer alır. Ekim Devrimi’nin ardından Moskova’ya sıçrayan olaylarda askeri eğitim alır ve öğrenci olarak katıldığı Kızıl Muhafızların içerisinde sokak çatışmalarına katılır. Türlü sağ unsurların devrimi boğmak için bir araya geldiği karşı devrimcilerin Beyaz Ordusu’na karşı savaşmak üzere 1918’de gönüllü olarak Kızıl Ordu’ya katılır ve Güney Cephesi’ne gönderilir. Fakat buradaki çatışmalar esnasında Beyazların eline düşer. Bir dizi işkenceden geçtikten sonra hemen infaz kararı verilir.
Hikayenin asıl buradan sonrası bir film sahnesini andırıyor: İnfazı gerçekleştirmek üzere bir karşı devrimci asker gönüllü olur. Bu kişi Rozhkov’un çocukluk arkadaşıdır. Tutsağını alıp uzak bir yere götürür. Bir el hava ateş eder, ardından eski arkadaşına ‘karanlık olana kadar saklanmasını ardından kaçıp canını kurtarmasını’ tembih eder. Sonra tüfeğine omzuna atıp uzaklaşır, bir daha da birbirlerini görmezler.
Fakat dönüşünde doktorlar Rozhkov’a tüberküloza yakalandığını söylenir. ‘Yavaş ancak kesin infaz’ haberinin ardından Kızıl Ordu’dan terhis edilir. Evine döndüğünde ise kendisini ölüme yaklaştıran bu hastalık nedeniyle savaşmanın farklı yollarını keşfe koyulur. Lenin’in emriyle ‘proleter devrimci hareketin propagandisti’ olarak ajit-prop trenlerinde edebiyat öğretmeni olarak görev alır (Tüm Sovyet topraklarını gezerek devrimi anlatan, içerisinde sinemadan kütüphaneye, radyodan matbaaya pek çok vagonun bulunduğu ajit-prop trenlerden daha önce bahsetmiştik(1), dileyenler faydalanabilir).
Ajit-trenlerdeki görevini tamamladıktan sonra Bolşeviklerin önemli kadrolarından biri haline gelir. Aynı zamanda yarıda bıraktığı eğitimini tamamlamak üzere Moskova’da fizik ve matematik alanında üniversite eğitimi alır.
MATBU HAREKET VE MAYAKOVSKİ
Takibindeki yıllarda ise ünlü fütürist şair/sanatçı Vladimir Mayakovski ile karşılaşır. Sovyet avangardının öncü isimlerinden Mayakovski’nin Krusk İşçilerine şiirini de böylece eserinin merkezine oturtur. Fakat onu bu yola sokan şüphesiz sinemada montajın ‘mucidi’ Sovyet yönetmen Sergey Ayzenştayn ile aynıdır. Ayzenştayn, Montage 1938 adlı denemesinde, Mayakovski'nin ‘dizelerle çalışmadığını... kesmelerle, karşıtlıklarla çalıştığını... dizelerini tipik bir film sekansı kurabilen deneyimli bir film editörü gibi kestiğini’ yazar(2). Rozhkov ise eserinde sadece Mayakovski şiirlerinin bu gücünü yüceltmekle kalmaz; aynı zamanda fotomontaj ile dinamik bir kurgunun sınırlarını zorlar (Fotomontajın nasıl Ekin Devrimi’yle birlikte ivme kazanan bir alan olduğunu daha önce Gustav Klucis(3) ve John Heartfield’i(4) konuştuğumuz yazılarda detaylı bir şekilde incelemiştik).
Sovyet sanatçının bu eserini 1924 yılında ortaya çıkarttığını her zaman aklımızın bir köşesinde tutalım. Ve bahsettiğimiz akıl dondurucu uyumu anlamak üzere karşımıza şiirin bazı dizelerini ve bu dizelere karşılık gelen tasarımları ele alalım.
İlk tasarımda sol üst köşesinde kızıl bayrağı yükselterek ilerleyen coşkulu bir ordu görüyoruz. Soldan gelen bu ordunun elindeki bayrakta ‘sosyalizm’ ifadeleri yer alıyor ki bu da tam olarak şiirin ‘Coşkulu bir sözcüktü: Sosyalizm’ dizesindeki ‘sosyalizm’ ile aynı konumda yer alıyor. Takibindeki dizelerin “Bir bayrakla, bir şarkıyla solda durduk ve bizzat şerefin kendisi başımıza indi” olduğunu düşünecek olursak yine ‘bayrağa’ vurgu yapılıyor oluşu dikkat çekici. Ancak bir de tasarımdaki askerlerin de soldan geliyor oluşu söz konusu. Üstelik kompozisyondaki diğer askerlerin de hareket yönü soldan sağa doğru. Şiir “Topların namlu ağızlarından, kurşun yağmurlarından çıkıp geldik” ifadeleri ile devam ederken bu sefer top namlularından çıkan askerleri görüyoruz.
Bir diğer tasarımı incelemek gerekirse gözümüze dar bir çember içerisinde bir elinde kızıl bayrak, öbür elinde parlayan orak-çekiç tutan birini görüyoruz. Ensesinde çirkin ve şişman bir kurbağa beklerken çevresinde bedenine doğrultulmuş pek çok süngü yer alıyor. Şiirin “Ablukanın esareti anjina gibi göğsümüzü sıkıyordu” dizelerini düşündüğümüzde burada İç Savaş dönemine net bir atıf olduğunu görüyoruz. ‘Batı’ ülkelerinin Sovyetler Birliği’ni ağır ambargo uygulaması çiçeği burnunda devrimi büyük bir zorluk ile karşı karşıya bırakır. Ambargolar altında bir de İç Savaş’taki Batı destekli karşı devrimcilerle mücadele eden Sovyetler, kıtlık ile boğuşur. Dizelerde geçen kalp rahatsızlığı anjina olunca, göğse doğrultulmuş süngüler yeniden anlam kazanıyor.
Savaş aynı zamanda ülkenin zaten fazla gelişkin olmayan sanayisine de ağır darbe vurur. Bu nedenle 1920’lerden başlayarak Sovyetler Birliği büyük bir sanayileşme hamlesine girer. Şiirin (ve dolayısıyla Rozhkov anlatımının) devamı da bu yılların ‘inşa savaşı’ gözüyle ele alınmalıdır. Mayakovski’nin “Yıkıntıların yüz derecelik sıcaklığı içerisinde Harap olmuş makineler” dizelerine eşlik eden enkaz ve canavarı andıran çarklar üzerine fazla açıklama gerektirmiyor. Bu yıkımın ardından şiirde geçen ‘uluyan Ural ormanları’ tasarımın en altında kendine yer buluyor.
SONSUZ YOLCULUK İMKANI
Mayakovski’nin söz konusu şiiri zannediyorum henüz Türkçeye çevrilmiş değil (ya da en azından ben ulaşamadım). Bu nedenle belli başlı kısımlarını şiirsellikten uzak bir şekilde İngilizcesinden çevirmek durumunda kaldım (Hoş, iki kelimenin anlamını yazmaya çeviri denmez). Buna rağmen, bugün anlamını bilmediğimiz tasarımlara bakmak bile insanın tüylerini diken diken ediyor. Çünkü hiç bilmediğiniz dilde bir film izlemeye benziyor. Az çok Mayakovski’nin şiirinde ne anlatmak istediğini çıkarabiliyorsunuz ancak elbette onu özel yapan noktaları da kaçırmak kaydıyla…
Ancak ileride Mayakovski’nin İlk Cevheri Çıkartan Kursk İşçilerine, Emeğe Geçici Bir Abide şiiri baştan sona Türkçeye çevrilirse eğer, Rozhkov’un eseri de bizim için apayrı bir anlam kazanacaktır. Çünkü hep birlikte bambaşka imgeleri yakalayacağımız sonsuz bir yolculuğa çıkma fırsatı bulacağız. O gün Rozhkov’un anlatısını detaylı bir şekilde okumak gerekecek.
Belki burada şöyle düşünenler olacaktır: “Kardeşim alt tarafı adam iki resim kesip biçmiş, amma da abarttınız.” Aslında bakarsanız, incelediğimiz eserin neden basit bir fotomontajdan çok, sinema ile yarışır bir başyapıt olarak değerlendirilmesi gerektiğini anlamak çok kolay. Rozhkov’un baştan sona hareketlendirilmiş -daha doğrusu hareketli bir şekilde ‘kesip-biçilmiş’- eserinin videosunu izlediğinizde siz de karşınızda duran şeyin ‘basit bir fotomontaj’ olmadığını göreceksiniz. Görecekleriniz tek bir zerresine dokunulmadan 100 yıldır hareketini koruyan bir yapıta cılız bir ‘video’ dokunuşundan ibaret:
MADENLERE DOĞRU
Gelelim hikayemizin kahramanına… Rozhkov, 1920’lerin sonuna doğru Moskova’da madencilik üzerine akademik çalışmalar yapmak üzere yeniden üniversite hayatına adım atar. Böylece incelediğimiz şiirdeki cevher çıkaran Kursk işçileri vurgusu, Rozhkov’un hayatında da pratik olarak bir yere tekabül eder: 1931 yılında keşif jeoloğu olarak mezun olur ve Kazakistan’a gönderilir.
Hayatının geri kalanını bilimsel çalışmalarla geçirir. Ancak tüberküloz peşini bırakmaz. Yavaşça Rozhkov’un bedenini ele geçirir. Rahatsızlığı nedeniyle Moskova’da sanatoryuma gönderilse de bu yetenekli Bolşevik, 42 gibi genç bir yaşta, 1940 yılında hayatını kaybeder.
ZAMANIN MUKTEDİRLERİ
Her devrimin en iyi anlatıcısı, onu yaratan öznelerin ta kendileridir. Devrim, sanatta da edebiyatta da kendisini anlatan kahramanları kendisi yaratır. Bir militan, bir savaşçı, bir bilim insanı, bir sanatçı eğer kendini bir vücutta kısıtlı bir zaman içerisinde eritebiliyorsa, kendisi kadar zamanı da olağanüstü bir zamandır. En azından bizim için ‘olağanüstüdür’.
Buradaki devrimci ufkun sınırsızlığına dair de bir şeyin altını çizmek gerekiyor. Devrimci ufuktan nemalanmak için Rozhkov gibi işin öznesi olmaya da gerek yok. Bu öyle bir ışık ki beğenen beğenmeyen herkesi aydınlatıyor. Hem belki de bu yüzden tüm insanlığın üzerinde parlayacak yegane kurtuluş, proletaryanın önderliğinden geçiyor.
Fakat Rozhkov’un eserine baktığımızda tek gördüğümüz Ekim Devrimi’nin yarattığı ufkun genişliği değil. Aynı zamanda çağımızı sanatta ‘ileri’ olarak referans almanın ne kadar sığ bir bakış açısı olduğunu bir kez daha hatırlıyoruz. Kendi zamanımızı ‘muktedir’ olarak görmek, tıpkı bir küçük burjuvanın kendisini daima özel hissetme ihtiyacına benziyor. Eriyen sosyal adalet, çürüyen kültür, her gün artan yoksulluk, emperyalist kasaplığın arsız kıyımı… zamanı algılarken bunların hiçbirini hesaba katmazken koşul olarak sadece ‘teknolojiyi’ görüyoruz -onu da adi bir şekilde okuyarak.
Bu demek değil ki çağımıza lanet okuyup nihilizme saplanıp sabit kalmalıyız. Sadece zamanı bütünlüklü bir şekilde ele almayı öğrenmeliyiz. Neyse ki Rozhkov gibileri sayesinde yolumuzu bulmak kolaylaşıyor.
Kaynaklar ve daha detaylı bilgilerin yer aldığı adresler:
- https://vad-nes.livejournal.com/690552.html
- Revolution, Production, Representation: Iurii Rozhkov’s Photomontages to Maiakovskii’s Poem “To the Workers of Kursk” - Aleksandar Bošković
- http://mayakovskiy.lit-info.ru/mayakovskiy/stihi/stih-172.htm
1) https://www.gazeteduvar.com.tr/sanati-devrimin-orgutleyicisi-yapmak-sovyetlerin-ajitasyon-ve-propaganda-trenleri-makale-1628888
2) Dziga Vertov: Sinemada Konstrüktivizm, Vlada Petric (Öteki Yayınları)
3) https://www.gazeteduvar.com.tr/dunya-forum/2018/06/01/bolsevikler-futurizmi-neden-sevdi
4) https://www.gazeteduvar.com.tr/antifasist-mucadelede-bir-fotomontaj-neferi-john-heartfield-makale-1609885
Kavel Alpaslan Kimdir?
1995'te İzmir'de doğdu. İzmir Saint Joseph Fransız Lisesi'nden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi, Gazetecilik Bölümü'nde eğitim gördü. Gazeteciliğe 2014 yılında Agos’ta başladı. Gelecek/Umut Gazetesi’nde çalıştı. 1+1 Express Dergisi’nde yazıyor. 2016 yılından bu yana Gazete Duvar’da yazı ve haberleri yayınlanıyor. "Aynı Öfkenin Çocukları: Dünyadan Devrimci Portreleri" kitabı 2023 yılında Sel Yayıncılık tarafından yayınlanmıştır.
Direniş ekspertizleri 02 Ekim 2024
'İsrail yalnız silahların dilinde konuşur, silahların dilinden anlar' 30 Eylül 2024
Lübnan’ın güneyinde işbirlikçi bir kum torbası 28 Eylül 2024
İzmir’de Sovyet izleri: Kültürpark’ı Moskova’ya mı borçluyuz? 18 Eylül 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI