İtibar nedir? Nasıl kaybedilir?

Emek örgütleri, toplumsal cinsiyete dayalı iş bölümünün devamlılığını sağlamayı bırakıp, işçi sınıfının kendi içerisindeki bu emek sömürüsünü de gündeme almalı.

Google Haberlere Abone ol

Ayşecan Ay

İTİBAR NEDİR, NASIL KAYBEDİLİR?

Biz, Kadıköy Belediyesi’nde çalışan, DİSK/Genel-İş sendikasında örgütlü 9 işçi temsilcisiyiz. DİSK’in 16 Şubat günü düzenlediği eylemde işçinin ücret zammı talebini alana taşıdığımız için; işçiye, toplu iş sözleşmesine kadar dişini sıkmasını söyleyen sendikayı ve DİSK’i eleştirdiğimiz için, 18 Şubat günü bir WhatsApp mesajıyla, hiçbir gerekçe gösterilmeden temsilcilik görevimizden alındık. Eyleme katılan 16 işçi arkadaşımızla birlikte disipline gidecek ve büyük olasılıkla sendikadan ihraç edileceğiz. Neden? 

KADIKÖY’DE 9 TEMSİLCİ

Arkamızda arandığının aksine hiçbir örgüt yok, yoldaşlığımız ortak ilkelerimizden ileri geliyor. Sendikaların şeffaf ve hesap verebilir olması gerektiğine, sendika içi demokrasinin hayati önem taşıdığına inanan; ücret sendikacılığı ile yetinmeyip sosyal haklar için mücadele eden insanlarız.

Sendikada kadınlar yeterince temsil edilmediği için eşit temsile yönelik tüzük değişikliğini savunaduralım, görevden alınan temsilcilerin yarısı kadın. 2019’da sendikadaki cinsiyetçiliğe dikkat çekmek amacıyla başlattığımız Mor Liste olarak toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı, bu açıdan emsal niteliğinde bir toplu iş sözleşmesi imzalanmasını sağlamıştık. Cezasız kalmadı. 

“SIKIN DİŞİNİZİ” DİYEN SENDİKA

Kasım ayından beri enflasyon karşısında ücretlerimizin eridiğini ve geçinemediğimizi söylüyoruz. Temmuz ayında başlayacak yeni toplu iş sözleşmesi müzakerelerinin ne kadar süreceği belirsiz, dolayısıyla işverenle sendika arasında yapılacak bir ek protokol ile enflasyon oranında acilen ücret zammı talep ediyorduk. Bağlı olduğumuz Genel-İş Anadolu Yakası 1 No’lu Şube yönetimi ile yaptığımız toplantılar hep erteleme kararı ile sonuçlandı. Bu toplantılardan birine, aylar sonunda Genel Merkez yöneticisi Çetin Çalışkan’ın katılmasıyla birlikte, sendikanın, TİS’ine 1 yıldan az kalmış yerlerde ek protokolden yana olmadığını ve bu kararın şubelere yazıyla çoktan bildirildiğini öğrendik. Gerekçesi de, işverenin “Zaten ek protokol ile ücretlere zam yaptım” diyerek TİS’te yapacağı ücret zammını düşürme ihtimaliydi. Diğer bir deyişle, işverene “Önce şu enflasyon zammıyla ücretler olması gereken seviyeye çıksın, TİS’te ancak o seviye üzerinden pazarlık edebiliriz” diyemeyen sendika, işçisine “Sıkın dişinizi” demekte beis görmedi. Genel Merkez, Kadıköy Grevi’ne evrilen son TİS sürecinde Ankara’dan gelerek yıllık %8 ücret zammının altına imza atmıştı. Dolayısıyla dişimizi sıkmak yerine şimdi zam alsak TİS’te bundan daha kötü ne olabileceğini pek tasavvur edemedik.

DİSK’İN D’Sİ…

Sendikanın, yüzde 124 enflasyon oranı karşısında işçiye yüzde 8 zam oranıyla idare etmesini söylemesi, insanca geçinebilmek için her türlü eylemselliğe hazır olan işçinin eylemselliğini örgütlemek yerine ona ket vurması, greve müdahalesi ile yitirdiği güvenilirlikten geri kalanı da kaybetmesine yol açtı. Bu nedenle, DİSK’in 16 Şubat’ta yaptığı enflasyona karşı eylem çağrısı tabanda olumlu karşılık bulmadı, aksine tepki çekti. Asıl muhatabı olan işverenden zam talep etmek yerine enflasyon nedeniyle hükümeti suçlamakla yetinmesi, DİSK’e yüklenen beklentiyi boşa çıkardı.

Eyleme katılmak istemeyen işçi arkadaşlarımıza kendi dövizlerimizle katılmayı ve derdimizi bir kez de bu vesileyle anlatmayı önerdik. Haklı bir öfkeyi yansıtan dövizleri sansürlemeyi aklımızdan geçirmedik. Eylem sırasında DİSK yönetiminin Kadıköy Belediyesi işçisinin talebini ve tepkisini görmezden gelmesi, duyulan öfkeye derin bir hayal kırıklığı ekledi.

Eylemden iki gün sonra, seçildiğimiz temsilcilik görevinden genel merkezin kararıyla alındığımızı, gerekçe belirtmeyen bir WhatsApp mesajıyla öğrendik.

DİSK’e bağlı bir sendika, kendini karşısında konumlandırdığı siyasi iktidarla aynı yaklaşımı benimseyip aynı yönteme başvurmaktan hiç çekinmedi. Günler sonra yaptığı yazılı açıklamada, 2 bin 500 belediye işçisi için ücret zammı talep eden 9 işçi temsilcisini, kişisel çıkarlarını ön plana koymakla, DİSK’i itibarsızlaştırmakla itham etti.

“İTİBAR”DAN AYNI ŞEYİ ANLAMIYORUZ

Kurum ve örgütleri itibarlı kılan demokratik, şeffaf ve hesap verebilir olmalarıdır. Biz de sendikamıza, “Geçinemiyoruz” diyen işçisine “Sıkın dişinizi” demesinin hesabını sorduk. Hesap veremediği için tasfiye edildik. Kimine göre, gerçekten geçinemiyorsak işverene gidip zam rica etmeliydik. İşçi işverene gidip el açacaksa sendika niye var? İşverene “İşçin geçinemiyor, işçinin hakkını vermelisin” demeyecekse sendika niye var? Biz bunu sorguladık.

İşçinin iradesini gasp etmek, tabanın taleplerine kulak tıkamak mı muteber? Dünyanın her yerinde sendikalar itibar kazanmak, demokratik olduklarını iddia edebilmek için çeşitli işçi kesimlerini örgütleyip temsil etmeye çabalarken işçiye hesap veremediği için çareyi, baş edemediği işçi temsilcilerini tasfiye ederek susturmakta bulan sendika bürokrasisi mi muteber?  Eleştiriyi göğüsleyememek, biat etmeyenleri susturmak için düşmanlaştırıp tepeden inme bir şekilde tasfiye etmekle mi sağlanır itibar? Bunlar kendine sol, sosyalist diyen bir örgüt için utanç vesikası olabilir ancak.  Hiçbir dikta rejimi, hiçbir faşizan düzen muteber değildir.  

DEVİNİMİ SARAN ÖLÜ DERİ

Sendikaların durumunu tam da bugün konuşmalıyız. Özellikle son aylarda yaşanan şiddetli yoksullaşma, Türkiye’nin dört bir yanındaki örgütlü örgütsüz işçileri harekete geçirdi. Toplumun açlıkla sınanan kesimlerinden güçlü bir muhalefet yükseliyor. İşçi hareketi müthiş bir devinim içinde. Bu devinime ayak uyduramayan, karşılık veremeyen arkaik örgüt yapıları bu potansiyeli ölü bir deri gibi sarmış durumda. Yukarıdan aşağıya talimatla işleyen dikine hiyerarşiler, demokrasiyi seçime indirgeyen ataerkil bürokratik anlayış, toplumsal olarak çeşitlenen işçi tabanından ve taleplerinden kopmuş durumda. Bunun böyle devam edemeyeceği açık. Dar siyasi ve ekonomik çıkarlar doğrultusunda hareket eden sendika bürokrasileri, değişime direnç göstermekte ısrar ettikleri takdirde geriye bir sendika kalmayacağını, yeni ihtiyaçlar ve yükselen taleplerin yeni örgütlülük ve mücadele biçimleri doğuracağını görmekten aciz.

ÜCRETLERİMİZE ZAM VE GÖREVLERİMİZE İADE EDİLMEK İSTİYORUZ

İşçiler olarak ücretlerimize enflasyon oranında zam talep ediyoruz. yüzde 124 enflasyon karşısında yüzde 8 zam ile geçinmeye devam edemeyiz. Beklememizin söylendiği yeni toplu iş sözleşmesi müzakerelerinin ne zaman başlayıp ne zaman biteceği meçhul. Kaldı ki, işçiyi sefalete sürükleyen bir zam oranı üzerinden pazarlık edilemez. Ücretler daha fazla vakit kaybetmeden iyileştirilmeli, masada bu yeni normal üzerinden müzakere yürütülmeli. Emekçilerin insanlık onuruna yaraşır ücret talebinin kurban pazarlığına indirgenmesi kabul edilemez.

Seçimle geldiğimiz fakat antidemokratik bir yöntemle son verilmiş temsilcilik görevlerimize iade edilmek istiyoruz. Sendikaya da, hazırlanacak toplu iş sözleşmesine de katacak çok şeyimiz var. Tıpkı bir önceki toplu iş sözleşmesinde yaptığımız gibi.

MOR LİSTE: SENDİKALARDA TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ

Biz, kadınların çalışma yaşamında kadın olmaktan kaynaklı yaşadığı sorunların işçi sorunları olduğu bilinciyle hareket eden işçi kadınlarız. 2020 TİS’inde işveren ve sendikanın İstanbul Sözleşmesi’nde ortaya konan ilkeleri gözeteceğine dair ortak taahhütte bulunmasını sağlamanın yanı sıra kadın-erkek tüm işçiler için ücretsiz kreş hakkını elde ettik; 15 gün babalık izni, regl izni, 8 Mart izni gibi sosyal izinlerin yanı sıra cinsel tacize bakan disiplin kurullarının üyelerinin en az beşte üçünün kadınlardan oluşmasını şart koştuk.

Maddelerin hazırlanmasından masada savunulmasına dek müzakere sürecinde etkin rol aldığımızda daha eşitlikçi bir TİS hazırlanabildiğini ilk elden deneyimledik, dayatılan koşulları değiştirebildiğimizi gördük. Çalışma koşullarının ayrımcılıktan arındırılabilmesi için sendikaların tüm karar alma mekanizmalarında eşit temsil ilkesinin benimsenmesi şart. Kadınları örgütleme ve temsil etme gibi bir kaygısı bulunmayan emek örgütleri, erkeğin ücretli emeğinin aşağısında konumlandırdığı ücretsiz ev içi emeği de emek olarak tanımalı, görünür kılmalı ve kadının üzerine yıkılan bakım hizmetlerinin kamusallaşması için adımlar atmalı. Emek örgütleri, toplumsal cinsiyete dayalı iş bölümünün devamlılığını sağlamayı bırakıp, işçi sınıfının kendi içerisindeki bu emek sömürüsünü de gündeme almalı. Eşit temsil, söylem düzeyinde kalmasına daha fazla göz yumulabilecek tali bir mesele değil. Herkesin gerçek politik safını, eyleme geçip geçmemesi ile ortaya koyacak asli bir mesele. Basitçe bir tüzük değişikliğinden değil, bir paradigma değişikliğinden bahsediyoruz. Gelmekte olanı haber veriyoruz.