Kaçak kazılar Antalya’nın tarihini yok ediyor

Antalya, koruyucu uygulamalara rağmen kaçak kazılarla mücadele etmeye çalışıyor. Arkeologlar, kanunsuzlukların antik kentleri tahrip ettiğini söylüyor.

Antik kentleri de barındıran Likya Yolu, her yıl binlerce turisti ağırlıyor.
Google Haberlere Abone ol

ANTALYA - Antalya’nın antik kentleri, kaçak kazılar nedeniyle tehdit altında. Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı medeniyetlerine ev sahipliği yapan kentin 2 bin yıllık surları da kazıların kurbanı oldu.

Uzmanlar, salgın ve küresel kriz ortamında bile Antalya ve çevresinde insanların kaçak kazı fırsatı kolladığını söylüyor. Bunun önlenmesi için devlet ve halk işbirliğine dikkat çeken uzmanlar, gerekli tedbirler alınmazsa şehrin tarihinin yok edileceği konusunda uyarıyor.

Akdeniz Üniversitesi Arkeoloji Bölüm Başkanı ve Patara Kazı Başkanı Prof. Dr. Havva İşkan Işık

‘O KADAR ARTTI Kİ SUÇÜSTÜ YAPIYORUZ’

Keşif için çıktıkları antik kent gezileri sırasında bile yasadışı kazılara rastladıklarını söyleyen Akdeniz Üniversitesi Arkeoloji Bölüm Başkanı ve Patara Kazı Başkanı Prof. Dr. Havva İşkan Işık, “Antalya’dan Fethiye’ye kadar dağlara bir çıkın, antik kentlerde kaçak kazı yapılmadık bir metrekare yer kalmamış durumda. O kadar acı manzaralarla karşılaşılıyor ki, ağlarsınız. Bu yağmacıların sayıları o kadar arttı ki artık her yerde karşımıza çıkıyor, suçüstü yapıyoruz. Eski eser kaçakçılarına verilecek olan cezaların ciddi biçimde arttırılması gerekiyor. Ülkenin kültürel ve doğal mirası ilkokuldan itibaren öğrencilere okutulmalı. Dedektörlerin ülkemize girişinin yasaklanması ve satanların cezalandırılması gerek. Arkeoloji, sanat tarihi, antropoloji, eski diller gibi bölümlerden mezun olan gençlerin, ören yerlerinde görevlendirilmesi de çözüm olur” dedi. 

Myra ve Andriake Kazı Başkanı Prof. Dr. Nevzat Çevik

‘HER ESER İÇİN ÖDÜL VERİLMELİ’

Acımasızca yıkılıp tahrip edilen tarihsel kalıntıları korumak için yeni bir sistem geliştirilmesine ihtiyaç olduğuna değinen Myra ve Andriake Kazı Başkanı Prof. Dr. Nevzat Çevik ise tarihi eser yağmasına karşı korucu sistemi önerdi. Çevik, şunları söyledi: “Antalya o kadar zengin varlıklar taşıyor ki dağlar, vadiler, yaylalar adım başına kalıntılarla dolu. Antalya’da rastlanan definecilik, değerli nesne arama eyleminin çok daha ötesine geçmiş durumda. Devlet ve halkın bir kısmı değerlerimizi korumak için çırpınırken bir kısım aymazlar define hayali peşinde varlıklarımızı vandalca tahrip ediyorlar. Bu hastalığın reçetesi ağır yasal cezalarda. Bir de definecilikten etkilenen yerleşim merkezlerindeki kalıntıları orada yaşayan halka emanet etmek gerekiyor. Bir tür tarih ve doğa korucusu sistemi geliştirilmeli ve yakalatılan her defineci, kurtarılan her eser için ödül verilmeli.”

‘KORUMA KALKANI ZAYIFLADI’

Antalya Müzesi tarafından antik kentlerde geçmişte sıkı kontroller yapıldığını fakat yapılan sistem değişikliğiyle denetimde boşluklar oluştuğunu ifade eden Akdeniz Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gül Işın, ‘Daha çok kazalım, daha çok eser açığa çıkaralım’ bakış açısı nedeniyle her yerin açık hedef haline geldiğini ve koruma kalkanının zayıfladığını söyledi. Halk tarafından çoğu zaman masumlaştırılan 'definecilik' suçuyla ilgili bilgilendirme çalışmalarına ihtiyaç olduğunu dile getiren Işın, “Definecilik ve kültürel mirasa karşı işlenen suçlar öyle kanayan bir yara ki, bir türlü sonlandıramıyoruz. Emniyette kültürel mirasa yönelik eğitimli ayrı bir birim kurularak etkin koruma sağlanabilir. Bunu umutla bekliyoruz. Bunu yapabilen ülkeler var. Umarız bizde de olur. Sadece emniyet mensuplarına değil, tarihi alanlarda görevli tüm çalışanlara da özel eğitim verilmeli” diye konuştu.

Alanya Kalesi Kazı Başkanı ve Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Osman Eravşar
‘ESERLERİ KORUMA REFLEKSİNİ TOPLUMDA OLUŞTURMAK ZORUNDAYIZ’

Alanya Kalesi Kazı Başkanı ve Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Osman Eravşar, her gün binlerce turistin ziyaret ettiği, antik kentlerin, Orta Çağ surlarının duyarsızca davranışlar nedeniyle yoğun tahribata maruz kaldığını söyledi. Kazı çalışmaları yaptıkları alanda tahribatı bölge bölge tespit ettiklerini belirten Eravşar, şöyle bilgi verdi: “Burası, medeniyetleri buluşturan çok özel bir yarımada. Böyle özellikli alanlarda yapılan keşif gezilerinde çok özenli hareket edilmesi gerekir. Arkeolojik sit alanlarının geçmiş fotoğraflarına baktığımızda, frekslerin, surların önceki durumlarını incelediğimizde verilen zararın ne denli büyük olduğunu anlıyoruz. Bölgede tarihi eser merakıyla zarar verilmiş, yıkılmış, delinmiş, üzerine yazı yazılarak tahrip edilmiş pek çok nokta göze çarpıyor. Zarar veriliyor olması kültür ve tarih bilinci eksikliğinden kaynaklanıyor. Eserleri koruma refleksini toplumda oluşturmak zorundayız. Helenistik katmanları olan tarihi yapılarda geri dönülemez kayıplar oluşmaması için zarar görmüş noktaların restorasyonla onarılması ve sonra çok iyi korunması gerekiyor.”

HER YERDE YAĞMA VAR

Antalya’daki tarih yağması pandemi döneminde Likya Yolu üzerindeki pek yok noktada gündeme geldi. Antalya kent merkezine 30 kilometre uzaklıktaki Hisarçandır’da bulunan antik kentte birçok tarihi eser ve lahdin tahrip edilip yağmalandığı ve bölgede açılmış çok sayıda kuyu olduğu tespit edilmişti. Akseki ilçesinin Asar mevkiinde yer alan Roma dönemine ait kaya mezarları ile tiyatro kalıntıları da hedef olmuş, tarihi eserler hilti ile parçalanmıştı. Korkuteli’nin Çağman Tepesi’ndeki mezar anıtı kabartmaları da ağır inşaat malzemeleriyle kırılmış ve tepenin etrafında yer yer 6 metreyi bulan çukurlar açılmıştı. Konyaaltı ilçe sınırları içindeki Onobara Antik Kenti de kaçak kazıların hedefi olmuştu. (HABER MERKEZİ)