YAZARLAR

Kudurun!

Sizden “bakın sarı adam gitti, sıra uzun adamda” diyerek, “her şey çok güzel olacak” diyerek, “gidiyorlar” diyerek, “kaynamayan tencere iktidar değiştirir” diyerek oy isteyecek, kendilerini muhalefet temsilci olarak tanıtan kişilere itibar etmeyiniz.

Trump gitti ama turupçuluk baki. Trump en alttakilere, emekçi sınıfa en uzak isim. Ağzında gümüş kaşıkla doğmuş, ne çalışmış, ne okumuş, ne askere gitmiş, iş hayatındaki başarısı dahi şüpheli. Onların durumunu düzeltecek hiçbir somut, kapsamlı icraatı olmadı görev süresince. Söz verdiği altyapı yatırımı hamlesine girişmedi. Sadece anlattı, dans etti, bir imge koydu ortaya, başında kırmızı MAGA* şapkası taşıdı. Tıpkı “boş gösteren”, seçim öncesi son tüvitlerinden birinde olduğu gibi.  

İşin korkunç tarafı, bu kadarı da yetti. Trump, geçen seçime (2016) oranla toplam oyunu beş milyon artırdı. Oyları, bütün göç karşıtlığına ve Meksika sınırına duvar örmek gibi ipe sapa gelmez tasarılarına karşın Hispanik ve Latinolarda yüzde 32, bütün polis şiddeti ve ayyuka çıkan ayrımcılık söylemine rağmen siyahilerde yüzde 12 yükseldi. Polis cinayetlerinin ardından gerçekleşen kitlesel eşitlikçilik eylemlerinin, seçmenin önemli kesiminde “bunlar daha azarsa, altımızdan evimizi, kıçımızdan donumuzu da çeker alırlar” kaygısı yaratmış olduğu da anlaşıldı. Siyahiler, Hispanik ve Latinolar vb. monolitik bloklar seçmen kitleleri olmadığı da.

ABD toplumunun tam ortasından ikiye yarıldığı seçim sonucuyla tescillendi. Reagan’ın Cumhuriyetçi Partisi ile bugünkü arasında hiçbir benzerlik dahi kalmadı. Trump kaybetse de, onun Florida’daki Mar-a-Lago ikametgâhından el öpüp, icazet almak için geçmeyecek hiçbir senatör, temsilci yahut aday tuvalete dahi gidemez. Demokratlar için ise olabilecek en sağlamcı tercihle Biden gibi, 77 yaşında, olabilecek en ılımlı, deyim yerindeyse en kokmaz, bulaşmaz adayı koymalarına rağmen karşı yarıya hitap etme güçlüğü, hatta olanaksızlığı kabak gibi ortaya çıktı. Varın siz düşünün bir de Sanders yahut Warren aday olaydı, vaziyet nece olurdu? Varın şimdiden siz hesaplayın, 2024’de Kamala Harris aday olursa sonuç ne olur?

Ayrıca, deyim yerindeyse, Mavi Dalga, Sarı Öfke’ye tosladı. Senato çoğunluğu Cumhuriyetçilerde kaldı. Lindsey Graham, Mitch McConnell gibi “devedişi” mahiyetindeki ağır top yılanmış senatörler koltuklarını korudu. Yeni gelenler ise maazallah, Trump’tan daha turupçu bir ekip. Temsilciler Meclisi’nde çoğunluğu güç belâ elinde tutmayı beceren Demokratların sandalye sayısı azaldı. Jamaal Bowman gibi Amerika Demokrat Sosyalistleri üyesi eski öğretmen bir siyahinin seçilmesi, Alexandra Ocasio Cortez gibi her bakımdan ışıltılı, dinamik bir Latino kadının yerini koruması züğürt tesellisi oldu.       

Koltuğuna oturmak için 20 Ocak'ı beklerken daha binbir badire atlatacak, iyice hırpalanacak Biden’ın eli kolu bağlı. “Oynayamıyorum, yerim dar” dese, haklı. Yapacağı atamalar dahi Senato’da takılacak muhtemelen. “Sağlığım, yaşım elvermedi, Kamala Hanım’a devrediyorum, nihayet emekli oluyorum” dese, 2024 için sonuç belirsiz. Tek hareket alanı dış politika, orada DTÖ; DSÖ’ye dönüş gibi kozmetik işler yapacaktır ama İran’la nükleer görüşmelere dönüş gibi bir hamle için dahi ilk aylar erken olacaktır. ABD’nin bir yüzünün Pasifik’e baktığı yalın gerçeğini de sürekli akılda tutmakta yarar var.     

Trump’ın aldığı oy kabaca 68 milyon. Bir fikir vermesi bakımından, bu sayı Fransa’nın toplam nüfusundan fazla. Bu turupçuların derdi nedir? Bu insanlar toplumun süprüntüsü mü? İlerleme, aydınlanma oldukça denize bakan sarp yamaçlardaki kovuklara dek sürülen neandertaller gibi kendiliklerinden yok mu olacaklar? Bu soruları kendimize soralım da, dinlemeyi, kulak vermeyi de öğrenelim. Anlamaya, öğrenmeye, sorgulamaya çalışalım. Oraya bakıp, burayı düşünüyoruz da, akıl yürütmenin de bir sınırı var, oranın ne denli kendine özgü olduğunu da unutmayalım.     

Sonuç babında kamu spotu: Sizden “bakın sarı adam gitti, sıra uzun adamda” diyerek, “her şey çok güzel olacak” diyerek, “gidiyorlar” diyerek, “kaynamayan tencere iktidar değiştirir” diyerek oy isteyecek, kendilerini muhalefet temsilci olarak tanıtan kişilere itibar etmeyiniz. Ve şimdi, isterseniz KUDURUN! Hezeyan, etkin bir muhalefet yöntemi değil. Güdümlü füze gibi, lazer ışını keskinliğinde bir seçim kampanyası yürütülmeden, bir seçmen hedeflemesi yapılmadan seçim kazanmak da olası değil. Başkanlık seçiminde, madem gelecek seçim bu rejimde yapılacak, adaylar hatta anlatılar yarışır, partiler değil, onu da bendeniz en alta hasbelkader yazıvermiş olayım.  

*MAGA: Make America Great Again.

**Pazar günkü olağan köşemizde de “Biden döneminde Türkiye-ABD ilişkileri nece olur?” sorusuna nefesimiz yettiği, aklımız erdiği kadarıyla birlikte yanıt arayalım dilerseniz. Başlık “Adam (yine) kazandı” olabilir.


Aydın Selcen Kimdir?

1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.