Epikürcü fikirler neden modern seküler yaşama daha uygun?

Epikürcüler haz aramaya odaklanmışlardı ama çok daha fazlasını yaptılar. Akılcı olmaktan daha ziyade acıyı azaltmaktan bahsettiler. Günümüzde ‘bilinçli tüketim’ anlamına evrilen bir düşünce olan ‘zeki biçimde yaşamakla’ ilgileniyorlardı.

Google Haberlere Abone ol

Temma Ehrenfeld

“Mutluluk arayışı”, Amerika Birleşik Devletleri’nin Bağımsızlık Bildirgesi (1776) gibi tanınmış bir belgede yer alan meşhur bir sözdür. Buna karşın pek az insan metin yazarının antik bir Yunan filozofu olan Epicurus’tan (Epikür) esinlendiğini bilir. Thomas Jefferson, kendisini bir Epikürcü olarak görürdü. Büyük ihtimalle bu sözcüğü, Thomas Hobbes, David Hume ve Adam Smith gibi Epikür’den etkilenmiş olan John Locke’un yazılarından bulmuştu.

Bu günlerde, bir garsona aşırı tuzlu çorbanızla ilgili şikayette bulunursanız, İngilizce konuşan eğitimli kentliler size ‘epikür’* diyebilir ve şikayette bulunmazsanız da ‘stoik’** (Stoacı) diyebilirler. Popüler zihinde bir epikür, ince ayarlanmış hazları güzelce tüketen insanları ve iyilik için yüceltilen bir zevk anlayışını temsil ederken, bir stoik, hayatını erdem için yaşar. Fakat bu bakış, modern seküler hayatın güçlüklerini anlamak konusunda bütün eski filozoflardan daha fazla yakınımıza gelen Epikür’e karşı adil bir yaklaşım değildir.

İKİ BÜYÜK DÜŞÜNCENİN TARİHSEL YARIŞI

Epikürcülük, Yunan ve Roma kültürüne egemen olmak için Stoacılıkla yarıştı. Platon’un ölümünden yalnızca altı yıl sonra, MÖ 341’de doğan Epikür, etki yaratmak için doğru bir zamanda dünyaya gelmişti. Büyük İskender’in (bağımsız şehir devletleri topluluğundan oluşan) klasik Yunanistan’ın sınır bölgesinde (Babil) öldüğü ve Pers İmparatorluğu’na yayılan hükümranlığının kurulduğu dönemde, Epikür henüz 18 yaşındaydı. Kıbrıs’ta Stoacı felsefeyi oluşturan ve daha sonra Atina’da öğreten Zenon da onunla aynı dönemde yaşadı. Daha sonraları, Romalı Stoacı Seneca, Epikür’ü hem eleştirdi hem de olumlu şekilde alıntıladı.

Günümüzdeyse, eski zamanlara ait bu iki büyük rakip felsefe, konfor ve zevkle bağlantılı davranışlara indirgendi: Tuzlu çorbayı geri göndermek ya da göndermemek meselesinde olduğu üzere… Bu aşırı yanlış anlaşılma, bana Epikürcü fikirlerin yarışı kazandığını, felsefenin gerçek mantığı ortadan yitmiş, asıl anlamından arındırılmış olsa da rakibinin mağlubiyeti kabul ettiğini düşündürüyor. Epikürcüler, insanların nasıl hissettiğiyle ilgilenirdi. Stoacılar, değerler hiyerarşisine odaklanmıştı. Yarışı Stoacılar kazansaydı, günümüzün muteber değeri Stoacılık olur ve Epikür önemsiz görülürdü.

Epikürcüler haz aramaya odaklanmışlardı ama çok daha fazlasını yaptılar. Akılcı olmaktan daha ziyade acıyı azaltmaktan bahsettiler. Günümüzde ‘bilinçli tüketim’ anlamına evrilen bir düşünce olan ‘zeki biçimde yaşamakla’ ilgileniyorlardı. Öte yandan, en iyi şarabın hangisi olduğunu bilmek ile sizi en çok neyin mutlu edeceğini bilmeyi eş değer görmek, Epikür’ün yanlış anlaşıldığı anlamına geliyor.

'BİLİMSELLİK VE AKILCILIK DEMOKRASİNİN TEMELİDİR'

Demokrasiyle ilişkilendirdiği akılcılık anlayışı bilime dayanıyordu. Günümüzde Epikür’ü temel olarak bir şiirden, Epikür’den sonra MÖ 250’li yıllarda yaşayan Romalı filozof Lucretius’un yazdığı 7 bin 400 satırlık “De Rerum Natura” yani “Şeylerin Doğası Üzerine” adlı şiirden biliyoruz. Şiir, 15'inci yüzyılda, Hıristiyanlığa radikal bir şekilde meydan okuduğu dönemde yeniden keşfedildiği söylenene dek, çok az sayıda entelektüel insan arasında dolaşımdaydı.

Metinlerin ortaya koyduğu ilkeler, fizik alanına varıncaya kadar şaşırtıcı derecede moderndir. Lucretius yazdığı altı kitapta, var olan her şeyin görünmez parçacıklardan oluştuğunu, uzay ve zamanın sonsuz olduğunu, doğanın sonsuz bir deneyim olduğunu, insan toplumunun hayatta kalmak için bir savaş vererek ortaya çıktığını, öteki dünyanın var olmadığını, dinlerin zalimane sanrılar olduğunu ve evrenin net bir amacı olmadığını belirtir. Bir parça özgür irade kokusuyla birlikte, dünya maddidir. Peki nasıl yaşamalıyız? Akılcı biçimde, yanılsamaları bir kenara bırakarak... Hatalı düşünceler bizi büyük oranda mutsuz eder. Eğer neden oldukları acıyı en aza indirirsek, hazzımızı da en yüksek düzeye çıkarabiliriz.

Seküler modern insanlar o denli Epikürcü ki bu gök gürültüsünü duyamayabiliriz. O, çorbayı geri yollarken mükemmeliyetçiliğin ya da iyi amaçlı ayrım yapmanın gerginliğini yaşamıyordu. Budistlerin ‘samsara’ dedikleri şeyi, yani sonsuz bir özlemin acısını anlamıştı. Bitmemelerini istediğimizde, hazlar zehirlenir. Dolayısıyla, mesela cinsellikten haz duymak doğal bir duygu olsa da her an sevgilinizle birlikte olmanın peşindeyseniz, cinsellik sizi mutsuz edecektir.

TERCİHLERİMİZİN SONUÇLARINI KABULLENMEK

Epikür, ebeveynlik konusundaki tavrıyla da beklenmedik biçimde modern görünüyor. Çocukların, en azından haz kadar acı getirmesinin de muhtemel olduğunu belirtiyordu; bu nedenle çocuk sahibi olmak isteyebilirsiniz. “Çocuksuz” olmayı tercih eden modern çiftler, bugün içinde yaşadığımız büyük oranda Epikürcü kültüre de uygun düşüyor. İnsanların hayatlarını mutlu biçimde sürdürmelerini ve ardından başka insanlar uğruna on yıllar sürecek bir sorumluluk almalarını beklemek anlamlı mı? Belki öyledir; şayet bir anlam arıyorsanız… ‘Anlam’ hakkında sahip olduğumuz fikir, sizi mutluluğa taşıyacağını öne süren Stoacıların benimsediği ‘erdem’e benzeyen bir şeydir.

Stoacılar da, Epikürcüler de kimi iyi şeylerin diğerlerinden daha iyi olduğunu anlamıştı. Bu sebeple, hayatta kaçınılmaz olarak tercih yapmak zorunda kalırsınız ve bir iyiyi korumak ya da kazanmak için başka bir iyiden vazgeçmeniz gerekir. İşte bu tercihleri akıllıca yaptığınızda daha mutlu yaşarsınız. Buna karşın Stoacılar yalnızca büyük bir ‘tasarımcı’ tarafından hazırlanan büyük bir plan doğrultusunda hareket edeceğinizi düşünüyor ve Epikürcüler böyle düşünmüyordu.

Seküler modern insanlar olarak, kısa vadeli mutluluğun peşindeyiz ve iyi yapılmış işlerden daha derin bir zevk alıyoruz. Arkadaşlarımızdan saygı görmek istiyoruz. Her şey, çoğumuz için kusursuz bir gül bahçesi veya son moda giysilerle dolu dolabımızdan değil, mutluluğun sosyal bağlarımızdan kaynaklandığını ortaya koyan bilimin ışığı altında bir anlam ifade ediyor. Epikür yalnızca bilimi takdir etmekle kalmazdı, aynı zamanda dostluğa da büyük bir hayranlık duyardı.

'SİYASET, HAYAL KIRICI BİR MESELEDİR'

Siyaset söz konusuysa Stoacılar ve Epikürcüler birbirlerinden ayrışırlar. Epikürcüler, siyasetin yalnızca hayal kırıklığı yarattığını düşünür. Stoacılarsa, siyasete olabildiğince usta bir şekilde dahil olmanız gerektiğine inanırlar. Yaşadığım ABD’de, ülke nüfusunun yarısı başkanlık seçimi dışındaki yıllarda oy kullanmaktan kaçınıyor ve bu tavır merkezinde Epikürcü bir yaklaşımı barındırıyor gibi görünüyor.

Ne var ki Epikür bir demokrattı. O dönem skandal yaratan bir biçimde, Atina’nın eteklerinde bulunan bir bahçede kadınlarına ve kölelere açık bir okul kurdu; bu, çağdaşlarınca Epikür’ün ahlaksızlığına delil olarak görülen bir uygulamaydı. Thomas Jefferson Amerika’daki kölelere eğitim hizmeti verilmesini savunurken, Epikür’ü aklından geçirmiş olabilirdi.

Epikür’ün, kişisel ‘Amerikan’ tarzı hayatımda gerekenden çok daha fazla tüketim tespit edeceğini ve çok az öz-disiplin göreceğini düşünüyorum. Her şeyden mühim olansa, seçimlerimiz konusunda sorumluluk üstlenmemizi istemesi. Menoeceus’a yazdığı mektupta şöyle diyor Epikür: “Çünkü içki içme yarışında sürekli eğlencelere katılmak, erkekler ve kadınlarla güzel vakit geçirmek ya da hoş bir hayat sunan abartılı bir masadaki balık ve diğer ince zevkleri tüketmek değil, ancak her tercihin ve reddin nedenlerini araştıran ve insanların ruhu açısından en büyük karmaşanın kaynağı olan fikirleri ortaya çıkaran ciddi bir hesaplaşma…”

‘Mutluluk arayışını’ zor bir araştırma projesi olarak görüyor ve üzgün hissettiğinizde kendinizi hırpalıyor musunuz? Siz bir Epikürcüsünüz. Stoacıları daha sertmiş gibi algılıyoruz; fakat bizlere inanç serbestisini sağladılar. “Kaderini kabullen” dediler. Buna karşın Epikür şöyle dedi: “Bu bir karmaşa. Geri kalanlardan daha akıllı olun.” Peki siz ne kadar modern olabilirsiniz?

* İngiliz dilinde ‘epicure’ (tr. Epikür), ‘ehl-i keyf’, yani ‘keyfine düşkün insan’ anlamında da kullanılır.

** İngiliz dilinde ‘stoic’ (tr. stoik ya da Stoacı), ‘metanetli, acıya katlanabilen insan’ anlamında kullanılır.

*** Yazının aslı Aeon sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)