Kaygan zeminde tiyatro yapma telaşı

Huzursuzuz, maalesef evlerimizde güvenle oturamıyoruz. Tiyatronun bu kadar kaygan bir zemin üzerinde, güvencesiz bir yerde olması geleceğe dair tiyatro yapabilme olanaklarımız konusunda kaygılarımızı artırıyor. Özel tiyatro ve sahnesi olan tiyatrocular için henüz iyileştirme çalıştırılması yapılmadı. Freelance çalışanlar için bu muğlaklık çok can sıkıcı. Tiyatrocular arasındaki mesleki dayanışma daha da güçlenmeli. Böylesi bir dönemde bizi dayanışmanın kurtaracağının farkındayız. Yalnız yürümediğimizi bilmek ve dokunabileceğimiz omuzların olması çok kıymetli.

Google Haberlere Abone ol

Berfin F. Zenderlioğlu*

Alışkanlıklarımızı, sevdiklerimizi ve dünyayı sorguladığımız bir dönem içerisinde debelenip duruyoruz. Covid-19 bizi, evlerimize, odalarımıza hapsetti. Çoğumuzun zaten kaygılarla dolu hayatına bu virüsle birlikte yenileri eklendi. Tiyatro ve tiyatrocuların bu yeni düzende başına neler geleceği, nasıl bir yol alacağı ve durumun neye evrileceği kocaman bir soru işareti olarak duruyor. Kimimiz kendimizi diri tutmak adına, sosyal medyada yapılan canlı yayın sohbetleri gerçekleştirirken, kimimiz kendimizi dizilere ve filmlere adadı. Kimimiz sadece durmak istediğini keşfedip, hiç değilse evde kalma lüksüne sahipken kimileri ise her zamanki gibi çalışmak zorundaydı. Peki sonuç? Birileri içeride kendini korumaya çalışırken birileri de dışarıda büyük gözetim altındaydı.

Ah! Yine bize düşen, bu kaosun içerisinde “Evde kal” diye yükselen seslerin ülke gerçekliğinden, ne kadar uzak olduğunu tabiatımıza fısıldamaktı.

Sokaklar, bizim kuşak açısından her daim çekiciliğini korurken bir taraftan da her an sosyal mesafeyi korumamız gereken ürkütücü alanlara dönüşüyor. Herkes kendi çemberinin içerisinde dönüp dolaşıyor Sisifos gibi. Çember aynı olsa da, geçtiğimiz düzlem bizde farklı duygular yaratıyor. Belki de yeni olan ben’imizi bu süreçte, kendimizi izole ettiğimiz alanlarda inşa etmeye başlıyoruz. İnsanın virüsler aracılığıyla işgal ettiği hayatlar, kurulu olan “düzeni” bir anda alt üst edip, başka bir kaotik düzlem yaratıyor. Tiyatronun “doğasına” aykırı olan sanal ve dijital araçların, bu yoksunluk içerisinde tiyatrocular nezdinde nasıl bir karşılık bulacağı da kafa yorulması gereken meselelerden.

Tiyatronun zaman, dil ve seyirciyle hemhal olma arayışları...

Tiyatro kendi özgürlük alanını yarattıktan sonra, hiçbir iktidar mekanizması ya da siyasi odak, sanatı ve sanatçıyı bu şekilde kuşatıp evlere kapatamamıştı. Çağımızın yeni hastalık biçimi olan virüslerin yarattığı mutasyon, görünen o ki tiyatrocuları, tiyatro sahnelerimizi ve seyircimizi büyük oranda olumsuz bir şekilde etkileyecek. Zaten tamamen seyirci desteğiyle ayakta kalan, inatla yoluna devam eden, özel tiyatrolar, birer birer sahnelerini kapatmak ve oyunlarını iptal etmek durumunda kaldılar. Ülkeyi yönetenlerin kültür-sanat politikasızlığından yakınan bağımsız tiyatrolar, maalesef ki böylesi bir süreçte de ticari kurum muamelesi görüp, şu ana kadar hiçbir iyileştirme ve maddi destek alamadan iktidar nezdinde gözden çıkarılabilecek kurumlar arasında yerlerini aldılar.

Korona virüsü ile birlikte, evlerde iletişimi türlü performanslarla yakalamaya çalışan tiyatro gurupları ve tiyatrocular aslında böylesi dönemlerde sanatın iyileştirici ve rehabilite eden yönünü yeniden açığa çıkarıyor. Seyirciyle hayat bulan, canlı ve interaktif olan tiyatro, diğer sanat dalları gibi bu karanlık günlere karşı yeni bir dil arayışı içerisine girip bir direniş alanı yaratıyor kendisine. Şimdilik bunun arayışları dijital medya ve Instagram üzerinden yapılmaya çalışılıyor. Umudumuz en kısa sürede canlı ve gerçek olan sahnelerde, mekanlarda, seyircimizle sanaldan uzak, doğal bir iletişim yakalayabilmek. Öz’e dönmek.

Gerçeklik zemininin bu kadar kaydığı, etrafımızdaki hayatın neredeyse her anının bir kurgusallığa dönüştüğü bu dönemde, yaşadığımız topraklarda ve tüm dünyada da sanatı nereye oturtacağımızın arayışı halindeyiz. Ne için tiyatronun yanı sıra, nasıl bir tiyatro yaptığımızın, özellikle güncel ve sahne sanatları gibi dilini, kurgusallığını alımlayıcısıyla tam da şimdiki zamanda paylaşan, sanat dallarında yeni bir dili nasıl oluşturduğumuz önem kazanacak. Devletin acilen bu dönemde, diğer dünya ülkelerinin yaptığı gibi özel tiyatroların ayakta kalabilmesini sağlayabilecek ekonomik desteği oluşturması gerekiyor. Kurum ve bağımsız tiyatrolar arasında hakkaniyetli bir dağılıma gidilmeli; Tiyatroyu profesyonel anlamda icra eden sanatçılar, kültür ve sanata ayrılan fonla desteklenmelidir.

Huzursuzuz, maalesef evlerimizde güvenle oturamıyoruz. Tiyatronun bu kadar kaygan bir zemin üzerinde, güvencesiz bir yerde olması geleceğe dair tiyatro yapabilme olanaklarımız konusunda kaygılarımızı artırıyor. Özel tiyatro ve sahnesi olan tiyatrocular için henüz iyileştirme çalıştırılması yapılmadı. Freelance çalışanlar için bu muğlaklık çok can sıkıcı. Tiyatrocular arasındaki mesleki dayanışma daha da güçlenmeli. Böylesi bir dönemde bizi dayanışmanın kurtaracağının farkındayız. Yalnız yürümediğimizi bilmek ve dokunabileceğimiz omuzların olması çok kıymetli. Bu ve tüm zamanlar için, insani koşullarda daha sağlıklı sanatsal üretimler için, hakkımız olan ekonomik desteğin sağlanmasını talep ederek -Bê Şano Nemînin -her daim tiyatro- diyorum.

*Bu yazı ilk olarak 14 Nisan 2020'de Tiyatro Dergisi'nde yayınlanmıştır.