Yeni bir edebiyat deneyi: Ajar

Barış Andırınlı’nın ikinci romanı Ajar, dilde aradığı yenilikle dikkat çekiyor. Andırınlı, dili kullanış biçimiyle yarattığı karakterleri ve atmosferin omurgasını güçlendirmeyi başarıyor.

Google Haberlere Abone ol

Barış Andırınlı’nın ikinci romanı Ajar, raflara çıkalı neredeyse bir yıl olacak. Fakat kendine yarattığı alanda sessizce, yeni bir edebiyat deneyi olarak duruyor ve yeni arayışların peşindeki okuruyla buluşmayı bekliyor.

Yazar, “Ajar”da da ilk romanı Kopoy’daki gibi bir taşralının şehre uzanan ayak izlerini takip ederken bir oğlan çocuğunu 5 yaşından 35 yaşına dek izliyor. Üç bölüme ayrılan öyküde kahramanımız Ahmet, adeta doğum-yaşam-ölüm döngüsünü tamamlar gibi bir halkanın içinde dönüyor. Bu sırada bir roman kahramanı olarak yavaşlığı ve esasında tuhaflığı ile okurun kısa sürede ilgisini cezbediyor. Andırınlı, Ahmet’in yavaşlığıyla oldukça uygun bir dil izleyerek Ajar’da olabildiğince az kelimeli cümleler kuruyor. Öyle ki kitaptaki cümlelerin çoğu ortalama olarak 3 kelimeden oluşuyor. Keza virgül ile “ve” bağlacı da karşımıza çıkmıyor. Andırınlı bunu kendi adına bir yazarlık denemesi, edebiyat iddiası, yeni bir üslup arayışı gibi gayelerle takip etmiş olabilir. Ayrıca, dilin anlamdan öte fiziken bu kesintili hali, yazarın Ajar’da yarattığı dünyada bir omurga oluşturuyor. Andırınlı’nın öyküde bir yenilik arayan genel eğilime karşın üslupta böylesi radikal bir oyunun peşine düşmesi, dikkat çekici bir fark yakalamasıyla yanıtını buluyor.

Ahmet, babası Allah’a küsmüş, anası hayattan vazgeçmiş kendi halinde bir çocuk. Küçük Anadolu kasabası Kalaba’da doğup büyürken babasının sessizliğinin aksine konuşmayı, yokluğunun aksine de var olmayı ve didinmeyi tercih ediyor. Başlarda çalışmak, onun için bir varoluş meselesi gibi. Bu, babasının da işine geliyor. Babası ne kadar duvarlar içine sığmaz, annesi ne kadar dünyasını duvarlardan öteye genişletmez bir karakterse Ahmet de o kadar takıntılı. Bu yanıyla daha çok ergenliğe adım attığı, Kalaba’dan ayrılıp leyli olarak İstanbul’a geldiği zamanlarda tanışıyoruz. Bu takıntılar, onun nasıl bir adam olacağına dair de önemli ipuçları veriyor.

Ajar, Barış Andırınlı, 416 syf., Çınar Yayınları, 2018.

Andırınlı’nın Ahmet’in okul hayatı fonunda çizdiği leyli manzarası Türkçe edebiyatın büyük yazarlarında karşılaştığımız örneklerine göre daha hazin izler taşıyor. Buradaki yalnızlık duygusu, nadir kurduğu dostluklardaki kardeşlik arayışı ve derinlik, sonrasında bir mekan olarak okulla kurduğu bağ ve burayı yuva olarak kabullenişi, hüzünlü terk edişi, Necdet Hoca’nın evine evci çıkışı, insanlara öfkesi, dünyaya ait olmadığı sanrısı ile sancısı, sınıf sırasını kazımaya başlayarak edindiği mektup arkadaşı ve ilk aşkı, son aşkı ile karşılaşması... Andırınlı kitabın ikinci bölümünü ve haliyle Ahmet’in gençlik yıllarını bu duygularla inşa ediyor. Teşbihte hata olmaz: Birinci bölümde bir araya getirdiği malzemeleri bu bölümde karıştırıp yoğurmaya başlıyor. Haliyle bu bölümde, orta yaşın düzenini hazırlayan bir kaos ile karşılaşıyoruz.

Andırınlı, ana karakteri kadar yan karakterlerde de tuhaflığı elden bırakmıyor. “Tuhaf” sıfatını kullanmaktan çekinmeyişimin nedeni, karakterler arası diyaloglar kadar onların iç dünyalarına dair edindiğimiz fikirlerden kaynaklanıyor. Andırınlı okurunu öylesi bir eşiğe getiriyor ki kimin zihnine bu kadar girip okuyacak olsak o kişiyi garipseyeceğimizi, belki kendimizi bu kadar dinlesek kendimizden de korkacağımızı fark ettiriyor.

Ahmet’in çemberini tamamlayan üçüncü evre ise gençlik sancılarının –zaman zaman tekrar nüksetmek üzere- dindiği, yavaşlığının daha çok dikkat çektiği, fakat tıpkı çocukluğundaki gibi bundan da ekmek çıkartmayı başardığı ve tıpkı çocukluğundaki kadar konuşmaya başladığı bir dönem. Ahmet’in çocukluğu ve gençliğindeki takıntılarının, sancılarının onu nasıl bir adama dönüştürdüğünü açık hatlarıyla görebildiğimiz, arayışlarına ve krizlerine şaşırmadığımız bir evre. Onun kibriyle, en büyük kavgası olan babasıyla yüzleştiği, doğduğu yere geri dönerek çemberini tamamladığı kısım.

“Ajar”, okurken kahramanın ruhsal ritmini yakalayarak onunla özdeşleşmeyi başarabileceğiniz, kelimelerin sizi yönlendirdiği, özgün bir metin.