Bolşevikler fütürizmi neden sevdi?
Sovyetler'de sanatın hangi dalına bakarsak bakalım, genelde hikayeye 'fütürizm'den başlarken buluyoruz kendimizi. Fotomontajda da ilk durağımız fütürizm. Sahi, neden Bolşevikler fütürizmi bu kadar sevmiş?
“Sinema, tüm sanatların içinde bizim için en önemli olanıdır.”
Lenin'in sinema hakkında yaptığı bu değerlendirmesinin ardında şüphesiz sanatın bu alanındaki 'görsel güç' var. Sinemada istenildiği takdirde gerçeğin olduğu gibi aktarımı, 'acaba'ya müsaade edilmeyiş, Lenin'in ilgisini çekiyordu. Aynı görsel güç yorumunu fotoğraf için de yapabiliriz. Öyle ki Lenin iç savaş yıllarında ülkede yaşanan siyasi değişimi göstermek için askerlere fotoğraf makinası vermeyi planlar. Bu fikir, ülkede o dönem yaşanan ekonomik zorluklardan dolayı pratiğe dökülemez. Ancak bunun dile getirilmiş olması dahi yaptığımız çıkarımı destekliyor. Hatta biraz daha ileri gidip, Lenin'in görsele yüklediği anlamı günümüzün 1917'de var olmayan yeni, propagandaya müsait görsel sanat alanları için de yapabiliriz.
Peki fotoğraf ya da birden fazla fotoğraf, bu 'gerçek' gücünü kitleye seslenilen herhangi bir alana neden taşımasın? Ekim Devrimi'nin en büyük propagandif miraslarından 'fotomontaj kültürüne' bir yolculuk yapalım.
BOLŞEVİKLER FÜTÜRİZMİ NEDEN SEVDİ?
Lenin'in sinemaya ve görsel sanatlara olan ilgisini, onun kişisel bir zevkine indirgemek yanlış olur. Bu sözleri ve ilgiyi Bolşeviklerin ideolojik bir tavrı olarak görebiliriz. Sovyetler'de sanatın hangi dalına bakarsak bakalım, genelde hikayeye 'fütürizm'den başlarken buluyoruz kendimizi. Fotomontajda da ilk durağımız fütürizm. Sahi, neden Bolşevikler fütürizmi bu kadar sevmiş? Bu 'sevdayı' besleyen iki ana damardan biri şüphesiz Marksizmin Bolşeviklerden de önce kendi özünde bulundurduğu 'gelecek' ve 'toplumsal ilerleme' kavrayışı. Marksizm, toplumları ileriye götürme görevini ilk kez 'insana' veriyordu. İnsan artık ilerlemede bir özneydi.
Çantamıza eklediğimiz kavramları unutmadan ikinci ana damara gelelim. Sovyetler'e toplumsal mücadeleler tarihi açısından baktığımızda, beğenelim ya da beğenmeyelim, karşımıza kalın harflerle 'tek ülkede sosyalizm' çıkıyor. Ekim Devrimi'nden bir süre sonra 'dünya devrimi' umudunun ertelenmesiyle birlikte Sovyetler'de girişilen sosyalizmi inşaa modeli, ülkedeki sanayileşme ve kalkınma çabalarını katladı, Sovyetler kapitalist ülkelerle 'gelişme' yarışına girdi. Fütürizm de bu ruhu gönül rahatlığıyla omuzlayabilecek bir konumdaydı. Bu konuda 'tavuk mu yumurtadan çıktı yoksa yumurta mı tavuktan çıktı' yorumunu yapabilmek kolay değil. Ancak özetle komünizmin özü ve karşı karşıya kalınan, hesapta olmayan gelişmelerin fütürizmin somutlaşmasında etkili olduğunu söyleyebiliriz.
BU FOTOMONTAJ BAŞKA!
Fotomontaj kültürünün Sovyetler'de nasıl yer ettiğini daha iyi anlamak için bu alanın en önemli isimlerinden Gustav Klucis (1895-1938) ile başlayabiliriz. Letonyalı sanatçı 1917'de geldiği Moskova'da yine bu alanda önemli katkıları bulunan çağın en ilerici sanatçılarından El Lissitzky ve Aleksandr Rodçenko gibi isimlerle çalışma fırsatı bulur. Komünist Parti içinde de faaliyet yürütürken partinin sanat politikasının sıkı bir takipçisi olur.
Lenin tarafından kurulan VKhUTEMAS (Özgür Sanat Atölyeleri-Devlet Yüksek Sanat ve Teknik Atölyeleri) avangard, ilerici ve özgün sanatın teorisinden pratiğine üretimi yapılan adeta bir 'fabrika' konumundadır. Klucis de burada eğitim alır, hatta 1921 yılında evlendiği ve kendisi gibi fotomontajı kullanarak tasarımlar yapan öğrencisi Valentina Kulagina'yla burada tanışır.
Fotomontaj her ne kadar, Birinci Paylaşım Savaşı döneminde yayılmaya başlasa da sıçrama yaşamasında Klucis gibi isimler etkili olmuştur. Fakat bu fotomontaj ile Klucis gibi isimlerin fotomontajında farklı kavrayışlar söz konusudur. Fotomontaj kültürünün ilk teorisyeni olarak sayabileceğimiz Klucis için bu geliştirilmiş görsel dil, 'kitlelerin yeni kültürünün' temsilcisiydi ve 'gerçek Sovyet ruhu'nu somutlaştırıyordu. Yine bu teknik, Klucis'in deyimiyle Batıdaki “Reklamcılık fotomontajcılığı”nın biçimsel eğilimlerinden bağımsız olarak ortaya çıkmıştı.
LENİN VE ELEKTRİK
Gelelim işin eğlenceli kısmına, fotomontajın Sovyet tasarımlarında hangi örneklerle yer aldığına. Öncelikle sanayi ve gelişme temasıyla başlayalım. Ekim Devrimi ve ardından yaşanan kanlı iç savaştan sonra Sovyetler, hızlı bir sanayileşme sürecine girer. “Endüstri elektrifikasyon olmadan geliştirilemediği için, Komünizm, Sovyet iktidarı artı tüm ülkenin elektrifikasyonudur.” Lenin'in 1920'deki bu sözüyle özdeşleşen elektrik altyapısının geliştirilme seferberliğinde, dönemin fütürist sanatçıları da kolları sıvar.
Görsellerden de anlaşılacağı üzere yapılan tasarımlar adeta Lenin'in sözlerini yansıtır niteliktedir. Elektrik telleri, Lenin'in hitap eden fotoğrafları, fabrika görselleri... Bu fabrika görsellerinin çoğu belgesellerden temin ediliyordu. Belki görselliğe fazla alışkın olan biz 21. yüzyıl insanları için bu pek bir şey ifade etmese de tasarımlardaki belgesel görüntüleri dönemin henüz sinemayla dahi çok ağır adımlarla tanışan insanlarındaki 'gerçeklik' ve hatta 'inandırıcılık' algısını oldukça güçlendiriyordu.
Bu 'elektrik' tasarımlarında en dikkat çekici örneklerden biriyse Lenin'in portre fotoğrafı ve elektrik tellerinin üst üste getirilerek oluşturulan fotomontaj... Günümüz için sıradan gelse de bu tasarımın 1920'ler için oldukça sınırları zorlayan bir tarafı olduğunu kolayca söyleyebiliriz.
KİTLELER, YÜZLER VE 'ÖNDERLER'
Kırmızı ve siyah renklerdeki yazılar yer yer sanatçılar tarafından eklense de kimi tasarımlarda farklı yerlerden kesilip yapıştırıldığı rahatlıkla gözlemleniyor. Örneğin yine Klucis'in arka plandaki Petrograd Sovyeti'nde çekilen bir fotoğrafın üzerine yaptığı tasarımda bu detayları rahatlıkla görebiliyoruz. Bunun bir basılı eser kapağı tasarımı olduğunu da ekleyelim.
Kitle resimleri bu alanda karşımıza sıkça çıkıyor. Tasarımlarda kimi zaman bir kalabalığın resmi olduğu gibi ekleniyor, kimi zamansa teker teker o kitlenin içinden bazı yüzler birleştirilerek bir yürüyüş korteji havası katılıyor. Bu alandaki en güzel tasarımlardan biri yine Klucis'e ait. Marx ve Lenin köşelerde, altta kocaman bir kalabalık resmi ve en üstte sıradan bir işçinin, abartısız, 'gerçek' bir fotoğrafı. Marx ve Lenin'in yer aldığı bir afişte işçinin en üstte yer alması, üstelik bu işçinin 'idealize' edilmiş olmaması, sanatçının samimiyetini de gösteriyor.
Lenin'in ölümünün ardından yapılan bir tasarımda yüzü dahi gözükmeyen bir kitle fotoğrafının sanki sıra halinde Lenin Mozolesi'ne girdiği ve sonra da sanki çıktığı izlenimi veriliyor. Sanatçının diğer örneklerde olduğu gibi yüzler yerine mümkün oldukça kim olduğu belli olmayan bir kalabalığa yer vermesinin nedeni 'yas' havasını yansıtma çabasından...
TÜRKİYE'DEN BİR ÖRNEK...
Peki bu tarz sadece Sovyetler'e mi has? Elbette hayır. Klucis'in bahsettiği, Batı merkezli 'Reklamcılık arınmış fotomontaj kültürü, özünde taşıdığı motivasyonların evrenselliğinden dolayı benzeri örneklere dünyanın çeşitli yerlerinde rastlamamıza neden oluyor. Dünyadaki eş zamanlı ya da daha sonra ortaya çıkan yansımaları başka bir yazıya bırakalım, küçük bir örnekle Türkiye'deki temsiliyeti hatırlayalım.
Türkiye'de özellikle Türkiye İşçi Partisi'nin aktif yıllarında bu tekniğin yaygınlaştığı görülüyor. TİP içindeki Behice Boran-Sadun Aren grubunca yayınlanan Emek dergisinin kimi kapak tasarımlarını örnek olarak gösterebiliriz. Yine bu dönemin ardından uzun bir süre Türkiye solunda kupür kolajlarının sık sık karşımıza çıktığını da görüyoruz.
PROPAGANDA, KÜLTÜR VE NOSTALJİ
Sovyet sanatını safi bir 'propaganda' olarak görmek, bu alanda sık yapılan yanlışların başında gelir. Evet 'ajitasyon ve propaganda' vardır, Sovyetler bir 'proletarya diktatörlüğü' olarak tasarlanmaya çalışıldığı için olacaktır da ancak 'kuru' değildir. Bu propaganda birincil olarak 'proletarya kültürü' arka planıyla birleştiği için diğer 'propaganda' yöntemlerinden ayrılır. İkincisi, incelediğimiz 1920-1930'lu yıllardaki örneklerde propagandaya uygun bir sanatın yaratılmadığını, tersine sanatla üretilen bir propaganda olduğunu görüyoruz. Klucis, gibi bu alanda çığır açan sanatçıların varlığı bile bir ölçüde buna kanıt olarak sunulabilir.
Peki bizim gibi doğduğumuz andan bugüne görsellik içinde boğularak büyümüşler ne anlamalı bu bahsettiğimiz fotomontaj kültüründen? Öncelikle duvarlar hâlâ kostik koktuğuna göre bu kültürle özdeşleşen 'afişler' hâlâ güncelliğini, fotoğraflar da gerçekliğini koruyor. Yani geleneksel anlamdaki bu tasarımların hâlâ etkileyici olduğu kuşkusuz. Öte yandan bu kültür rahatlıkla görsel sanatların daha yeni alanlarına da kanalize edilebilir, ediliyordur da. Dünyanın çeşitli yerlerindeki sol hareketlerde cılız da olsa örnekleri veriliyor olmasına rağmen genel anlamda bu tarz rafa kaldırılmış ya da unutulmuş duruyor.
Elbette 'aah ah o eski günler...' diyerek bu tarzın nostaljisine yönelmenin bugün karşılığı olmayabilir... Ancak gerçek şu ki bugün geçmiş, özellikle de insanlık tarihinin umutlu olduğu yılların 'nostaljisi' basit bir pazarlama tekniği başarısı değil. Neden 1960'ların 70'lerin kültürü bugün hâlâ insanların içini ısıtıyor? Bugün 1990'lar 'nostaljisi', o yıllarda genç ya da çocuk olmuşlar tüketime hazır bir yaşa geldiği için yükselmekte. Şu bir gerçek ki bu jenerasyonla birlikte, bu nostalji de kaybolup gidecek. İnsanlık, gelecekte sosyal haklarını bir bir kaybetmeye başladığı, sermayenin dört nala kazanılmış hakların üzerine saldırdığı yıllara asla öykünmeyecek. Ancak 1960-70'lerle birlikte 1920'lerin ilerici ışığı da toplumsal mücadelelere gelecekte eşlik edecek.
Kaynaklar ve daha detaylı bilgilerin yer aldığı linkler:
1- http://we-make-money-not-art.com/passage_de_retz/
2- https://www.domusweb.it/en/architecture/2015/03/12/vkhutemas___a_russian_laboratory_of_modernity.html
3- http://www.e-skop.com/skopbulten/rus-avangardi-gustav-klutsisin-devrimci-sanati/3134
4- https://www.gemeentemuseum.nl/en/exhibitions/gustavs-klucis
5- Afişe Çıkmak – Yılmaz Aysan, İletişim Yayınları
6- https://www.widewalls.ch/october-revolution-centenary-tate-modern/
7- The Russian Avant Garde Book 1910-1934