İYİ Partili Atabay: Açlık, insanları eğitimi düşünmez hale getirdi

İYİ Parti Eğitim Politikaları Başkanı Sevinç Atabay, eğitimde fırsat eşitsizliğinin derinleştiğini söyledi, “Hem çocukların karnını doyuracağız hem de okulsuz bırakmayacağız” dedi.

Google Haberlere Abone ol

ANKARA - Okulların açılmasına sayılı günler kala toplumun büyük bir kesiminin gündeminde eğitim var. Ekonomik tabloda yaşanan gelişmelerin yansımaları, barınma sorunu ve sınavlara ilişkin kaygı gibi pek çok sorunun konuşulduğu ortamda milyonlarca öğrenci ders başı yapacak.

Türkiye seçimlere giderken partilerin mutfaklarında eğitim alanına dönük hazırlıklar da tamamlanıyor.  Öğretmenlere uygulanan mülakatı kaldırmayı, rektör atamalarını üniversitelerin inisiyatifine bırakmayı, tüm öğrencilere kartlar ile destek sağlamayı taahhüt eden İYİ Parti de bu alana dönük kapsamlı eylem planını açıkladı.

‘TAŞIMALI SİSTEM ÇÖKTÜ, İHALELERİ YAPAMADILAR’

İYİ Parti Eğitim Politikaları Başkanı Sevinç Atabay ile yeni eğitim öğretim yılı öncesi konuştuk. Eğitimde fırsat eşitsizliğinin yıllar içinde derinleştiğini, 100 çocuktan 22’sinin öğrenme yoksulu olduğunu, ekonomik tabloda yaşanan olumsuzluklarla toplumun eğitimi düşünemez hale geldiğini söyleyen Atabay’ın sorularımıza yanıtları şöyle:

Okulların açılmasına sayılı günler kaldı. Nasıl bir eğitim dönemine başlıyoruz?

Ciddi sorunlarla dolu bir döneme başlıyoruz. Parti olarak üzerinde çok durduğumuz kapatılan köy okullarında taşımalı sistem var. Bu sistem çöktü ve ihaleleri yapamadılar. Çocuklar 12 Eylül’de bulundukları köylerden okullarına gidebilecekler mi belli değil. Bunun yanı sıra hâlâ eksik öğretmen var. Birçok okulda yeteri sayıda öğretmen atanamadı, kadrolu öğretmen yok. Sözleşmeli ve ücretli statüde öğretmen çalıştırılması öğretmenin kendini güvende hissetmemesi anlamında gelir. Bir öğretmenin sınıfa girdiğinde önce kendini güvende hissetmesi gerekir ki çocuğa o güvenli ortamda öğrenme yolculuğu sağlayabilsin.

‘100 ÇOCUKTAN 22’Sİ ÖĞRENME YOKSULU’

İçlerinde eğitim fakültesi mezunları var ama eğitim fakültesi mezunu olmayıp ücretli olarak görevlendirilen öğretmenler var.  Öğretmenlik çok farklı bir meslektir. Herkes, ‘Ben bunu yapabilirim’ dememeli ve buna cesaret edememeli. Anaokulu, ilkokul gibi küçük yaş çocuklarında asıl mesleği öğretmen olmayan birinin onlara öğrenme sürecine başlaması başından hatanın yapılmasıdır. Çocuklar hatalı öğrenme sağladığında sonraki yıllarda bunu düzeltemiyorlar. Öğrenme yoksulluğu bu nedenle oluyor. O öğretmen öğretmenlik mesleğinin pedagojik formasyonuna sahip olmadığı için çocuğun öğrenip öğrenmediğini bilmiyor. Bu nedenle bizim ülkemizde diğer ülkedeki çocuklara oranla yaklaşık 100 çocuktan 22’si öğrenme yoksulu.

‘ZİHİNLER İPOTEK ALTINA ALINDI VE KONTROL EDİLİYOR’

Öğrenme yoksulu kavramını biraz açabilir misiniz?

İlkokulda okumak ve yazmak en temel beceridir. Çok basit düzeyde de matematik işlemlerine başlamak demektir. 10 yaşına gelmiş bir çocuğun bu temel becerileri yapabiliyor olması gerekiyor. Fakat iyi bir öğrenme ortamını yaşayamadıkları için o çocuklar öğrenmemiş oluyor. Ya okuyamıyor ya da okuduğunu anlayamıyor. Bu çocukların sosyal ve duygusal becerileri de gelişmiyor. Bir çocuğun gelişiminde sosyal ve duygusal gelişim okuma yazmayı bilmesi kadar önemli. Türkiye’nin çok hızlı bir şekilde bu sorunu aşması gerekiyor.

Bu çocuklara tek tek ulaşmayı amaçlıyorsunuz öyle mi?

Sınıf ortamlarında çocuklarda öğrenme yoksulluğu var mı yok mu, bunların tüm hazırlıklarını yaptık. OECD ülkeleri arasındaki araştırmalara göre yetişkinlerin bile temel becerileri Avrupa insanının altında. Son yirmi yılda bu kadar eğitimsiz bir toplum haline geldik ki sokaktaki insan sorgulamayı bilmiyor. Ne duyarsa onu bir bilgi zannediyor. Bilgi böyle bir şey değildir. Bilgi sorgulanmayı gerektirir. Zihinler ipotek altına alındı ve kontrol ediliyor.

‘KIRILMA 4+4+4 SİSTEMİNE GEÇMEKTİ’

Eğitimde son yirmi yılda yaşanan tahribata vurgu yaptınız. 42 yıllık eğitimci kimliğiniz bu “tahribata” tanık olarak geçti. Eğitimde fırsat eşitsizliğinin her geçen gün arttığı değerlendirmeleri yapılırken size göre bugüne gelişte önemli bir mihenk taşı var mı?

Bu iktidar göreve geldikten bir süre sonra liseleri dört yıla çıkardı. Bunun bilimsel bir değerlendirmesi yok. Hâlâ üniversite sınavlarında çocuklar 40 sorudan yarısını bile yapamıyor. Demek ki dört yıla çıkmasının bilimsel bir açıklaması yok, sadece üniversiteye girişi ve iş hayatına atılması ötelendi. En büyük kırılma noktamız 2013 yılında 4+4+4 sistemine geçmekti. Hiçbir bilimsel veri, dayanak yok. Sadece küçük çocukların hayatlarını kurgulamak isteyen zihniyet bunu getirdi. Dünyanın 197 ülke ya da bölgesinde ilkokul eğitimi 5 ya da 6 yıl. Biz bunu 4’e çekiyoruz. İlkokulun dörde inmesi bu ülkenin eğitimini katletmektir. Katlettiler. Biz ısrarla bir yıl okul öncesi eğitimin zorunlu olması gerektiğini söylüyoruz. İlkokulun da beş yıl olmasını hayata geçireceğiz.

‘DERİN YOKSULLUK VAR’

Ekonomik anlamda yaşanan olumsuz durumla bu eğitimdeki eşitsizlik katlandı mı? Bugünden adım atılmazsa bu eşitsizlik daha da katmerleşecek mi?

Şu anda Türkiye’nin en büyük eksiği, görüyorsunuz ekonomik sorun. İnsanlar aç. Türkiye dar gelirli diye bir kavram bilirken derin yoksulluk diye bir kavramı ortaya çıktı.  Bütün bunlar bu ülkenin ne kadar zorda olduğunun açık göstergeleri. Eğitimsizlik öyle bir noktada ki, araştırmalarda sorun anlamında dördüncü sırada. Ekonomi, işsizlik ve sığınmacıların ardından eğitim dördüncü sorun olarak dile getiriliyor. Açlık insanları eğitimi düşünmez hale getirdi. Halbuki bir çocuk doğduğu an eğitim hakkına sahiptir. Sosyal devletlerin de her çocuğun eğitiminden sorumlu olması gerekir.

‘GÜÇLÜ OKUL’

Eğitimde fırsat eşitsizliği bu süreçte çok daha derinleşti. Fırsat eşitsizliği ülkemizde hep vardı ama son on beş yılda aralık çok büyüdü ve derinleşti. Biz İYİ Parti olarak nitelikli fırsat eşitliği diyoruz. Bir çocuğun okula erişmiş olması nitelikli eğitim almış olduğu anlamına gelmez. Siz o okula alanında uzman bir öğretmeni almamışsanız, o meslekten değilse, o okulun başına liyakatli bir müdür yoksa, bütçe yetersizliğinden dolayı o okulun yeterli donanımı yoksa çocuğun okula erişmiş olması fırsat eşitliğini sağlamış olduğu anlamına gelir mi? Hayır gelmez. O yüzden İYİ Parti iktidarında, ‘Güçlü Okullar’ diye bir sloganımız var. Güçlü okul, liyakatli müdürünün olduğu, öğrencisini merkeze alan, okul temelli bütçesini kendi yönetebilen, çocukların derslerine aç girmediği bir okul. Böyle bir okulun olduğu yerde nitelikli fırsat eşitliği sağlarsınız. Bunları yapmadan ‘Bir okul binası var, 40-50 kişilik sınıflar var, okullaşma oranım şu kadara ulaştı’ demek sadece kendimizi kandırmaktan ibarettir.

‘OKUL MÜDÜRÜNE PARMAK SALLAMAKLA OLMAZ’

Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer yakın dönemde Urfa’da ziyaret ettiğini bir okulun durumunu görmesinin ardından okul müdürünü azarlamıştı. Siz binaların onarılmasının da tek başına yeterli olmadığını söylüyorsunuz.

Bakanlık bütçe göndermiyorsa o müdür ne yapabilir? Her öğretim yılı başında hiç de gerçek olmayan bir şekilde velilerden ‘Bağış adı altında para alınmayacaktır’ diyorsun, okul müdürüne bütçe göndermiyorsun, bir de ‘Bu binanın hali ne’ diye hesap soruyorsun. Bir Milli Eğitim Bakanı böyle soru sorar mı?

Bağış konusunu konuşuyor olmamız gerekiyor değil mi?

Okullarda temizlikçi yok. Çünkü Millî Eğitim Bakanlığı temizlikçi vermiyor. Okullarda hijyen yok. Okul müdürleri okul aile birliğinden yardım almaya çalışıyor. Bir temizlikçi alıp ücretini okul aile birliğine ödetiyor. Aksi halde çocuklar tuvalete gidemiyor. O Milli Eğitim bakanlarının gidip, ‘Ben okullarda bu çocukların sağlığından da sorumluyum’ demesi lazım. Okul müdürüne parmak sallamakla olmaz.

‘GENÇ BİRİNİN AÇ KALMASI NE DEMEK?’

İlkokul ve ortaokulun yanı sıra üniversitelerde de sorunlar açığa çıkıyor. Barınma sorunu söz konusu. Öğrenciler yurt konusunda destek olunması için partinizi arıyor mu?

Çok, çok… Her gün il teşkilatlarımıza ‘yurtsuz kaldım, barınacak yerim yok’ diyorlar. Bu konuda geçen yıl sorunun çıkmasıyla bana pek çok bilgi geldi. Çocuk bulunduğu şehirden başka bir kenti kazanabildiği halde, çok güzel bölümler tuttuğu halde, barınma sorunundan dolayı ailesinin yaşadığı küçük bir şehirdeki üniversiteyi tercih ediyor. Çocukların geleceğiyle oynuyorlar. Üniversite eğitimi bir insanın her türlü gelişimini sağlar. Bir genç doğduğu yerden başka bir şehre giderek kendi dünyasını da geliştirir. Çocuklar mecburen ailelerinin yanında kalıyor çünkü barınacak yeri yok. Barınacak yer varsa da ekonomik olarak gücü yok.  Bir şekilde halletse karnını doyuramıyor. Genç birinin aç kalması ne demek? Bu çocuklar arkadaşlarıyla vakit geçirecek, dünyası gelişecek. Festivaller konserler yasaklanmayacak, onlara gidecek.

‘GENÇLER KENDİLERİNİ GÜVENDE HİSSETMİYORLAR’

Eskiden dar gelirli ve orta gelirli dediğimiz ailelerin çocukları üniversite için başka bir şehre gidebiliyordu, ceplerine harçlıkları da konabiliyordu. Şimdi ortada bir grup olmadığı için o ailelerin çocukları, ‘açım’ diyor. Bir genç için önemli olan kavramlar özgürlük, demokrasi ve adalettir. Özgürlükleri yok, demokrasi yok ve adalet yok. Bu çocuk ülkeye güvenir mi? Gençler sadece işsizlik nedeniyle ülkelerinden gitmiyor. Bu üç kavram kaybolduğu için gidiyor. Çünkü kendini ülkelerinde güvende hissetmiyor.

'KİMSE BUNDAN SONRA HİÇBİR SINAVA GÜVEN ORTAMINDA GİRMEYECEK’

Soruların çalındığı iddiası nedeniyle KPSS 18 Eylül’de tekrar edilecek. Soruşturmanın akıbeti de hâlâ net değil. Sınavlara ilişkin de adımlar atıyorsunuz değil mi?

Ben gençlerin güvenerek sınava giderecekleri kanaatinde değilim. Çünkü bu ispatlandı ve şaibeden çıktı. 2 Ağustos’ta KPSS sınavındaki sorular ifşa edildi. Eylülün ilk haftası ama hala soruşturmada ne olduğunu bu ülke bilmiyor. ÖSYM Başkanı görevden alındı ve konu kapandı. Bu ülkede kimse bundan sonra hiçbir sınava güven ortamında girmeyecek. Mecbur olduğu için girecek. Tam bir sınavlar ülkesi olduk. ÖSYM ilk kurulduğunda üniversiteye seçme ve yerleştirme merkeziydi şimdi tüm kamunun sınavlarını yapıyor. Biz hazırladığımız yüksek öğretimle ilgili eylem planımızla da ÖSYM’nin asıl işlevine geri dönmesi gerektiğini söyledik. Yüksek öğretim eylem planımızla yurtları da üniversitelere bağlıyoruz.

‘BU ÜLKE BUNLARI HAK ETMİYOR’

Eylem planınıza göre YÖK’ün de yapısını değiştirmeyi amaçlıyorsunuz.

YÖK’ü, Yükseköğretim Planlama Kurulu yapacağız. Çünkü bir planlamaya ve eşgüdüme ihtiyacı var. YÖK tam bir merkeziyetçi ama üniversitelerinin kalite kontrolünü bile yapmıyor. 200’ü aşan üniversite grubunda bazı devlet üniversiteleri ve pek çok özel üniversitenin vasıfsız olduğunu biliyoruz. Sadece çocuklar oralara kayıt olarak işsizliklerini ötelemiş oluyorlar. Bu ülke bunları hak etmiyor.

‘BİRİNCİ ÖNCELİĞİMİZ EĞİTİM’

Ekonomi seçimlere giderken en büyük gündem olarak dikkat çekiyor. Eğitim de gelecek seçimlerde belirleyici olacak mı?

Şu anda ekonomi her şeyin önünde. Mazlumun ihtiyaçlar listesinin birinci sırasında karnını doyurmak vardır. Türkiye nüfusunun önemli bir kısmı şu anda aç ve yoksulsa ne yazık ki önceliği eğitim olamıyor. Biz de o nedenle, ‘Hem çocukların karnını doyuracağız hem de onu okulsuz bırakmayacağız’ diyoruz. Bu topraklarda doğmuş çocukların eğitiminden kendimizi sorumlu hissediyoruz. Bu nedenle bizim birinci önceliğimiz eğitim. Bu ülkede bir milli mücadele gerekiyorsa yine eğitimle olacak.