Canan Güllü: Kadın cinayetlerinin bitmesini engelleyen yapılar var

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, artan kadın cinayetlerinin temelinde kadın erkek eşitsizliğinin yattığını söyledi. Tarikat ve cemaatlerin güçlenmesinin kadın cinayetlerini beslediğini savunan Güllü, bu durumun siyasal pazarlık yolunu açtığını savundu. Güllü, “Türkiye’de din dışı örgütlenme modeli var. Bunlar ataerkil sistemin devamını istiyor” dedi.

Google Haberlere Abone ol

ANKARA - Eski eşi tarafından 10 yaşındaki kızının gözleri önünde boğazı kesilerek öldürülen Emine Bulut, kadın cinayetlerini yeniden gündeme taşıdı. Türkiye’de Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu verilerine göre 2015 yılında 303, 2016’da 328, 2017’de 409 kadın, 2018 yılına gelindiğinde ise 440 kadın erkekler tarafından öldürüldü. Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü’ye göre, kadın cinayetlerinin temelinde yatan sebep, kadın-erkek eşitsizliği. Güllü, Türkiye’de tarikat ve cemaatlerin güçlenmesi ve bu durumun siyasal pazarlık yolunu açmasının da önlenmesi gereken büyük bir tehlike olduğunu söylüyor.

ERKEKLİK OLGUSU YERLEŞTİRİLİYOR

Türkiye toplumunda erkeklik olgusunun küçük yaşlardan itibaren çocukların beyinlerine yerleştirildiğini belirten Canan Güllü, bunun en somut örneğinin Alanya Belediyesi tarafından önceki gün yapılan toplu sünnet töreninde çocuklara verilen 'Erkeklik Diploması' olduğunu söyledi. Güllü, “Bu da ataerkil toplum algısını körüklüyor ve cinayetler yargıya geldiğinde masanın arkasında oturan hâkimin de öldüren gibi düşünmesine neden oluyor ” dedi.

KADIN CİNAYETLERİNDE CEMAAT VE TARİKAT VURGUSU 

Türkiye’de son yıllarda güçlenen din dışı örgütlenme modelleri olduğunu ve bu yapının  ataerkil sistemin devamını savunduğunu ifade eden Canan Güllü şöyle devam etti:

“Toplumun içinde kadın cinayetlerinin bitmesini engelleyen yapılar var. Türkiye’de din dışı örgütlenme modeli var. Şehvete dayalı din tarikatları var. Kadın cinselliği üzerinden oluşan yapılar var. Bunlar bazı cemaat ve tarikatlar. Cemaat ve tarikatların güçlenmesi kadın cinayetlerini besliyor. Ülkemizde bu yapılar güçlendikçe kadın cinayetleri artarak devam eder. Çünkü bu yapılar kadını ikinci sınıf olarak görüyor ve itaat talep ediyor. Ancak kadınlar son yıllarda bilinçlendi ve insan olduğunu hatırladı. Bu yüzden de itaat etmeyi reddediyor ve hakkını arıyor. Ama bu yapıların denetlenmesi ve sistemin içine dahil edilmemesi gerekiyor” dedi.

DİN ÖRGÜTLERİNE SİYASİ PAZARLIK YOLU AÇILIR

Cemaat ve tarikatların güçlü olmasının siyasal pazarlık yolunu açtığını savunan Güllü, “Hem devlet içinde hem de yasalarda bunun sonuçlarına şahit olmamalıyız. Gerek kadın derneklerine gerekse bakanlıklar düzeyinde protokol, sözleşme gibi durumlara dahil edilmemeli. Bu ülke uluslararası sözleşmelerle ilgili yönetime açık olmalı ve bu yolu desteklemek gerekiyor. Tarikat ve cemaatlerin önünün kapatılması lazım. Bu konuda ölümüne mücadele yaparız. Bu ülkede kadınlar cinsel bir mekanizmanın malı değildir” dedi.

NAMUS TÖRE CİNAYETLERİ ARTIYOR 

Kadın cinayeti davalarında en sık rastlanan gerekçelerin kıyafet, namus, töre cinayetleri olduğunu ifade eden Canan Güllü, özellikle doğu ve güneydoğuda azaldığı gözlenen töre cinayetlerinin son bir yılda artış gösterdiğini söyledi ve bunu da cemaat yapılanmasının güçlenmesine bağladı. Ayrıca sanıkların cezadan kurtulmak için akıl sağlığı kontrolü istediğini, işlediği cinayeti de ‘cinnet anı’ diyerek sıradanlaştırdığını söyleyen Güllü, bu durumun cinneti bir hastalık olarak gösterip sanığın cezai ehliyetini tartışmaya açtığını belirtti. Güllü, “ Sanıkların namus, töre, açık kıyafet gibi söylemlerinden oluşan cinayeti işlemi anını medya cinnet olarak sıradanlaştırıyor. Cinnet bahanesi kadın cinayetlerinin ana nedeni değildir. Buradan bir indirim çıkmaz. Cinnet bir hastalık olarak görülemez” ifadelerine yer verdi.

PSİKOLOJİDE ‘CİNNET’ KAVRAMI YOK

Kadına şiddet davalarında sanıkların başvurduğu ‘cinnet’ gerekçesine dikkat çeken Psikiyatrist Banu Canpolat, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, psikolojide cinnet diye bir kavramın olmadığını söyledi. Aşırı stres altında pisiktik atağın geçirilebileceği ancak bu durumun da kapasite kaybına neden olamayacağını belirten Canpolat, kapasitesi olan kişinin cezai ehliyetinin de tam olduğunu vurguladı. Psikolojide, bir bilgiyi anlayan, aklında tutabilen, konu hakkında doğru ya da yanlış karar verebilen, kararı ile ilgili iletişim kurabilen herkesin kapasitesinin tam olduğuna vurgu yapan Canpolat, genellikle sanıkların, duruşma salonlarında kullandığı, “Cinnet geçirdim, ne yaptığımı bilmiyordum” cümlesinin nedeninin cezai indirimi kapmak olduğunu savundu.

YENİ BİR YASAL DÜZENLEME ŞART

Psikiyatristlerin kapasiteyi değerlendirdiği süreci içine alan yeni bir yasal düzenlemenin yapılması gerektiğini belirten Canpolat, bu durumu şu sözlerle anlattı:

“Tam kapasiteyle suç işleme riskleri en yüksek grupların psikopatlar(ASKB) ve kategorik hastalardır.  Kötülük ve sosyopati (hastalık olarak tanımlanamaz) dışında, giderek artan anti sosyal ve narsisistik kişilik bozukluklarının da “cinnet” iddiasında bulunma riskleri yüksek görünüyor ülkemizde. Elbette bir psikiyatrist kapasiteyi değerlendirebilir ama yasal düzenlemeler de şart. Gelişmiş ülkelerde kapasite değerlendirmeleri belli kanuni düzenlemeler çerçevesinde yapılır. İngiltere’de Mental Capacity Act var örneğin. Kapasitenin 4 kriterinin nasıl değerlendirileceği, kimler tarafından değerlendirilebileceği, nerede nasıl kullanılabileceği düzenlenmiştir.”