YAZARLAR

Küresel bankacılık krizi: Sıradaki batık gelsin!

Mart ayında yaşanan tüm gelişmeler, salt bir bankacılık sektörü krizi olarak ele alınmamalı. Bu küresel sermaye piyasalarının yaşadığı sorunlarla merkez bankaları ve diğer karar alıcı kurumların aldığı kararların bir sonucu. Peki sadece bu bankalar mı sorunluydu? Tabii ki hayır... Sırada kim olabilir? Ben diyeyim bir Alman bankacılık devi, siz deyin birden fazlası!..

Mart ayında yaşanan küresel bankacılık sektöründeki şok batışlar, piyasalarda endişeyle izleniyor. Doğal olarak herkes, 2008 krizini hatırlıyor ve büyük bankalara bile güvende ciddi bir erozyon yaşanıyor. Panik havası boşuna değil, zira bir ay içerisinde ABD’de üç, Avrupa’da bir banka iflas etti. Sözünü ettiğimiz bankalar, öyle küçük ölçekli finans kurumları da değil. Hele ki Credit Suisse gibi, bankacılığın kalesi İsviçre’nin bir zamanlar yıldızı olan bir bankanın batması söz konusuysa, mesele salt konjonktürel piyasa dalgalanmalarının ötesine geçiyor ve küresel bankacılık sisteminin kurumsal olarak sorgulanmasını da getiriyor. Ki, bu sorgulama yapıldığında, durumun pek de parlak olmadığı görülüyor.

FİNANSAL SİSTEMİN ÇOK YÖNLÜ SIKINTILARI

Zira batan dört bankaya baktığımızda, dikkati çeken her bankanın batış nedenlerinin farklı sebeplere bağlı olması. Bu durum, küresel finans piyasalarındaki enstrümanların her birinin ayrı ayrı birikimli sorunlar yaşadığının da göstergesi olarak dikkate alınmalı! Tahvil piyasaları, kripto paralar, toksik varlıklar, küresel finans sisteminin yapısal sorunları...

Önce bir aylık sarsıcı gerilim filminin kısa bir özetini yapalım, sonra bu krizin geçici bir mesele mi yoksa sadece başlangıç mı olduğunu masaya yatırmaya çalışalım. Hemen belirtelim ki, bankaların bilançolarının ne kadar makyajlı olduğunu ve şu andaki stres dayanımlarını tam olarak kimse bilemiyor, zira denetim ve şeffaflık konusunda küresel bankacılık sektörünün durumu hiç de parlak değil.

Üst üste yaşanan bu şoklar küresel piyasalarda banka hisselerinde ciddi düşüşlere neden oldu. Zira herkes bir domino etkisinden korkuyordu. Sonuçta, şimdilik kaydıyla ABD’de gerçekleştirilen kurtarma operasyonuyla biraz nefes alındı. Tabii Avrupa cephesinde yaşanan Credit Suisse krizinin etkilerinin ne olacağı henüz tam belli değil.

2008’DEN BU YANA EN BÜYÜK İFLAS

Biz şimdilik, hikayeyi biraz başa alalım, bu hale nasıl gelindi bir ona bakalım... Adı üstünde, California, Silikon Vadisi merkezli SVB’nin, 21 milyar dolarlık tahvil pozisyonunu yaklaşık 1.8 milyar dolar zararla kapatması ve 2 milyar doların üzerinde sermaye artırımına gideceğini duyurması sonrası hisse fiyatı yüzde 60’ın üzerinde değer kaybetmişti. Bazı girişim sermayesi yatırımcılarının şirketlere paralarını bankadan çekmelerini tavsiye etmesi sonrası bankanın kayıplarının sürmesiyle işlemleri askıya alınmıştı. FDIC, 10 Mart’ta piyasalarda düşüşe neden olan SVB’ye kayyım atandığını açıklamıştı. SVB, böylelikle bu yıl iflasa uğrayan ilk FDIC sigortalı kurum oldu.

SVB’nin iflası, 2008 küresel finansal krizinden bu yana ABD’de kayıtlara geçen en büyük banka iflaslarından biri. 2008’deki kriz sırasında Washington Mutual’ın batışından sonra, ABD bankacılık tarihinde batan en büyük bankalardan biri olarak tarihe geçecek SVB. Bu yazı yazılırken gelen bir açıklama, Kuzey Carolina merkezli First Citizens Bank’ın, SVB’yi satın almaya hazırlandığıydı ki, bu piyasalar için moral veren bir gelişme olarak okunabilir.

START-UP’LARIN BANKASI NASIL BU HALE GELDİ?

Peki ne oldu da BigTech bankası, start-up’ların finans kurumu bu hale geldi?.. Mesele dönüp dolaşıp enflasyonist sarmala ve Fed’in ‘Büyüme mi, enflasyona karşı mücadele mi?’ sorusuna verdiği yanıta dayanıyor. Malum Fed, enflasyona karşı mücadeleyi önceledi ve faiz artırımına gitti. Bugün ABD’de politika faizi yüzde 5’ler civarında... Bunun tüm piyasalara yansıması olacağı aşikardı ve SVB geleceği okuyamamıştı. Yani hikayemiz, pandemi dönemine kadar geri gidiyor. Bazı bankaların tahvil piyasasına yönelik öngörüleri yanlış çıkınca, yaptıkları yatırımlar da ölümcül sonuçlar doğurabiliyor. SVB de, son yıllarda tahvil portföyünü hızla artıran bankalardan biriydi. Tahvile yatırımlarını kısa vadeli mevduatlarıyla fonluyorlardı. Bunun sonucunda ortaya çıkan aktif-pasif uyumsuzluğu, Fed’in faiz artırımı politikasıyla birlikte, fonlama maliyetini de artırdı. Faizlerin yükselmesi, tahvil piyasalarında fiyatların düşmesi anlamına geliyor ve bu hesapla da SVB ciddi bir zarar yazdı. Banka uzun vadeli tahvillere yüklenmiş, faizlerin düşük kalma ihtimali üzerine büyük bir kumar oynamıştı. Ve battı! Daha doğrusu batmadı da, kurtarıldı! Zira SVB de ‘batamayacak kadar büyükler’ kategorisinde yer alıyordu.

BEŞ GÜNDE ÜÇ BANKA BATAR MI? BATTI!

ABD’nin 16’ncı büyük bankası SVB’nin ardından New York merkezli Signature Bank’a da kayyım atandı. Signature Bank’ın, 31 Aralık 2022 itibarıyla yaklaşık 110.4 milyar dolarlık varlığı ve yaklaşık 88.6 milyar dolarlık mevduatı bulunuyordu. Bankanın FDIC sigortalı olması en azından piyasayı biraz rahatlattı. DFS’nin tüketicileri korumak, regüle ettiği kuruluşların sağlıklı işleyişiyle küresel finansal sistemin istikrarını korumak için piyasa trendlerini izleyerek diğer kurumlarla yakın işbirliği içinde olduğu açıklandı.

ABD’de iki finans kurumunun yaşadığı sorunlar ve SVB ve Signature Bank’ın batışının ardından, Wall Street’te ve kripto varlık piyasalarında endişe zirve yaptı. İlk olarak kripto piyasalara odaklı faaliyet gösteren Silvergate Capital operasyonlarını sonlandırmayı ve bankasını tasfiye etmeyi planladığını açıklamıştı. Şirket bünyesindeki tüm mevduatları tam olarak geri ödemeyi planladığını da bildirmişti. ABD’nin en büyük kripto odaklı bankası haline gelen Silvergate Capital’in elinde 14 milyar dolara ulaşan bir mevduat bulunuyordu. Ancak Fed’in agresif faiz artışlarının yanı sıra FTX’in Kasım 2022’de yaşadığı çöküş bankada önemli bir hasara neden oldu. 

REAKTİF ÖNLEMLERLE KURTARMA OPERASYONU

Peki, bu art arda gelen banka iflasları karşısında domino etkisini önlemek için Fed ne yaptı? Şu sıralar Fed, diğer bankaları ayakta tutabilmek için kesenin ağzını açıyor. ABD’de yetkili kurumlar, yaklaşık 2 trilyon dolarlık bir kurtarma paketi ayırmış gibi görünüyor. Uzun vadeli hazine tahvillerine ve mortgage destekli tahvillere karşı bankaların korunmasına yönelik bir plan hazırlanmıştı zaten. Fed bir kurtarma paketi yerine, tahvillerin itibari değeri miktarında krediler sunacak. Uzun vadeli tahviller için bu rakam piyasa değerinin yüzde 50’sinin üzerinde olabilecek. Bu sayede, SVB’ye benzer tahvil portföyüne sahip bankaların mudilere ödeme yapmak için nakde erişimi kolaylaşacak. Bu önemli, zira tahvil piyasalarında yaşanan sıkıntı, bankalar açısından ciddi bir tehdide dönüşmüş durumda. 2022 sonu itibarıyla, bankaların hesaplarında 620 milyar dolarlık fiktif tahvil kaynaklı kayıp var.

Bu kurtarma planının devreye girmesi şarttı. Zira SVB ölçeğinde bankalar için mevduat garantisi kaçınılmaz. Benzeri bir bankanın mudilere ödeme yapamaması, sadece ABD bankaları için değil, küresel bankacılık sistemi için tam anlamıyla bir kâbus zira... Böyle bir durumda, panik bir haftada sektörün büyük bir krize girmesi, iflaslar zincirinin yaşanması, hatta sistemi tümüyle çökertme riski anlamına gelebilir.  
Zaten etekleri tutuşan yetkililer de, bu operasyonun hemen ardından güven tazeleme gereği duydular. ABD Hazine Bakanı Janet Yellen, Fed Başkanı Jerome Powell ve FDIC Başkanı Martin Gruenberg, SVB ve Signature Bank’a ilişkin ortak açıklama yaptı. Ortak açıklama özetle şöyleydi: “Bu adım, ABD bankacılık sisteminin, güçlü ve sürdürülebilir ekonomik büyümeyi teşvik edecek şekilde mevduatları koruma ve hane halklarıyla işletmelerin krediye erişimini sağlama yönündeki hayati rollerini yerine getirmeye devam etmesini sağlayacak”.
Bu açıklamaları daha somut açıklamalar izledi. FDIC’nin sigortasız mudileri desteklemek için uğradığı zararların kanun gereği bankalara özel bir değerlendirme yapılarak tazmin edileceği belirtildi. Fed’den yapılan bir diğer açıklamada, uygun mevduat kurumlarına sağlanacak ek finansmanın bankacılık sisteminin mevduatları koruma kapasitesini güçlendireceği ve ekonomiye sürekli parayla kredi sağlanmasına imkân vereceği aktarıldı ve “Fed, ortaya çıkabilecek herhangi bir likidite baskısını ele almaya hazır” ifadesi kullanıldı.

Mevduat kurumlarına bir yıla kadar kredi sağlayacak ek finansman için Banka Vadeli Finansman Programı’nın (BTFP) oluşturulacağı bildirilen açıklamada, ABD Hazine Bakanlığı’nın programa Borsa İstikrar Fonu’ndan 25 milyar dolara kadar kaynak sağlayacağı da vurgulandı

PROAKTİF KURALLAR GEVŞETİLMESEYDİ BU KRİZ HİÇ YAŞANMAYABİLİR MİYDİ?

Şimdi soru şu? Bankacılık sisteminin kırılgan bir yapıya sahip olduğu, düzenleme ve denetlemenin yetersiz ya da gevşek tutulduğu ortada. Hal böyleyken, benzeri krizlerle yeniden karşılaşılabilir. Yani yetkililerin yaptığı açıklama, şimdilik kalecinin bir hamlesiyle topun direkten döndüğünü açıklamanın ötesine geçmiyor. Oysaki gerekli olan proaktif önlemlerin hayata geçirilmesi. Aslında bu proaktif önlemler kurallara bağlanmıştı, ancak süreç içerisinde gevşetildi.

Mali kriz sonrasında, 50 milyar dolardan fazla varlığı olan bankaların uyması gereken kurallar konmuştu. Bunlardan biri de bankanın iflası durumunda, kurallı tasviye için bir plana sahip olmalarıydı. Güçlü sermaye tamponları ve planlamayla, mevduatları koruması ve ödemeleri yapabilmesinin sağlanması planlanıyordu. Düzenleyici kurumlar, büyük bankaların borçlarının bir kısmını özsermayelerine dönüştürerek sermaye yapılarının yeniden düzenlenmesine olanak sağlayacaktı. Ama olmadı, çünkü tüm bu önlem ve kurallar her zamanki gibi gevşetildi. Lobilerin baskısıyla, ABD Kongresi hem tasfiye planlarını hem de likidite kurallarını gevşetti. SVB gibi ‘batmayacak kadar büyük’ bankalar için artık tasfiye planı yoktu!

Ve olan oldu... SVB ile ilgili haberlerin ortaya çıkmasından kısa bir süre sonra bankanın 10 Mart’ta kapatılması gerekti. Eğer kurallar gevşetilmemiş olsaydı, SVB’nin uygun sermaye tamponları ve tasfiye planlaması olsaydı, mudiler krize bu kadar hazırlıksız yakalanmaz,  SVB’nin iflası küçük bir tehdit olarak kalabilirdi.

AVRUPA KORKUYLA TİTRERKEN!

ABD’de bunlar yaşanırken, Avrupa’dan gelen haber başka bir soğuk duş etkisi yarattı. Zira söz konusu banka Credit Suisse’ti. Şu bankacılık sektörünün kralı İsviçre’nin anlı şanlı bankalarından Credit Suisse... Aslına bakarsanız, artık ne İsviçre eski İsviçre ne de İsviçre bankacılığı bankacılık sektörünün kralı.

Credit Suisse, tedirgin bir bekleyişin ardından, yine bir İsviçre bankacılık devi olan UBS tarafından satın alındı. Kaça satıldı derseniz, akıl almayacak kadar düşük bir fiyata, sadece 3.3 milyar dolara! Tabii ki mesele bankayı satın almak değil, yazdığı devasa zararı devralmak. Belki birkaç gün daha bekleseydi UBS, 1 dolara bile satın alabilirdi Credit Suisse’i! Eğer ki Credit Suisse’i kurtarmak için İsviçre hükümetinin taahhüt ettiği 108 milyar dolarlık likidite garantisi olmasa, belki bu satın alma, daha doğrusu kurtarma operasyonu da gerçekleşmeyebilirdi

İSVİÇRE’NİN DEVİ TARİH OLDU

Peki ama o koskoca Credit Suisse’e ne oldu? Hemen söyleyelim bundan bir süre öncesinde banka küçülmeye ve hafiften yıkılma sinyalleri vermeye başlamıştı. 2021’de bankanın iki yatırımı çöpe dönmüştü! Pandemi sürecinde teknoloji hisselerinin çakılmasıyla, Credit Suisse’in teminatında bulunan Archegos Capital Management’ın batışından banka 4 milyar dolar zarar yazmıştı. Bir diğer zararı da, banka kredilerine ulaşamayan şirketlere kredi veren Greensill’in batmasıyla yazdı, 1.7 milyar dolar... Doğal olarak bu zararlar, müşteri portföyünün daralmasına yol açtı. 2022’deki mevduat çıkışı 123.2 milyar dolara ulaşmıştı. Ve bir zamanların devi Credit Suisse yeni sermayedar arayışını girmek zorunda kaldı. Araplar imdada yetişti, kısa bir süre içinde Körfez sermayesinin bankadaki payı yüzde 20’lere ulaştı. Bu da yetmedi, zira 2022 bilanço denetim raporu üzerinde ciddi tartışmalar çıktı. Çok detaya girmeden söyleyelim, bilanço nakit dışı gelir kalemleri sınıflandırılması sorunluydu. Ve piyasada bankanın nakit akış yapısında ciddi sorunlar olduğuna dair endişeler arttı. Ve İsviçre bankası, ABD bankacılık sektöründe yaşanan krizle birlikte tepetaklak gitti. Hemen belirtelim ki, İsviçre bankaları kara paraya yönelik mücadeleden kaynaklı baskılar yüzünden eskisi gibi rahat değil. Credit Suisse’in bugün tarih olmasının en önemli sebeplerinden biri de bu! Artık ballı kârlar ve kara para aklama eskisi kadar kolay değil! 

BANKACILIK KRİZİ DEĞİL, SİSTEM KRİZİ

Mart ayında yaşanan tüm bu gelişmeler, salt bir bankacılık sektörü krizi olarak ele alınmamalı. Bu küresel sermaye piyasalarının yaşadığı sorunlarla merkez bankaları ve diğer karar alıcı kurumların aldığı kararların bir sonucu. Dikkat edilirse, SVB’yi bitiren tahvil piyasalarında yaşanan kriz, Signature Bank için çoklu etmenler saymak mümkün. Silvergate Capital, ergen kripto para piyasalarının kurbanı ve aynı zamanda celladı da! Credit Suisse ise klasik İsviçre bankacılığında yaşanan sıkıntılardan tutun, pandemi ve küresel ekonomik durgunluğa kadar her gelişmeden olumsuz etkilenen bir dinozor! Peki sadece bu bankalar mı sorunluydu? Tabii ki hayır... Sırada kim olabilir? Ben diyeyim bir Alman bankacılık devi, siz deyin birden fazlası!..