Kadıköy’de iki dilde miting: 'Barış gününde bile gözaltına alınıyoruz'

İstanbul Emek, Barış ve Demokrasi Güçleri Kadıköy’de düzenledikleri mitingde “Zırhlı araçlar çocuklara ölüm saçmaya devam ediyor. Barış gününde bile gözaltına alınıyoruz” dedi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - İstanbul Emek, Barış ve Demokrasi Güçleri 1 Eylül Dünya Barış Günü kapsamında Kadıköy İskele Meydanı’nda miting düzenledi. Zılgıtlarla başlayan açıklama öncesi, iki dilde 'savaşa hayır barış hemen şimdi', 'Jin jiyan azadi' sloganları atıldı. Kürtçe ve Türkçe olmak üzere iki dilde yapılan açıklamada, ölenler anısına bir dakikalık saygı duruşu yapıldı. Daha sonra, 'yaşasın halkların kardeşliği' sloganlarıyla konuşmalara geçildi.

‘SAVAŞ POLİTİKALARINA KARŞI BURADAYIZ’

Açıklama öncesi yapılan anonsta, şunlara yer verildi: “Faşist baskılara, yükseltilen savaş politikalarına 'hayır' demek ve halkların bir arada yaşama iradesine sahip çıkmak için bugün buradayız. Barış mücadelesinde yaşamını yitiren Barış Anneleri'ne ve İran’da kadın özgürlük mücadelesinin sembolü haline gelen Mahsa Amini şahsında katledilen tüm kadınlara sözümüzdür; barış mücadelesini, halkların isyanı ve direnişiyle birleştirerek özgür bir dünyayı birlikte kuracağız. Sevgili dostlar bu iktidar sadece Kürtlere sadece kadınlara değil iktidarını sarsacak güçte her kim varsa hepsine düşman. Hakkını isteyen öğretmene, emeğini savunun emekçiye, erkek iktidarını sarsan kadınlara, kayıplarının akıbetini soran ailelere, kimliğine sahip çıkan lubunlara, suyuna, deresine, toprağına, ormanına sahip çıkanlara, Akbelen'de, Dikmece'de ağaca, Hevsel'in bahçelerine, Dersim’in dağlarına, Haydarpaşa’ya, Kazdağları’nın havasına, Şırnak’ın ağaçlarına, Kuzey’in ormanlarına. Canlı olan ne varsa, hepsine savaş açmış durumdalar. Onlar açlık diyor, onlar savaş diyor, onlar ırkçılık diyor, onlar eşitsizlik diyor, onlar rant diyor, onlar tek olsun diyor. Kabul edecek miyiz? Elbette ki hayır. Barış için, eşitlik için, özgürlük için durmaksızın, son nefesimize kadar mücadele edeceğiz. Zırhlı araçlar çocuklara ölüm saçmaya devam ediyor. Sadece 2022 yılında 21 çocuk zırhlı araç çarpması sonucu yaşamını yitirdi. Onlarca insan zırhlı araçlarla yaralandı.”

‘CENAZELERİMİZİ TANIYAMIYORUZ’

Dünya Barış Günü nedeniyle beyaz giyinen Barış Anneleri'nden Bediye Gökkoz, yaptığı konuşmada, “Yeter. Artık annelerin çocuklarını kutulara koymaya son verin. Cenazelerimizi tanıyamıyoruz. İşkence ediyorlar. Asker ve polis ailelerine de çağrı yapıyorum. Bu savaşa son verdirelim. Barış gününde bile gözaltına alınıyoruz” ifadelerini kullandı.

Türkçe açıklamayı KESK Eğitim-Sen 3 No’lu Şube Başkanı Ayfer Koçak yaptı. Kürtçe açıklamayı ise Kürtçe HDP Sancaktepe İlçe Başkanı Aslan Demir yaptı.

Ayfer Koçak, Türkçe yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Savaşların öncesinde eşitsizlikler, sömürü, hak gaspları, milliyetçilik, kamplaşma ve silahlanma artırılıyor. Halklar ve emekçiler arası düşmanlıklar geliştiriliyor. Emperyalistler ve gerici-dikta güçler, kendi elleriyle yarattıkları mülteciliği ve göçmenliği; milliyetçiliğin, ırkçılığın yükseltilmesinin, halklar arasında düşmanlığın körüklenmesinin aracı haline getiriyor. Sermaye birçok ülkede sağcı ve muhafazakâr partileri iktidara getiriyor. Demokratik talepler bastırılıyor, örgütsüzlük dayatılıyor. Muhalif kurumlar gibi sendikalar ya kapatılıyor ya da işlevsiz hale getiriliyor. Bu şekilde ekonomik ve siyasi zemin yaratıldıktan sonra kapitalistler, yapısal krizlerini aşmak ve hegemonyalarını genişletmek için yeni savaşların, çatışmaların startını veriyor.

DÜŞMAN İÇ VE DIŞ GÜÇLER: Ülkemizde de AKP-MHP iktidar bloğu, iktidarda kalmanın stratejisini süreklileşen bir kutuplaştırma, gerginlik, çatışma ve ‘düşman iç ve dış güçler’ argümanları üzerine kurmuş durumdadır. Bu ihtiyaçları doğrultusunda dünün kardeşi sonradan ‘düşman’ ilan edilmekte, düne kadar düşman ilan edilenler yeniden ‘kardeş’ olarak sunulmaktadır. Ortadoğu’da girilen kirli ilişkiler de aynı politikaların sonucudur. AKP-MHP iktidar bloğu içeride ve dışarıda milliyetçi, şoven, ayrımcı, tekçi, cinsiyetçi, mezhepçi siyasetin dozunu her gün biraz daha artırıyor. Halkları ve emekçileri kutuplaştıran politikalara, tüm yurttaşların can ve mal güvencesini, emekçilerin onurlu çalışma hakkını ve iş güvencesini yok sayan saldırılara, her gün bir yenisi ekleniyor. Kürt halkının en temel hak taleplerine kulak kapatarak, güvenlikçi politikaları öne çıkartıp sınır içi ve sınır ötesi operasyonlarla çözümsüzlükte ısrar ediliyor. Çünkü ekmeğimize, geleceğimize, aşımıza, ormanımıza, suyumuza göz dikenler, halkların bir arada yaşama iradesini, iktidarları için en büyük tehdit olarak görüyorlar. Ölüm, kan ve gözyaşı dışında bir sonuç üretmeyen savaş/şiddet odaklı politikalarının bedelini ne sermaye grupları ne de ittifak bloğu ve etrafında kümelenmiş kirli çıkar odakları değil, emekçiler ve ezilenler olarak Türk’ü Kürt’ü Laz’ı Çerkez’i Arap’ı ile ülkenin yüzde 99’u olan biz ödüyoruz.

MÜLTECİLERİN PAZARLIK KONUSU YAPILMASI: Aslan Demir’in Kürtçe yaptığı açıklama ise şöyle: AKP-MHP iktidar bloğu, bir yandan Ortadoğu’da savaş ve çatışma politikalarını hep devrede tutarken diğer yandan da bu savaşların ve çatışmaların mağduriyeti içinde olan halkların Türkiye’ye yönelik geliştirdiği göç ve mültecileşme dalgasını iç ve dış siyasette kendi lehine kullanma çabasını da devam ettirmektedir. Ülkesindeki savaştan kaçıp Türkiye’ye gelen insanları iç siyasetin basit bir oy deposu olarak görmekle yetinmemekte, mültecileşen insanların toplumla barış içinde entegrasyonunu planlamak yerine ırkçı-milliyetçiliğin sıçrama tahtası olarak kullanmaktadır. Ana topraklarından kopmuş savaş yorgunu bu insanlar dış siyasetin bir piyonuna dönüştürülmüştür. Mülteciler, ‘sınır kapılarını açarım’ tehditleri üzerinden Avrupa ülkelerine karşı bir pazarlık unsuru olarak kullanılmakta. AKP-MHP iktidarı ülkemizi ve bölgemizi sürekli ateş üstünde tutan bu politikalarından bir an önce vazgeçmelidir. Mülteci politikası, temel insan haklarına dayalı, barışa ve demokrasiye hizmet edecek bir şekilde değiştirilmeli, bu perspektif ışığında mültecilerin toplumla entegrasyonu için çaba gösterilmeli ve önceden yaşadıkları topraklara sağlıklı koşullar içinde dönebilmelerinin koşulları yaratılmalıdır. Bu da ancak Ortadoğu’da barış politikasının gelişmesiyle mümkündür. Biz biliyoruz ki bugünkü fakirleşmemizin sorumlusu, savaşlardan kaçarak komşumuz olan, en zor işlerde, çok kötü şartlarda çalışmak zorunda kalan yoksul mülteciler değil, onların da bizimde yaşadığımız yoksullaşma, açlık, sermaye ve iktidarlarının rant ve savaş politikalarıdır. Saldırılara, iktidara yakın gerici odakların laiklik karşıtı söylem ve tehditleri eşlik ediyor.

SİYASAL YARGI: Siyasallaşan yargı ise iktidarın gündemini hayata geçirmesine aracılık ediyor. Barış söylem ve talebini cezalandırırken muhalif kişi ve kurumlara yönelik ölüm tehditlerine, savaş çığırtkanlıklarına ise gözünü ve kulağını kapatarak prim veriyor. Gözaltılar ve tutuklamalar, işten çıkarmalar, iş güvencesinin ortadan kaldırılması, kadına yönelik ayrımcı politikalar ve şiddet, çocuk istismarları, homofobiden beslenen şiddet ve cinayetler, festivaller ve konser yasaklamaları, Alevilere yönelik mezhepçi dayatmalar, ÇEDES gibi laiklik karşıtı gerici politikalarda kaygı verici artış, en son Cudi ve Akbelen’de olduğu gibi doğamızın talan edilmesi, iş cinayetleri ve daha nice insanlık onuruyla bağdaşmayan politika ve uygulamalar gündelik yaşamın parçası haline geldi. Tüm bu politikalar zaman zaman  anayasal düzenin hukuk kurallarını da yok sayarak gerçekleştiriliyor. Gözaltı ve kaçırılmalar sonucu faili meçhullerle kaybedilen çocuklarının, yakınlarının akıbetlerini öğrenmek isteyen Cumartesi Anneleri'nin, Anayasa Mahkemesi kararına rağmen her hafta işkenceyle gözaltına alınmaları bu politikanın bir parçasıdır. Gelinen aşamada ülkemizin en temel sorun alanlarının başında emek, barış ve demokrasi karşıtı milliyetçi, şoven, faşizan politika ve uygulamalar gelmektedir."