Kimsesiz cenazesinde görevli şairler!

Hollanda ve Belçika’da 2002'den bu yana yaşama geçirilen ‘Yalnız Uğurlama’ projesi ile kimsesizlerin cenazelerine bir şair katılıyor. Şair hiç tanımadığı kimsesiz için mutlaka bir şiir yazıyor...

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Hollanda ve Belçika’da her yıl onlarca insan yapayalnız ölüyor. Uğurlamaya gelen arkadaş, akraba, tanıdık ya da komşu olmadan sessiz sedasız gömülüyorlar. Şairlerin, yalnız vefat eden insanları, her birine özel yazılan şiirler eşliğinde ebedi istirahatgâhlarına uğurladıkları edebi ve sosyal proje ‘Yalnız Uğurlama’ 2002 yılında hayata geçirildi. Veda ritüeline şiirin dahil edilmesi. Medeniyet göstergesi. İnsanlık örneği.

Proje ile ilgili Joke Timmermans yaptığı ve Nevin Soysal'ın çevirdiği Yeni e dergisinin Eylül sayısında yayınlanan röportajdan bir bölüm şöyle:

Günlerden 5 Haziran Salı. Leuven semaları griye boyanmış. Güneş kendini göstermek istemiyor. Bugün Bayan I. M. toprağa verilecek. Onun tek başına uğurlanacağı törenin fotoğraflarını çekme ayrıcalığına ben eriştim. Sunumu yapacak olan şair Herlinda Vekemans. Koordinatör olan Peter Mangel Schots ile cenaze aracını takip ediyorlar. Kül savurma alanına geldiklerinde araç duruyor. Cenaze evi yetkilisi “urn”u (Müteveffanın küllerinin konduğu kâse, kap) bir kaideye yerleştiriyor. Herlinda şiirini okuyor. Biraz geride, bir ağacın arkasında bekliyorum. Ürkekçe. Arada bir kameramın deklanşör sesi duyuluyor. Cenaze hizmetleri görevlisi külleri çimenlere savuruyor. Hafif bir esinti var. Uzaktan bir kuşun ötüşü duyuluyor.

Çok etkileniyorum. Yalnızlığın boyutu ölçülebilir mi? Giden ardında hangi hikâyeleri bırakır? Nedir bir şaire son nefesini yapayalnız veren bir insan için kalemini eline aldırtan?

Törenden sonra şehir mezarlığına bir taş atımı uzaklığında bulunan bir kafede toplanıyoruz. Şairler Peter Mangel Schots, Herlinda Vekemans ve Alain Delmotte anlatıyorlar.

Yalnız uğurlama ne kadar yalnızdır?

Peter: Kimsesizlerin cenaze törenlerinde üç kişi olur. Cenaze hizmetleri görevlisi, külleri savuran mezarlık görevlisi ve bir şair. Ben koordinatör olarak hepsine katılmaya gayret ediyorum. Şirket olarak kimsesiz bir insanın cenaze törenini bir nebze de olsa kimsesizlikten kurtarmak bizim için çok önemli. Birini toprağa vermek bir ritüeldir. Hayatta kalan akrabaların yas tutmalarına katkı sağlar. Birinin, “güzel bir törendi,” demesi teselli verir. Kabullenmeyi kolaylaşır. Aynı zamanda, ölen kişinin hayatına tekrar atıf yapılmasına vesile olur. Ölen kişi yâd edilir. Samimi duygular doğar.

Bu durumda samimiyetlerini sunanlar merhumu hiç tanımayan kişilerdir.

Peter: Hepimiz insanız. İnsan olmanın gerekliliklerini yeniden gözden geçirmek zorundayız. İnsanlar yalnızca hijyenik nedenlerden dolayı gömülmez. Bir semboldür bu. Tarih boyunca tüm halklar bir yaşamdan diğerine geçebilsin diye ölülerini gömmeyi tercih etmiştir. Hiçbir topluluğun, nerede olursa olsun, ölülerini köpek ve kuşların inisiyatifine bıraktığı görülmemiştir. Açık denizlerde ölenlerin mezarı deniz olmuştur. Onun da kendine has ritüelleri vardır.

Herlinda: Stefan Hertmans “Antigone Molenbeek” isimli kitabında ölmüş kardeşini arayan genç bir kadını anlatır. Tek isteği onu gömmektir. Birine sunabileceğin en büyük merhamet ölümünden sonra gömülmesini sağlamaktır.

Peter: Bir onurlandırma, son bir selam. Mutlaka olmalı. Ölen kişinin akrabası, arkadaşı, tanıdığı, komşusu , kimi kimsesinin olmadığı durumlarda devreye giriyoruz. Yedek oyuncular gibi.”

Senin koordinatör olarak görevin nedir Peter?

Peter: İlk benimle iletişime geçilir. Huzurevi, Sosyal Kamu Refahı Merkezi (OCMW /Openbaar Centrum voor Maatschappelijk Welzijn) veya Cenaze Hizmetleri beni arar. Hiç vakit kaybetmeden Leuven’de müsait olan bir şaire ulaşmaya çalışırım. Ardından ölen kişi hakkında bilgi toplarım. Ölen kişi Huzurevi yaşlısı ise zorlanmam, doğrudan kuruluşa giderim. Eğer kişi evde ölmüşse komşularla veya yardıma muhtaç insanlara yardım eden derneklerin temsilcisi Poverello’yla irtibata geçerim. Mümkün olduğunca ayrıntılı bilgi toplamaya çalışırım. Zaman genellikle kısıtlıdır. Edindiğim parça parça bilgileri şaire iletirim.

Yani kişinin hayattayken ‘kim’ olduğunu bulmak için küçük bir keşif yolculuğu yaparsınız. Peki mahremiyet nerede başlar?

Peter: Elbette amacımız o insanın özelini deşmek değil. Gazeteci ya da heyecan arayan kişiler değiliz. Sınırlar var, ama şiir için bazı bilgiler, kullanılmamak kaydıyla, oldukça yararlı olabiliyor.

Herlinda: Kimsenin ruhu duymadan kişinin haftalarca evinde ölü yatmış olması gerçeğini dizelerime yansıtamam, ama bu bana ölenin kim olduğu, nasıl yaşadığıyla ilgili ipuçları verir.

Tanımadığın bir kimse hakkında şiir nasıl yazılır?

Peter: Veriler kısıtlı olduğu için “yalnız uğurlama” için yazılan şiir kişiselliğin ötesindedir. Bugün toprağa verdiğimiz kadın bir hemşireydi. “Hastaneler hayatın oldu. Yatak yapmak, ateş ölçmek ve sürgü değiştirmekten başka kalan neydi sana?” Şairin önüne bir tablo konur, onu duygular izler. Sözcükler sıralanır.

Herlinda: Beni bir ıssızlık hissi sarar. Bir insanın son nefesini tek başına vermesi beni derinden sarsar. Zaman zaman ölen insanla alakası olmayan kişilerden ilham alırım. Merhumun ismini Google’a yazıp aynı ismi taşıyan insanlar bulurum. Sahip oldukları özellikleri tanıma imkânı bulabileceğin, hâlâ hayatta olan insanlar. Kaleme aldığım ve artık hayatta olmayan kişiyle aynı isme sahip erkek ya da kadınlar. Bu bana ilham verir.

Alain: Beni motive eden bir çeşit hiddet. Öfke nöbeti değil de bir kızgınlık. İnsanların dışlanması, yalnız ölmesi ve kimsesiz gömülmesi bir insanlık ayıbı değil midir? Toplum her bireyin kucaklanmasını sağlayabilmeli.

Peter: Sonuçta şiir ısmarlama yazılıyor, bu bir gerçek. Şu ve şu özelliklere sahip bir kişi hakkında yazmak zorundasın. “Bunu yapamam, kendimi kısıtlanmış hissederim. Yalnızca kendi duygu dünyam veya düşüncelerim doğrultusunda yazabiliyorum,” diyen şairler mevcut. Bazıları ise tam tersi, zorlanmazlar. Kendisi de bir “yalnız uğurlama” şairi olan Bernard Dewulf geçenlerde, “Bana yazacağım konunun söylenmesi çok hoşuma gider. Bu bana bir çerçeve, bir bağlam yaratma imkanı verir.” diyordu.

“Yalnız uğurlama” şiirini “iyi şiir” yapan nedir?

Herlinda: Saygı sınırlarını aşmıyorsa, hissettiklerinle uyum içindeyse, nazım olarak yazılmışsa, zaten o hayat hakkında yazma imkânı seni seçilmiş hissettirir. Bu verilmiş bir armağandır.

Alain: Kısa sürede iyi bir şiir yazmak bir meydan okumadır aslında. Her seferinde yüksek bir standart yakalanır. Bazı şiirler klasikler arasına girmiştir.

Peter: Bunun bir ayrıcalık olduğu yönetmeliklerimizde de belirtilir. “Yalnız uğurlama” kaliteyi şansa bırakmamak için bir yayınevine bağlı şairlerle çalışır. Şairlerimiz kendilerini ispatlamış kişilerdir. Her birinin yüksek yazma kabiliyeti vardır, sözcükleri yürekten gelir ve beklentilerin çok üstüne çıkarlar. Bu da muhteşem şiirler doğurur.

Etkilenip unutamadığın, aklından çıkmayan kişilerle karşılaştığın oluyor mu?

Herlinda: Bir ölümün seni bir diğerinden daha çok etkilediği oluyor. Söz konusu olan film karakterleri değil, gerçek insanlar. Gece gündüz içen bir adam vardı. Sevgilisi varmış. Kiracıların öğrencilerden oluştuğu bir apartmanda yaşıyorlarmış. Öğrenciler acil durum ziline basmışlar. Posta kutusu taşmış, koridora tuhaf bir koku hâkimmiş. Apartman görevlisi adamı ölen sevgilisine sarılır vaziyette bulmuş. Kız iki haftadır ölü yatıyormuş. Çok feci. Bu yeteri kadar kötü değilmiş gibi öğrenciler birkaç yıl sonra tekrar alarm vermişler. Apartman görevlisi bu sefer adamı bulmuş. Dört hafta önce ölmüş. O ana kadar kimse anlamamış. Bundan daha yalnız ölünemez. Bu hikâye kafamın içinde dolaşıp durdu, cenaze töreninde şiiri okuduktan sonra da devam etti.

Peter: Çoğunlukla raporu yazmayı bitirdiğimde olay benim için kapanmış oluyor, ama bunun elbette istisnaları var. Mesela altı ay önce bir bebek hakkında yamıştım, sahipsiz ölmüştü. O zaman olay basına da yansımış, bir bağış kampanyası başlatılmıştı. Berbat bir his. Bebeği aklımdan çıkaramadım.

Alain: “Kafamda kişiler kurgu karakterlere dönüşebiliyorlar. Sayısız cevaplanmamış soru, dünya kadar gizem var. “Yalnız uğurlama” projesinin dışında yalnız uğurlanma konulu iki şiirim var.

Şiirlerin yayınlanması neden önemli?

Alain: Şiirlerimiz ikinci bir yaşama sahip oluyorlar. Web sitesinde yayımlanıyorlar, kitaplarda yer alıyorlar. Gidiyorlar ve çoğalıyorlar. Bu çok önemli. Ölen kişinin varlığı –nasıl bir hayat sürdüğü fark etmiyor- bir anlam kazanıyor.

Peter: Bizler nasıl kaybettiğimiz sevdiklerimizin fotoğrafını saklıyorsak, toplum da tek başına ölen kişiyi şiirle anıyor. Yaşamaya bu şekilde devam ediyor.

Herlinda: Bir tablo gibi, ya da bir portre. Boya yerine kelimelerimizi kullanırız. Yayımlanıyor olması çok önemli. Toplum bu tür olayların yaşandığını bu şekilde görüyor. Şiirin okunması kalıcı değil, bu işin ritüel kısmı. Onları kalıcı yapan web sitesi.

Bir örnek: I.M. Hanım’ın yalnız uğurlanışı

27 Aralık 1938 yılında Aarschot’ta doğan I.M. Hanım, 31 Mayıs 2018’de birkaç haftadan beri misafir olduğu Leuven Edouard Remy Bakımevi’nde hayata gözlerini yumdu. Kül savurma merasimi 5 Haziran 2018 Salı günü Leuvens şehir mezarlığında yapıldı. O gün şair Herlinda Vekemans görevli idi. Rapor Peter Mangel Schots tarafından hazırlandı.

Cenaze evinden ve Sosyal Kamu Refahı Merkezi’nden (OCMW /Openbaar Centrum voor Maatschappelijk Welzijn) birer saat arayla peş peşe iki haber geldi. Kimsesiz cenazeler konusunda duyarlığın devam etmesi, Leuven’deki son vaka -neyseki- altı ay önce yaşanmış olsa da teselli verici.

Bu sefer söz konusu olan I.M. Hanım. İsminin baş harflerindeki ironi, onu anmak için uygun kelmeleri ararken sonradan dikkatimi çekiyor.

I.M.

In Memoriam.

Yapacağımız tam da bu: onu anmak, kendi kendine sönmüş hayata bir anlığına ışık tutmak.

Bu sefer onun hakkında fazla bir şey öğrenemiyorum. Remy Bakım Merkezi’ne ocak ayında yerleşmiş. Öncesinde Heverlee’de yaşlılara özel bir apartmanda kalıyormuş. Kocası iki yıl önce ölmüş.

Başhemşire, I.M. Hanım’ı mümkün olduğunca tanıtmaya çalışıyor. Demansı varmış, bu yüzden derinlemesine görüşmeler yapılamamış; ama demansına rağmen I.M. Hanım esprili bir kişilikmiş. Sürekli şakalaşırmış. Kafasının karışıklığından ismini hatırlayamadığı insanlara kendince isimler uydururmuş. Erkek hemşirelerden birini F.C. de Kampioenen televizyon dizisindeki Marscke’ye ikizi gibi benzetiyormuş. Bu yönü, ömrünün son demine karanlığını delen yıldızlar gibi umut getirmiş olmalı.

Hayatının önceki 79 yılının nasıl geçtiğini tahmin etmekten başka seçeneğimiz yok. Bazı veriler hayatının hiç de kolay geçmediğini gösteriyor. Kalabalık bir aile, savaş yılları. Bir kızı varmış, bakımını ailesinin üstlendiği. Buna hangi koşullar sebep olmuş bilmiyoruz. Tek evladı olan o kız çocuğuyla iletişimi yıllar önce kopmuş olmalı. Ne onun, ne de başkasının cenaze törenine gelmesini bekliyoruz.

Başhemşire başka bir şeyi daha gün ışığına çıkarıyor: I.M. Hanım’ın kendi de hemşireymiş. Mechelen’de eğitim görmüş, bir süre Pellenberg’de hizmet etmiş. Belli aslında: I.M. Hanım’ın  hayatı hastane koridorlarında geçmiş. Beyaz önlüklerle çevriliymiş.

5 Haziran Salı, ikindi vakti yürüdüğüm sokaklar -rotamı şehir mezarlığına çevirdikten sonra- o hastane koridorlarının biçimini alıyor. Sağımda ve solumda şehrin belli belirsiz kapıları, havada yoğun bir günün kırık beyazı.

Herlinda mezarlığa gelmiş, Alain de onunla birlikte. Siyahlar içindeki güven timsali adam da orada. Birilerinin sürpriz yaparak ortaya çıkmayacağına emin olmaya çalışarak, tören için belirlenen saati on dakika geçiriyoruz.

Yalnızca bir kedi geçiyor. Cenaze aracının altına saklanıyor, oyuncu canlılığı dördümüzü de etkiliyor. Ansızın kırılan bir buz tabakası gibi.

Yavaş adımlarla küllerin savrulacağı çayırlığa ilerliyoruz. Herlinda şiirini okuyor:

Yedi kardeşin güzün doğanı

ses, kahkaha, koşuşturma ve bağrışmayla dolu

bir ev ve avlu,

zıpladığın, ip atlayıp mendil sakladığın

savaş yıllarında geçen bir çocukluk.

‘Hastaneler hayatın oldu.

Yatak yapmak, ateş ölçmek ve

sürgü değiştirmekten başka kalan neydi sana?’

Onca yıl kaç hastayla konuştun,

kaç kişinin derdine derman olup yastıklarını kabarttın?

Günlerini ütülenmiş mendiller gibi çekmeceye kapatan

onlar mıydı?

Huzurevi o eski zamanlara bir dönüş müydü?

Artık erkeklerin de hemşire olması ve

esprilerinin usta karşılıklar bulması seni şaşırtıyor mu?

Koridorlarda oradan oraya koşturarak mı geçti ömrün?

Yedi kardeşin güzde doğanı

Kahkaha, koşuşturma, bağrışma, hastaneler, mendiller,

şikâyetler ve espriler.

Her şey çekmeceye  kaldırılmış;

uzun süre aralık bırakılıp

nihayet kapatılan.

Şiirden sonra mezarlık amiri dikkatle külleri savuruyor. Gri bir dikdörtgen, mezar taşına benzer.

Cenaze evi görevlisi bizimle vedalaşırken filozofça bir edayla: “Bunları söyleyebildiğim yegâne insanlar sizsiniz” diyor.

Sonradan töreni belli bir mesafeden izleyen fotoğrafçı Joke ile konuşuyoruz. Bir sayısını ritüellere ayıran Felemenkçe-Türkçe yayınlanan edebi dergi Akrostiş için törenle ilgili bir yazı hazırlıyor. Herlinda şiirini okurken bir adam çıkageldi, diye anlatıyor Joke. İ.M. Hanım’ı tanıyormuş, ama töreni uzaktan izlemek istemiş. Tören biter bitmez de hızla ortadan kaybolmuş.  F.C. de Kampioenen televizyon dizisindeki Marscke’ya benzeyip benzemediğini soruyoruz. Joke kısa bir an şaşkınlıkla baktıktan sonra: “Evet, şimdi siz söyleyince, andırıyordu biraz sanki…” (Peter Mangel Schots/Çeviren: Nevin Soysal)

 RÖPORTAJIN TAMAMI