YAZARLAR

Kunta Kinte Minas, 12 Eylül Cuntası ve MKE Ankaragücü

MKE Ankaragücü, pek çok diğer futbol kulübü gibi, futboldan başka her şeyle ilgili olan iktidar odaklarının, gayri ticari-gayri ahlaki işlerde kullandıkları, ihaleye fesat karıştırdıkları, itibar-statü devşirip, vatan-millet Sakarya edebiyatı yaparak toplumsal kutuplaşmayı derinleştirdikleri bir oyuncak. Faruk Koca ve hakemler ise bu tarihsel tertibatın, nedenleri değil sonuçları.

Tarih, 12 Mayıs 1981. Bolusporlu oyuncular, DSİ’nin Bolu’daki spor tesislerinde kamptadır. Ertesi gün oynanacak olan MKE Ankaragücü-Boluspor Türkiye Kupası final maçı için son hazırlıklarını tamamlamışlar. Takım oyuncuları ikişerli üçerli tesisin içinde yürüyüş yapıyor. O esnada, DSİ tesislerine üç tane rütbeli subay girer ve Boluspor’un Ermeni golcüsü Minas’ın (Kunta-Kinte) da olduğu topluluğun yanına yönelirler. Subaylar, hal hatır sorduktan sonra, “yarın ne yapacaksınız çocuklar?” diye sorar, Minas ve arkadaşları da, “elimizden geleni” diye yanıtlarlar. Subaylar “yarın işiniz çok zor, kupayı almanız imkansız çocuklar” dedikten sonra giderler.

İlk maçı, MKE Ankaragücü Ankara’da 2-1 kazanmıştır, final maçı Bolu’da oynanacak ve Boluspor’a kupayı kazanması için tek gol yetecektir. İki takım arasındaki final maçı, 85. dakikaya kadar berabere sürmüştür, 85. dakikada Kunta-Kinte Minas yaklaşık 35 metreden bir gol atar, hakem Sadık Deda orta sahayı gösterir ve golü verir. Ama, rütbeli subayların olduğu yere yakın yan hakemlerden birisi, Sadık Deda’ya golün ofsayt olduğu yönünde uyarı verir. Sadık Deda, bu ‘uyarı’nın ardından golü geri alır ve ofsayt verir. Bolusporlu futbolcular, seyirciler çıldırır. Sonrasında büyük bir izdiham yaşanır. Kırmızı kartlar, itiş kakışlar, küfür kıyamet arasında, maçın kalan 5-10 dakikası oynanır ve maç berabere biter ve kupayı MKE Ankaragücü kazanır.

Kenan Evren MKE Ankaragücü'ne kupasını teslim ederken

***

12 Eylül’ün en önemli girişimlerinden birisi darbenin ruhuna uygun bir Mustafa Kemal imal edilmesidir. 1981 senesi, Atatürk’ün 100. Doğum Yılı olarak ilan edilir. Bu amaçla ilan edilen bütün kampanyalar ve projeler sosyalist sola göz kırpan Mustafa Kemal imgesinin, Türk İslam-sentezine uygun bir Mustafa Kemal imgesi ile değiştirilmesine dönük olur. Dolayısıyla, cuntacı generallerin, Atatürk’ün  100. Doğum Yılı etkinliklerinde, “Ankaralı bir takım 1.Ligde olmalıdır?” arzusu bir tür kanun hükmünde kararnameye dönüştürülür ve imalat-ı harbiye kökenli MKE Ankaragücü'nün, Ankara’nın takımı(1) olarak Türkiye kupasını kazanması için ne gerekiyorsa yapılır(2).  Dolayısıyla, generaller, Türkiye Futbol Federasyonu’nun bütün hukukunu, teamüllerini hatta evrensel futbol oyununun kurallarını çiğneyip, bir içtihat yaparlar, Türkiye kupasını kazanan takım, hangi ligde oynadığına bakılmaksızın 1. Lige çıkartılacaktır. 13 Mayıs 1981’de oynanan ve MKE Ankaragücü’nün 1.Lige çıkması ile sonuçlanan MKE Ankaragücü-Boluspor maçı işte bu projenin(3) parçasıdır. Bu maç, bu içtihadı takip eden sonraki yıllarda futbol-siyaset-ticaret-mafya işlerinin griftleşmesinde de bir kilometre taşıdır.

***

MKE Ankaragücü 3 Haziran 1981 tarihinde Devlet Kupası finalinde, Trabzonspor’u da yener ve  Federasyon kupasının yanına bir kupa daha ekler. 1981-82 sezonu MKE Ankaragücü için çok vaat edici görünmektedir

2. Lig formasyonuna göre dizayn edilmiş olan yönetim biraz da generallerin talebiyle yeniden dizayn edilir. Yönetimde 3 tane banker vardır ve  12 Eylül iktisadi sisteminin gözbebeği parababaları olarak, hem Ankara bürokrasisi ile hem generallerle araları iyidir. Dahası, takım için para harcamaktan çekinmeyecekleri yönünde teminatlar da vermektedirler. Sonuçta bu bankerlerden en güçlüsü, Yakup Atay 1981-82 sezonunun başında başkan seçilir. Atay, gerçekten de 1981-82 sezonu için takıma pek çok önemli transferler yapar.

Fakat, 1982 yılında bankerler birer ikişer patlamaya başlar. Patlayanlardan birisi de, MKE Ankaragücü Başkanı Yakup Atay’dır. MKE Ankaragücü, generallerin yardımıyla çıktığı 1.Ligde yeniden düşme potasına girmiştir. Tam da bugünlerde Kenan Evren, MKE Ankaragücü’ne “bizi mahcup etmeyin” diye haber gönderir ve elbette bu durum emir telakki edilir.

 

Yılmaz Gökdel, MKE Ankaragücü takımının omuzlarında

Fikri Başpınar o günleri şöyle anlatır: "Sonradan bankerlik olayı tümüyle patladı. Bankerler peş peşe batmaya başladılar. Bizim başkanın durumu aslında iyiydi ama herkes parasını çekmeye başlayınca o da zor duruma düştü. Her gün aralarında gazetecilerin de olduğu en az 50 kişi kulübe gelip parasını isterdi. O sezon Yılmaz Gökdel hocamızdı. İyi de bir takımımız olmasına rağmen takım sürekli geri gidiyordu. Düşme potasına kadar geriledik. Kenan Evren, takımı yakından takip ediyordu. Bir gün Vali Mustafa Gönül aracılığıyla 'Sakın düşüp de beni mahcup etmesinler' diye haber yolladı. Öyle olunca yönetim kurulu toplandık Yakup Atay’ı başkanlıktan aldık, müteahhit Güngör Türközü’nü getirdik. Hocayı çağırdık, takımın durumuyla ilgili rapor istedik. 'Takım iyi gitmiyor, takımla ilgilenmiyorsun' diye kızdık.

Yılmaz Gökdel hoca da 'Nasıl ilgileneyim benim hayatım kaydı. Tüm birikimlerimi kaybettim' diye yakındı. Meğerse, o da tüm birikimlerini, tam hatırlamıyorum ama bayağı büyük bir meblağdı, Başkan Yakup Atay’ın bankerlik şirketine yatırmış. Başkan batınca o da parasını kaybetmiş. Hoca da takımı boşlayıp kendi derdine düşmüş. İstifa etmesini istedik o da istifa etti. Sonrasında, Altay’dan yeni ayrılan Necdet Niş ile anlaştık. Gelir gelmez takımı ateşledi. Takımı düşme potasından aldı, ligi altıncı sırada tamamladık. O sezon Fenerbahçe’yi de yendik. Kenan Evren Fenerbahçeliydi. Bu sefer, 'Beni mahcup etmeyin dediysek bizim Fenerbahçe’yi de yenin demediydik' diye bize takıldı."

***

Yıl 2009 devran değişmiş, artık generaller avcı değil av. Düzenin yeni sahibi cemaat ile kol kola giden AKP. Bu işin duayeni de elbette Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığını yıllarca yapmış olan Melih Gökçek ve oğulları. Melih Gökçek artık MKE Ankaragücü’nün onursal başkanı, oğlu Ahmet Gökçek ise, üyeliğinin de onaylandığı kongrede başkan seçilmeyi başarıyor. Sonradan bu kongre 2012 yılında 400 kişi usulsüz olarak genel kurula üye edildiği için (aralarında Ahmet Gökçek de var) iptal edilecek ve Gökçek’in kulüp başkanlığı düşecek.

Ama 2009-2012 arasındaki 2-3 yıl, Gökçeklere yapmak istediklerinin bir kısmını başarmaları için yetmiş görünüyor. Ahmet Gökçek başkan olduğunda kulübün yaklaşık 15 milyon Tl borcu vardır teslim ettiklerinde ise yaklaşık 100 milyon Tl.

Ahmet Gökçek MKE Ankaragücü

Şaibeli kongre ve Gökçek ailesinin yönetimde kaldığı dönem, Gökçeklere muhalif kimi MKE Ankaragücü yöneticilerinin yaptığı pek çok ihbar ile incelemeye alındığında, elbette pek çok usulsüzlükle karşılaşıldı, dosya bu usulsüzlükler ile sona doğru yaklaşırken, soruşturmayı yürüten savcı önce yurtdışına gönderildi sonra da dosya bir başka savcıya verilerek kapatıldı. Bu arada, futboldaki imkanlar dünyasında dişine kan değen Gökçek ailesi, Osmanlıspor diye bir garabet yaratıp, MKE Ankaragücü’nün fiili durumundan yoluna devam etti.

***

En başa dönersek, verdiği ofsayt ile federasyon kupasının MKE Ankaragücü’ne gitmesinin yolunu açan Sadık Deda hakemlik kariyeri boyunca 510 maç yöneterek Türkiye’nin yakın döneme kadar en fazla maç yöneten hakemlerinden birisi oldu. Dünyada jübilesi yapılan tek hakem oldu ve jübilesini de Milli Takımla bir halı sahada yaptı. Kunta Kinte Minas ise Boluspor’un düşüşüne eşlik etti ve Türkiye futbolunun yıldız isimlerinden birisi olmaya adayken, mahalli bir futbol kahramanı olarak kaldı.

MKE Ankaragücü ise, pek çok diğer futbol kulübü gibi, oldukça uzun bir zamandan beri, futboldan başka her şeyle ilgili olan iktidar odaklarının, gayri ticari-gayri ahlaki işlerde kullandıkları, ihaleye fesat karıştırdıkları,  itibar-statü devşirip, vatan-millet Sakarya edebiyatı yaparak toplumsal kutuplaşmayı derinleştirdikleri bir oyuncak.

Faruk Koca ve hakemler ise bu tarihsel tertibatın, nedenleri değil sonuçları.


NOTLAR: 

(1) Bu Ankara takımı olma meselesi de oldukça ilginç, çünkü Ankara halkının o yıllarda daha fazla teveccüh gösterdiği takım Ankara Sultanisi gençleri tarafından 1923’te kurulmuş olan ve Cumhuriyet takımı diye bilinen Gençlerbirliği’dir. Ne var ki, Gençlerbirliği stadları şimdi olduğu gibi o yıllarda da, kapılarını sol-popülist yaklaşımlara ve taraftar gruplarına kapatmadığı için, cunta tarafından Ankara’nın takımı olarak görülmez. Ki kökenleri  İmalat-ı Harbiye’ye dayanan MKE Ankaragücü’nün paramiliter temayüllere daha yatkın olduğu, burada yürütülecek kimi operasyonlar için bu takımın daha velud olacağı şüphe götürmez.

(2) Generallerin MKE Ankaragücü’ne açıkça imtiyaz ve destek sağlayacağı duyulunca, Atatürk ile başka türlü özdeşlik kuran Samsunspor ve Karşıyaka kulüpleri de kendilerine sağlanacak desteğin, 100. Yıl kutlamalarının ruhuna uygun olacağı yönünde talepte bulunurlar ama bu talep karşılık bulmaz.

(3) 12 Eylül’ün spora yapmış olduğu bu müdahale, Kemalizmin bir versiyonunu imal etme ile ilgili gibi görünse de aslında daha kapsamlı geniş bir müdahalenin küçük bir parçasıdır. 12 Eylül’den sonra yalnızca futbol takımlarının değil, sporun her biçiminde muhaliflerin, sosyalistlerin önü kapatılır ve bilhassa dövüş sporlarının her biçimi ve stadlar ülkücüler ile cemaatin eline teslim edilir. Ki zaten, 80’lerin bakiyesi olarak 90’lara sarkan bağımsız ya da solak ya da bağımsız birkaç sporcuyu saymazsak, 90’lardaki Çiller-Ağar kliğinin stadlara müdahalesinin ardından, yönetimden teknik ekibe, top toplayıcıdan amigoya, sağlık ekibinden futbolcuya kadar sporun her kademesi, Fatih Terim prototipleri ile doldurulmuştur. 


Osman Özarslan Kimdir?

1977 yılında, Burdur’un Çavdır ilçesinde doğdu. 2005 yılında, Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nü kazanıncaya kadar öğrencilikten başka pek çok iş ile iştigal etti. 2010 yılında aynı okulun Sosyoloji Bölümü’nde yüksek lisansa başladı. Nisan 2015’te, Masculinities at Night in the Provinces başlıklı tezini savunarak, yüksek lisansını tamamladı. Bu tez, Hovarda Alemi, Taşrada Eğlence ve Erkeklik ismiyle 2016 yılında yayınlandı. 2015 yılında Pamukkale Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde doktoraya başladı ve 2019 yılında Organ Bağışı ve Kaçakçılığı, Yeni Tıbbi İmkanlar, Yeni Sosyolojik Meseleler adlı tezini savunarak doktorasını hak etti. Değişik dönemlerde, gazete-dergilerde, fanzinlerde, bloglarda ve internet sitelerinde, ideoloji, politika, kültür yapıları, ve filmler üzerine yayınlanmış pek çok inceleme, deneme ve eleştiri yazısı vardır. Bundan başka, üç bireysel (Kemalizm Sovyetler Sosyalizm; Dekalog-Kemalist İlahiyat İçin Bir İlmihal; Hovarda Alemi-Taşrada Eğlence ve Erkeklik) kitabı yayınlanmış, dört de editörlü (Resmi İdeoloji ve Kemalizm; Öncesi ve Sonrası ile 1915 İnkar ve Yüzleşme; Emile Durkheim'ı Yeniden Okumak; Sıkıntı Var-Sıkıntı Kavramı Üzerine Denemeler) kitaba katkı sunmuştur. Halen, merkezin dışında kalmış taşra coğrafyalar ve toplumsal normlar tarafından içerilemeyen berduşlar, piizciler, defineciler, kumarbazlar, muskacılar, gibi değişik gruplar arasında, çalışmalarını sürdürmektedir. Osmanlıca ve İngilizce bilir.