Mahremiyet zombi gibidir!

David Vincent'ın 'Mahremiyet'i çıktı. Kitapta 'mahremiyet algısı' sorgulanıyor.

Google Haberlere Abone ol

İpek Kaya [email protected]

DUVAR - Dijital Çağ’ın sunduğu olanaklardan yararlanabilmek için nelerden vazgeçmek zorunda kalıyoruz! Bu sorunun cevabını düşünürken kuşkusuz aklımıza ilk mahremiyet sorunu geliyor. Aslında mahremiyet vazgeçmek zorunda kaldığımız değil, bize hep çok nadir sunulan bir seçenek olmuştur. Mahremiyet kavramı en bilindik anlamıyla gizli ve kişisel olan olsa da, kavram tarihsel süreç içerisinde karmaşık bir evrim sürecinden geçmiştir. Sanıldığı gibi bu evrim kolektif olandan şahsi olana doğru bir yolculuk değildir. Epos Yayınları’dan yeni çıkan David Vincent tarafından kaleme alınan 'Mahremiyet' kitabı “mahremiyet” kavramının geçirdiği bu karmaşık evrimi anlamamıza yardımcı oluyor.

Vincent 1300’lü yıllardan günümüze kadar mahremiyet algısının nasıl şekillendiğine dair kapsamlı bir çalışma sunuyor. Özellikle on sekizinci yüzyılda, mahremiyetin mülkiyetle olan ilişkisine dikkat çekiyor. Ekonomik koşulları uygun olanlar için mahremiyet daha kolay sağlanıyordu. Kişisel zenginlik arttıkça ev sahibi olmak daha kolaylaşıyor ve sahip olunan ev için her geçen gün daha çok eşya satın alınıyordu. Bununla kalınmıyor evlerin dışındaki hayatı iç mekândan uzak tutabilmek için panel, cam ve perde kullanımı her geçen gün daha da artıyordu.

Giriş kapısı ile hane halkının ev hayatı arasındaki yolculuk uzuyor, mahremiyet bu şekilde korumaya alınıyordu. Mahremiyetin değişim temposu yalnızca zenginler için böyleydi. Mahremiyetin pratiklerine katılım emekçi sınıf için aynı şekilde olmadı. Çünkü mahremiyeti sağlamak maddi güç gerektiriyordu ve emekçi sınıfı bu maddi güçten yoksundu. Vincent kitabında mahremiyet pratiklerine katılımın yüzyıllar boyunca maddi olanaklar başta olmak üzere cinsiyet, eğitim ve buna benzer farklılıklara göre değişkenlik gösterdiği üzerinde durmaktadır.

Mahremiyet, David Vincent, çev.Deniz Cumhur Başaraner, 231 syf, Epos Yayınları, 2017. Mahremiyet, David Vincent, çev.Deniz Cumhur Başaraner, 231 syf, Epos Yayınları, 2017.

MAHREMİYET ZOMBİ GİBİDİR

Yazar mahremiyeti bir zombiye benzetiyor. İletişim kanallarıyla tekrar tekrar öldürülen, ancak yeniden öldürülmek için ayağa kalkan bir zombi. Vincent bu çalışmasında okuyucuya mahremiyetin öldüğü andan itibaren yeniden dirilişinin onu dirilten güçlerin neler olduğunu okuyucuya yalın bir şekilde sunuyor. Fırsatçı girişimcilerin mahremiyetin nasıl paraya dönüştürüleceğini keşfetmesiyle birlikte mahremiyete olan ilgi daha da artıyor. Örneğin dedikodu sözlü ortamdan basılı ortama dönüştürülen içeriğiyle kâr kaynağına dönüşüyor.

Günümüzde giderek gelişen kamera ve dinleme cihazlarını içeren izleme teknolojisi mahremiyetle gözetleme arasındaki çekişmeli sınırın tanımlamasını daha da zorlaştırdı. İnsanlar yaşamlarını sürekli izlenildikleri varsayımına dayanarak düzenlemeye başladı. Her ne kadar yasal düzenlemeler yapılsa da toplum için mahremiyet koşulları hep tehlike altında kaldı. Çünkü mahremiyetle devlet arasındaki ilişki sanıldığı gibi bir uyum değil aksine bir zıtlık ilişkisiydi. Mahremiyete aracılık eden ağların özelleştirilmesi, kuralsızlaştırmalar ve serbest piyasa projeleri mahremiyetin altında olduğu tehditleri her geçen gün daha da arttırdı.

Giderek artan sosyal medya kullanımı yirmi birinci yüzyılda teşhirci mahremiyetin yükselişine olanak sağladı. Devlet kurumları ile gizli anlaşması olsun ya da olmasın kişisel bilgilerin kontrolü tamamen küresel şirketlerin kullanımına teslim edildi. Bu durum yaşadığımız dünyada aşırılaşmış bir korkuya neden oluyor. “Sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek tutuklandı” ifadesi son zamanlarda gazete başlıklarında kuşkusuz en sık karşılaştığımız cümle. Sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek yapılan tutuklamalar, bu bilgilerin sızdırılması için kurulan ihbar hatları korkunun her geçen gün daha da artmasına neden oluyor.

Mahremiyet, teşhir, özgürlük üzerine tartışmaların arttığı bu günlerde Vincent mahremiyetin günümüze uzanan tarihini öğrenmek isteyenleri (sadece tarihçilerin ve araştırmacılar için değil, aynı zamanda “özel” hayatı olduğunu iddia eden herkes diye ekliyor yazar) uzun dönemli bir yolculuğa çıkarıyor.