YAZARLAR

Kılıçdaroğlu üzerinden sakinlik…

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, kişiliği açısından sakin ve soğukkanlı bir insan olarak biliniyor. Kılıçdaroğlu, gerek parti içi sorunlarda ve gerekse Akşener’in masadan kalkması olayında sükunetle davrandı ve olayın çözümlenmesini sağladı. Peki psikolojik ve davranışsal anlamda nasıl sakin olabiliriz? Bu pazar ona bakalım…

İçinde yaşadığımız koşullarda sakin olabilmek, sakin kalabilmek gerçekten çok zor. Deprem, sel, hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı, siyasal baskılar, insanın sakin kalabilmesini, sağlıklı düşünmesini büyük ölçüde engelliyor.

Yine de direncimizi muhafaza ederek, mücadele azmimizi koruyarak sakin ve kararlı bir şekilde yaşamaya çalışmak, temel görevlerimiz arasında bulunuyor. Siyasal anlamda CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun böyle bir figür olduğu söylenebilir.

Kemal Kılıçdaroğlu, zaman zaman sinirlense, tepki gösterse de olayların çözümünde daha esnek ve sakin kalabilmeyi başarıyor, diyebiliriz. Kılıçdaroğlu, hem parti içi sorunlarda hem iktidarla olan çatışmasında hem de son yaşanılan İyi Parti lideri Akşener’in altılı masayı terk etmesi olayında sakin kaldı ve çözüme ulaşmayı başardı, denebilir.

Aslında bu pazar yazısının amacı, Kılıçdaroğlu’nun sakin tavrının çözümlenmesi değildir. Onun bu tavrından hareketle insanın psikolojik ve davranışsal olarak nasıl sakin kalabileceği, yaşamını sağlıklı bir şekilde nasıl sürdürebileceği üzerine bir fikir yürütmedir.

Daha doğrusu bu yazıda, Alman felsefeci ve yazar Wilhelm Schmid’in “Sakin Olmak” isimli eserinden yararlanarak konuyu sizlerle paylaşmayı amaçlıyorum.

ZITLIKLAR: HAYATIN DİYALEKTİĞİ

Sakin Olmak Yaşlanırken Kazandıklarımız, Wilhelm Schmid, Çevirmen:
Tanıl Bora, syf. 100, İletişim Yayınları, 2015

Yazar Wilhelm Schmid, kitabının önsözünde diyor ki: “Sükunete sahip değilim, fakat daha güzel bir yaşam sürebilmek için o bana uğruna çabalamaya değer görünüyor. Hayatın her evresinde sükunetin bir kazanım olduğu kesindir, yaşamın zorlaşacağı ve yoksullaşacağı tehdidini beraberinde getiren yaşlanma devresinde iyice böyledir.”

Kitap aslında, orta yaş insanları için yazılmıştır, denebilir. Ancak gençler de dahil her dönem insanlar için aydınlatıcı, çıkarımda bulunulacak bilgilere sahip bir eser. Schmid, diyalektik anlamda hayatın bir çelişkiler, zıtlıklar taşıyan bir yumak olduğunu ifade ediyor.

Şöyle diyor; “Hayat, sevinç ve üzüntü, korku ve umut, özlem ve hayal kırıklığı gibi zıt kutuplar arasında atan bir nabızdır…Onunla sakin bir ilişki kurabilmeyi yeniden öğrenmenin yolu ne olabilir?”

Çocukluk döneminin genelde yavaş geçtiğini, gençlikte ise hızlanmanın olduğunu, sonuçta sükunete fazla bir zaman kalmadığını söyleyebiliriz. 30 yaşından sonra insanın daha uzun vadeli projelere giriştiği görülüyor.

Yazara göre, orta yaşa gelindiğinde, “Hayatım nasıl olacak, neye erişmek istiyorum ve bunun için ne yapabilirim? Şimdiye kadar ne yaptım, elime ne geçti?” gibi düşünceler hakim olmaya başlıyor.

Wilhelm Schmid’in buradaki önerisi, “yaşamın bu evresinin özellikleri hakkında bilgi edinmek ve hayatın meydan okumalarını anlayışla karşılamaktır”. Yazar, bu evrede insanın kendisiyle barışık olmasına da büyük önem veriyor.

ALIŞKANLIKLARIN BAKIMINI YAPMAK

İnsanın yaşam süresince edindiği alışkanlıklar önemli. Bunlar, günlük yeme-içmeden bir kahve yudumlamaya, dinlenmeden yürümeye değin küçük alışkanlıklar olabilir. İnsanın alıştığı çevre içerisinde ilişkilerini sürdürmesi de buna dahildir.

Yine yazara göre, hayatın acı ve tatlı günleri de olacaktır: “Tatsız günler de işe yarar. Çünkü tadına varılacak günlerin kıymetini artırır. Sakin olmak, her şeyin, her bir şeyin her an ve daima zevk vermesini gerektirmez. Aksine, sükunetle yaşlanmanın imtiyazı, her zevkin peşinden koşturmamak zorunda olmaktır.”

Sakin olmak için “kabullenme” kavramına da değinen Wilhelm Schmid, fiziksel ağrılar, hastalıklar, mutsuzluklar dahil çeşitli olumsuzlukların hayatın bir gerçeği olduğunu kabul etmeyi, ancak bu kabulden sonra onlarla sakin ve bilinçli bir şekilde mücadele etmeyi öneriyor. Ve diyor ki; “Hiçbir şey kalıcı değildir, her şey geçicidir ve geçmiş olan bir şeyi geri getiremezsiniz.”

TEMASIN ÖNEMİ

Yazara göre, “temas aramak sakin olma yönünde önemli bir adımdır”. Sadece dokunarak değil hoşa giden her türlü duygusal temas da insanı sakinleştirir, güzel bir yüze, resme, manzaraya bakmak, müzik dinlemek veya bir koroda şarkı söylemek, dans etmek, güzel bir yemeği tatmak, gezinti ya da spor yapmak, yazarın temas önerileri içinde yer alıyor.

Kuşkusuz bu temasta, arkadaşlığın da önemi büyük. Samimi bir dostluk, zaman zaman farklı görüşleri savunsanız da birlikte sohbet edebilmek, insana iyi geliyor. Yine yazarın insanın kendini geliştirme yönünden, hemen hemen hepimizin de üzerinde mutabakata varacağı konu, okumaktır. Schmid, zihinsel dokunmanın sessiz yoludur okumak, diyor. İnsanın ufkunu açan, dünyasını zenginleştiren kitapları okumak ayrı bir sakinleştirici zevk…

Sükunete varmanın diğer bir yolu da, kendini dinleyip tefekküre varmak. Yani, yazara göre, “Nereden geliyorum, hangi yollardan geçtim, neler geçti elime? En önemli ilişkilerim ve tecrübelerim, düşlerim ve fikirlerim, değerlerim ve alışkanlıklarım, korkularım ve yaralarım nelerdi ve nelerdi benim için en büyük güzellikler?”

SİLKİNİP DEVAM ETMEK

Schmid’e göre, “Varoluşun en yüksek mahkemesi, yaşama kendi verdiğimiz anlamdır, insan ancak kendisi önünde verir hayatının hesabını”. Ve ekliyor; “Tercihini o yönde yapmış olmanın da sebepleri vardır, bugünkü bilgi ve tecrübeme o vakit sahip değildim.

Her şey de başarıya ulaşmamış olmak da dert olmamalı insana; yaşamda her şeyde ve toplamda başarılı olacağız diye bir şey yok ki. Bir şeyin ters gitmesi kötü değildir, sadece hiçbir şeyi denememiş olmak kötüdür, yazıktır en azından. Başarısızlık da kıymetli olabilir.”

Silkinip toparlanmaya, hataları düzeltmeye de vurgu yapıyor Schmid. Bu aşamada tefekküre dalıp kendini dinlemeyi, sinirlilik hali yerine azami gevşemeyi sağlamayı ve nihayetinde neşeli olmayı öneriyor.

Her daim olmasa bile neşeli olmanın yaşamla barışık olmak anlamına geldiğini, yaşamla barışıklığın da sakin olmakla mümkün olduğunu belirtiyor. Şen olmanın sükunet ve hüznü de dışlamadığını not düşüyor.

Evet, kitabın kısa özeti böyle. Sakin kalmaya katkı sağlaması açısından kitabın tümünü okumanız dileğiyle iyi pazarlar…


Atilla Özsever Kimdir?

1967 yılında Kara Harp Okulu’nu bitirdi. 12 Mart (1971) döneminde piyade üsteğmeni iken siyasi görüşleri nedeniyle ordudan çıkarıldı. 2.5 yıl cezaevinde kaldı. Daha sonra iktisat öğrenimi gördü, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde yüksek lisans yaptı, doktorasını İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde tamamladı. 1974 – 2002 yılları arasında gazetecilik yaptı. 2003- 2011 yılları arasında da Maltepe Üniversitesi’nde kadrolu öğretim üyeliği görevinde bulundu. 2011 yılından itibaren de çeşitli üniversitelerde çalışma ekonomisi ve medya alanında dışarıdan dersler veriyor. “Tekelci Medyada Örgütsüz Gazeteci” ve “Mesele Teslim Olmamakta” isimli iki kitabı ile çeşitli kitap ve dergilerde yer alan makaleleri bulunuyor.