YAZARLAR

Kafka’yı ararken, Orson Welles ile karşılaşmak

Eleştirmenler Welles’in bir röportajında -Yurttaş Kane‘e rağmen- ‘yaptığım en iyi film’ olarak gösterdiği Kafka romanı uyarlaması Dava’ya övgüyle yaklaştı, anlatımında ekspresyonizm ve Kara Film akımının izlerini buldukları bir uyarlama olarak yazılarında sık söz etti.

Edebiyatın devleri mutfağa girerse…” diye girişi olan bir kitaba rastlarsanız gözleriniz fal taşı gibi açılıyor.

Tanıtım yazısı iştahla sofraya oturmanızı sağlayacak üslupta, “Büyük yazarların kitaplarını belki okudunuz, ama Kafka’dan K. usulü çorba, Austen’dan tarhunlu yumurta, Irvine Welsh’ten bol çikolatalı kek, Marcel Proust’tan tiramisu, Jorge Luis Borges’ten dil balığı yemeyi hayal ettiniz mi hiç?” sorusu kitabın sayfalarını hızla çevirmenizi neden oluyor.

Hatta benim gibi düşünüyorsunuz, okuyayım, öğreneyim belki sonra mutfağa girer tarifi en kolay olanını yaparım.

Düşünün dostlarınızı çağırdınız -enflasyonlu günlere rağmen-, giriş (soğuk ya da sıcak), ana yemek, tatlı sıralamasıyla ve dünyaca ünlü yazarların mutfağından seçtiklerinizle bir sunum planladınız, konuklarınıza iyi bir sürpriz olmaz mı?

KAFKA’DAN K. USULÜ ÇORBA

Kitabın kapağına bakarak yazarı Mark Crick’i tabii ki kutlayabilirsiniz: Kafka’nın Çorbası; 14 Tarifle Dünya Edebiyatı Tarihi…

Hatta gastronomiye yapılmış harika bir kitap katkısı olduğunu da düşünürsünüz. Mark Crick uzun yıllar fotoğrafla uğraşmış bir sanatçı, Austen, Proust, Shakespeare, Tolstoy, Kafka sevdiği yazarlar. Çocukluğunda yakasını bırakmayan sağlık sorunu onun içe dönük büyümesine neden olmuş ama iyi bir Tolkien, Jack London, İskoç romancı ve ozan Robert Louis Stevenson okuru da yapmış. Londra’da edebiyat okumuş. Fotoğrafçılık yapmaya karar vermeden önce hemşire, öğretmen, marangoz ve memur olarak çalıştığından kendisi söz ediyor.

Mark Crick üretken bir yazar, yirmiyi aşkın dile çevrilen Kafka’nın Çorbası; 14 Tarifle Dünya Edebiyatı Tarihi kitabıyla kalmamış, sonrasında Sartre’ın Lavabosu; Büyük Yazarlardan Tamirat İşleri kitabını yazmış (Türkçeye çevrildi).

Bu kitap için de soru şu:

Eğer büyük yazarlar, kalemlerini kendi işini kendin yap kılavuzu yazmakta konuştursalardı, sonuç nasıl olurdu? Örneğin Sartre, bulantı yaratacak kadar tıkanmış lavaboları açma metodu, Hemingway ise yaşlı adam için duvar kâğıdı yapıştırma yöntemi yazsaydı?

Benim için günlük hayatımızın sıradan ve aslında hiç de kolay olmayan işleriyle ilgilenen yazarlar değil, örneğin “aşçı olsaydı ne pişirirdi?” diye merak ettiğim yazarlar daha çok önemli. Kaldı ki yemek yemeği yaşamsal zevki ve gözlemlediği sofraları romanlarının malzemesi yapan Balzac, yemek ansiklopedisi, sözlüğü yazacak denli geniş bir yemek kültürüne sahip Alexandre Dumas, okuru anılara götüren koku ve tadı anlatan Marcel Proust, ayrıca müziği bırakıp mutfağa giren Rossini, resmi bırakmasa da yemeği yaşama sanatının bir parçası yapan Picasso’dan önceki yayımlanmış yazılarımda söz etmiştim…

Prag'ta Franz Kafka Anıtı - Sanatçı David Černý'nin bu 39 tonluk, hareketli büstü 2014 yılında yerleşti.

SLAVYA KAHVESİNDE OTURAN KİM?

Diğer yazarlara da de sıra gelir yazarım düşüncesiyle Kafka’nın Çorbası’ndan başlamaya karar verdim ama aklımda Nâzım Hikmet’in Dünya Yazarlar Birliği etkinlikleri için geldiği ve zaman zaman kaldığı Prag'da en sevdiği yer, şimdilerin turistik mekanı Kavarna Slavia/Slavya Kahvesi, daha doğrusu oradaki menüde çorba aramak düşüncesi geldi… Ne de olsa Kafka doğma büyüme Prag’lı bir yazardı, çorbayı aramak için Slavia Kahvesi en uygun mekandı.

Tezer Özlü, “Yeryüzünün hiçbir kentinin adı bir yazardan sonra anılamaz. Kafka denince hemen Prag kenti anılır.” diyecektir. Yıllar önce Kafka’nın kenti Prag’a gittiğimde, gezi planımda doğal olarak Slavya Kahvesi bulunuyordu. Nâzım’ın “Slavya kahvesinde oturan dostum Tavfer’le/Vıltava suyuna karşı oturup/Tatlı tatlı yarenliği severim” dizelerinin geçtiği şiiri yazdığı (26 Nisan 1958) Slavya Kahvesi'nin girişindeki camlı vitrinde sıralanmış ve “beni seç” diye bağırışan çikolatalı, meyveli Slavia Sacher Cake, Apple Strudel, Tiramisu, Cheese cake  vb.’lerin davetine yenilmeyip masama oturduğumda seçimim gerçekten bir çorba, Gulaş Çorbası/Gulášová polévka olmuştu.

Slavia Kahvesi’nin 2023 yılı menüsüne dikkatle bakıyorum, oldukça eleganlaşmış ve çorba olarak geleneksel dereotu ve poşe yumurtalı mantar çorbası- Kulajda; sebzeli ve erişteli sığır eti (konserve) çorbası; Carisbad köfteli, kızılcık turşusu ve kraker ekli Viyana usulü (soğanlı) dana gulaş menüdeydi…

Slavia Kahvesi yerine klasik bir Çek restoranında işte bulabileceğiniz çorbalar, ki onlardan birini Sarımsaklı Çorbayı (Česnečka) tatmak hatasında bulunmuştum, yoğun sarımsak tadını hiç unutmuyorum (sarımsak, soğan ve patatesle yapılıyor).Lahana Çorbası (Zelňačka), İşkembe
Çorbası (Dršťková polévka), Sazan balığı çorbası (Rybí polévka)… Burada
 durmam gerekiyor, çünkü Mark Crickz Kafka’nın Çorbası; 14 Tarifle Dünya Edebiyatı Tarihi kitabında Çek işi değil, Kafka’ya bir Japon çorbası, “Miso” yaptıracaktır.

Café Slavia 1884'te açıldı.  Rilke, Kafka, Nâzım Hikmet, şair Jiří Kolář, ülkesinin cumhurbaşkanı olacak olan Václav Havel tutkunları arasındaydı.

FRANZ KAFKA’NIN YEMEK KURALI

Oysa Kafka’nın yakın arkadaşı ve Kafka biyografisinin yazarı Max Brod’a göre öykü ve günlüklerinde ‘bezelye, gulaş, patates ve ‘meyve çorbası’ndan söz ediyormuş.

Miso, bir tür deniz ürünü çorbası, her kentte, her lokantada, her evde kendi pişirme yöntemiyle sofraya gelen bir çorba türü.. Ana malzemeleri, miso, beyaz lahana, tofu, soya sosu, dashi (buğulama balık suyu)…

Mark Crick ise Franz Kafka usulü Çabuk Miso Çorbası için 2 çorba kaşığı miso, 140 gr yumuşak tofu, 4-5 küçük mantar, birkaç kurutulmuş wakame yosunu yaprağı önerir…Max Brod’un da vejeteryanlığını onayladığı Franz Kafka’nın yemek kuralını bozmamak için “dashi” verdiği tarifte özellikle yok…Ayrıca Kafka’nın kendine özgü yeme kuralında “fletcherizing” yöntemi de var, her lokmayı 32 kez çiğniyor. Nedeni daha az yenileceği ve daha çabuk doyulacağını kabullenmiş olması. Yemeklerini, özellikle de çilekleri ve kirazları yemeden önce birkaç dakika koklarmış, muz da sevdikleri arasında…

Kafka, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra kendine iş-meslek ararken patates üreticisi olmayı düşünmüş. Yıllar sonra da olsa, sevgilisi Dora Diamant ile birlikte “İsrail'de bir restoran açmayı hayal ettiği” bilgisini de öğrenince, doğrusu çok şaşırmıştım. (Paper and Salt, 7 Şubat 2013)

Mark Crick tarafından kaleme alınan Kafka’dan K. usulü Çabuk Miso Çorbası’ndan birkaç paragraf:

”Çorba kaynamaya başlayınca K. tofuyu birer santimlik küpler halinde kesip mantarlar ve wakameyle birlikte tencereye attı. Pencereden dışarı, karanlığa bakarken komşu evden bir kızın seyretmekte olduğunu gördü.(…) Çorba iki dakika sonra hazırdı. K. kaselere koyup konuklarına sundu. Masanın etrafındaki dört iskemleden biri kaldırılmıştı ve K. jürinin ona yer açmaya pek de istekli olmadığını görünce rahatsız oldu.(..) K.’nın kasesindeki çorbayı da aralarında bölüşürken K. kımıldamadan durup kendini toparlamaya çalıştı. Kendisinden çok şey isteneceğini ve çorbanın belki daha hala bu davanın sonucunu etkiyebileceğini biliyordu.”

 

Nâzım Hikmet yazıp yönettiği tiyatro oyunu Enayi'nin (Podivin) Prag'taki gala gecesinde.
'DAVA' KAFKA’NIN ÖLÜMÜNDEN SONRA YAYIMLANDI

Eğer Miso çorbayı yapan K.’yı geride bırakacak olursak, benim için her zaman Dava romanının kahramanı Josef K. daha önde gelir, daha önemlidir.

Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu.” (Ahmet Cemal çevirisi)” Hatırlarsınız, tüm zamanların en iyi öyküsü olarak adlandırılan "Dönüşüm" bu ilk cümleyle başlar ve Kafka yaşarken, 1915 yılında yayımlanmıştır. 1915 tarihini özellikle belirtmemin nedeni, “Dava”nın Kafka’nın ölümünden sonra yayımlanması, bölümler halinde yazmıştı ve roman bitmemişti. Kafka kaleme aldığı ne varsa arkadaşı Max Brod’a bırakmıştı ama, sadece şunu istemişti:

"Sevgili Max, son isteğim, arkamdan bıraktığım her şeyin ... günlüklerim, el yazmalarım, mektuplarım (benim ve diğerlerinin), eskizlerim vb. okunmadan yakılmasıdır.

Max Brod vasiyet filan dinlememiş, en küçük bir not dahil hiçbirini yakmadığı gibi “Dava” ve diğer yapıtlarını 1925-35 yılları arasında yayımlamıştır.

1939’da Çekoslovakya’nın Naziler tarafından işgal edilmesi üzerine Brod eşiyle ve bavul dolusu Kafka elyazması, belgeler yanında kaçmayı başaracak, Tel Aviv kentine yerleşecektir. İleriki yıllarda Kafka’nın biyografisiyle birlikte yapıtlarını tüm dünyanın okuması için yayımlayacaktır.

Dava'da Anthony Hopkins, Hitchcock'un Psycho'sundan sonra oyunculuğu ile bir kez daha dikkati çekti. Sağda kötü adam karakterini kimseye emanet etmeyen Orson Welles-1962
'KAFKAESQUE' ROMANLAR 'KAFKAESQUE' FİLMLER

Kafka okundukça, onun yazın dünyasına girildikçe “Kafkaesque” adıyla tanımlanan yazma kavramı bir çok eleştirmen ya okurun ortak düşüncesinin paydası olan modernitenin getirdiği bunalımları, “karmaşık ve bulanık bir gerçeklik anlayışını ifade eder ve genellikle tuhaf, absürt ve rüya benzeri olaylarla karakterizedir. Bu tarz, okuyucuyu gerçeklikle ilgili şüpheye düşürerek, varoluşsal kaygıları ve insanın yabancılaşmasını vurgular.” *

Gerçi Kafka’yı en iyi tanıyan kişi Brod “Kafkaesque”  tanımının Kafka’ya uymadığını belirtse de bu kavramın edebiyat alanından çok, sinemada örneklerinin çıktığını söyleyebilirim. Örneğin, Scorsese’nin After Hours, Roman Polanski’nin The Tenant/Kiracı, Terry Gilliam’ın Brazil, David Liean’in Lost Highway/Kayıp Otoban, Cronenberg’in Naked Lunch filmleri gibi…

Dava (Der Prozeß, 1925) romanının Kafka’nın özel yaşamındaki olayların, mektuplarının kurgusunun izlerini taşıdığından söz edilmiştir. Nişanlandığı Felice Bauer, Elias Canetti'ye göre romanın konusunun merkezinde yer almaktadır. Felice ile nisanını bozması Kafka’da suçluluk duygusunu yasatmış, kendini tıpkı romanın kahramanı Josef K. gibi uzak, erişilemez bir otorite tarafından tutuklanan, suçunun niteliği bilmese de suçlu hissederek ve “eğer çalışmamış olsaydım, kaybolurdum" diyerek romanına zaman ayırmaya başlamıştır.

EN OTOBİYOGRAFİK FİLM

Tabiii ki anlatısı yaşadıklarının izinden oluşmasa da "en otobiyografik filmim" nitelemesi, Orson Welles’in neden Dava’yı sinemaya uyarladığını kanımca açıklar.

Citizen Kane (1941) ve Muhteşem Ambersonlar (1942) özgürce ve istediğince film yapmasının beklenmeyen sonucunu yaratacak, “maddi manevi” yıkımı olacaktır.

Dava’daki diyalogdaki gibi Welles “Kimsenin canını sıkmasına izin verme ve sana doğru gelen şeyi yap” demiştir kendine ama, başkaları, canını sıktıkları, siyaseti güdülemeye çalışan medya patronları, Hollywood sistemindekiler ve kredi destek izni onlara bağlı “bankalar” da kendilerinin doğrusunu yapmaktadır. Ve Welles yaşayarak görmüştür “Yalan, dünya düzeni haline gelmiştir.” (Romandan)

Eleştirmenler Welles’in bir röportajında -Yurttaş Kane‘e rağmen- ‘yaptığım en iyi film’ olarak gösterdiği Kafka romanı uyarlaması Dava’ya övgüyle yaklaştı, anlatımında ekspresyonizm ve Kara Film akımının izlerini buldukları bir uyarlama olarak yazılarında sık söz etti. Kafka’ya özgü barok-kasvetli mekânların, örneğin sonra harika bir müze olacak (Musée d’Orsay) terk edilmiş Orsay Garının, sinematografik anlatıma -Kafka da yazdıklarında sinematografik anlatımı tercih etmişti- katkısı olduğunun altı çizilmeli...

Kafka mektuplarında, 1913 yılında Der Andere/Öteki, Der Student von Prag/Praglı Öğrenci adlı bu iki filmi izlediğinden söz eder. Her ikisi de dışavurumcu özelliklere sahip önemli filmlerdir. Praglı Öğrenci dışa vurumcu sinematografik özelliği ve sonraları birçok filmde yinelenecek kişilik bölünmesi, korku temasıyla etkisini sürdürür…

Orson Welles'in Dava'sı anlatımında ekspresyonizm ve Kara film akımının izleri olan bir film.
DAVA ROMANINDAN UYARLANAN FİLMLER

Welles’in Dava’sı, polisiye bir film imajı yaratan sahne ile başlar. Josef K. uyandığında karşısında bir polis vardır, giyinmeye çalışır ama “Tutuklandınız, boşuna giyinmeyin. Bir yere gidemezsiniz.” açıklamasıyla önce odasında hapsedilecek, sonra K. tutuklu olmasına karşın çalışma yerine gitmesine izin verilecektir. Ona açıklandığı kadar adi bir suçtan değil, belirsiz/soyut bir suçtan tutukludur.

Dava romanından uyarlanan filmlerden birini Orson Welles, diğer Dava filmini (1993) David H. Jones yönetmiştir, ikisi de romanın anlatısından fazlaca ayrılmamıştır. Steven Soderbergh de Kafka filminde (1991) Şato, Değişim’in yanı sıra Dava’dan yararlanır.

Orson Welles’in filmi romanın 9. bölümündeki -Kafka’nın çıkardığını, Max Brod tarafından basımında eklendiğini okumuştum- Yasa Kapısı mesel/kısa hikâyesini girişte ve çizgi roman tekniğiyle görselleştirir. Orson Welles’in filminde küçük bir değişiklik ile aynı çizgi roman bir kez daha karşımıza çıkar ve girişteki hikâyeyi de Orson Welles’in seslendirdiği böylece anlaşılır.

Yasa Kapısı önünde gerçekleşen adam ve kapıcı anlatımını ilginç ve metaforik bulduğum için uzun da olsa aktarmayı düşünürken, gerek kalmayacak, çünkü videosunu gördüğümü hatırladım ve buraya alıyorum.

Ancak “Yasa Kapısı”nın metaforik anlamıyla ilgili, yasaya/adalete ulaşmanın yolu ya da “bürokratik yapıların bireyi bezdiriciliğinin göstergesi” olduğundan da söz edilir.” Tabii ki kapının özgürlüğü simgelediği de eklenebilir.

Çizgiyle anlatılan hikâye bittiğinde Welles, roman konusunda hiç bilgisi olmayan izleyiciye yardımcı olacak şu açıklamayı yapacaktır:

Bu hikâye Dava adlı romandan alınmıştır. Bu hikâyenin mantığının düşlerin mantığı ile aynı olduğu söylenir. Ya da kâbusların.

Welles Dava'da "Yasa Kapısı" kısa hikâyesini filmin hemen başında ve sonunda olmak üzere iki kez ve çizgi roman tekniğiyle anlatır.

Giriş böyledir ama “SON” romandakinden farklıdır, romanda iki görevlinin şehir dışında ıssız bir alandaki taş dolu çukura sürüklediği K. bıçakla öldürülecektir.

Filmde ise Orson Welles çukura atılan K.’yı irice bir dinamit paketiyle havaya uçurur. Patlamanın görüntüsü, yükselen toz bulutları Hiroşima şehrine atılan atom bombası görüntülerini anıştırır.

Sinemasını kişisel ve kolektif bellek deneyimi üzerine yapılandırdığını, neyi nasıl hatırladığımızı ve unuttuğumuzu sorgulayan” (Emma Wilson) Alain Resnais’nin Marguerite Duras’ın “hatırlama ve unutma” üzerine şiirsel metninden geliştirdiği Hiroşima Sevgilim filmini de gözlerimizin önüne getirirsek, bu anıştırmaya hemen “evet” diyebiliriz.

Orson Welles, ekran üzerine şunları yazarak başka söze de gerek olmadığını ayrıca belirtir:

“Bu film, Franz Kafka’nın Dava adlı romanından uyarlandı.”

K. usulü çorba içmek için gittiğim yerde, meğer beni sadece Kafka değil Orson Welles de bekliyormuş.

* https://dergipark.org.tr/tr/pub/diyalog/issue/46911/588103 

————————————————————-

Kafka usülü Bramboračka çorbası

Vejeteryan Kafka’nın sevdiği başlıca çorbalardan biri olarak gösterilen "Bramboračka" veya "bramborová polévka" geleneksel ve çok eski yıllara dayalı bir Çek patates çorbasıdır.

2 su bardağı mantar/ 2 diş sarımsak, soyulmuş/ 2 yemek kaşığı zeytinyağı/ 1 küçük soğan, doğranmış/ 1 yemek kaşığı un/ 6 bardak sebze suyu/ 3-4 havuç, doğranmış/ 2 pırasa, doğranmış/ 1-2 dal kereviz yaprağı/ 1 1/2 bardak bebek patates, doğranmış/ 1 yemek kaşığı kimyon tohum/ 1/2 çay kaşığı kekik/ 1/2 çay kaşığı tuz/ Karabiber.

Zeytinyağını büyük bir tencerede ısıtın. Sarımsak ve soğan ekleyerek soteleyin, ardından unu ekleyin kavurun, karıştırın. Mantarları ekleyin, yumuşayana dek pişirin. Sebze suyu, havuç, pırasa, kereviz, patates, kimyon, kekik ve karabiber, tuzu ekleyin, karıştırın, düşük ısıda ve patatesler yumuşayana dek birlikte pişirin. Serviste doğranmış maydanoz ile süsleyin.


Oğuz Makal Kimdir?

Sinema alanında ilk doktora yapan öğretim üyesi. 1997 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde profesör oldu. Yemek ile sinema arasındaki ilişki yeni ilgi odağı, bu alanın filmlerini ve toplumsal-kültürel tanıklıklarını kitaplaştırmak için araştırmaya devam ediyor. Sinema Tarihi, Film Kuramı, Türk Sineması, Sinema ve Diğer Sanatlar, Sinema ve Tarihi İlişkisi gibi dersler veren, tezler yöneten Makal, Uluslararası İzmir Film Festivalini kurdu, 2001 yılına dek on bir yıl yönetti… Kısa, uzun, belgesel filmler yaptı, son yıllardaki birkaç belgeseli: El Cezeri, Eğitmenler, İstanbul’da Bir Gizli Bahçe-Alfred Heilbronn Botanik Bahçesi, Uzak ve Yakın, Suriye Mutfağı İstanbul’da, Merdiveni Arayan Adam. Bazı kitapları ise: Sinemada Yedinci Adam, 1895-1950/İzmir Sinemaları Tarihi, Fransız Sineması, Beyazperde ve Sahnede Nazım Hikmet, Sinemada Tarihin Görüntüsü, Yönetmenleri ve Filmleriyle Gülmenin Sineması.