İdealist inadın ümitvâr romanı: Neydi O Gelecek Bayramlar

Zafer Köse'nin son kitabı, Neydi O Gelecek Bayramlar, Doğan Kitap tarafından yayımlandı. Köse, fazla betimlemenin olmadığı, uzun uzadıya anlatılmayan konuları okurun zihnine rahatça oturtan, merak unsurunu sürekli canlı tutan, aynı zamanda okuru sorgulatan, bolca hüzün barındırsa da aslında ümitvâr bir metin ortaya koyuyor.

Google Haberlere Abone ol

Zafer Köse 1970 yılında Bursa’da doğdu. Öğrencilik hayatına bir işçi ailesinin çocuğu olarak Almanya’da başladı, orada 9 sene geçirdi. 2019 yılında Zülfü Livaneli’yle nehir söyleşi kitabı olan “Livaneli’nin Penceresinden” adlı kitabı yayımlandı. “Kuş Sesleriyle, Yıllarca, Fabrika Yolu, Sarsılmak, Son Ozan, Evin Yolu, Söz İstiyorum” kitaplarına imza atan yazarın son kitabı “Neydi O Gelecek Bayramlar?” ise Doğan Kitap etiketiyle okurla buluştu.

Kitap, Köse’nin doğduğu Bursa’da, daha ziyade Gemlik’te geçmekte. Bir sosyal medya yazışmasıyla başlayan kitabın ilk sayfalarında Zeynep’in amansız bir tümörü olduğunu ve Deli Metin’in sayfasını görünce onunla buluşmak istediğini okuyoruz, tabii bu buluşmanın amacı kimsenin öğretimine devam edeceğini sanmadığı Deli Metin’in doktor çıkması ve Zeynep’in Gemlik’te geçen çocukluğunda en güvendiği figürlerden biri olan Metin Abi’den az bir zamanı kaldığından mütevellit bu işi onun bitirmesini istemesi. Ancak bu mesaja Zeynep’in yeğeni Fidan cevap verir.

Fidan’dan öğrendiğimiz üzere Deli Metin’in sosyal medyayla pek işi yoktur. Peki bu neyin sayfasıdır? Fidan’da neden bu sayfasının şifresi vardır? Fidan’ın yanıtı, “Ya, üf, sinir ediyor beni. Bütün zamanını o işlere harcıyor. Beni sevmesiyle, benimle birlikte mutlu yaşamasıyla o işler için uğraşması aynı şeymiş” olur. Fidan’ın kast ettiği Deli Metin’in insanlar için hayata geçirdiği, kolektif paylaşıma dayalı, sınıf çatışmasını, ezmeyi-ezilmeyi bertaraf eden “Şirinler Projesi”dir. Bu proje için, “Asıl başlangıca hazırlık olmasını planladığımız bugüne kadarki deneme çalışmalarından birkaç fotoğraf ekliyorum... Sonraki günler, haftalar, yıllar da böyle devam edecek. Fotoğraftaki tarlalar, seralar, atölyeler, dükkânlar oralarda çalışanların olacak. Herkes kendi evinde yaşayacak. Evlerimiz birleşerek ortak mutfaklı, ortak alanlı, dost komşularla, kolektif güvencelerle dolu sitelerimizi oluşturacak.” demektedir Deli Metin. Zaten ellili yaşlara gelen Zeynep’in günlüğüne yazdıklarından Deli Metin’in sol görüşlü olduğunu, kadın-erkek eşitliğini savunduğunu, baba, abi, kardeş olan erkeklerin eşlerini, kızlarını, kız kardeşlerini ataerkil tavırla baskıya zulme mahkûm etmemeleri gerektiğini söylerken, polislerin görevinin ise kadınların hayatlarını kısıtlamak değil güvence altına almak olduğunun altını çizdiğini, devrimci, idealist ve dik duruşlu bir kişi olduğunu öğrenmekteyiz. Konuşmalarında da sık sık Nâzım Hikmet’ten alıntı yapan Deli Metin’in projesi, aslında günümüzün ağır şartları altında ezilen, maaşının en az üçte birini kiraya, bir kısmını faturalara veren, zar zor geçinen, iyi beslenemeyen, Maslow üçgeninin tepesindeki kendini gerçekleştirme kısmı için gerekli entelektüel faaliyetlere ulaşmakta güçlük çeken -bugün kitap satın almak bile lüks sayılmakta, sinema, tiyatro, opera gibi faaliyetler lüksü de aşmaktadır-, kaygı bozukluğu yaşayan, kendine vakit ayıramayan, emeğinin karşılığını alamayan “modern insanın” çilesine bir alternatif oluşturmaktadır.

BU BİR ÜTOPYA DEĞİL!

Şunun altını çizmek gerekir ki bu bir ütopya değildir zira bu kelime “olmayan yer” anlamına gelmektedir. Büyük ölçekli, ülke çapında bir tahayyül olup inşa edilmesi mümkün olmayan, teoride kalan bir meseledir. Ancak Deli Metin’in projesi makuldür, bir grup insanın el birliğiyle inşa edebileceği bir tahayyül olup hem ümitvâr hem de antisistemik bir tavrın meyvesini somutlar.

Günümüzde de buna benzer başarıya ulaşmış birçok teşebbüs olup felsefe, matematik, sanat alanlarında faaliyet gösteren Nesin Köyleri güzel örnekler teşkil etmektedir. Bu noktadan hareketle romana dönersek, Gemlik’te büyüyüp insanların hayatlarına önemli dokunuşları olan Deli Metin yahut köyde özgür ve romantik bir doğa içerisinde tabiri caizse biraz da yabani yetişip şehir sandığı Gemlik’te kocasının sabah verdiği direktiflerle günleri ev işleriyle geçen ve sevdiği kişiyle evlenemediği için mutsuz olan Melek, emlakçılık yaparak zengin olan fakat tümör yüzünden sınırlı vakti kalan Zeynep gibi köy, kasaba ve şehir gibi üç farklı mekâna sıkışmış insanlar görürüz. Bu minvalde Deli Metin mekânın ve sistemin kısır döngüsünü kıran bir karakter olarak karşımıza çıkar.

Zeynep gerek eğitim gerek iş hayatı açısından bunu kırsa da aslında şehir hayatında mutsuz olduğunu ve ucuza emlak kapmak için “paslaştığı” arkadaşlarını ne kadar sevmediğini anlar, suni bir hayat yaşamıştır. Zaten para dahi sanal bir değerdir. Ancak sonunda şehri terk edip Gemlik’e dönmüştür. İlerleyen bölümlerde 80 döneminde tutuklanan Deli Metin’in projesinin gidişatını onun zaman tünelinden takip etmeye başlar. “Şirinler Sitesi, hayattan kaçmak amacıyla yaşadıkları ortamdan uzaklaşmak isteyenlerin toplandığı bir yer değil, başka türlü yaşamanın mümkün olduğuna inananların bir araya geldiği yer olacak.” yazan kısımdan itibaren devam eder okumaya. Artık Şirinler Projesi, Şirinler Köyü, Şirinler Sitesi olarak devam eden bu idealist inadın akıbeti acaba ne olacaktır? Böylece okur hem bu akıbeti hem de Zeynep’in akıbetini takip ederken gerek Zeynep’in günlüğüyle geçmişe dönmesi sayesinde gerek farklı anlatıcıların anlattıklarıyla Laz Teyze’den Köksal’a Bülent’e kadar diğer kahramanları da tanır. Öte yandan satır aralarında Şeyh Bedrettin’den Gezi Parkı’na kadar yaşanan süreçler, farklı antisistematik hareketler de metinde yer alır. Köy, kasaba ve şehir hayatında hem bireyin hem toplumun durumunu görürüz. Zafer Köse, fazla betimlemenin olmadığı, uzun uzadıya anlatılmayan konuları okurun zihnine rahatça oturtan, merak unsurunu sürekli canlı tutan, aynı zamanda okuru sorgulatan, bolca hüzün barındırsa da aslında ümitvâr bir metin ortaya koyuyor.