Sercan Mercanoğlu’nun ‘Nefes’indeki şiirler

Salih Mercanoğlu'nun şiir kitabı "Nefes" Temren Yayınevi tarafından yayımlandı. "Nefes"te şair, halk şiiri olarak bilinen modern Türkçe şiirin en önemli kurucu kaynaklarından olan tarzın “tekke şiirinin” birikiminden yola çıkıyor ve o birikimin olanaklarını günümüz şartlarına uyarlayarak değerlendiriyor.

Google Haberlere Abone ol

Umberto Eco Açık Yapıt adlı kitabında bir sanat yapıtının kapalı olamayacağını ve okur tarafından yorumlandıkça işlevsellik kazanacağını savunur. Eco’ya göre metin, işlerlik kazanmak için birisinin ona yardımcı olmasını ister. Eco da okurdan, Roland Barthes gibi yorum yapabilecek ve oyuna katılabilecek düzeyde olmasını bekler. Metinlerarası kuramın terimiyle söylersek “edince” sahip bir okur öngörür.

Melih Cevdet Anday, şiirin tanımlanmasına karşı çıkar. Gerekçesi şiirin değişken oluşudur. Şiirin tanımlanmasına karşı çıkan Melih Cevdet Anday’ın düşüncesiyle Umberto Eco’nun kuramının kesiştiği noktada metnin canlı oluşunun yanı sıra hibrit, yani melez oluşu düşüncesi vardır. Hibrit metin okurun kritik yapabilecek düzeyde olması gerektirir.

Metnin melez olduğunu ve şiirin de ancak değişimle canlı kaldığını kabul etmediğimiz takdirde birçok şeyi, ama en başta şiiri ıskalarız. Kısaca şiiri reddeden bir noktaya gerilememek için şiirin değişimine, başkalaşımına bu yöndeki akışına, ritmine uyum göstermemiz gerekir. Şiirin değişiminden kastedilenin, yanlış anlaşılmaya da uygun olduğunu belirtelim.

Şiirde de değişim başka alanlarda olduğu gibi doğrusal bir akış içinde gerçekleşmez. Kırılmalar, sapmalar, geri dönmeler, bulunduğu yerden ileri sıçramalar, yatağından kopmalar söz konusudur.

Turgut Uyar şiire, halk şiiri geleneğini savunan, folklorcu anlayışın egemen olduğu dönemde, yoğun etki altında başlar. Dünyanın En Güzel Arabistanı'ndan önce yayımlanan kitaplarında, geleneksel şiirin etkisi hayli baskın ve açıktır.

'GELENEK, BİRİKİM VE GEÇMİŞİN DENEYİMİYLE NASIL BİR ETKİLEŞİM OLMALI?'

O yıllarda yükselen folklorculuk ve şiirdeki yansımalarıyla ilgili tartışmalar aslında modernleşmeye karşı verilen tepkiyle ilgilidir. Tartışmalar daha çok geleneksel kültür ve halk şiiri kaynaklarından nasıl faydalanacağı konularına yoğunlaşır. Ellili yıllarda artan, daha sonraki dönemlerde de değişik biçimlerde süren geleneksel kültürel kaynakların şiirde kullanımıyla ilgili tartışma bir yönüyle hep açık kalır. Bu arada folklorcu şiir anlayışı zaman içinde büyük ölçüde terk edilir. Gelenekle, geçmişin deneyimiyle, birikimiyle nasıl bir ilişki kurulacağı sorunuysa her dönem geçerliliğini korur.

Uyar, 1970’te Divan adlı kitabını yayımlar. Doğal olarak da herkesi şaşkına uğratır. İkinci Yeni’nin öncülüğünü üstlenmiş bir şair olarak Uyar’ın Divan şiirinin kalıplarını, tekniklerini kullanarak yazdığı şiirlerden oluşan bir kitap ondan beklenecek bir şey değildir. Beklenmeyen, beklenmediği zamanda adeta herkesi şaşkına uğratarak gelmiştir. Turgut Uyar’ın anakronik çıkışı, gidişatı, akışı bozan radikal müdahalesi, aslında son derece şiirsel bir tavırdır. Şair jesti ve restidir. İkinci Yenici akla ve mantığa uygun bir tutumdur. Tekdüzeleşmeye, ezbere, konformizme isyan eden, uyuşukluğu bozguna uğratan bir saldırıdır. Uyar yetmişlerin başında ezber bozmayı hedeflemiş ve amacına da ulaşmıştır. Divan önemli ve öğretici bir deney olarak modern Türkçe şiirin belleğine yerleşmiştir. Tekrar tekrar üzerinde düşünmeyi, tartışmayı gerektiren bir deneyim ve çıkıştır.

Gelenekle, birikim ve geçmişin deneyimiyle nasıl bir etkileşim olması gerektiği hâlâ şiirin temel sorunlarından. Üstelik bir de postmodern çağın yarattığı koşullar söz konusu. Göründüğü kadarıyla araştırmaya açık ve hiç de kolayca aşılacak bir sorun değil.

'HEP DUYA DUYA OKUNACAK BİR KİTAP'

Haydar Ergülen’e göre ortada değil, kıyıda duran, ama günümüzün asıl şairlerinden biri Salih Mercanoğlu. Ergülen, bu tanımlamayı Mercanoğlu’nun yeni şiir kitabı Nefes'in arka kapağında yer alan sunusunda yapıyor. Ergülen’in notunun tamamı şöyle: “Asıl şairlerin ortada değil kıyıda duranlar olduğunu düşünürüm, inanırım, bilirim. Hatta ‘asıl şair' denilmesi bile üzer onları. Salih Mercanoğlu bu şairlerden biri. Derdi sadece bugünün derdi değil, sadece dünya derdi değil. Derdi belki kendinden de evveli, şiirden de. Şiirin bazen cem, bazen nefes, bazen kanlı gözyaşı ama hep nefis olduğu bir kitap Nefes. Doya doya, kana kana ve hep duya duya okunacak bir kitap.”

Salih Mercanoğlu’nun Nefes adıyla yayımlanan kitabını, şairin ve şiirin günümüzde geleneğin, birikimin ve deneyimin ışığını önüne nasıl düşürebileceğine ilişkin örnek olarak da değerlendirmek mümkün.

Nefes, Salih Mercanoğlu, 64 syf., Temren Yayınevi, 2019.

Mercanoğlu’nun epigraf olarak aldığı Hatâyî’nin “Yüklüm lal-i gevher mercan saçarım / bir derdim var bin dermana değişmem” dizeleriyle başlayan kitabının ilk şiiri “Nefes” başlığını taşıyor. Kitaba da adını veren şiirden bir bölüm okuyalım:

iskeletime tutunmaya çalışıyorum

geceleri ayın altına bırakmak için kendimi

unutmak için odaya sıkışmış gövdemi

voznesenski'nin çekmecesini açıp

açıp sizi okuyorum gözlerinizdeki geçmişi

o zaman anlıyorum ki hayat yapıyorsunuz

kopartıp kendi hayatınızdan karanfilleri

“neden?” diye soruyorum kirpiklerinize

Salih Mercanoğlu’nun kitabı “Üç Şiir”, “Yedi Şiir” ve “Kırk Şiir” olarak üç bölüme ayrılıyor. Her bölümde Hatâyî’den iki dizelik bir alıntı söz konusu. Şair bölüm başlarına aldığı Hatâyî’nin dizelerini “ayak” (aynı zamanda önayak) gibi de kullanıyor diyebiliriz… Sait Faik’in hikâyesiyle aynı adı taşıyan ve ünlü hikâyenin ve yazarın sesini de kulaklara getiren “Hişt” şiirinden iki betik okuyalım:

benim her şeyim yok

iki çocuk bir de not defteri

biri diğerini yazar

kalem, kelam

biri diğerinin neşteri

ben hiştbir yere giderim

bavulumda son kuşlar

poyraz maestro dramudana

Mercanoğlu’nun üç, yedi ve kırk sayılarını tercih edişini dikkate alarak kitabında ezoterik bir anlam da kurmaya yöneldiğini söyleyebiliriz. Kaldı ki her bölümün başına Hatâyî’den dizeler alması da boşuna değil. Bu vesileyle hem Hatâyî’nin kim olduğuna ve kişiliğinin tarihsel önemine kısaca değinelim hem de simgeselleşmiş üç, yedi ve kırk sayılarının neyi kodladığına ve kültürel arka planına göz atalım.

Hatâyî, Şah Hatâyî olarak da bilinir. Adını kurulduğu şehir Erdebil’den alan Erdebil Tekkesi’nin şeyhi ve Safevî devletinin de kurucusu olan Şah İsmail (1487-1524), aynı zamanda Hatâyî mahlasıyla şiirler de söylemiştir. Mercanoğlu’nun kitabına yarı örtük biçimde yerleştirdiği ve kültürel hafızada yer alan simgelerden olan üç, yedi, kırk sayılarıysa, daha sonra Anadolu coğrafyasına taşınacak olan İslam öncesi Orta Asyalı Şamanist topluluklar için önemlidir. Söz konusu sayıların mitolojik anlamı simgesel değeri zaman içinde genişlemiş, yorumlarla birlikte değişime de uğramıştır. Simgesel değerleri ve anlamlarıyla daha çok sözlü kültürün hafızasında yer aldığı için de kaynaklarda değişik yorumlar yer almaktadır. Ancak kısaca Şamanist inancın izlerini taşıyan ve Alevi kültürünün önemli simgelerinden olduğun söyleyebiliriz. Mercanoğlu’nun Nefes'i bir yanıyla Orta Asya’dan Ortadoğu, Mezopotamya ve Doğu Anadolu coğrafyasına doğru yayılan İslam öncesi toplulukların inanç sistemine temas ediyor, bir yandan da İslamın muktedirleri karşısında mazlum ve mağdur kalmış toplumsal kesimlerin sesini, sözünü güncelliyor diyebiliriz. Aktaracağımız bölümler “Yol” başlıklı şiirden:

köz söndü, fare, yılan

dan kalan, ne varsa bırakılan:

ceset, şalvar, mintan ve aşk

ve tüm soruların cevap olduğu divan

söyle haydar

orada dil tarumar mıdır?

bebekler bu dünyadan dilsiz nasıl uçar?

ve neden çiçeğini kaybeder bir bahar?

şengal dağları haydar

ne gözyaşı ne ağıt dinler

hani derler ya

“toprak vermez aldığını”

gök de bağışlamaz yerde olanı

oysa biz hep göğe bakmadık mı?

söyle neden ters bu laleler?

neden bir laleye benziyor bu boş evler?

'NEFES, TEKKE ŞİİRİNİN BİRİKİMİNDEN YOLA ÇIKIYOR'

Nefes'te şair, halk şiiri olarak bilinen modern Türkçe şiirin en önemli kurucu kaynaklarından olan tarzın “tekke şiirinin” birikiminden yola çıkıyor. Belki o birikimin olanaklarını günümüz şartlarına uyarlayarak değerlendiriyor demek daha doğru.

Halk şiiri dediğimiz geleneğin mirası geniş. Zengin bir deneyim ve birikimi bulunuyor. Ama hakkındaki bilgi, özellikle yeni kuşak şairlerde büyük ölçüde genel kültür düzeyinde ve okulların müfredatıyla sınırlı denilebilir. Lakin modern Türkçe şiirde kalem oynatan, yazan, okuyan herkesin bu türle ilgili okullarda öğretildiğinden çok daha fazlasını bilmesi, araştırması önemlidir. Her şeyden önce bu, modern Türkçe şiirin şartıdır.

Mercanoğlu’nun kitabına adını verdiği “nefes”, halk şiirinin nazım türlerinden biri. Halk şiirinde ağıt, devriye, güzelleme, koçaklama, ilâhî, nefes, nutuk, şathiye ve taşlama bilinen belli başlı nazım türleridir. Salih Mercanoğlu’nun kaynak olarak aldığı “nefes” türü şöyle tanımlanıyor: “Bektaşî şairlerinin yazdıkları tasavvufî şiirlerdir. Nefeslerde genellikle tasavvuf kavram ve düşüncesi işlenir. Alaycı bir üslup da söz konusudur.” Türün ünlü isimleri arasında Hatâyî de vardır. Pir Sultan Abdal da nefes nazım türünün bir diğer ünlü şairidir. Hatâyi’nin şair olarak nesimi ve fuzuli’den etkiler almış oluduğunu da ekleyelim.

Mercanoğlu’nun kitabından “Dil” başlıklı şiirden bir dörtlük okuyalım:

benden geliyorsun ben de olan saklıdan

üçten yediden kırktan aşktan geliyorsun

sen beni yeniden yapan gönüllü mimarı

kalpteki sıfattan hünerden geliyorsun

Bu arada halk şiirinin dağarcığında tasavvuf düşüncesi ve kavramları kadar coğrafyasında ve çağında yaşanmış isyanlar, istilalar, doğal afetler, inanca dayalı, kültürel sosyal siyasi çatışmalar huzursuzlukların da önemli temalar olarak yer aldığını belirtelim. “Nefes”ten bu defa “Yara” başlıklı şiirden üç dize:

içimde bir ali büyüttüm

önüne sonuna harf koyup

yeryüzünde öyle yürüttüm

“Nefes”in sorunsalının odağında Alevi Bektaşi inancının biçimlendirdiği insan ve insanlık anlayışı var. Arka planda ahlaki değerler zincirinin halkaları yer alıyor. İlkeli, tutarlı, dengeli, ölçülü varlık ve varoluş bilincine dayalı duygusu, düşüncesi, duyarlılığıyla hayatta iyi insanın olmanın “mercanı dille ovularak” parlatılıyor diyebiliriz.

Salih Mercanoğlu, Nefes'te halk şiirinin imkânlarından yararlanarak onu aşacak ya da aşmaya yönelik hamleler de yayıyor. Örnek olarak “Yoğunluk” başlıklı şiiri gösterebiliriz. Şiirin tamamını okuyalım:

usulca yürüyorsun sabah ezanından önce

tedirgin biraz, sokağı geçince

horozun havladığını, kedinin kişnediğini duyuyorsun

kafan karışık, yok olmuş dinginlik, kalbin doğulu

çünkü yaralı bir kalp taşıyorsun, çünkü hava tertemiz

kendi kendine diyorsun ki: “bilinç akışı bu”

şehre giden yol sanıyorsun, şehir öleli çok oldu

biliyorsun, aşk dünyanın sahili

dört kapıyı kırk makama açıyorsun...

birdenbire mesai

Yaratı, özgünlük ve etkileşim üçgeninde acaba daha yeni kuşaktan olan ve etkilenen şair, etkilendiği daha önceki kuşaklardan bir şairi ve şiirini eskitme, aşma amacı olmaksızın, sadece güncellemek, hatırlatmak, dikkati ona ve yapıtına çekme isteğiyle davranabilir mi? Şükran duygusuyla taşıdığı gönül borcunu ödemeyi bu biçimde tercih edebilir mi? Kendisine usta seçtiği şairi hatırlatmak, yapıtının üstündeki tozu alma deneyimi de “ustayla” bir tür hesaplaşma, ödeşme sayılır mı? Borçsuz kalmak, ustanın diyetini ödemek ve öylece özgürleşmek için bu da bir yol mudur? Mercanoğlu bize, son kitabı Nefes'le aslında bu sorular üzerine düşünme olanağı da sunuyor diyebiliriz. Kitaptan yapacağımız son alıntı “Kandil” başlıklı şiirden iki dörtlük:

bu satırları yazdıran bana ince bir kandil

altında titreyen gölgem, beni bana gösteren

disleksi ev (pardon ve) tersten yazılan hayat

kelimeleri seçerken kullandığım çocuk dil

yağmur da yalnızlağa benzemiyor değil ha

rilke'yi ilikliyorum sanki her sabah turnalar

uzun yolları işmar ediyor en çok da şimal!

akdeniz'e har yağıyor ev (pardon) uymuyor

Salih Mercanoğlu’nun modern şiirin serbest ölçü ve uyak düzeniyle halk şiirinin “Nefes” nazım türünü buluşturma çabasının hem biçimsel, hem biçimsel olarak amacına ulaşmış olduğunun altını bir kez daha çizmek isteriz.

Değini, değerlendirme yazısının sınırları içerisinde kalarak kısaca göz attığımız Nefes, üzerinde konuşulacak çok şeye imkân sağlayacak nitelikte bir kitap olduğunu belirtelim. Mercanoğlu’nun yeni kitabına ilişkin son söyleyeceğimiz: Nefes'teki nefis şiirler, başta şiir okuru olmak üzere okurların dikkatine!..